17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ 6 DİZİ İLETİŞİM UZMANLARI: Basının her zaman objektif değil, sık sık yalan haberlere yeriyor Medyaya güven azalıyor Amerika’da halkın medyaya olan güvenini yitirmekte olduğunu belirtilen olaylar var. GLOBALLEŞME ÇAĞINDA İLETİŞİM SORUNLARI Hıfzı TOPUZ 2 Özellikle yazılı basın son yıllarda inandırıcılığını önemli ölçüde yitirmiş bir durumda görünüyor. Bunun nedeni, basının büyük sanayi gruplarının yönetiminde olması, onların da hükümetle sıkı bir işbirliği yapmaları. İletişim uzmanları, basının her zaman objektif olmadığını, sık sık yalan haberlere yer verdiğini belirtiyorlar. Örneğin New York Times’de yazıları çıkan Jayson Blair adlı bir gazetecinin birçok olayı tümüyle hayal ürünü olarak uydurduğu anlaşılınca gazetenin iki büyük sorumlusu istifa etmek zorunda kalmıştı. USA Today gazetesinde Jack Kelly adlı bir gazetecinin 35 devlet başkanıyla yaptığı röportajların da uydurma olduğu ortaya çıkınca gazete çok sarsıldı. Ne var ki gazete 19932003 arasında Kelly’nin sürekli röportaj larını yayımlamıştı. CBS’nin ünlü TV yorumcusu Dan Rather’in de bazı haberlerin doğruluğunu araştırmadan önce yansıttığı anlaşılınca, onun da bütün güvenilirliği yıkıldı. Washington Post ve New York Times gazetelerinin Irak’taki nükleer silahlar konusunda yazdıklarının tümüyle uydurma olduğu ortaya çıkınca, bu gazeteler inandırıcılıklarını yitirmiş oldular. Eric Klinenberg’in belirttiğine göre ‘‘Ultra tutucu sanayiciler tüm dünyada radyo ve TV yayıncılığında tekellerini güçlendirmek için türlü manevralara başvurmuşlardır. Murdoch internete göz dikmiştir. Axel Springer grubu bir TV şebekesi oluşturmaya yönelmiştir. Berlusconi Cor riere della Sera gazetesini ele geçirmenin peşindedir. Sinclair grubu da Amerikan medyasında Bush yönetiminin en büyük desteğidir. Globalleşmeler gelişirken Almanya’da ünlü yayıncı Bertelsmann, RTL radyo ve televizyon grubunu, M6 televizyonunu ele geçirdi. İtalya’da Başbakan Berlusconi, sahibi bulunduğu üç büyük özel TV şebekesinin yanında devlet televizyonlarının da patronu oldu. İspanya’da Prisa ortaklığı, günlük El Pais gazetesinin yanı sıra Ser radyolarını ve Kanal+’yı da ele geçirdi. Fransa’da Dassault uçak fabrikalarının patronu olan Serge Dassault, Figaro gazetesinin yanı sıra Expansion gazetesini elde etti. Hachette, Robert, Pocket, Plon, Perin, Hatier, Fayard, Grasset, Stock Lafont, Bordas, Larousse, La Découverte yayınevleriyle birlikte NiceMatin ve La Provence gazetelerinin patronu olan JeanLuc Lagardére dağıtım şebekelerinin de yöneticisi oldu. Cep kitaplarının dörtte üçü, sözcüklerin de yüzde 90’ı tek elde toplandı. Bu iki dev firmanın aynı zamanda silah endüstrisine egemen olmaları, iletişimi elbette ki etkiledi. Bunların yanı sıra reklam gelirleriyle yaşatılan bedava gazeteler yaygınlaştı. Fransa’da 20 Minutes gazetesi 2 milyon kişiye ulaşıyor. Le Parisien 12 milyon kişiye, Metro gazetesi de 1.600 milyona. ‘Özgürlükleri savunan gazeteler çok azınlıkta Peki, basında büyük sermayenin ve çokuluslu ortaklıkların çıkarları doğrultusunda yayın yapan yüksek tirajlı gazetelerin karşısında çoğulculuğu, özgürlükleri ve barışı savunan yayın organları yok mu? Her ülkede bunun sayısız örneklerini görüyoruz. Bizde Cumhuriyet, Evrensel ve Birgün gibi alternatif gazeteler ve birçok ufak dergi bunlara arasında yer alıyor. Fransa’da da çeşitli kentlerde alternatif eğilimli gazete ve dergiler yayımlanıyor: Le Monde ve Le Monde Diplomatique bunların başında geliyor. Avrupa’nın diğer yerlerinde ve Latin Amerika ülkelerinde de bunun sayısız örnekleri bulunuyor. Bütün dünya karşı Yani, bütün dünya yeniliberallerin, savaş yandaşlarının, çokuluslu ortaklıkların doğrultusunda değil; globalleşme karşıtları, altermondialistler, 8 Büyükler’in ve Dünya Ticaret Örgütü’nün toplantılarına karşı türlü gösteriler düzenleyip bu gidişi ve medyanın bu egemenliğini protesto ediyorlar. Gelelim bizim medyaya: Bizde başı Doğan Grubu çekiyor. Onun arkasından da Karamehmet’lerin ve Turgay Ciner’in elinde bulunan organlar var. En çok satan gazete Posta, Doğan Grubu’nun, tirajı 630 bin. İkinci sırada Fethullah grubunun Zaman gazetesi yer alıyor. Tirajı 570 bin, Doğan Grubu’nun Hürriyet, Milliyet, Radikal ve Vatan gazeteleriyle Karamehmet’lerin Akşam ve Turgay Ciner’in egemenliğindeki Sabah’ın, Takvim, Yeni Şafak, Milli Gazete ve Vakit gibi gazetelerin yeri daha alt sıralarda. Onların hükümetle ilişkileri çok ölçülü, genelde AKP’ye ters düşmekten çekiniyorlar. Cumhuriyet her zaman dimdik ayakta kalacak Ama Cumhuriyet’in yeri başka. Atatürkçülerin ve devrimcilerin organı olan Cumhuriyet, tüm olanaksızlıklar içinde dimdik ayakta direniyor. Bu yüzden de hem Doğan Grubu hem de Fethullahçılar, Cumhuriyet’i en çirkin saldırı yağmuruna tutuyorlar. Çünkü Cumhuriyet’in arkasında ne büyük holdingler var, ne şeriat örgütleri, ne de TV kanalları. Sevr’i savunanlar, emperyalizmin, yeni sömürgecilerin ve saldırgan Amerikan egemenliğinin karşısında bir avuç gazeteci, özgürlük, bağımsızlık ve aydınlanma savaşı veriyor. Cumhuriyet’in yeri, dünya düzeyinde globalleşmeye karşı savaşan Altermondialistlerin yanında olsa gerek. Bu eğilimdeki iletişim organlarının görevi dünyanın hiçbir yerinde kolay değil. Ama onlar her ülkede direniyorlar ve geleceğe güveniyorlar. Avrupa Birliği’ne girmek için en akla gelmez ödünleri veren bir ülkede Atatürkçü bir rektörün ‘çetecilik’ suçuyla tutuklanmasını, yaşam savaşı verirken hastaneye kaldırılması, odasının pencerelerinin demir parmaklıkla kapatılmasını, tüm rektörlerin kendisini ziyarete gelmesini ve YÖK Başkanı’nın üstünün aranmasını medya objektif açıdan mı yansıtmıştır yoksa magazin açısından mı? Göreceğiz, ilerideki yıllara kimler ve hangi düşünceleri savunanlar kalacak. İletişim dünyasının sorunları çok büyük. Ama ben karamsarlığa düşmüyorum. Son günlerde iletişimle ilgili Fransızca iki kitap okudum. İkisi de bu yıl yayımlanmış. Birinin adı ‘‘Medya, Yalanlar ve Demokrasi’’. Kitabın önsözünün yazarı Alain Greshk şöyle diyor: ‘‘Medya yaşanabilir bir demokrasi sisteminin yapıcı elemanıdır. Bu görevi yapabilmesi için yalnız özgür olması yetmez. Medyayı paranın ve politikanın baskılarına karşı korumak ve vatandaşın hizmetinde olmasını sağlamak için neler yapmak gerekir? Gazetecilerin ahlak kurallarına uygun olarak yapmakta oldukları yüce misyonu yerine getirmelerini araştırmak gerekir.’’ Ünlü iletişimci sosyolog Dominique Wolton da ‘‘İletişimi Kurtarmak Gerekir’’ adlı kitabında şunları yazıyor: ‘‘İletişim, kişinin ve demokrasinin kurtuluşu için gerçek bir evrensel istektir. Bunun önemi hem bireyler için hem de tüm dünya için çok büyüktür. Ama pratikte vatandaş sosyal ve kültürel koşulların etkisi altındadır. İletişimdeki aşırılıklar ve uçurumlar onun normatif çapını tüketmeye yetmez. İletişimin gücü teknik ve ekonomik çapıyla ölçülemez. Demokrasinin tüm öteki değerleri gibi iletişim de kırılgandır. Ama her zaman bir manevra alanı vardır. İletişim uçurumlara yuvarlanmayacaktır. Ben gerçek iletişimin bugün saldırgan değil, saldırıya uğramış durumda olduğu inancındayım. İletişimi kendi gücü olarak kullanan Batı, daha bunun bilincine varmış değildir. Ne var ki iletişim bütün özgürlük ve kurtuluş savaşlarının en önemli silahıdır. İletişimi kurtarmak için onun da kuramlarını düşünmek ve iletişimin demokrasi ile ilişkilerini saptamak gerekir.’’ Evet, ben de onlar gibi düşünüyorum. İletişim bir toplumun yapısını oluşturur. Ama bugün bunalımlar içindedir. Siyasal, ekonomik ve tutucu büyük baskı gruplarının aracı olmuştur. Ama kalemlerini, sözlerini, kafalarını satmamış gerçek iletişimciler, ileride mutlaka iletişimin namusunu kurtaracaklardır. İletişim grupları nasıl çalışıyor? Peki, bu iletişim grupları nasıl çalışıyorlar? Bunların en ilginçlerinden biri Sinclair Grubu. Julian Sinclair Smith adlı birinin 1971’de kurduğu bu grup, şimdi yerel 72 TV istasyonundan oluşuyor. Smith kendini siyasal yelpazenin ortasında, yani merkezde sayıyor. Grubunun izlediği yayın politikasını da şöyle anlatıyor: ‘‘Bir savaş ortamında bulunuyoruz. Ben bu konuda bir şeyler yapabilecek durumda değilim. Seçtiğimiz milletvekilleri bu savaşın bizim çıkarımıza uygun olduğuna karar verdiler. Karar alındıktan sonra biz ona uymak zorundayız. Birliklerimiz savaşıyorlar, Amerikalılar da savaşmak zorundalar. Ben de başkanı tutmak zorundayım. Yüz binlerce asker cephede beni savunmak için savaşırken ben tarafsız kalamam.’’ Sinclair televizyonları Amerikalıların yüzde 24’üne seslenebiliyor. Son başkanlık seçimlerinde Bush’un kazanmasında önemli rol oynayan Ohio eyaletinde de Sinclair televizyonlarının etkili olduğu biliniyor. Pennsylvania, Nevada, Michigan, Wisconsin ve Iowa’da da bu TV’ler Bush’a çalışmışlar. Sinclair TV’lerinin baş yorumcusu Mark Hyman’a göre Irak’ta uğranılan kayıplar çok önemsizdir. Hükümet vergilerden gelire göre yükselen oranları kaldıracaktır, sosyal sigortalar özelleştirilecektir, silah kullananlara sınırsız haklar sağlanacaktır, Irak’ta da savaşın sürdürülmesi gerekir. Bütün dünya yeniliberallerin, savaş yandaşlarının, çokuluslu ortaklıkların doğrultusunda değil; globalleşme karşıtları, altermondialistler, 8 Büyükler’in ve Dünya Ticaret Örgütü’nün toplantılarına karşı türlü gösteriler düzenleyip bu gidişi ve medyanın bu egemenliğini protesto ediyorlar. ‘Tam bir tekdüzelilik yaşanıyor’ M edyanın bu durumu içeriğini nasıl etkiliyor? Ünlü Fransız filozofu Pierre Bourdieu şöyle diyordu: ‘‘Medyanın sunduğu ürünler hem ulusal düzeyde, hem de uluslararası düzeyde tam bir tekdüzelik yaratıyor. En çok sayıda izleyiciye ya da okuyucuya ulaşmak için her ülkede, her yerde geçerli ve her çevrede izleyicinin hoşuna gidecek ürünleri üretme peşindedir.’’ Dassault grubunun patronu Serge Dassault’a göre ‘‘Gazete, işverenin sahibi olduğu kurumu (yani sanayi kurumunu) daha iyi değerlendirmek zorundadır. Birtakım haberler kuruma zarar verebilir. Bundan ülkemizin ticari ve endüstriyel çıkarları tehlikeye girer.’’ Yani amaç kamu hizmeti değil, firmaya hizmet olmalıdır. International Herald Tribune gazetesinin müdürü Walter Wells de şöyle diyor: ‘‘Gazeteye yön verirken bunun her zaman borsadaki etkilerini düşünmek zorundayız. Gazete yöneticileri bu konuda gazete patronlarından talimat alırlar. Eskiden böyle bir şey yoktu!’’ Marc Endeweld adındaki ünlü bir Fransız gazetecisi, medyadaki içerik değişikliği konusunda şöyle diyor: ‘‘Olağanüstü Hal Yasası’nın 11. maddesine göre yöneticiler, basının denetimini sağlamak için her türlü önlemi alabilirler. Ama bu gereksizdir. Çünkü bugün Fransa’da 14 milyon kişinin izlediği iki kanalda haber saatini hazırlayan gazeteciler susmasını bilirler. Bu bir otoritedir. Bir yandan teknolojik gelişmelerin, öte yandan kurumların çıkarlarının yarattığı baskılar gazetecinin savaşım gücünü kırmıştır.’’ Dominique Prandalic adındaki başka bir gazeteciye göre de izleyici bugün TV’den haber değil, görüntü beklemektedir. Görüntünün amacı TV izleyicisini yakalayıp ekrana bağlamaktır. Bunun için de görüntünün heyecan yaratması ve sürükleyici olması gerekir. Fransa’nın en önemli kanallarından France 2’nin haber programında röportajlara ayrılan süre on yıl içinde 1 buçuk dakikadan 1 dakikaya düşürülmüştür. Konuşmalar kısa ve çarpıcı olacaktır. Sunucunun da yakışıklı ve sevimli olmasına önem verilir. lık 11 röportaj varmış, bunların 4’ü dış olaylarla ilgiliymiş. Sosyal ve ekonomik konulara ayrılan zaman 5 dakikaymış. 1989 Şubatı’nda konu sayısı 14’e yükselmiş, röportajların süresi ise 2’şer dakikaya inmiş. Dış olaylar bölümünde ortalama 9 konu ele alınmış, röportaj süreleri de 1’er dakikaya sığdırılmış. 1994, 1999 ve 2004’te konu sayısı 2025’e çıkartılmış, bazı röportajlar 15 saniyeye indirilmiş. Yani çeşitlilik artmış, röportajlar çoğaltılmış, ama bütün konular çok yüzeysel bir biçimde ele alınmış. Bu önemli bir olay. Bütün televizyonlarda da buna benzer bir durum görülüyor. Programlar çok çeşitli, çok renkli ve magazinsel oluyor. İzleyici olayları derinlemesine algılayamıyor. Televizyon gazeteciliğinde yeni bir terim üretildi, buna ‘‘corporate gazeteci’’ ve onların yaptığı işlere de ‘‘corporate etkinlikler’’ deniyor. Etkinliğin konusu, ünlü bir TV gazetecisinin TV dışında düzenlenen bir toplantıda, yemekte, resepsiyonda animasyon yapması. Fransız televizyonlarının ünlü röportajcısı Christian Ockrent’in yarım günlük bir programa 18 bin Avro’ya çıktığı söyleniyor. Onun gibi ünlü gazetecilerden Daniel Bilalian’ın birkaç ay önce 6 bin kişilik bir topluluk önünde sunduğu program ve animasyonlardan binlerce Avro aldığı anlatılıyor. Şimdi işte bu tür reklamcı ‘‘corporate’’ televizyon yıldızları var. Bu da iş dünyasının iletişime ne ölçüde önem verdiğinin bir simgesi. Haber programlarında değişiklik Sunucu TV izleyicisiyle sıcak bir bağ kurmayı başaracak ve kendini sevdirecektir. Bakanlarla, vekillerle, belediye başkanlarıyla yapılan konuşmalar da kısa kesilecek, buna karşılık halkın tepkisine daha geniş yer verilecektir. TV haber programlarının biçim ve içeriğinde de son 3 yıl içinde önemli değişiklikler olduğu belirtiliyor. 1974 Şubatı’nda TF1’in ‘‘Saat 20’’ adlı haber programında ortalama 2’şer buçuk dakika İnternet, iletişim araçlarını geri plana itti İnternetin hiç akla gelmedik bir biçimde gelişmesi de iletişim dünyasında sorunlar yaratıyor. Yalnız 2004 yılının ilk üç ayında, 4.7 milyon yeni web sitesi kurulduğu görülüyor, 2005 yılı başında dünyadaki web sitelerinin sayısı 60 milyondu, kullananların sayısı da 972 milyonu aşıyordu. Bunun 285 milyonu Avrupa’da, 224 milyonu Kuzey Amerika’da, 332 milyonu da Asya’dadır. Afrika’ya bu sayının ancak yüzde 2.7’si düşüyor. Gelişmiş ülkelerde pek çok kişi gazeteyi, hatta TV’yi bırakıp internete yöneliyor. Abonman tarifeleri düşüyor. Bir de web kültürlerinde önemli yeri olan ‘‘blog’’ olayı var. Blog haberlerle düşünce ve söylenti birbirine karışıyor. Bu programları izleyenlere blogger’lar deniyor. Bu blogların ciddi olması aranmıyor, şaka ve fanteziyle gerçek birbirine karışıyor. Bazı aboneler bunları gazeteye yeğliyorlar. İnternet, dünyada bomba gibi patladı. İletişim düzenini sarstı, güvenirlilik kazandı, haberleşmede, araştırmalarda, alışverişte, eğlencede, örgütlenmede internet kullanılıyor. Ramonet buna ‘‘Yeni İnternet Düzeni’’ diyor. diğini bilmiyorum. Dünya gelirinin yüzde 85’i de yüzde 20’sinin elinde. İnternet alanındaki bu dengesizliğe çare bulmak için Uluslararası Telekomünikasyon Birliği, 2003 Aralık ayında Cenevre’de ‘‘Enformasyon Toplumu Dünya Doruğu’’ adlı bir konferans düzenlemişti. Bu toplantıda ‘‘Nümerik Dayanışma Fonu’’ diye bir kurum oluşturulması ve bu alanda yoksul ülkelere yardım için varlıklı ülkelerden yardım istenmesi önerilmişti. Zenginler buna yanaşmadılar. Başka bir öneri de her bilgisayar satışından bu fona 1 Avro ayrılmasıydı. Bu öneri de kabul edilmedi. İkinci Enformasyon Toplumu Dünya Doruğu geçen ay Tunus’ta yapılacaktı. Ne kararlar alındı, bilmiyorum. Ama herhalde uçurumlar daha da açılıyor. Ünlü iletişimci sosyolog Armand Mattelart bu konferansta ‘‘Enformasyon ya da Bilişim Etiği’’ konusunun ele alınmasını ve bu konuda bir bildiri yayımlanmasını önermişti. Ne oldu, onu da bilmiyorum. İnternet klasik medyaya darbe vuruyor ama yarın ne olacak? İnternetin avantajları üretimin ve dağıtımın kolaylığına dayanıyor. İsteyenler kendi web sitelerini kurup aralarında haber ve bilgi dolaşımı sağlıyorlar; bu iş hiç masraflı değil. Devletin ya da medya patronlarının baskısı ve denetimi de yok. Çok yararlı bir iş. B İ T T İ KAYNAKÇA 1. Eric Klinenberg, Contestation de I’ordre m´ediatique, Le Monde Diplomatique, Avril 2004 2. Eric Klinenberg, Dix mailtres pour les medias Am´ericain, Le Monde Diplomatique, Avril 2003 3. Eric Klinenberg, Le Groupe Sinclair, TV conservatrice, Le Monde Diplomatique, Septembre 2005 4. Dan Schiller, Infomer, communiquer, verdre, tout contrØoler, Le Monde Diplomatique, Mai 2002 5. Ignacio Ramonet, Les seigneurs des r´eseaux, Le Monde Diplomatique, Mai 2002 6. Ignacio Ramonet, M´edias concentr´es, Le Monde Diplomatique, D´ecembre, 2002 7. Ignacio Ramonet, Le nouvel ordre Internet, Le Monde Diplomatique, Janvier 2004 8. Ignacio Ramonet, Medias en crise, Le Monde Diplomatique, Janvier 2005 9. JanineGreg Brimond, La Libert´e d’´edition, Le Monde Diplomatique, Janvier 2003 10. Marc Endeweld, L’int´erieur des journaux t´el´evises, Le Monde Diplomatique, D´ecembre 2005 11. Jean Pierre G´elard, M´edias, mousonges et d´emocratique, PUR, Renne, 2005 12. Dominique Woltan, II faut sauver la communication Flammarion, 2005 13. Armand Mattelart, Diversit´e Culturelle et mondialisation, La D´ecouverte, 2005 İnternet alanındaki dengesizlik İnternet zengin ülkelerle yoksullar arasındaki uçurumları daha da açıyor. İki yıl önce dünya nüfusunun yüzde 19’u internet kullananların yüzde 91’ini oluşturuyordu. Şimdi bu oranın kaça yüksel CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle