17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA 6 AVRUPA GÜRAY ÖZ Tuhaf Zamanlar Farkında olmak yetmiyor! C umhuriyet gazetesi bir süredir uyarıyor; ‘‘Tehlikenin farkında mısınız?’’ ‘‘Evet, farkındayız’’ diyenler hayli fazla ve giderek de çoğalıyor. Zaten seçmenin önemli bir bölümü, bunu daha 2002’de fark etmiş ve AKP’ye oy vermemişti. ‘‘Değiştik, geliştik, gömleği çıkardık’’ makyajının boyaları akıp da gerçek yüzleri ortaya çıkınca tehlikenin boyutunun farkında olmayanlar da nelerin kaybedilmekte olduğunu artık görmeye başlamış bulunuyor. Okuyan, gözlemleyen, düşünen aklı başında herkes ‘‘ulusal çıkar ve toplumsal yarar’’ kavramlarının gözetilmediği, dış güçlerin desteği ve güdümünde çağdışı bir yönetimle ülkenin giderek karanlık bir geleceğe doğru sürüklendiği kanısında birleşiyor. Tespit, teşhis ve hatta tedavi konusunda çoğunluk hemfikir. ‘‘Bu iktidardan bir an önce kurtulmak gerekiyor.’’ Güzel de nasıl kurtulacağız? Tedavinin şeklinde belirsizlik, daha doğrusu kararsızlık var. Zira kurtulmanın yolu seçim ve özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce yapılması gereken bir erken seçim! İşte zorluk da burada başlıyor. ‘‘Kime oy vereceğiz?’’ Vatandaş yöneleceği adres konusunda karar veremiyor. Çünkü; Yaşanan sıkıntıların kaynağı olarak yalnız bugünkü iktidarı değil geçmiştekileri, yani şimdiki muhalefet partilerini de sorumlu tutuyor ve hatta AKP’ye mahkum oluşumuzun sebebi olarak da onları görüyor. Sağ ve sol’da çoğu daha önce denenmiş gereğinden fazla parti var ve liderleri toplumu etkileyecek karizmaya sahip bulunmuyor. Muhalefet partileri sadece eleştiriyor. Çözüm üretmiyor, ürettiğini de duyuramıyor. Parti yönetimleri, yurttaşlarla birebir temas etmek yerine delegelerle seçime hazırlandıkları için milletvekili adaylarının seçiminde isabetsizlikler yaşanıyor. Vatandaş, tanıdığını seçmek ya da seçeceğini tanımak olanağını bulamadığı için partiye de güven duyamıyor. 2002 seçimlerinde nasıl ‘‘AKP önde’’ haberleriyle kamuoyu yönlendirildiyse şimde de ‘‘İktidarın alternatifi yok’’ söylentisi tartışmalı anketlerle desteklenerek yayılıyor. Dolayısıyla, iktidarın bilgi, deneyim ve samimiyet eksikliğinden kaynaklanan, hemen her sahada yaptığı hatalar, yarattığı kuşkular ve neden olduğu zararlara rağmen sarsıcı bir toplumsal muhalefetle karşılaşmayışı; partilerin o heyecanı uyandıramaması ve toplumu örgütleyip meydanlara dökecek çekimi yaratamamasından kaynaklanıyor. Vatandaşlar ‘‘tehlikenin farkında’’dır. Onların da artık, farkında olduklarını gösterip bir an önce gereğini yapmalarını, ‘‘ulusal uyanışı’’ ‘‘ulusal diriliş ve direniş’’e dönüştürecek dayanışmayı gerçekleştirerek ‘‘tehlikeyi bertaraf etmelerini’’ sabırla beklemektedir. Reşit Çağın Sınav soruları T Sayın İlhan Selçuk, Bizim sesimiz bu kalabalıkta, uğultu gürültü içinde kaybolup gidiyor, duyulmuyor. Belki siz söylerseniz, bizim gibi düşünen insanların fikirleri, gitmesi icap eden yerlere ulaşabilir. İlgililer sizi dinlerler. Belki çekidüzen verirler. Söyleyeceklerim şunlar: Kızım bu sene üniversite sınavlarına girdi. Bu vesileyle sınavda sorulan sorularla ilgili biraz bilgi sahibi oldum, keşke olmaz olsaydım. Ciğerim sızladı, içim yandı. Bu imtihana giren, başarılı olan veya olmayan bütün çocuklara acıdım. Hani müstemlekelerde sömüren taraf, kimsenin sesi çıkmasın, kimse düşünmesin diye logaritma cetvelleri ezberlettirirmiş ya, aynen öyle. Sorulan soruların çoğunluğu, zekâya dayanmayan ezber ve en kötüsü yaşamımızda hiçbir yararı olmayacak konulardan seçilmiştir. Birkaç bilim adamı haricinde, hangi meslek grubunda integrale, logaritmaya, böyle komplike trigonometrik denklemlere ihtiyaç duyan bir insan vardır? Ben böyle bir meslek bulamadım. Bu bilgileri nerede kullanacaktır? Bilemedim. Sosyal bilimlerle ilgili sorular, insana ‘‘Allahım bunlar nasıl soru’’ dedirtiyor. Ne yapılmak isteniyor? Ne ölçülmek isteniyor? Belli değil. Emevi hükümdarı Abdülmelik’le ilgili soru mu istersiniz, 1876 yılındaki Kanunu Esasi ile ilgili mi istersiniz, yoksa OsmanlıRus Savaşı sonrası Berlin Antlaşması ile ilgili soru mu istersiniz? Doğrusu insan şaşırıp kalıyor. Murat Özcan Temsili açılış törenine, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi, yazarımız İlhan Selçuk, Yayın Kurulu Başkan Yardımcısı Emre Kongar, Cumhuriyet Vakfı Başkan Yardımcısı Dr. Alev Coşkun, Yazıişleri Müdürümüz Mehmet Sucu, Ankara Temsilcimiz Mustafa Balbay ve İdare Müdürü Hüseyin Gürer’in de aralarında bulunduğu Cumhuriyet çalışanları ve konuklar katıldı. Kurşun baskı nostaljisi Gazetemizin Nadir Nadi Eğitim Merkezi’nde sergilenen Linetype (dizgi makinesi), hummalı bir çalışma sonucu yeniden hayat buldu. 1983 yılında yeni teknolojiye geçilmesiyle birlikte bir kenara bırakılan Linetype, usta Davut Yürek’in özverili çabası ile yeniden temsili olarak çalıştırılarak eski günlerine döndü. Kendine özgün sesiyle çalıştırılan makinede konuklarımız ve çalışanlarımız kurşun harflerle isimlerini yazdırdı. Linetype’in tekrar çalıştırılmasında büyük emeği geçen, 1963 yılından bu yana dizgi makinelerinda çalışan Davut Yürek, şunları söylüyor: ‘‘Halen Anadolu’nun birçok yerinde bu makineler kullanılıyor. Bende bu makinelerin tamiri ile geçiniyorum. Yüksekova’dan, Mersin’e Sinop’a kadar gitmediğim yer kalmadı. Bir zamanların yeni teknolojisi bugün artık nostalji oldu. Bu makinelerin yerini foto dizgi makineleri aldı. Hayatını bu makinelerde çalışarak kazananların büyük çoğunluğu şimdi işsiz. Dizgi (Linotype) makinelerinin Türkiye’ye girişini Yaylacık Matbaası’nın kurucusu Ali Sümbül’den sorduğumda bana anlattıkları şunlardı: ‘1928’de Harf İnkılabı’ndan iki sene sonra, o zamanlar Cumhuriyet gazetesi kahvelerde bulundurulmak zorundaydı. Halk, kahvelerde Cumhuriyet gazetesi okuyordu. Cumhuriyet gazetesi Atatürk devrimlerinin savunucusu ve gerçekleri yazmayı amaç edindiği için devletin resmi gazetesi gibiydi. Makinenin klavyesi düzenlendikten sonra fabrikaya siparişi verildi. Türkiye’ye ilk sıcak dizgi makinesini Cumhuriyet gazetesi getirdi. Bu makinelerin Babıâli’ye gelişine o dönemin mürettipleri karşı çıkmışlar, yürüyüş yaparak protesto etmişlerdi. Çünkü işlerinden olma korkusu yaşıyorlardı. Eski operatörlerin hepsi Osmanlıca biliyorlardı ve bazıları mürettiplikten operatörlüğe geçmişlerdi. Çok sanatkâr insanlardı’.” Yaşadığımız dünyayı anlamanın, doğal olduğuna inanmamız istenen düzenin sırlarını keşfetmenin yolu, aydınlanmaya ve onun aşkın düşünürlerine sık sık geri dönmektir. Günümüzün pratik gereksinimlerine artık cevap olmadığını sandığımız kavramlar ve yaklaşımlar, belki de hâlâ aydınlatıcıdırlar. Bana şu günlerde yaşadığımız ekonomik krizleri anlamanın anahtarı da sanki hâlâ o eski defterlerdeymiş gibi geliyor. Gelin, unutmuş olmanın hicabını bir yana bırakıp Taner Timur’un dikkatimize sunduğu Marx’a bir göz atalım: ‘‘Hareket ve varış noktaları gerçek para olan A...A formülü, en somut biçimde kapitalist üretimin esas motoru olan ‘para yapmak’ fikrini ifade eder. Kapitalist üretim süreci ise sadece para yapmak için kaçınılmaz bir ara yol, zorunlu bir ıstıraptır. Bu yüzden kapitalist üretim biçimine geçmiş bütün milletler, zaman zaman üretim sürecinden geçmeden para yapmak tutkusuna kapılırlar.’’ (Türkiye Nasıl Küreselleşti? S.14.) Barbar bir dönemini sancılar çekerek yaşadığımız kapitalizmin özünü belirleyen, her zaman olduğu gibi şimdi de sanayi sermayesidir. Sermayenin diğer türleri her zaman ona tabi oldular. Ama şimdi öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, finans sermayesi, mali sermaye zincirlerinden boşanmış gibidir. Ele avuca sığmıyor. Marx’ın çok önceden ‘‘zaman zaman’’ kaydıyla öngördüğü gibi, kapitalist üretim biçimine geçmiş bütün milletler ve kuşkusuz o milletlerin artık sınırları aşmış sermaye sahipleri, üretim sürecinden geçmeden para yapma, zenginleşme tutkusuna kapılıyorlar. ??? Küreselleşme dedikleri de zaten budur. Mali sermayenin sanayi sermayesiyle tehlikeli ve zorba birliğine eskiden ‘‘finans kapitalin egemenliği’’ ya da ‘‘emperyalizm’’ deniliyordu. Emperyalizm acımasızdı, ama karşısında da direnen bir dünya vardı. Yeni dönemin emperyalizmine, daha kabul edilebilir ve zarif olduğu düşünüldüğü için olacak, ‘‘küreselleşme’’ deniliyor. Zamanımızın kendini bir ‘‘hukuk’’ olarak dayatma eğilimi içindeki ‘‘imparatoru’’ ABD, egemen sermaye biçimi ise finans sermayesidir. ABD’nin ‘‘üstün’’ silahlı gücünü, küresel mali sermayenin gerçekten üstün gücü tamamlıyor. Ulusal sınırları hiçbir zaman tanımamış olan ve artık ‘‘tanrı tanımazlığını’’ açıkça ilan etmiş olan mali sermaye, güçlü ekonomileri bile titretiyor. Bizim gibi ülkeler ise, 810 şiddetinde bir depremle karşı karşıya kalmış gibidirler. Bakmayın siz hükümetlerin ‘‘durum iyidir’’, ‘‘tekne sağlamdır’’, ‘‘bütçe bildiğiniz gibi değil’’ sözlerine, korunmasızdırlar. Korunmasızlıklarının nedeni, güçsüz sermaye yapılarının uluslararası finans piyasalarına sıkı sıkıya bağımlılığından ve üretimi arttırma çabalarını boşlamış olmalarındandır. Sıcak ve Necati Doğru’nun tarifiyle ‘‘hoppa para’’ geldiğinde yüzüne renk gelen ekonomi, sermaye kendine başka güzeller bulup evi hızla terk ettiğinde umarsız âşıklar gibi yatağa düşmektedir. Üstelik bizi bu aşkın ebediliğine, çaresizliğine de inandırmış bulunuyorlar. ??? Tuhaf zamanlardır yaşadığımız zamanlar. Eric Hobsbawm’ın otobiyografisine bu adı vermiş olmasının nedeni de budur. Bir yüzyılın ilk çeyreğinde doğan, bir diğerinin ilk yıllarına erişen ve tuhaflığın aldığı yeni boyutları da gören bu Marksist tarihçi, zor günler yaşadığımızın bilinci ve bilgisiyle ‘‘Tuhaf Zamanlar’’ adlı otobiyografisini şu sözlerle bitirir: ‘‘Bununla birlikte tatmin edici olmayan zamanlarda bile elimiz kolumuz bağlı kalmayalım. Sosyal adaletsizliğin ifşa edilmesi ve ona karşı mücadele hâlâ gerekli. Dünya kendi başına bırakılırsa daha iyiye gitmeyecek.’’ Sizce de öyle değil mi? eposta: [email protected] Çözüm istiyoruz lkemiz çok uzunca bir zamandır olduğu gibi, şu anda da zor şartlarla karşı karşıya. Bu sınırlar içinde yaşayan kimse, yarınına güvenle bakamıyor. Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı yıllarda, en azından eş durumda olduğumuz ülkelerle şimdiki durumumuzu kıyaslarsak, gelişmişlik derecemizi görebiliriz. Bugünlere gelişimizin ya da bu seviyede kalışımızın sorumluları sadece siyasiler mi acaba? Bunda biz vatandaşların sorumluluğu yok mu? Şimdi bir de ‘‘Cumhuriyet için el ele’’ çağrısı yapılıyor. Dün aktif siyasette ve hükümette olanlar, eğer görevlerini doğru dürüst yapabilseydi şimdi başka şeyleri konuşuyor olurduk. Artık şu ‘‘eski’’lerden ne zaman vazgeçeceğiz. Bu, aslında hep övündüğümüz Türk gençliğine hakaret değilmidir? Atatürkçülük dendiğinde mangalda kül bırakmayan günümüzdeki ve ‘‘eski’’ siyasiler; ‘‘Biz bu işi başaramadık. Biraz da gençlere fırsat tanıyalım’’ diyebilseler, gerçek Atatürkçü olacaklar. Bunların tüm çabaları ne vatandaş, ne memleket, ne de Cumhuriyet. Mesleğe dönüştürdükleri siyaset ve milletvekilliğinde adından daha fazla söz ettirebilmektir. Çözüm isteyen lütfen öneri getirsin. Öneri getirmeyenin de sözlerine artık itibar edilmesin. Mehmet Öcal Ü Vakit Ü Geçmişte akit şimdi vakit olan gazetenin hedef gösterip azmettirmesi sonucunda Gümüşhane Barosu Başkanı Ali Günday, Ahmet Taner Kışlalı ve son olarak ta Danıştay daire başkanı ve üyeleri belli ki vaktin geldiğini düşünen odaklarca hedef seçildi. Gazetenin adı dahi bir mesaj içeriyor.Yürürlükteki yasaları uygulayan bir baro başkanını, ülkesini ve milletini düşünen bir aydını ve devletin bir parçası olan yargı mensuplarını resimleri ile birlikte manşetten haber yapıp hedef gösteren bir gazete.. Şimdi de bilmem kaçıncı kez gazetemizin yazarlarından İlhan Selçuk’u hedef göstermiş. Peki ne olacak? Aynı gazetenin “İşte o üyeler” manşeti ile ve resimlerini yayımlayarak hedef gösterdiği danıştay daire başkanı ve üyeleri silahlı saldırıya uğradı... Sonra ne oldu? İşte sorun buradadır. Yasaların uygulanmasında görevli ve sorumlu olanlar bu sorumluluklarını yerine getirmezlerse bundan sonra gerçekleşecek saldırılardan sorumlu olurlar. Neden mi? Görevlerini yapmayarak yeni hedef göstermelerin sebebi olurlar da onun için. Bunun başka bir izahı da çözümü de yok.... Fatih Alyazıcıoğlu E L E Ş T İ R İ L E R Merhaba, bir Cumhuriyet okuru olarak gazetemizin okur kitlesinin daha da artacağını düşündüğüm, bulmaca eki ya da sayfası şeklinde bir çalışma yapılsa nasıl olur? Sadece bulmacalarını çözmek için aldıkları Posta, Milliyet gibi gazetelerin okurunu da hiç değilse böylece gerçek haberlerle, gerçek bir gazete ile buluşturabiliriz diye düşünüyorum. Acaba daha fazla insana ulaşma konusunda faydası olur mu? Strateji, Gezi, Kitap, Bilim Teknoloji, TarımHayvancılık ekleri çok güzel ve aydınlatıcı. Gazetemizin yayılıp daha fazla insanımıza ulaşması ve işbirlikçi basınmedya kuruluşlarımızla uyuşturulmuş insanlarımızın uykudan uyanıp gözlerinin açılması için bu çalışmalar gerekiyor. Bizler tavsiyelerimizle herkese Cumhuriyet’i yaymaya çalışıyoruz. Kurtuluş Savaşı çalışması için de ayrıca teşekkürler... Şule Üzün Cumhuriyet’in değerli yöneticileri, bazı sayfalarınızda yabancı kelime konusunda ısrar var. Ama otomobil sayfanız bu konuda 82 yıllık Cumhuriyet gazetisinin tarihine geçti. Benim babam, Atatürk’ün dil öğretmenlerinden. Ben küçükken alfabe bile dedirtmez ABC dedirtirdi. Şimdi otomobil sayfasında bir yazının üstünde kocaman CABRIO sözü var. Şuna üstü açık spor otomobil deseniz, spor otomobil deseniz, üstü açık otomobil deseniz ya da hiçbir şey demeseniz daha iyi olmaz mı? Buse Ersoy Uygun düşer mi, düşmez mi? Düşse de düşmese de bazı dileklerim olacak, Cumhuriyet’ten. Okuduğumuz, fikirlerini benimsediğimiz, özellikle köşe yazarlarını, görmek ve tanımak isteriz doğal olarak. Bu şansı çok kişi yakalayamaz. Bu nedenle birçok gazetenin yaptığı gibi köşe yazılarına; yazarlarının fotoğrafları da konulamaz mı? Ben konulmasından yanayım. Birçok gazete bunu yapıyor çünkü. Cumhuriyet neden yapmasın... Birçok Cumhuriyet okurunun, dillendirilmese bile, bu görüşten yana olduklarını biliyorum. Belki telefon numaralarının konulmasını bile, sakıncalarına rağmen, doğru buluyorum. İnternet siteleri var elbet. Çok kişinin bu yoldan yazara ulaşabileceği günler, henüz biraz uzakta gibi geliyor bana... Necdet Tezcan Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin var oluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 CUMHURİYET 06 K KOŞULLAR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle