17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 GÜZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN 34. İstanbul Uluslararası Müzik Festivali’nin son konseri Andras Schiff’in resitaliydi Festival Schiff ile taçlandı 34. İstanbul Festivali’nde en son izlediğimiz Andras Schiff’in piyano resitali, tüm festivali taçlandırdı. Çok güzel bir program yapmıştı: Schumann ve Beethoven birleşiminde yapıtlar birbirine duygusal ve düşünsel olarak örgülenmişlerdi. Özellikle Beethoven’in güzelim Waldstein sonatından sonra Schiff’in geride bıraktığı etki, yirminci yüzyılın nice dev piyanistine eşdeğerdi. Bis olarak yine Schumann’dan Arabesk’i çalması da bu örgünün son halkasını oluşturdu. Ses planlarını pedale boğmadan net çizgilerle çizerken tuşların derininde oluşturduğu renkler olağanüstüydü. Tekniğin öylesine üstesinden gelmiş bir sanatçı olarak, hiçbir fiziksel zorlanma belirtisi göstermeden, o anda bestelercesine, doğaldı. Kim bilir kaç kez dinlediğimiz yapıtlar, özel olarak getirtilen kendi piyanosunun tuşlarında derinleştiği kadar, yerçekiminden de kurtulmuşlardı. Andras Schiff, bu yılki festivalin ve belki de son yılların çok özel bir konuğu olarak kalacak belleklerimizde. ‘The Deutsche Kammerphilharmonie Bremen’ Avrupa’nın saygın topluluklarından birisi. Bu yılki İstanbul Festivali’nin de belki en nitelikli topluluğuydu. Konserleri, kayıtları, ünlü şeflerle yaptıkları çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Özellikle Paavo Jarvi’nin sanat yönetmenliğini yaptığı topluluk, bu festivalde şefsiz çıktı karşımıza. Birinci kemancılarının üstünlüğü kadar bütün grup şeflerinin disiplini dikkat çekiciydi. Haydn’ın 103. senfonisini keyifle dinlettiler. Hastalanan solist Helene Grimaud’nun yerine gelen Piotr Andrjewski’yi daha önce de dinlemiştik. Mozart’ın K.466 ve K.488 konçertolarını bilge bir titizlikle seslendirirken şef işlevini de üstlendi. Tekfen Filarmoni Orkestrası, Saim Akçıl’ın Karadeniz ülkelerinden derlediği çok değerli üyelerden oluşuyor. Sahneye sıralanmış yirmiden fazla bayrak, uluslararası barışın göstergesiydi. Joel Levi yönetimindeki programda baştan sona Mozart yapıtları seslendirildi. Solistler ise Pires’in hastalanmasıyla yerine gelen Yunanlı piyanist George Emmanuel Lazaridis ve Hüseyin Sermet idi. Her ikisi de çok üstün piyanist olan solistlerin dahi iki solisti içeren yapıtlarda aynı söylemi tutabilmeleri çok zor. Lazaridis, Sermet’e göre çok parlak kalıyordu; Sermet, daha derinden gelen tuşesiyle aynı renkleri yakalayamıyordu. Saraydan Kız Kaçırma operası Avrupa sahnesi gibiydi ‘Hayatım Avrupa’ Bu, sevgili Erol Manisalı’nın, son kitabının adı: Ortak Pazar’dan AB’ye Hayatım Avrupa. Cumhuriyet okurları yakından biliyorlar, sayın Manisalı, yıllardır değişik ad kılıflarına bürünen saldırgan, açgözlü Batı anamalcılığının ülkemiz için hazırladığı tuzakları sabırla yazıp duruyor. Manisalı, 1970’ten beri AB serüveninin bütün aşamalarında çok yakın bir tanık, gözlemci, yorumcu olagelmiş; gazetede duyurmuştu zaten, bilmem kaç dosya tutan belgeliklerini tarayarak 19702006 arasında kimler bu konuda ne söylemiş, sonra hangi keskin dönemeçleri dönmüş. Beş cilt tutacağını tahmin ettiği dökümün bu ilk cildi. En doğrusu bu kaynak yapıtı hemen alıp okumanız; ben sizleri heveslendirmek üzere birkaç önemli alıntı yapacağım. İlki 12 Eylül 1963’te imzalanan Ankara Anlaşması’yla ilgili; İnönü, Prof. Turan Feyzioğlu’na soruyor: ‘‘Bu anlaşmayı ileride bozma ve geri dönme olanağı var mı?’’ Feyzioğlu: ‘‘Elbette paşam, işimize gelmez, beğenmezsek, geri dönme yolumuz açık.’’ Bunun üzerine, İnönü imzayı basıyor. ??? İkinci olay 1978’den, AET Genel Yazmanı Emile Noel Ankara’ya, Ecevit’i görmeye geliyor; yazmanın hadi gelin Topluluğa ortak olun dediği, Ecevit’in de bunu geri çevirdiği söylentisi dolaşıyor ortalıkta. Oysa Noel, Ecevit ve hazır bulunan Besim Üstünel’e bakın ne diyor: ‘‘Bir ara Noel’e, ‘Peki başvurursak bizi AET’ye alacak mısınız?’ diye sordum; gülerek yanıtı: Yoo, başvuruyu yapmanızı sizi almak için değil, AET’deki yeni gelişmeleri engellemede bir koz olarak kullanmak üzere istiyoruz, size bu nedenle başvuru önerisinde bulundum.’’ Üçüncü alıntıysa, 1978 yılından; ABD yönetiminin 1978 yılında yürürlüğe koyduğu bir Washington Uzlaşması var; bunun uzlaşma (?) adıyla bütün dünyadan istekleri var: 1. Dünya ülkeleri ticaretlerini bütünüyle serbest bıraksınlar; açık bir ekonomi uygulasınlar; 2. Piyasa ekonomisi her şeye egemen olsun; devlet küçülsün, kamunun şuna buna el atmasına son verilsin; 3. Serbest kur siyaseti uygulansın; 4. Özelleştirme yapılsın ve yabancı anamal yüreklendirilsin. Şimdi birkaç temiz yürekli soru: Lozan’da onca çetin görüşmelerden sonra, savaş alanlarında binlerce şehidin kanıyla kazanılmış yengiyi, bağımsız ve egemenliğimizi istemeye istemeye onaylarken, ne demişti Lord Curzon, İsmet Paşa’ya: ‘‘İlk parasal sıkışmada, bu verdiklerimizi kat kat geri alacağız.’’ ??? Peki, beyninde kırk tilki dolaştığı söylenen Paşamıza ne oldu da, Avrupalının yeni cicili bicili soygun şekerini ağzına atarken korkak bir uzmana bu beni zehirler mi diye soruyor... Bu olsa olsa, sorumluluğu biçimsel olarak onun sırtına yıkmak için olabilirdi. Ya Noel’in uyutucu elmasını dişlemeye yanaşmayan, ‘‘Toprak, işleyenindir’’ diyen ozanımıza ne oldu? İngilizcesinin iyi olduğu söylenir hep, çevirileri var: Ee, okumadı mı Washington Uzlaşması’nı? Okuduysa, elimizi kolumuzu bağlayan, varımızı yoğumuzu alan AB dayatması, IMF zorlaması bütün o yasaları neden ‘‘içine sindiremeye sindiremeye’’ imzaladı? Bu iki insanı özellikle seçtim, çünkü yurdumda hatırı sayılır bir çoğunluk onları hâlâ dürüst ve yurtsever sayıyor; hadi biri başbakanlık koltuğu dışında küresel yağmacılara ‘‘yardım ve yataklık ederek hanlar, köşkler edinmedi’’; ama yurdunu sevmek bununla bitiyor mu? Onun da siyasette bulunduğu 50 yılın sonunda nereden nereye geldik? Küresel yağmacıların 1492’den beri büyük bir kararlılıkla sürdürdükleri saldırının bundan sonraki evresinde kaynaklarının çoğunu yitirmiş ülkem nasıl direnecek? Son bir soru, dünyanın bütün dil oyunlarıyla dayatılan o güzelim ‘uzlaşma’ya, yaşıyor olsaydı, Atatürk ne yanıt verirdi? Ve yaşamakta olan Fidel, Chavez, Morales neden bu uygarlık kaymağı oyuna katılmıyorlar bir türlü? Sersemliklerini göstermek için besbelli. sbonaran?yahoo/hotmail.com On yıl aradan sonra yeniden Topkapı Sarayı’nın kapısında sergilenen Saraydan Kız Kaçırma operası dünya sahnelerinde aynı rolleri üstlenen deneyimli solistler tarafından başarıyla sahne lendi. Yekta Kara’nın rejisi çok durağan sahneleri olan bu oyunu mekân el verdiği ölçüde devingen kılmıştı. Saray cüceleri gibi ayrıntılar operaya renk katmıştı. Giysilerin renkleri ve ayrıntıların donatımı, sarayın görkemli kapısıyla uyum içindeydi. İstanbul Borusan Filarmoni Orkestrası’nı Alman şef Peter Tilling yönetiyordu. Orkestranın üstünde bir çatı olmayışı nedeniyle açık havanın nemli ortamında yaylı çalgılar doğal olarak akort sorunu yaşadılar. Kurt Rydl’i Osmin rolünde izlemek bir ayrıcalıktı. Çağının en büyük şefleriyle çalışmış, en önemli plak firmalarıyla sayısız kayıt yapmış, en büyük sahnelerde, Wagner operaları dahil, pek çok temsilin bas rolünü üstlenmiş harika bir sanatçı. Avusturya Devlet Operası’nın solistlerinden olan Rydl’in Osmin rolündeki rahatlığı, yaşına karşın tüy gibi hafifliği, sahneye egemen oluşu çok üstündü. Soprano Konstanze rolünde izlediğimiz Eva Mei, sesini rahatça denetleyebilen, tatlı bir ‘cambaz’ soprano. Blonchend rolünü üstlenen Ina Schlingensiepen kendine özgü, sesinin rengine yakışan bir rol çiziyordu. Tenor Daniel Kirch de Belmonte rolüne yakışmıştı. Bu temsilde yer alan tek Türk, gencecik teno rumuz Cenk Bıyık’tı. Ses renginin güzelliği ve coşkulu oyunculuğu opera ile bütünleşti. Giderek daha iyi bir Almanca ve sahne üstünde daha yumuşak bir devinim kazanacak ve umarız onu yarınlarda dünyanın ünlü sahnelerinde izleyeceğiz. Saraydan Kız Kaçırma operasını adeta ülke dışındaki ünlü bir opera evinde izliyor gibiydik. Dekor da ne kadar gerçeğe uygunmuş, diyebilirdik! www.evinilyasoglu.com Festivalin ilk konseri Türk Silahlı Kuvvetleri Armoni Mızıkası’nın dinletisiydi Fotoğraf dergisinin yeni sayısı çıktı İzmir’de müzik tınıları ÖNDER KÜTAHYALI 20. Uluslararası İzmir Müzik Festivali 12 Haziran akşamı başladı. İlk etkinlik, Türk Silahlı Kuvvetleri Armoni Mızıkası’nın verdiği ‘‘Meydan Dinletisi’’ydi. Ülkemize değerli müzikçiler kazandıran tarihsel Türk Silahlı Kuvvetleri Armoni Mızıkası, Şef Halil Aşık’ın yönetiminde Alsancak Gündoğdu Meydanı’nda çaldı. Dinletide, klasiklerden ‘‘Tom Jones Potpuri’’ye, Latin Amerika müziğine ve Kürdili Hicazkâr Sirto’ya uzanan renkli bir izlence seslendirildi. Akşamın sürprizi ise kentimize bir armağan sunulması oldu. Bu, Muammer Sun’un ‘‘İzmir Rapsodisi’’ydi. Yapıtın bando düzenlemesi coşkuyla karşılandı; ancak sololar daha özenli ve etkili çalınabilirdi. Festivalin resmi açılışı 15 Haziran akşamı Efes Antik Tiyatro’da gerçekleşti. ‘‘İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’’ (İKSEV) Başkanı Sayın Filiz Eczacıbaşı Sarper, açılış konuşmasında 20. yıla ulaşmanın mutluluğunu, bunun İzmir için büyük bir kazanım olduğunu vurguladı ve tören ? Türk Silahlı Kuvvetleri Armoni Mızıkası, Şef Halil Aşık’ın yönetiminde Alsancak Gündoğdu Meydanı’nda çaldı. Dinletide, klasiklerden ‘‘Tom Jones Potpuri’’ye, Latin Amerika müziğine ve Kürdili Hicazkâr Sirto’ya uzanan renkli bir izlence seslendirildi. Bu, Muammer Sun’un ‘‘İzmir Rapsodisi’’ydi. den sonraki dinletinin, İzmir’i Yakın Doğu’nun kültür ve sanat kenti yapma yolunda yorulmaz çabalar harcamış olan Büyükşehir Belediye Başkanımız rahmetli Ahmet Piriştina anısına sunulacağını söyledi. Ne var ki Sayın Başkan’ı izleyen üç konuşma ve sponsor kuruluşlara verilen onlarca plaket, töreni uzattı, sabrımızı epey zorladı. Dinletide İKSEV Festival Orkestrası, Cumhuriyet döneminin ilk beş bestecisinden birer yapıt seslendirdi. Bunların her birinde orkestrayı bir şefimiz yönetti; ancak yeterince prova yapılamadığı için bazı aksamalar ortaya çıktı. İzmirli sanatseverlerin çok sevdiği ve coşkuyla alkışladığı İbrahim Yazıcı, U. C. Erkin’in ‘‘Köçekçe’’ süitini seslendirdi. Orkestra şeflerimiz bu yapıtta tempoları hızlı alıyor. Böylece bestecinin yarattığı devinimli orkestra dokusu tam bir netlikle işitilemiyor. ‘Türkiye’ senfonik şiiri Erol Erdinç, N. K. Akses’in “Itri’nin Nevakârı Üzerinde Scherzo’’sunu seslendirdi. Kopukluklar bu yorumda da vardı. Klarnet sanatçısı çok iyiydi Naci Özgüç’ün yorumladığı yapıt, C. R. Rey’in, aslında 10 parçalık süit olan ‘‘Türkiye’’ senfonik şiirinden son üç bölümdü. Değerli şefimiz 9. parçada ezgiyle armoni arasındaki dengeye biraz daha dikkat edebilirdi. Rengim Gökmen’den A. Adnan Saygun’un ‘‘Orkestra için Çeşitlemeler’’ini dinledik. Yapıtın devinimli kesimlerinde bazı aksamalar ortaya çıktı. Gürer Aykal, H. F. Alnar’ın ‘‘Prelüt ve İki Dans’’ına doğrudan doğruya dansların sergilendiği Allegro’dan başladı. Bütün yapıtlarda orkestranın trompetçisinden yanlış sesler işittik; ama klarnet sanatçısı çok iyiydi. Her yapıtı izleyen alkışlar sırasında bir sonraki yapıtı seslendirecek olan şefimiz sahneye geliyor; dinlediğimiz sanatçı, bagetini meslektaşına veriyordu. Aykal’ın ardından şeflerimiz topluca dinleyicileri selamladı ve en büyükleri olan Aykal onları sevgiyle öptü. Eleştiriler ne olursa olsun, dinleti son derece anlamlıydı. Büyük Atatürk’ün başlattığı müzik devrimi, evrensel düzeyde beş besteci yaratmış, onlar da sahnede izlediğimiz değerli şeflerimizi yetiştirmişlerdi. Festivalin 20. yılını daha da anlamlı kılan bu güzel dinletiyi tasarladığı için İKSEV’i kutlarız. Tarihin en önemli kadın fotoğrafçıları ‘İz’ de K ültür Servisi Fotoğraf dergisi İz’in yeni sayısı çıktı. ‘İz’ bu sayısında; fotoğraf tarihinin en önemli kadın fotoğrafçılarından İnge Monarth, samimi ve etkileyici fotoğraflarıyla Martine Franck, uzun yıllardır çalıştığı ve kaybolan zanaatları konu alan bir portfolyosundan bir seçki ile Erdal Yazıcı’ya sayfalarını açtı. Ayrıca derginin bu sayısında, World Press Photo 2003’te ‘Portre Hikâyelerinde’ birincilik ödülü aldığı Sırbistan röportajı ile George Georgeou, Afrika’nın Subsahara bölgesinde gerçekleştirdiği, AIDS hastalarını konu alan ‘Rüzgâra Fısıldanan Sözler’ serisinden bir seçki ile Türkiye’de yeni kuşak fotoğrafçılar arasından ele aldığı evrensel röportaj konularıyla sıyrılan isimlerden biri olan Kerim Bora; geçen yılın ilgi gören sergilerinden biri olan kavramsal çalışması ‘Benim Gerçeğim’ serisinden bir seçki ile Saygun Dura ve St. Petersburg’da akıl hastaneleri, emekliler ve kimsesizler evleri, evsizler ve gece arabalarını anlatan röportajından bir seçki ile Sasha Demenkova yer alıyor. Bu sayının sunuş yazıları Ahmet Tulgar, Margit Zuckriegl, Haluk Çobanoğlu, Pelin Özer, Dilek Bektaş’a ait. Dergi baskı kalitesinden dolayı Sappi European Printers of the Year yarışmasında bronz madalya ile ödüllendirildi. K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle