21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 HAZİRAN 2006 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Şeriata İsyan... M. Selim OKÇAY PENCERE evlatlar üzerinde annelerin kontrolü çok önemlidir. Bırakırsanız, hazır bekleyen tarikatlar alır, dizine oturtur, o da çocuklarını, karısını mumyalar gibi sarar. Evden eğitim, öğretim, çalışma gibi nedenlerle uzaklaşan, özellikle üniversitelere giren erkek evlatları, ekonomik ve mali sıkıntı içerisinde olunca, tarikatlar, din bezirgânları derhal el atmaktadır, onun için anneler/babalar evlatlarını kontrolden uzak bırakmamalıdırlar. Bunların ellerine düşmemeleri en önemli husustur, diğer bir çözümdür. Dini eğitime ağırlık veren okullara, örneğin imam hatip liselerine çocuklarınızı göndermeyin. İşte size başka bir çözüm. Bu okulları açtılar da açtılar. Buradan mezun olanlar da yönetici oldu, artık tavukyumurta meselesi bir kısırdöngü söz konusudur. En uygun çözüm, laikliği benimsemiş bir yönetim iktidara gelip de bunları kaldırıncaya kadar, bu okullara çocukların gönderilmemesidir. Yönetim, laikliğin tanımını yeniden yapalım diyenlerden alınmadıkça, önerebileceğimiz çözümler bunlar olabilir. Tabii ki bu yönetimden en kısa zamanda kurtulmak gerekir. Ayrıca bugün Atatürk’ün partisi olan CHP dışındaki sosyal demokrat ve laikliği savunan partilerin kişisel çıkarlarını bir kenara bırakmaları gerekmektedir. Bunlar hâlâ tehlikenin farkında değillerdir. Ecevit’in kişisel hırsı ile kurulan DSP nedir?.. İki dönemdir Ankara Belediye Başkanlığı’nı Melih Gökçek’e hediye eden Murat Karayalçın’ın SHP’si nedir?.. Herkesin aklına acaba bunlar destekleniyorlar mı şüphesi gelmez mi? Bunlar böyle yaptıklarında, tıpkı birbirine kızan komutanların, birbirlerine gerekli yerde yardım etmemeleri sonucu olan Viyana bozgunu, Balkan bozgunu gibi sonuçlar doğurduğunu ve daha da doğuracağını maalesef düşünemiyorlar!.. AKP hükümeti neden AB’ye dört elle sarıldı?.. Neden CHP’nin öne çıkmasını AB istemiyor? Bunlar hep düşünülmesi gereken hususlar. Sonuç olarak, kadınlarımız, yine görev sizlere düşmektedir. Demokrasi ile hukuka bağlı olarak sizlerin çabaları ile ülkemizi Atatürk’ün gösterdiği doğru yola döndürecek sizlersiniz. Karadeniz’e Sahip Çıkmak GEÇEN GÜN Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda yapılan sempozyum, gözlerden uzak kalan bir gerçeği vurgulamış oldu: Karadeniz’deki güvenlik sorunları konusunda Türkiye’nin oynadığı öncü rol, hem o suları yeryüzünün en güvenli ulaşım yollarından biri olarak tutmayı sağlamış, hem de başta Rusya Federasyonu ve Ukrayna olmak üzere bütün kıyıdaş devletlerin ortak çıkarlarını bölge dışındaki ülkelere karşı korumak bakımından yararlı olmuştur. Kısaca belirtmek gerekirse, bu amaçla kurulan mekanizmalar, yalnız deniz güvenliği açısından değil, ekonomik ve siyasal açılardan da Türkiye’nin bu bölgede oynayabileceği başka önemli rollerin yolunu açmıştır. alnız, şu var: Bir denizde ve çevresinde etkin olabilmek, sadece Türk Deniz Kuvvetleri gibi küçümsenmeyecek çağdaş bir deniz gücüne sahip olmakla bitecek bir iş değil; bu deniz gücünün bir de aynı coğrafyada etkili bir ‘‘denizcilik gücü’’yle tamamlanması gerekiyor. Denizcilik gücü; yani yük ve yolcu gemileriyle, tankerleriyle, roro taşımacılığıyla, tersaneleriyle, limanlarıyla, onarım, ikmal ve denetim merkezleriyle, denizci yetiştiren eğitim kurumlarıyla denizi köşe bucak kullanan, ona sahip çıkan, ‘‘herkesten çok benim denizimdir’’ diyebilen bir güç. Bu açıdan, Karadeniz’e tam anlamıyla sahip çıktığımız söylenebilir mi? Biz ki, o denizde en uzun kıyısı olan ülke olarak, ona karşı en büyük cinayeti işlemiş ve Samsun’dan Hopa’ya kadar kıyıyı doğa olarak mahveden, halkını denizden koparan ve deniz ulaşımını daha da körletecek bir ‘‘sahil yolu’’ yapmışızdır. Saymakla bitmeyecek bütün kusurlarıyla. Savurganlıklar, kayırmalar, yolsuzluk dedikoduları da cabası. ysa, içeriden, sıradağlar arasından uzanan bir otoyolu ırmak vadilerinden geçen dikey yollarla limanlara bağlamak, oraları yük ve yolcu rıhtımlarıyla, her türlü gemi için yanaşma ve elleçleme tesisleriyle donatmak, böylece ağırlığı deniz ulaşımına vermek en kolay çözüm olurdu. Tarifeli yük seferleri yapan çok amaçlı gemiler yanında, hızlı ve basit konforlu yolcu vapurlarıyla yerine getirilmesi gereken bir kamu hizmeti yok mudur burada? Böyle bir denizin yoğun nüfuslu kentlerle kasabalarını İstanbul, İzmir gibi merkezlere otobüs ve kamyonlarla bağlar durumda olmak, Türkiye’nin büyük ayıbıdır. Ereğli gibi bir sanayi kentiyle Trabzon gibi bir limanın demiryolsuz bırakıldığını ve deniz yolculuğunun büsbütün bitirildiğini de buna eklerseniz, ulaşım planlaması yokluğunun Karadeniz’i nasıl öldürdüğü açıkça ortaya çıkar. İnsanlarının denizle bütünleştiği tek kıyımız vardı; o gidince ‘‘denizci ulus’’ olma iddiamız da gider. Bu ülkede durdurulacak gidişlerden biri mutlaka bu olmalıdır. E Y O dremit’in Zeytinli beldesi, Zeytinli deresinde, çınarların gökyüzünü kapladığı alanda CHP’nin 4.6.2006 günü düzenlediği yemekli toplantıda kadınlarımızın coşkulu kalabalığı hemen dikkat çekiyordu. Davulzurna eşliğinde, ortaya çıkıp yine özlem ve coşku ile kadınlarımızın oynamaya başlamaları üzerine, katılımı birlikte izlediğimiz Sayın Sami Karaören’e kadınlarımızı gösterip ‘‘Bu şeriata bir isyandır’’ dedim. Gerçekten de öyle idi. Bu yılki Dünya Kadınlar Günü’nde de yine aynı beldemizin kadınlarının düzenlediği ve benim de kadın hakları üzerine bir konferans verdiğim yemekli toplantıda kadınlarımızın coşkusu bunu gösteriyordu. Danıştayımıza yapılan hain saldırı, Cumhuriyetimizin bombalanması üzerine halkımızın alanlara sığmaması da bunun göstergesi idi. Atatürk ilkelerine ve laikliğe meydan okumalara, değiştirilmesinin istenmesine, iktidarın laikliğe aykırı tutum ve davranışlarına en çok kadınlarımızın isyan ettiğini görüyoruz. Çünkü kadınlarımız, şeriatın kadını nasıl incittiğine, hatta ezip perişan ettiğine ve edeceğine en çok şahit olan kişilerdir, ıstırabı en çok çekenlerdir, çekeceklerdir. Biliyorlar, üzülüyorlar, çırpınıyorlar, çözüm arıyorlar, çıkış arıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti yılların birikimi ile şeriat çemberine doğru adım adım ilerlemektedir. Tehlike budur. Yıllarca yazıldı, söylendi, anlatıldı, ama öğretilemedi. Dini kişi ile Tanrı arasında bırakmayıp gösterişe dönüştürdükçe, dışa vuruldukça, bu yönde açılımlar için tavizler verildikçe, doyumsuz şeriat, tıpkı ayrıkotu gibi büyüdü de büyüdü, toprağı sardı, toplumu sardı, kıskacına aldı, temizlenmeyecek bir hal aldı. Demokrasi kullanıldı, oy için her türlü taviz azar azar verildi, toplumu tarikatlar kontrolüne aldı. Bu tohumları uzun yıllar iktidarları döneminde, bir şey olmaz diyerek serpenler bile aman dikkat demeye başladılar. Oy alamayanlar ben de taviz veririm, yeter ki bana da oy verin diyecek kadar küçüldüler, en büyük kötülüğü yaptılar. Tüm devlet kademelerine yerleştiler ve her gün bir yerden pıtrak gibi laikliğe aykırı işlevler sürdürüyorlar. İşte özellikle kadınlarımızı, insanlarımızı isyan ettiren budur. İki ana dinin, Hıristiyanlık ve Müslümanlığın ortaya çıkmasından önce kadının daha özgür olduğunu, yönetimde olduğunu görüyoruz. Nefertiti, Kleopatra, Semiramis, bilinen imparatoriçelerdir. Orta Asya’da yaşayan Türklerde pek çok kadın prensesin yönetimde söz sahibi olduğunu biliyoruz. ‘‘Eski Türklerde çok kadınla evlilik olduğunu hiçbir etnografik araştırmada göremiyoruz. Yine eski Türklerde kadınlar örtünmeye ait hiçbir kayıtla bağlı değildirler.’’ (Tezer Taşkıran, Türk Kadın Hakları) Marko Polo notlarında Türk kadınlarının at üzerinde erkeklerle yarıştığından bahseder. 78. yüzyıllarda Orta Asya Türk ülkelerinin çoğunun kadın hükümdarlarca yönetildiği ifade edilmektedir. 2000 yıl önceki bu durum, iki ana dinin çıkması ile değişikliğe uğramıştır. Öyleyse tıpkı Hıristiyanların zincirleri kırdığı gibi, dinin devlet kontrolüne ve kişi ile Tanrısı arasına alınması, yani laiklik prensibinin benimsenmesi ve uygulanması gerekmektedir. Yani Atatürk’ün gösterdiği yol. Kadınımıza baskıyı erkek yapmaktadır; ya kocası yahut da kardeşi veya babası kadını cendereye almaktadır. Bu koca, kardeş veya baba dediğimiz kişilerin anneleri yok muydu? Elbette vardı. Yani anneler evlatlarını, özellikle erkek evlatlarını iyi yetiştirirlerse ve her yaşta kontrol altında tutar ve iyi eğitirlerse daha sonra kız kardeşine, kızına veya karısına baskı yapmamayı öğrenecek ve yapmayacaktır. Demek ki kilit yine annelerdedir, kadınlarımızın elindedir. Ortada hınçla oynarken, ayaklarını hırsla yere vururken, kendilerine büyük görev düştüğünü bilmeliler. Kadınımız, bu sorunu yine sizler çözeceksiniz. Özellikle erkek evlatlarınızı iyi yetiştireceksiniz. Başbakan’ın eşi, Başbakan’la tanıştıktan sonra türbana dolandım demedi mi? Başbakan’ın mumya gibi sarılıp sarmalanmış kızlarının ne günahı var!.. Babaları baskı yapmıyor mu?.. Öyleyse erkek Erbakan mı?.. Tayyip mi?.. Saadet Partisi’nin yayın organı ‘Milli Gazete’nin dünkü manşeti: ‘‘20. asrın 21. asra en büyük hediyesi: D8’’. Erbakan: ‘‘İnsanlığın saadeti Batılılara bırakılamaz.’’ Haberden birkaç satır: ‘‘Temelleri Milli Görüş lideri ve 54’üncü hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından atılan D8’in dokuzuncu kuruluş yıldönümü kutlamaları İstanbul Çırağan Sarayı’nda yapıldı. Erbakan toplantıda, ‘Dünyanın yanlış kişilerin elinde dengesiz bir hale düştüğünü’ belirterek ‘D8 bu dengesizliğe hayır demek için kuruldu’ şeklinde konuştu.’’ D8’in üyeleri: Türkiye, Pakistan, Bangladeş, Nijerya, İran, Mısır, Malezya ve Endonezya... ? Erbakan Hoca Çırağan’daki D8 toplantısında neler söylemiş?.. Birkaç satır: ‘‘ Onlar Müslümanlara ‘terörist’ diyorlar; biz ‘uzlaşma’ diyoruz; ama, onlar ‘çatışma’ istiyorlar. Bu ırkçı emperyalistlerin inançları hastalıklıdır. İnsanlık ‘soğuk savaş’ dönemini arar hale geldi.’’ Herkesin bildiği gibi Erbakan Hoca Türkiye’de şeriat düzeni istiyor, İslamcı bir rejimi dile getiriyor... Açıkça söylüyor bunu... Takıyye yapmıyor... ? 1923 Cumhuriyeti bir devrimle kuruldu... Devrimci rejim fikir özgürlüğüne bilimsel ve felsefi ufukta büyük bir açılım sağlarken siyasal kapsamda sınır getirdi... Ceza Kanunu’ndaki 163’üncü maddeye göre şeriat propagandası yasaktı... 141 ve 142’nci maddelere göre de komünizm propagandası yasaktı... Bugün ikisi de serbesttir... Sovyetler çöktüğü için komünizm propagandasının serbest oluşunun bir kıymeti harbiyesi yoktur; ama, dünyada İslamcılık yaygınlaşıp yükseldiği için şeriat propagandasının serbest oluşu ülkemizde meyvelerini derlemektedir... Türkiye dinci sağa doğru hızla kayıyor... ? Dinci sağda iki lider var.. Biri Erbakan.. Öteki Tayyip.. Hangisini yeğlersiniz?.. Erbakan Hoca açık seçik.. Takıyyeci değil.. Söyleyeceğini mertçe söylüyor... Kimliğini ortaya koyuyor.. Kişiliğini gizlemiyor.. RTE (Recep Tayyip Erdoğan) ise takıyyeci.. Açık bir yöntem izlerse başarı kazanamayacağını bildiğinden halk kitlelerini zamanla kandırmaya yönelik bir siyasetin peşinden koşuyor.. Ne olduğu gibi görünebiliyor.. Ne göründüğü gibi olabiliyor.. Hangisini yeğlersiniz?.. Erbakan’ı mı?.. RTE’yi mi?.. ? Halk kesiminde yapılan anketler şeriat isteyen kesimin toplumda pek yüksek olmayan bir oranda bulunduğunu gösteriyor; ama, bu engeli aşmak, laik rejimi yıkmak amacıyla takıyye yöntemini kullanmak neyi vurgular?.. Erbakan Hoca göründüğü gibi olabiliyor. Ya da olduğu gibi görünebiliyor... RTE ise bu yolda yaya kaldığından bir türlü gerçek bir kişilik olamıyor... İnsan olarak Erbakan, RTE’den çok daha gerçek bir kişilik... Türkçe Olimpiyatı Mete ATAY Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu Başkanı azetelerde, ‘‘Türkçe Olimpiyatı’’ başlığını okuyunca gözüm büyüdü, gönlüm kabardı. Olimpiyatlarla ilgili aklımdan binlerce film karesi geçti. En yeni, en son kareye gelince durdum. Bu kareyi alıp önüme koydum, derin düşüncelere daldım ve incelemeye başladım: ‘‘Uluslararası Dil Öğretim Derneği’’ 914 Haziran 2006 tarihleri arasında Türkiye’de ‘‘4. Uluslararası Türkçe Olimpiyatı’’ düzenlendi. Demek ki bu olimpiyat üç yıldan beri yapılıyor. ‘‘En iyi Türkçe’’ için 83 ülkeden 355 yabancı öğrenci yarıştı. Bu yarışma için 355 öğrenci, bir yıldan beri hazırlanmış. 1321 yaşında, ülkesinde öğrenim gördüğü dilin dışında yabancı dil olarak Türkçeyi seçen öğrenciler önce sınıflarında, ardından G ŞARKIŞLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Esas No: 2002/132 Karar No: 2003/80 Davacı Nurdane Kiziroğlu tarafından davalı Ünal Kiziroğlu aleyhine açılan ‘‘boşanma’’ davasının yapılan açık yargılaması sonunda verilen karar gereğince, Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda ‘‘...Sıvas ili, Şarkışla ilçesi, Kandemir Mah. cilt 2, hane 49, BSN: 47’de nüfusa kayıtlı Veli ve Gülkız’dan olma 4.8.1964 doğumlu Nurdane Kiziroğlu ile yine aynı yerde nüfusa kayıtlı Hazim ve Zekiye’den olma, 06.01.1960 doğumlu Ünal Kiziroğlu’nun 4721 sayılı MK 166/1 maddesi gereğince boşanmalarına’’ karar verilmiş, davalıya tüm aramalara rağmen tebliğ edilemediğinden ve adresi meçhul sayıldığından kararın ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla, davalı Ünal Kiziroğlu’na ilan tarihinden itibaren yasal süre içinde temyiz etmediğinde kararın kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. 16.12.2003 Basın: 64235 okullarında, son olarak da ülke çapında okullar arası düzenlenen yarışmalarda birinciliği kazananlar bu olimpiyata katılma, yani Türkiye’ye gelme hakkını kazanmışlar. Ülkeler tek öğrenciyle katılabileceği gibi, takım halinde de yarışmaya katılabiliyormuş. 2005 öğretim yılıyla birlikte başlayan süreç, öğretim yılı sonunda sonuçlanıyor ve Türkiye’de düzenlenen olimpiyatlarla da doruğa ulaşıyor ve süreç tamamlanıyormuş. Bu yıl olimpiyatın yarışma bölümü Ankara’da Kızılcahamam’da tamamlanacak, yarışmacı öğrenciler 17 Haziran’da İstanbul’da, ülkeler için özel olarak hazırlanmış araçlardan oluşacak konvoyla Anadolu yakasından hareketle Avrupa yakasına geçeceklermiş. Aynı gün olimpiyat konvoyu ile fu ar alanına getirilen ateş, Meclis Başkanı tarafından yakılacakmış. 355 öğrenci, hep bir ağızdan İstiklal Marşı’nı söyleyecek, en son tören de Myshowland’de (herhalde ‘‘Benim eğlence merkezim’’ anlamına geliyor) yapılacakmış. Törene, yarışmaya katılan ülkelerin büyükelçileri, devlet erkânından isimler katılacakmış. Yarışmaya katılacak 83 ülkenin alfabetik sırayla adlarına bakıyorum: ABD, Afganistan, Arjantin, Bangladeş, Belçika, Çin, İtalya, İngiltere, Kosova, Litvanya, Madagaskar, Meksika, Moğolistan, Mozambik, Senegal, Sri Lanka, Sudan, Tayland, Uganda, Vietnam, Yemen... Olimpiyat öncesinde tüm Türkiye, 4. Uluslararası Türkçe Olimpiyatı posterleriyle donatılacakmış. Otobüslerden du raklara, billboard’lara, üst geçitlere kadar her yer bu posterlerle donatılacakmış. Türkçe Olimpiyatı; Şiir Yarışması, Şarkı Yarışması, Sahne Oyunları Yarışması, Kompozisyon Yarışması, Resim Yarışması, Hikâye Yarışması, Ülke Tanıtım Standları Yarışması olmak üzere değişik kategorilerde gerçekleştirilecekmiş. Yarışmayı kazananlara madalya ve para ödülü verilecekmiş. Bununla kalınmayacak; öğrencilere Türkçe öğreten öğretmenlere de ödüller ve madalyalar verilecekmiş. Ayrıca özel jüri ödülleri varmış. 4. Uluslararası Türkçe Olimpiyatı’nın resmi programının özeti bu. ??? Fakat şu anda yalnız Almanya’da, 616 yaş arasında, okul çağında yarım milyondan fazla Türk kökenli öğrenci var. 40 seneden beri bu öğrencilere Türkçe ve Türk kültür dersleri adı altında Türkçe dersleri veriliyor. Bu derslere katılım bazı eyaletlerde yüzde 20’lere düştü. Kalitesi, gerekli düzenlemeler, değişiklikler, çağdaş programlar yapılamadığı için tartışma götürmeyecek kadar geriledi. İlgi, yok denecek kadar az. Motivasyon sıfır derecesinde. Avrupa’da göçmen Türk öğrencilerin gittikleri okullardaki Türkçe ders saatleri azaltılıyor. Ders veren öğretmenlerin sayısı sürekli düşüyor. Emekli olan veya çeşitli nedenlerle öğretmelikten ayrılanların yerlerine yenileri atanmıyor. Türkçe, okullardan, ders programlarının içinden resmen çıkarılıyor. (Hollanda’da uygulamaya geçti. Almanya’da bu süreç başladı.) Okullarda Türkçe konuşmak yasaklanıyor. Türk öğrencilerin yalnız Türkçe derslerinde değil, zorunlu öğretim içerisindeki başarıları da çok düşük. PISA araştırma sonuçları ortada. Bütün bu sorunları, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a 6 Aralık 2005’te, çok küçük bir heyet içerisinde ATÖF adına anlattım. Türkçe konuşma yasağının güncel olduğu 31.1.2006 tarihinde Sayın Milli Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik’e bir mektupla durumun ciddiyeti ve önemini belirten bir mektup yazdım. MEB’in yurtdışında ki öğrencilerden sorumlu iki genel müdürüne, dilimin döndüğü kadar durumun vahametini anlatmaya çalıştım. Bugüne değin en küçük bir tepki gelmedi. ATÖF (Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu) ve FÖTED (Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu) Türkçe için kampanyalar açtı. Seminerler, kurultaylar düzenledi. Kıt olanaklarıyla bildiriler dağıttılar, afişler, posterler hazırladılar. Bu etkinliklere devletin hiçbir desteği ve katkısı olmadı. ??? Kırk yıldan beri on binlerce Türk kökenli öğrenciye, Türkçe derslerine böylesine destek verilmedi. Türkçe, Türk çocuklarının başarısının, uyumunun önünde engelmiş gibi gösterildi. Bu yanlışlığa karşı en küçük bir çaba harcanmadı. Türk öğrencilerin başarısızlığı tüm çıplaklığı ile ortada dururken, bunların çözümü için uğraşılıp çözümler üretilmedi. Yüz binlerce Türk kökenli öğrenci, Türkçe derslerine katılmayıp anadillerini unutmaya terk edildi. Türkiye’den Türkçe derslerinde kullanılmak üzere hiçbir ders araçgereci geliştirilip gönderilmedi. Verilen Türkçe derslerinin kalitesi ve verimliliğini arttırmak için hiçbir şey yapılmadı. Yurtdışında, tüm olumsuzluklara karşın görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışan binlerce öğretmene bir teşekkür çok görülürken 355 öğrencinin öğretmenine madalya verilecek, 355 öğrenci ile Türkçe Olimpiyatı yapılacakmış. On binlerce Türk kökenli çocuk, anadilini konuşamazken, kültürünü, benliğini, kişiliğini kaybederken, zorunlu öğretimi bile tamamlayamayıp diplomasız okuldan ayrılırken, mesleksiz, umutsuz sokaklarda dolaşıp hapishaneleri doldururken, uyuşturucu bataklığında boğuşurken, İstanbul’da ‘‘Türkçe Olimpiyat Ateşi’’ yakılacakmış. Yurtdışındaki öz evlatlarını, kendi kaderleri ile baş başa bırak, ilgilenme, İstanbul’da Türkçe Olimpiyatı düzenle. Hak, hukuk, insaf, vicdan, neredesiniz? CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle