28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 MAYIS 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Baykal: Herkes, Brütüs’ün, hançeri Cumhuriyetin sırtına ne zaman sokacağını bekliyor Avrupa Türkiye’yi Gözden Çıkardı mı? Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu’nun (KPK) Ankara’da yapılan ve iki gün süren toplantısı, ilginç gerçekleri ortaya koyuyor. İki günlük toplantı sonunda sonuç bildirgesi yayımlanmadı. Sonuç bildirgesinin yayımlanmama nedeni, Türkiye’nin haklı olarak ısrarla istediği kimi noktaların metne alınmasının AB üyeleri tarafından reddedilmesidir. Türkiye, PKK’nin bir terör örgütü olduğunun belirtilmesini istiyordu. İşin ilginç yönü, hiç kimse PKK’nin terör örgütü olduğunu yadsımıyor, ama bunu nedense resmi metne geçirmeyi de kabul etmiyor. KPK Eşbaşkanı Joost Lagendijk de, terörün Kürt sorununa çözüm olamayacağını söylüyor.. söylüyor ama, kullandığı ifadede, kimi PKK taleplerinin meşru olabileceği gibi bir husus da seziliyor. Yoksa ‘‘amaç meşru da olsa, olmasa da şiddet kullanmanın demokraside izlenebilecek yol olmadığı’’ ifadesi ne anlama gelebilir ki?.. Ama hangi ifadeleri kullanırlarsa kullansınlar, Avrupalılar bir yandan şiddet kullanmaya karşı olduklarını belirtirken bir yandan da resmi metinlerde PKK’yi terör örgütü olarak nitelemekten kaçınmaktadırlar. Bu durum üzerine, sonuç bildirgesinden vazgeçilmiş, onun yerine başkanlık açıklaması ile yetinilmiştir. ??? Türkiye’nin ısrarla istediği ikinci husus ise Fransız Parlamentosu’nun kabul etmeye hazırlandığı ve ‘‘Ermeni soykırımı(!)’’nı inkâr edenlere dört yıla kadar hapis cezası verilmesini öngören yasanın fikir özgürlüğüne aykırı olduğuydu. AB temsilcileri bu görüşü metne koymamakta direnmişlerdir. Bu ülkelerin çoğunluğunun Ermeni soykırımı konusunun enine boyuna tartışılmasını isteyen Türkiye’nin tezlerine yakınlık duymadıkları da bilinmektedir. Görünen o ki, Fransız Büyük Millet Meclisi, yine üyelerin büyük çoğunluğunun katılmayacağı bir oturumdan sonra, 2001 yılında Ermeni soykırımının tanındığı oturumda olduğu gibi, mevcudunun yüzde onu kadar bir sayı ile toplanıp öneriyi yasalaştıracaktır. Tabii önerinin bu şekilde yasalaşmış olması sonuçta hiçbir şeyi değiştirmeyecek, yasa yürürlüğe girecek, Türkiye Fransa ilişkileri de onulmaz bir yara alacaktır. Fransa’nın Türkiye AB müzakerelerinin her aşamasında yerli yersiz siyasi kriterleri masaya getirmesi, bir yandan da Türkiye’nin üyeliğinin referandum konusu yapılmasını sağlayacak anayasa değişikliğini gerçekleştirmesi, Ankara Paris ilişkilerinin nerelere varabileceğini göstermektedir. ??? Ankara’nın Paris ile ilişkileri bu yolda ilerlerken Türk Alman ilişkileri de, hükümetler katında olmasa bile kamuoyu düzeyinde son derecede tehlikeli bir şekilde seyretmektedir. Merkezi Essen’de bulunan Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin yaptığı kamuoyu araştırması, Almanların çoğunun, İslamı bir tehlike olarak gördüklerini, kültürler arası çatışmanın kaçınılmaz olduğunu düşündüklerini ortaya koymuştur. Herhalde böyle bir ortamda, Almanya’nın Türkiye’nin üyeliğine sıcak baktığını söylemek mümkün değildir. Karma Parlamento Komisyonu’nun 56. toplantısı böyle bir döneme rastlamıştır. Bu durumda çok haklı olarak şu soru gündeme geliyor: Avrupa Türkiye’yi gözden çıkardı mı? Olaylara başlangıçtan beri, Erdoğan hükümetinin göstermek istediği açıdan başka bir yerden bakanlar için, bu soru yersizdir ve onlar bu yersiz soruya şu yanıtı vereceklerdir: Avrupa Türkiye’nin üyeliğini göze almış mıydı ki, şimdi gözden çıkarsın? Bu saptama doğrudur. Son genişlemesini bir türlü sindirememiş olan ve bunun sancılarını üzerinden atamayan AB, her türlü genişlemeye ters bakıyor, tabii Türkiye’nin üyeliğine evleviyetle ters yaklaşıyor. KPK’nin son toplantısında da, bu hayır da yukarıda belirttiğim çeşitli yollarla dolaylı olarak dile getirilmiştir. Dinçer’e Truva atı benzetmesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in Cumhuriyet karşıtlığının yargı kararıyla tescil edildiğini belirterek ‘‘Ne Amerika’da, ne de bir Avrupa ülkesinde Başbakanlık Müsteşarlığı gibi bir görevin bir ‘Truva atı’na teslim edildiğini göremezsiniz’’ dedi. Baykal, resmi takıyye döneminin bittiğini ve artık herkesin ‘‘Brütüs’ün, hançeri cumhuriyetin sırtına ne zaman sokacağını beklediğini’’ dile getirdi. CHP lideri Baykal, Yargıtay’ın Dinçer hakkında verdiği kararı, yaptığı yazılı açıklamayla değerlendirdi. Baykal, ‘‘Cumhuriyet ilkesinin zayıfla ? CHP lideri, ‘‘Cumhuriyet ilkesinin zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini, Cumhuriyet kavramının artık çok fazla bir mana ifade etmediğini, laiklik ilkesinin yerinin din ile bütünleşmesi gerektiğini’’ düşünüp yazan birinin Başbakanlık Müsteşarı olmasının ‘‘anayasal skandal’’ olduğunu söyledi. dığını ve işlevini kaybettiğini, cumhuriyet kavramının artık çok fazla bir mana ifade etmediğini, laiklik ilkesinin yerinin din ile bütünleşmesi gerektiğini’’ düşünüp yazan birinin Başbakanlık Müsteşarı olmasının ‘‘anayasal skandal’’ olduğunu ifade etti. Dinçer’in değiştirilmesini istediği ilkelerin anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek hükümleri olduğuna dikkat çeken Baykal, şu görüşleri dile getirdi: ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’nin bu kadar sahipsiz, bu kadar kapanın elinde kaldığı bir dönem yaşanmamıştır. Bu durum ne düşünce özgürlüğüyle ne de demokrasi ile açıklanabilir. Ne Amerika’da ne de bir Avrupa ülkesinde Başbakanlık Müsteşarlığı gibi bir görevin, bir ‘Truva atı’na teslim edildiğini göremezsiniz. Bu zat devletin en gizli bilgilerine ulaşacak, tayinleri, yönetmelikleri, kararnameleri yönlendirecek, en gizli toplantılara katılacak, cumhuriyeti ve anayasamızı sahiplenip koruyacak. Buna inanmak maskaralıktır. Türkiye’nin niçin hızla bir rejim krizine doğru sürüklenmekte olduğunu merak edenler, Başbakanlık Müsteşarı niçin oradadır? Onu oraya kimler, niçin atamıştır? Düşünmelidirler. Resmi takıyye dönemi artık bitmiştir. Herkes şimdi sahnede Brütüs’ün, hançeri cumhuriyetin sırtına ne zaman sokacağını bekliyor. Şimdi bu zatın cumhuriyet karşıtlığını, cumhuriyetin temellerini değiştirme kararlılığını hükme bağla Deniz Baykal. Görevlerinin başında anayasaya sadakat yer alan Dinçer için disiplin süreci işletilmesi gerekiyor Gözler Erdoğan’a çevrildi ? Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Erdoğan’ın Dinçer’i görevde tutmasını, laik, demokratik hukuk devletine inanan insanlara ‘‘gözdağı’’ olarak nitelendirdi. İLHAN TAŞCI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘Diyanet laiklikle çelişmez’ ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, ‘‘Diyanet İşleri Başkanlığı’nın konumunun tartışmalı olduğu, gerçek bir laik ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın olamayacağı’’ yönündeki açıklamalarını değerlendirdi. Diyanet’in laiklik ilkesine aykırı olmadığını söyleyen Bardakoğlu şunları kaydetti: ‘‘Türkiye, Diyanet gibi bir kurumu bu bünye içerisinde tutmakla bana göre, hem İslam dünyası için hem de Batı için özgün bir model sunmaktadır. Laiklikle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kamu bünyesinde yer alması çelişmez.’’ Matsakis’e ‘go home’ ? İstanbul Haber Servisi Atatürk Havalimanı VIP Salonu’nda gazetecilere Türkiye aleyhinde açıklama yapan AP Rum Milletvekili Marios Matsakis ile CHP Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu arasında tartışma yaşandı. Gazetecilere çantasından çıkardığı bir fotoğrafı gösteren Matsakis, ‘‘Bu resimde 6 çocuklu bir aile görüyorsunuz. Türk askeri 1974 yılında evlerine girip babalarını öldürdü’’ dedi. Açıklamaya tanık olan Aslanoğlu, Matsakis’e sert bir şekilde tepki göstererek ‘‘Go home’’ diye bağırdı. Matsakis bunun üzerine VIP odasına geri döndü. ANKARA Anayasaya sadakat görevi bulunan, ancak Yargıtay’ın ‘‘Görüşleri anayasa ile bağdaşmıyor’’ dediği Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer hakkında yapılacak işlem konusunda gözler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a çevrildi. Her fırsatta Dinçer’e sahip çıkan Erdoğan’ın nasıl bir tavır izleyeceği ve disiplin yolunu işletip işletmeyeceği sorularının yanıtı aranıyor. Ömer Dinçer’in ‘‘Cumhuriyetin devrini tamamladığı, yerini İslama bırakması gerektiği’’ görüşünün anayasa ile bağdaşmadığına ilişkin kararı, Ülkü Aydın başkanlığındaki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin Şerife Öztürk, Mehmet Uyumaz, Kamil Kancabaş ve Ali Sezgin’den oluşan heyeti aldı. Yargıtay’ın kararının ardından Dinçer, karar düzeltme isteminde bulunabilecek. Ömer Dinçer’in bu istemini, müsteşarın görüşlerinin anayasa ile bağdaşmadığına hükmeden aynı heyet karara bağlayacak. Kararın oybirliğiyle alındığı dikkate alındığında Dinçer lehine bir düzeltme mümkün görünmüyor. Dinçer’in isteminin Yargıtay tarafından reddedilmesi durumunda dosya yeniden yerel mahkemeye gidecek. Yerel mahkeme, Dinçer lehine olan ilk kararında direnirse dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gelecek. Hukukçular, ye rel mahkemenin Yargıtay’ın oybirliğiyle aldığı karara karşı direnmesini ‘‘zor’’ olasılık olarak değerlendiriyorlar. Başbakanlık Müsteşarı’nın anayasaya sadakati, görevleri arasında ilk sırada yer alıyor. Bu nedenle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık Müsteşarı Dinçer hakkında disiplin soruşturması yolunu işletmesi gerekiyor. Ancak Başbakan Erdoğan’ın her fırsatta Dinçer’e sahip çıktığı dikkate alındığında bu yolu fiilen işletmesi mümkün görünmüyor. Türkiye Barolar Birliği (TBB)Başkanı Özdemir Özok, AKP iktidara geldiğinden bugüne değin her fırsatta ‘‘militan’’ görüşü herkesçe bilinen Dinçer’in Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirilmesine tepki gösterdiklerini belirterek ‘‘Dinçer, cumhuriyetin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorsa orada durmalı. Kişiliğiyle bir ilgimiz yok. Ama devletin temel değerlerine, rejime bakışındaki somut düşünceyi ortaya koyan kişinin müsteşarlık görevine getirilmesi ve orada tutulmasını laik, demokratik hukuk devletine gönül veren insanlara karşı gözdağı olarak değerlendiriyorum’’ diye konuştu. AKP’nin kadrolaşmadığını savunduğunu anımsatan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özok, şunları söyledi:‘‘Dinçer müsteşarlık görevinde durduğu sürece bu söylemlerinin samimi olmadığını biliyoruz.’’ yan bir Yargıtay kararı var. Bu Yargıtay kararından sonra acaba, anayasa ve cumhuriyete inanan insanlar, onunla el sıkışıp selamlaşmaya, aynı masa etrafında toplanıp devletin en gizli bilgilerini, sorunlarını birlikte konuşmaya, cumhuriyete yönelik tehditleri birlikte değerlendirmeye daha ne kadar zaman devam edeceklerdir?’’ TBMM’deki konuşmalarında ‘‘cumhuriyet düşmanı’’ diye nitelendirdiği Dinçer’in kendisine dava açması için sık sık çağrıda bulunan CHP İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu da Yargıtay kararını değerlendirdi.Kumkumoğlu, ‘‘Dinçer bundan korktuğu için beni mahkemeye veremiyordu. Bir müsteşarın kendisine parlamento kürsüsünde cumhuriyet düşmanı diyen beni mahkemeye vermemesi nasıl söz konusu olabilirdi? Çünkü o da biliyordu ki bu belge gündeme gelecek.Hiçbir Cumhuriyet mahkemesi bu belgenin arkasındayım diyen kişiye, ‘Bu cumhuriyet düşmanı değildir’ diyemez. Bizden kaçtı gitti, başkasına yakalandı. ’’ dedi. CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek de Dinçer hakkındaki yargı kararı ile ilgili Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi. Şimşek, önergesinde Erdoğan’a ‘‘Yargıtay tarafından verilen kararın gerekçesinde, görüşlerinin anayasa ile bağdaşmadığı hükmü verilen bir müsteşar ile çalışmaya devam edip etmeyeceğini’’ sordu. Avukatı savundu Dinçer’in avukatı Abdurrahman Öz, Yargıtay’ın, Dinçer’le ilgili kararındaki ifadeleri ‘‘kabul etmediklerini’’ açıkladı. Dinçer’in 1995 yılında yaptığı konuşmasında, Cumhuriyet ve laiklik karşıtı bir ifade bulunmadığını savunan Öz, ‘‘Osman Özbek, ne kadar Cumhuriyetine bağlı ise müvekkil de en az o kadar Cumhuriyetine bağlıdır’’ dedi. Bu arada Dinçer, Başbakanlık’ta ilgili bürokratlarla ve hukukçularla bir araya gelerek konuyu değerlendirdi. [email protected] İkinci günü de tartışmalı geçen Şemdinli davasında ‘sanıklar korunuyor’ iddiası Jandarma istihbaratı duruşmada YUSUF ZİYA CANSEVER V AN Hakkâri Şemdinli’deki Umut Kitabevi’nin bombalanmasıyla ilgili davanın dünkü oturumu da yine tartışmalı geçti. Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, tutuklu sanıklar astsubay başçavuşlar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş, 4 sanık avukatı ve 25 müdahil avukatının yanı sıra 9 jandarma istihbarat görevlisi girdi. Bu duruma tepki gösteren müdahil avukatları kimlik tespiti yapılmasını istediler. Mahkeme Başkanı İlhan Kaya, bu kişilerin güvenlik için Jandarma İl Komutanlığı’ndan gelen haber elemanları olduğunu söyledi. Müdahil avukatları “Bu durum, sanıkların birileri tarafından korunduğunu gösteriyor” dedi. Sanık Ali Kaya, sorgusunda 5 Ağustos 2005’te meydana gelen patlamanın sorumlusunun Seferi Yılmaz olduğuna yönelik jandarmanın 156 numaralı telefonuna ihbar geldiğini ancak bu durumu adli mercilere bildirmediklerini belirtti. Kaya, ‘‘Adli mercilere bildirilmiş olsaydı, istihbari çalışmalarımız aksayacaktı’’ dedi. Kaya, kendisi için ‘‘İyi çocuktur’’ diyen Kara Kuvvetleri Komu tanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tan ödül alıp almadığı sorulunca hatırlamadığını söyledi. Kaya, müdahil avukatlarının, ‘‘Daha önce bölgede görev yaptığınız dönemde Büyükanıt ile yüz yüze görüşmeniz oldu mu’’ sorusu üzerine, ‘‘Birebir görüşmem olmadı. Komutanımız olarak birliğimizi denetlemeye gelmişti. Brifing vermeye geldi birkaç kez. Ama samimiyetim yok’’ dedi. Astsubay başçavuşlardan sanık Özcan İldeniz de patlamanın PKK’nin eylem tipine benzediğini belirterek terör örgütü tarafından halkı galeyana getirmek için yapılmış olabileceğini söyledi. BAŞSAĞLIĞI Vakfımızın kurucusu, Onursal Başkanımız Ferit Oğuz Bayır’ın kızı DİLEK OĞUZ BAYIR’ı kaybettik. Ailesinin ve dostlarının acısını paylaşır, başsağlığı dileriz. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı 6 Mayıs 1972 sabaha karşı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nin verdiği kararı Meclis’in onaylamasıyla idam edildiler. Deniz, Hüseyin ve Yusuf’u Mamak 1 Numaralı Askeri Cezaevi’nden gece yarısı yanımızdan alıp götürmüşlerdi. O gece aynı koğuşta bulunduğumuz DevGenç’li arkadaşım Tuncay Çelen’le birlikte bu yazıyı yazıyorum. Aradan tam 34 yıl geçmiş. Deniz 24, Yusuf 23, Hüseyin 22 yaşındaydılar. Tuncay’a o geceyi sordum, şunları anlattı: ‘‘Ambulans sesleriyle uyandık, koridordan demir şangırtıları geliyordu. 1. Koğuş’un arka pencerelerine toplandık, bir şeyler görebilir miyiz diye. Şoke olmuştuk, çıt çıkmıyordu. Deniz’in ‘Eyvallah arkadaşlar’ diyen gür sesi koridorlarda yankılandı. Onları idama götürüyorlardı. Uzun zamandır bunun gerginliğini yaşıyorduk. Sabah olunca havalandırmaya çıktık. Kimse konuşmak istemiyordu.’’ Tuncay’la geçmişe birlikte yolculuk Deniz Gezmiş’leri Anarken yapıp bu 34 yılı değerlendiriyoruz. Tuncay Çelen ve Ömer Gürcan arkadaşlarımızın yeni çıkan kitaplarının adı ‘‘Hesaplaşma68 Gençliği ve Katledilişi’’(Süvari Yayıncılık). Bu 34 yılın muhasebesini yapıyorlar. Deniz Gezmiş’ler, özgür, bağımsız, adaletin olduğu bir Türkiye istiyorlardı. Devrimci yürekleri bunu nasıl gerçekleştirebiliriz diye çarpıyordu. Statüko ise onlarla simgeleşen değişim ve dönüşüm isteğini bastırmaya gayret ediyordu. 1960’lı yıllar umut yıllarıydı. Ülkemizin dört bir yanında köylüler, gençler, işçiler düzeni değiştirmek için harekete geçmişlerdi. Yalnız Türkiye değil, dünya bir altüst oluş içindeydi. Vietnam halkının direnişi hepimizi heyecanlandırıyordu. Üniversiteler kaynıyor, gençler yalnızca eğitim sorunlarıyla sınırlı olmayan bir atmosfer içinde, ülkedeki değişim potansiyeline katılıyorlardı. Deniz’ler böyle bir ortamın ürünüydüler. Sosyalisttiler, bağımsızlık ve adalet isteyen halkın sesi olmuşlardı. ??? Önce ülkücü komandolar devreye sokuldu. Devrimci gençler sokak ortalarında kurşunlandılar. Gençler ölümü ve şiddeti gördüler. Türkiye’de yükselen kitle hareketleri statükoyu karşılık vermeye itti. Gençler artık tehlike olarak görülüyorlardı. İsteklerinin şiddetle bastırılması gündemdeydi. 12 Mart 1971 askeri darbesi, değişim isteğine verilen en sert cevap oldu. Binlerce solcu tutuklandı. Askeri cezaevleri öğrenciler, öğretmenler, okumuş yazmış insanlarla dolduruldu. Sendikalar, dernekler kapatıldı, gazeteler, dergiler yasaklandı. 12 Mart darbecileri devrimci gençleri ezip yok etmeyi amaçlıyorlardı. Sokaklarda, dağ başlarında devrimciler öldürülürken, cezaevlerinde de baskılar ağırlaştırıldı. Mahkemeler ise hukuka, adalete uyma gereğini duymadan ağır cezalar vermeye başladılar. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının da kaldığı Mamak Askeri Cezaevi Müdürü’nün bizden istediği yasadışı talepler ertesi gün Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’nin çoğunlukta olduğu Meclis tarafından kanuna dönüştürülüyordu. Deniz’ler bu ortamda yargılanıp idama mahkum edildiler. Sıra Meclis’e geldiğinde Süleyman Demirel ve arkadaşları harekete geçtiler. İdam kararı Meclis komisyonlarından yıldırım hızıyla geçirildi. Meclis’te de ‘‘üçe üç’’ sesleriyle onaylandı. Akıllarınca Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın intikamını alıyorlardı. Halbuki onlar da bir askeri yönetim döneminde, Deniz’ler de bir askeri yönetim döneminde idama mahkum edilmişlerdi. ??? Deniz’ler neden idam edildi? Peki Türkiye bundan ne kazandı? Tun cay’la birbirimize bakıyoruz: Deniz’leri idam eden mantık daha iyi bir Türkiye kurmak için mi böyle davrandı? Örneğin Süleyman Demirel böyle bir iddiada bulunabilir mi? Askeri darbecilerin kendisini devirdiği ortamda devrimci gençleri idam sehpasına yollamak acaba ona ne kazandırdı? Belki de Türkiye’yi 40 yıl yönetebilmesinin sırrı buradadır. ??? Deniz’lerin özlediği Türkiye henüz gerçekleşmedi. Deniz’lerin uğruna yaşamlarını verdiği Türkiye henüz ortada yok. Ama bir gerçek hepimizin önünde duruyor: O çocuklar iyi çocuklardı. O çocuklar, haksızlığa isyan etmişlerdi. 34 yıldır Türkiye onları hâlâ büyük bir sevgiyle anıyorsa bunun bir anlamı olmalı. Deniz Gezmiş’ler her şeyin ötesinde arkadaşımızdı, kardeşimizdi, yoldaşımızdı. Bizim için çok daha derin bir anlamı var onların. Ölümlerinin 34. yıldönümünde onları sevgiyle, özlemle anıyoruz. Siz çok yaşayın iyi çocuklar!.. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle