19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MAYIS 2006 CUMA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 53 yıl önce bugün genç yaşında yitirdiğimiz Orhan Burian, yapıtları ve çevirileriyle yaşıyor YAZI ODASI SELİM İLERİ Yürekli bir aydınlanmacı ZEKİ ARIKAN* 1952 yazında Prof. Orhan Burian (19141953) bilinmez bir aceleyle bitirmeye çalıştığı yurt gezilerinden birine daha çıkıyordu. Bir yıl önce Orta Anadolu’yu, Hititlerin başkentini gezmiş, Torosları aşarak Antakya’ya kadar uzanmıştı. O yıl ise Troya’yı dolaştı ve oradan Edremit’e giderek Başaranlar’ın konuğu oldu. Sonra Mehmet Başaran’la birlikte Bergama’ya gitti. Müze müdürü Osman Bayatlı kendilerine büyük ilgi gösterdi. Orhan Burian’ın programında Çavdarhisar’ı da gezmek vardı. Gittiği her yerde ilkokul öğretmenleriyle yakın iletişim kuruyordu ki bunlar genellikle Köy Enstitüsü çıkışlı gençlerdi. Gezilere çıkmadan önce göreceği yerlerle ilgili derin araştırmalar yapıyordu. Nitekim Çavdarhisar’da kendisini tanıyan Mustafa Ertaş, köyünün tarihini o gün ondan öğrenmişti. Arşivinde bulduğum bir nottan anlaşıldığına göre, Çavdarhisar’la ilgili bütün yerli ve yabancı kaynakları belirlemiş ve bunları gözden geçirmiştir. ‘Ölümden korkmuyorum, çünkü o bir çizgidir’ Ankara’ya dönen Burian, midesindeki rahatsızlığın giderek artması üze Siyah Masal Resimleri Neriman Oyman’ın resimleriyle Gülper ve Halit Refiğ’in Burgazadası’ndaki çok sevimli evlerinde karşılaştım. Sonbahar geliyordu. Beş on basamağı inince, duvarda, bütün ilkyaz renkleri, alacalarıyla bezenmiş, katmer katmer bir resim. Durakalıyorsunuz... Gülper resmin tamamlanmadığını söylüyor, Halit Bey’se sanatçının albümünü gösteriyordu. Duvarda, bu kez, ressamın yağlıboya çalışması. Böylece Neriman Oyman’ın rengârenk siyah masal dünyasına kapıldım. O Ada günü biraz yürüdükten sonra akşam yemeği yemiştik. Boyuna gözümün önüne geliyordu albümdeki resimler. Bir giz vardı. Neriman’ın eski Beyoğlu apartmanındaki işliğine gidinceye kadar bu gizi çözemedim. İşlikte birçok resim usul usul söylediler. Renklerin çıldırtıcı canlılığı ortasında hangi esere dalıp gideceğinizi kestiremiyorsunuz. Ne var ki, solgun çerçeveli portrede, gözlerindeki derin hüzünle bir genç kadın da sizi, işlikteki kişiyi seyrediyor. Ya da, seyreder gibi yapıp, çok eskilerden ardına taktığı acıyla susuyor. Bu resim benim olmalı diye düşünmüştüm. Neriman Oyman sonradan büyük bir incelikle ‘kendi portresi’ni armağan etti. Tuvalin arkasında kırmızı boyakalemiyle ‘‘HÜZÜN’’ yazıyor. O işlik günü, Refiğ’lerden başka, Oya Bayrı da bizimleydi. Oya Bayrı’yla ikimiz, çocukların, çiçeklerin, kelebeklerin, İstanbul’un, balıkların, denizkızlarının, deniz kabuklarının, akrepli yelkovanlı ve akrepsiz yelkovansız saatlerin, terk edilmiş evlerin koşuşup durduğu tuvaller önünde kalakalmıştık. Ressam, Burhan Uygur’a hayranlığını söyledi. Burhan Uygur arkadaşım ve çok sevdiğim bir ressamdı. Neriman Oyman’la Burhan Uygur arasındaki ilintiyi, sonsuz alçakgönüllülükte aramak gerekir diye düşündüm sonraları, işlikten ayrıldıktan sonra. Neriman Oyman dünyanın bütün kederlerini yüklendikten sonra resim yapmaya başlamış, bana sorarsanız. Cam vazoda çiçekler diye baktığınız resmi nihayet, gerçekten ‘görünce’, çiçeklerin hep boynubükük, benizleri beyaz çocuklar olduklarını ayırt ediyorsunuz. Tuvalin üstünde, ‘‘öksüz çocuk gölgeleri düşüyor vazoma’’ yazıyor. Ama yalnızca öksüz çocuklar değil, öksüz evler, öksüz ağaçlar, öksüz dağ, öksüz Kızkulesi... Yer yer yetkinci bir resim, sessizce dalgalanıyor, birdenbire naifte karar kılıyor. Derken asice başka yordamlara uzanıyor. İçten içe bir anarşizmden, resim sanatında baştanımazlıktan konuşuyor. ??? Aslında, Neriman Oyman, bir yaşam boyu vazgeçemediği iyilik masalının resmini yapıyor. Masal bütün güzelliğiyle tuvalde. Gelgelelim, ressam, onun, masalın masal kalmaya mahkum olduğunu da tevekkülle dışa vuruyor. Neriman Oyman’ın masallarının sonu ‘mutlu’ bitmiyor. Bu yüzden ‘siyah masal’ dedim. Canlı renklerin böylesine cesurca kullanıldığı pek az yapıt kotarılıyor günümüzde. İşte, alevler kuşanmış bir masal evi, müzikli kutuların balerinlerini andırır çiçek kız, onunla konuşan kedi, evin alınlığında akrepsiz yelkovansız saat. Tümüyle alaca tufanı. Ressam diyor ki: ‘‘Saatin akrebi yelkovanı yok. Çünkü öyle bir zaman yok.’’ Bunu gülümseyerek, çocukluğuna adeta geri dönerek söylüyor. Oysa resimde bir an için bile olsa, öyle bir zaman var. Fakat masal hemen eriyor, gözeneklerine ayrışıyor ve o resim de, bütün öteki resimler gibi yas, elem olup çıkıyor. Evler, evsizliğin simgesi. Çocuklar, gülerken, içe attıkları mutsuzluğu söylüyorlar. Tüller, süsler kuşanmış genç kadınlar, bu giysilerimiz yalan, bu giysilerimiz hiç olmadı, Neriman bizi öyle görmek istedi, bütün dünyayı.. çirkin, acımasız, bedeller ödeten dünyayı öyle görmeye çalıştı diyorlar... Hayatı bunca güzel kılmak isteyiş ve hayatın gaddarlığını bunca yansıtış... rhan Burian’ın kısa yaşamı inanılmayacak kadar verimli geçti. Ülkede hümanist ve özgür bir düşüncenin kökleşmesine çalıştı. Pek çok büyük yazarın yapıtlarını Türkçeye kazandırdı. Sacit Atlıhan’ın çizimi... O rine hekime başvurdu. Şüphelerinde haklıydı. O menhus hastalık içini kemirip duruyordu. Hemen ameliyat olması gerektiği kendisine söylendi. Ertesi gün ameliyat olacaktı. Evdekiler hiçbir şeyden habersiz onu bekliyorlardı. Sofraya oturulacaktı. Durumu kısaca anlattı. Şimdi hastaneye gideceğini, ertesi gün gelmelerini söyledi. Bu duyarlı insan, aile bireylerini üzdüğü için perişandı. Çantasını hazırladı. Birkaç maddelik vasiyetnamesini yazdı. Günlüğüne son cümlelerini ekledi: Ölümden korkmu yordu, ama hastalığın uzun sürmesinden ve ölümün yavaş gelmesinden kaygılanıyordu. Yıllar sonra, ölümle pençeleşen Burian’ın yakın arkadaşı Vedat Günyol da bu satırların yazarına ‘‘Ölümden korkmuyorum, çünkü o bir çizgidir’’ diyecektir. Burian, ilk ameliyatından sonra ayağa kalktı, öğrencilerine, kitaplarına ve Ufuklar’ına kavuştu. Bu mutlu günler ne yazık ki uzun sürmedi. Mart 1953’te yeniden hastaneye yattı. İğne ipliğe dönmüştü. Öyle ki kendisini hasta yatağında, kapı aralığın dan gören Ataç, ürpermiş, artık bu acıyı çekmemesi için bir an önce ‘‘kurtulması’’ dileğinde bulunmuştu. Beklenen saat 5 Mayıs’ta çaldı. Kırkın eşiğindeki genç adam son nefesini vermişti. Öğrencileri, arkadaşları, yabancı dostları derin bir acıya boğuldu. Doktor Adnan Adıvar, ‘‘Orhan Burian’ın ölümüyle genç bilim ve genç erdem büyük bir kayba uğramıştır’’ derken ne kadar haklıydı... Burian’ın kısa yaşamı inanılmayacak kadar verimli geçti. Ülkede hümanist ve özgür bir düşüncenin kökleşmesine çalıştı. Shakespeare’in ve daha nice ünlü yazarın (Barrie, Miller, Huxley, O’Neill, Synge) kahramanlarına Türkçe konuşturdu. Tagore’un ‘Bahçevan’ı da onun güzelim Türkçesiyle dilimizde yepyeni bir anlam kazandı. Burian, deneme ve eleştiri türünde dikkate değer örnekler verdi. Bütün bunların ötesinde bilimsel alanda özgün araştırmalara imza attı. Ufuklar (sonradan Yeni Ufuklar), dergi yayıncılığında ileri atılmış bir adımdır. Yabancı dergilerde yazdığı makalelerle Türk romanını, şiirini ve tiyatrosunu İngiltere’den Latin Amerika’ya kadar bütün dünyaya tanıttı. Yazıları İspanyolcaya bile çevriliyordu. Thomas Hardy üzerine yaptığı kitap boyutundaki İngilizce araştırması İngiltere’de büyük bir ilgiyle karşılandı. Bugün çok güncel olan bir konu, yani Batı dünyasında ‘‘Türk imgesi’’ de yıllar önce, sistemli olarak onun tarafından ele alınıp işlenmiştir. Ünlü İngiliz doğubilimcisi H. Bowen’dan çevirdiği ‘‘Türkiye Hakkında İngiliz Tetkikleri’’ imzasız çıktı. Bütün Avrupa ülkelerinin edebiyatını kapsayacak bir antoloji çalışması ise ne yazık ki yarım kaldı. Çeviriler, bilimsel araştırmalar Tarih dünyası da onun çalışmalarını yakından izliyordu. Çalışmaları Baysun, İnalcık, Wittek, Babinger ve daha pek çok yerli ve yabancı tarihçinin gözünden kaçmıyordu. Doğrudan doğruya İngiliz tarihçileri, İngilizlerin ünlü Osmanlı tarihçisi Richard Knolles hakkında kendisinden bilgi istiyorlardı. İngiliz arşivlerinden derlediği yüzlerce belgeyi İnalcık’la ortaklaşa yayımlama tasarısı da ne yazık ki gerçekleşmedi. Burian korkusuz ve yürekliydi. Nâzım Hikmet’in şiirlerini Kurtuluş’tan Sonrakiler’e alırken hiç duraksamadı. Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi olayları sırasında (1947) Cumhurbaşkanı İnönü’ye yazdığı mektup, onun medeni cesaretinin ilginç bir örneğidir. Köy Enstitülerini kapatmaya çalışan yıkıcı zihniyete karşı sesini yükselten, yükseltebilen ender mi ender kişilerden biri de Orhan Burian olmuştur. Ölümü üzerinden yarım yüzyıldan çok zaman geçti. Eserleriyle, çevirileriyle, bilimsel araştırmalarıyla yaşayacaktır Burian. Ne diyordu bu büyük insan: ‘‘Ölülerimiz için anma ve yaslanma törenlerinden vazgeçelim. Yaşayan yanlarını bilmek ve sevmek onlarla ayrılmamacasına beraber olmak demektir.’’ *Prof. Dr. Zeki Arıkan, Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü. Altın Portakal Film Festivali’nin jüri başkanı bu yıl Şerif Gören Kültür Servisi 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde jüri başkanlığını bu yıl Türk sinemasının usta yönetmeni Şerif Gören’in yapacağı açıklandı. Festival bu yıl 1623 Eylül 2006 tarihleri arasında düzenlenecek. 1975 yılında ‘Endişe’ ile en iyi yönetmen ve 1999 yılında ise ‘Yaşam Boyu Onur’ ödüllerini aldığı Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne bu kez jüri başkanı olarak konuk olan Gören; 1982 yılında ‘Yol’ filmiyle Cannes’da Altın Palmiye ödülünü almıştı. Usta yönetmenin 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Yarışması’nın jüri başkanlığı görevini üstlenmesi üzerine, Festival Başkanı Engin Yiğitgil, ‘‘Türk sinemasına ve kültürüne büyük katkılar sağlayan usta yönetmenin, bu katkısını, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin jüri başkanı olarak sürdürmesinden büyük mutluluk duyuyoruz’’ dedi. Ulusal Yarışma jüri başkanı yönetmen Şerif Gören 1970 yılında çektiği ilk filmi ‘Piyade Osman’la başlayan filmografisine, ‘Endişe’, ‘Almanya Acı Vatan’, ‘Deprem’, ‘Yılanların Öcü’, ‘Beyoğlu’nun Arka Yakası’, ‘On Kadın’ ve ‘Amerikalı’ gibi, her birinin Türk sinemasında özel yeri olan son derece önemli filmler ekledi. ‘Dünyadan ve Türkiye’den Kadın Portreleri’ İ stanbul Haber Servisi Gazetemiz muhabirlerinden Hatice Tuncer’in 2 Mayıs’ta, Şanlıurfa Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açılan ‘‘Dünyadan ve Türkiye’den Kadın Portreleri’’ fotoğraf sergisinde Türkiye, Küba, Vietnam, Moğolistan, Çin, Pakistan, Suriye ve İran’dan 40 renkli kadın portresi yer alıyor. Anadolu Kültür, Şanlıurfa İl Kültür Müdürlüğü işbirliğiyle düzenlenen, Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürü Mahmut Temizoğlu, Urfa Barosu Başkanı Müslüm Akalın, Urfa Barosu Genel Sekreteri Yahya Demirkol’un açılışına katıldığı sergiye Şanlıurfa Fotoğraf Sanatçıları Derneği (ŞUFSAD) ile Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KAMER) üyeleri yoğun ilgi gösterdi. Sergi, 8 Mayıs’a dek sürecek. Cansen Ercan’ın yeni Osmanlı sanatı sergisi Ankara’da geziyle tanıtılacak R Kültür Servisi Simya Galeri’de Doç. Tarkan Okçuoğlu yönetiminde düzenlenen Osmanlı Sanatı atölyeleri kapsamında 7 Mayıs Pazar günü saat 11.00’de Sultanahmet Camii Avlusu’nda buluşulacak. Gezi kapsamında, Hippodrom ve Sultanahmet tanıtılacak. Bizans’tan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne kadar uzanan süreçte önemli bir konuma sahip olan Sultanahmet Meydanı, aynı zamanda tarihin iki büyük imparatorluğunun da buluşma yeri. İstanbul’un farklı ve özel yerlerini tanıtma amacıyla düzenlenen gezide sanatseverler, Okçuoğlu yönetiminde; Sultanahmet Külliyesi (Hünkar Kasrı, türbe, medrese, Darülkurra, Sıbyan Mektebi, Arasta, Darüşşifa), Sultanahmet Meydanı (Hipodrom, At Meydanı) ve anıtları (Alman Çeşmesi, Yılanlı, Burmalı ve Örme sütün), İbrahim Paşa Sarayı (Türk İslam Eserleri Müzesi), Sanayi Mektebi (Marmara Ü. Rektörlük Binası), Antiochus Sarayı Kalıntıları, Keçecizade Fuat Paşa Külliyesi, Çevri Kalfa Sıbyan Mektebi ve Sultan II. Mahmut Külliyesi’ni gezme ve tanıma imkânı bulacak. (0212 259 77 40) 7 MAYIS PAZAR GÜNÜ essam Cansen Ercan yeni sergisini 3 Mayıs’ta Ankara’daki Helikon Sanat Galerisi’nde açtı. Ercan’ın bu sergisi için Türk resminin ustalarından, ünlü ressam Turan Erol şunları söylüyor: ‘‘Helikon Sanat Galerisi Ankaralı sanat dostlarını, resim tutkunlarını Cansen Ercan’la tanıştırıyor. Bu belki biraz gecikmiş, ama etkilerinin sürekli ve derin olacağına inandığımız bir karşılaşma olacak. Cansen Ercan İstanbul’daki sergilerinden ve çok sağlam bir sanat öğreniminden sonra, duyarlılık yüklü resimleriyle Ankara’ya dönüyor. Cansen Ercan ‘resim’ dediğimiz bir temel sanatın binlerce yıllık geçmişinden süzülerek gelen değerlerine sahip çıkan tavrıyla bizi inatla ve tekrar tekrar düşünerek ele aldığı her şeyin, her varlığın gizemli atmosferine sokuyor. Ucuz, sıradan göz avcılığına değer vermeden, yalın ve ödünsüz üslubu ve ustalığı ile izleyiciyi duraklatmayı biliyor. ’’ Cansen Ercan 1958’de Kars’ta doğdu. 1982’de ODTÜ İdari İlimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdi. Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’ne girdi ve bu fakülteden de 1987’de diploma aldı. Bugüne kadar on yedi kişisel sergi açtı, yirmi iki karma sergiye katıldı. Sergi 3 Haziran cumartesiye kadar görülebilir. (0312 441 78 01) CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle