27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MAYIS 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Karavana Mehmet Ali Kılınç: ‘‘Fethullah, sıkı askerlik yapmadığı için caiz değildir diye karavana yememiş. Neyse, şimdi Amerika’da aç kalmıyor!’’ İSLAM peygamberi, kameri ayların üçüncüsü ‘‘rebiu’levvel’’in 12. gününün gecesinde doğdu. Miladi takvime göre nisan ayının 20. gününe denk gelen bu tarih, İslam geleneği içinde her yıl farklı bir günde ‘‘Mevlit Kandili’’ ile kutlanıyor. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nde Diyanet İşleri Başkanlığı 1989’dan beri miladi takvimi esas alarak her yıl nisan ayında ‘‘Kutlu Doğum Haftası’’ düzenliyor. Buradaki amacın okulları kuşatarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı gölgelemek olduğunu bu yıl İslamcı iktidar sayesinde gördük. Aynı ‘‘kafa’’, reddettikleri miladi takvime göre ‘‘yılbaşı’’nı da ‘‘Mekke’nin fethi’’ne denk getirmeye çalışıyordu. Bu yıl ‘‘Kutlu Doğum Haftası’’ biteli haftalar geçti ama etkinlikler sürüyor. Örneğin İstanbul’un Eyüp Meydanı’nda belediyenin ‘‘kutlu doğum Tayyip, Demirel’e kızmış... ‘‘Demirel’in haberi olmuş mu!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ ‘‘Evleneceklerin tasarruf ehliyetine sahip olmaları gerekir. Bu da yedi yaşına ulaşıp iyiyle kötüyü ayırt etme gücünü elde etmekle gerçekleşir. Alt yaş sınırı kızlarda 9 erkeklerde 12’dir...’’ Bu satırları okuduğumda karşı konulamaz bir tiksintiyle midemin bulandığını, utanç duygusuyla yüzümün alev alev yandığını hissettim... Beş yaşında bir kız babası olarak, bunu yazan ve dağıtan insanlar adına insanlığımdan utandım... Daha ilkokul çağında bir kız çocuğuna ‘‘evlenebilir’’ fetvası veren zihniyetin egemenliğinde bu güzelim ülkenin hangi karanlıklara, hangi ilkelliklere, hangi sapıklıklara savrulabileceğini düşünüp dehşetle titredim... İnsanlara güzelliği, doğruluğu, eşitliği ve kardeşliği anlatması gereken dinin yobaz ellerde nasıl bir sapkınlığa, ne tür bir faşizme, ne denli koyu bir ayrımcılığa yol açacağını görüp bu ülkenin insanları adına korktum... Din bu olamaz... ??? Kitabın adı: Delilleriyle Aile İlmihali. Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren imzasını taşıyan 635 sayfalık kitapta, dokuz yaşında evlendirilecek kız çocukları dışında da tüylerinizi diken diken edecek her türlü ‘‘bilgi’’ mevcut!.. İslam toplumunda medeni kanunla çelişen durumlarda şeriat hükümlerinin uygulanması gerektiği anlatılan kitapta neler mi var? Satırbaşlarıyla bakalım: Kadından ve ‘‘gâvurdan’’ şahit olmaz: Şahitlerin iki erkek veya bir erkek iki kadın olması gerekir. Şahitler Müslüman olmalıdır... Akraba evliliği caiz: Akraba evliliği öne sürüldüğü gibi önemli zararlar meydana getirecek nitelikte olsaydı bunu İslam yasaklardı... Doğum kontrolü yasak: Gaye neslin sürdürülmesi olduğuna göre evli çiftler gebeliği önleyen yöntemlere başvurmamalıdırlar... Kadını iz bırakmadan döv: Kadının yatakta yalnız bırakılması da bir yarar sağlamazsa o, bir çeşit disiplin ve eğitim amacıyla, bedeninde iz bırakmayacak şekilde dövülebilir... Değnek cezası ve kölelik: Bekârların zinasında yüz, kadına zina iftirası atana seksen, içki içene seksen değnek cezası örnektir. Suçu işleyen köleyse cezalar yarı yarıya iner... Nasıl, beğendiniz mi?! Adının başında Prof. sıfatı taşıyan ve Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın, ‘‘Mensubumuz olmasından utanç duyuyoruz’’ dediği bu zat, kaçıncı asırda yaşadığından habersiz olmalı ki; içkiye bile seksen değnek ceza biçerken, suçu işleyenin ‘‘köle’’ olması durumunda cezanın yarı yarıya ineceği fetvasını da verebiliyor!!! Zavallı ülkem... ??? Peki, bu kitap nerede dağıtılıyor? Tuzla Belediyesi’nin nikâh salonunda, şeker niyetine!!! Kapağında Tuzla Belediyesi’nin nal gibi logosunun bulunduğu kitap, yeni evlenen çiftlere hediye ediliyor!.. Diğer bir anlatımla, Türkiye Cumhuriyeti’nin mega kenti İstanbul’un en büyük ilçelerinden biri, devlet kesesinden buz gibi şeriat propagandası yapıyor!.. Haber Radikal gazetesinde yayımlanıp büyük tepki çekince Tuzla Belediyesi ne yaptı dersiniz? Tabii ki her zaman yapılanı; Belediye basın danışmanı Sadettin Acar, yaptığı açıklamada aynen şöyle dedi: Kitabın içeriğini bilmiyoruz. Şeriat kuralları öneren unsurlar yer alıyorsa hemen toplatırız. Bu unsurları bilip de bu kitabı dağıtmamız mümkün değil... Tuğla gibi kitabı her önüne gelene bedava dağıtan belediye, içeriğinden habersiz!. Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci bu açıklamanın ne kadar komik kaçacağını görmüş olmalı ki, iki gün sonra gerçek düşüncesini şu sözcüklerle anlattı: Çok faydalı bir eser... Bu kitap, güncel evlilik problemlerine İslami kurallar ışığında açıklık getiriyor... Bu zihniyetin ne olduğunu iyice anlamak açısından altın değerinde bir açıklama... Bakın ve görün ey halkım; Türkiye nasıl bir karanlığa doğru koşar adım sürükleniyor, anlayın artık... Tehlike evinize, çocuğunuza dek uzandı!.. e posta: umitzileli?gmail.com Sulukule evleri yıkılıp apartman yapılacakmış. Adı üstünde, “sulu”su gidecek ‘‘kule’’si kalacak! Derinlik Cemal Yıldız: ‘‘Derin devlet olmaz diyenler, 6. maddede gittikçe derinleşiyor!’’ çadırı’’ aynen devam ediyor. Konu, peygamberin doğumunu kutlamanın ötesinde ‘‘din ticareti’’ne çevrilmiş durumda. Burada bir ‘‘suiistimal’’ söz konusu ve bunun sorumlusu iktidardaki İslamcı partiye mensup belediyenin kendisi. Fakat, Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç’e ‘‘sen ne yapıyorsun’’ demeye kimsenin gücü yetmiyor. Çünkü bu soruyu sorması gereken Eyüp Kaymakamı Salih Karabulut ve İstanbul Valisi Muammer Güler iktidarın memuru; İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ise iktidarın ta kendisi. Kurbağayı çok ılık suda ve hafif ateşte haşlama formülü işte böyle uygulanıyor. Tuzla Belediye Başkanı kalkıp dokuz yaşındaki kızları Hesap evlendirmeye kalkışan profesörün kitabını nikâh törenlerinde bedava dağıtabiliyor. İçişleri Bakanı’ndan ‘‘tık’’ yok. Ama o profesörün çalıştığı Uludağ Üniversitesi sesini yükseltme onurunu, demokrasiye sahip çıkma cesaretini gösteriyor. Rektör Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren hakkında soruşturma başlatırken bakın ne diyor: ‘‘Evrensel insanlık değerleri, ulusal değerlerimiz ve insan hakları ile çelişen safsata ile dolu bu kitabın yazarının üniversitemizin bir mensubu olmasından utanç duyduğumuzu belirtmek isteriz.’’ Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak her yurttaşın görevidir. Hele makam sahipleri aynı zamanda sorumludurlar. Görevini savsaklayanlar hesabını verirler. Yobazın Ahlakı!.. Ya ğ m u r E k i m SESSİZ SEDASIZ (!) Kibritçi Kız’a da bakmak gerek MEDYANIN bu kadar magazinleştiği bir dönemde bir köşe yazarının oturup bu kadar kitap okuması karşısında şapka çıkartmak gerekiyor. Türkiye’nin en büyük fikir gazetesi Sabah’ın en geniş fikirli yazarlarından Emre Aköz’ün sadece bir fikir üzerine okuduğu kitapları buraya yazmaya kalksam satır biter. Ne varsa okumuş, soruyor: İzmir’i kim yaktı? Emre Kongar’a kızıp tarihimizle yüzleşiyoruz ya... Sormak lazımmış: Kurtuluş Savaşı sırasında İzmir, Türk Ordusu Afyon’dan Büyük Taarruz’a geçtikten sonra İzmir’den kaçan Yunanlar tarafında mı yakıldı yoksa Türk Ordusu İzmir’e girdikten sonra Ermeniler tarafından mı yakıldı ve Türkler neden itfaiyeye haber verip yangını hemen söndürtmedi; o sıra İpekçizade İsmail Bey’in Karşıkaya’daki evinin balkonuna çıkan Mustafa Kemal Paşa ne dedi? Emre Aköz, yazısının sonunda fikrinin özüne inip okurunun da aklına mukayyet oluyor: ‘‘İzmir’de ilk kibriti kim çaktı bilmiyorum ama yangını söndürmeyenlerin kimliği belli.’’ Peki ne olacak şimdi? Bu sorunun yanıtını da Akşamcı Engin Ardıç kardeşimizden bekliyoruz. Kibritçi Kız kitabını okuyup bir özet çıkarırsa ilk kibriti kimin çaktığını şıp diye anlarız. Fazlı Ertekin: ‘‘İlköğretimde sözlü sınavlar kaldırılmış. Bakan öğrenciler sussun kendisi konuşsun istiyor.’’ Susturucu Hidayet Anıl Öçal: ‘‘40 yıl önce Kuran’la kürsüye çıkıp siyasete din tohumları ekenler bugün laikliği öğretir oldular!’’ Ulus ve Çimento ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU * Çimento, ülkemizde özelleştirme denilince akla gelen ticari bir ürün ve devletin elden çıkardığı bir alan. Bir binanın ayakta kalması için gerekli bir malzeme. Ancak çimentoya artık farklı anlamlar da yüklenmekte. Ulusu ayakta, bir arada tuttuğu ileri sürülen değer/değerler gibi. Mustafa Kemal’in amaçladığı, ‘‘bir ulus devlet’’ kurmaktı. Bu nedenle cihat değil ulusal kurtuluş savaşı yapılmalıydı. Türkler tarih sahnesinde ümmetin parçası olarak değil ulus olarak yer almalıydı. Savaş kazanılmış, ulus devlet kurulmuş, Türklük ümmet çemberinin dışına çıkartılmış, yeni bir ulus doğmuştu. Ve bu ulus, tek ve bütün halinde ortaya çıkmıştı. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk ulusu denilmişti. Bu halkın dinsel inanış yönünden, Müslüman, Musevi, Hıristiyan, ateist oluşunun; yine ırksal kökeninin bir önemi yoktu. Geçmişte bir arada yaşamış olan kitle, gelecekte de bir arada yaşama arzu ve kararlılıklarını ortaya koymuş, istençlerini ayrılmamak üzere birleştirmiş, ulusu böyle oluşturmuştu. İşte bu ulus devlette, vatandaşlık kavramı da, bu anlayışa koşut olarak biçimlenmişti. ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’ne (din ve ırk ayırt edilmeksizin) vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes’’ Türk olarak tanımlanmıştı. İnanç ve kökene takılmadan, bu anlayışın benimsenmesi ise, ‘‘Ne mutlu Türk’üm diyene’’ sözü ile özetlenmişti. İnanç ve ümmet anlayışını yansıtan ‘‘Elhamdülillah Müslümanım’’ sözü, ulus devletin sloganı olamazdı. Çünkü artık devlet herhangi bir dinin esiri veya tekelinde değildi. Bu halk için de geçerliydi. Dolayısıyla ortaya çıkan ulus devlette ulusal bilinç gereği söylenmesi gereken, birleşen istencin yansıması ve aynası olan ‘‘Ne mutlu Türk’üm diyene’’ sözüydü. Mustafa Kemal, 1925 yılında Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılışında yaptığı konuşmada, ‘‘Millet, dini ve mezhebi irtibat yerine, Türk milliyeti rabıtası ile efradını toplamıştır’’ demişti. Afet İnan tarafından yayımlanan Medeni Bilgiler kitabında yer alan düşünce yazılarında ise ulus tanımlanırken, ‘‘Siyasi varlıkta birlik, dil birliği, yurt birliği, ırk ve menşe birliği, tarihi ve ahlaki karabeti’’ ulusu oluşturan değerler olarak gösterilmişti. Bu unsurlar içerisinde din birliği yoktu ve olamazdı da. Bunu da Mustafa Kemal, ‘‘Türkler İslam dinini kabul etmeden önce de büyük bir millet idi. Bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de sairenin ‘Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi.’ Bilakis Türk milletinin milli bağlarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu...’’ biçiminde söylemişti. Yine ‘‘İçimizde bulunan Hıristiyan, Musevi vatandaşlar, mukadderat ve talihlerini Türk milliyetine vicdani arzularıyla raptettikten sonra kendilerine yan gözle, yabancı nazarıyla bakılmak, medeni Türk milletinin asil ahlakından beklenebilir mi?’’ demişti. Geçmişteki Türk tanımından uzaklaşılıp yeni bir anlayışla ortaya çıkılması karşısında ise, ‘‘Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde, kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler, birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl etmemiştir. Çünkü bu millet efradı da, Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar’’ demişti. ??? Ulus kavramı bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nde aslına en çok yabancılaştırılan kavramlardandır. Aydınlanmamış tabana yönelen popülist siyasal söylemlerde, bu tabanı çekebilmek için Türk, Kürt, Gürcü, Çerkez, Arap gibi ırk isimleri yanında Müslümanlık gibi inançlar yoğunlukla kullanılmaktadır. Oysa ulusu yaratan istenç sonrasında, artık inanç ve köken ayrışma yaratmamalı, ayrışma unsuru olarak ortaya çıkartılmamalıdır. Bugün aksi yapılmakta, önce Türk, Kürt, Gürcü, Çerkez, Arap gibi etiketler dillendirilmektedir. Bu yolla anayasal tanımından uzaklaştırılan Türklük, ırksal kalıba sokulmakta ve bunların ötesinde ve üzerinde görülen elemanlara da ‘‘ulusal bütünlük adına’’ çimento görevi yüklenmektedir. Bu bağlamda İslam, çimento olarak nitelenmektedir. Peki, ulus devlet, laiklik, Lozan, Türklük tanımları nerede kalmaktadır? Ulusal bütünlük için, öncelikle (ümmet değil) bir ulusun olması ve bu ulusu oluşturan değerlerin varlığını koruması gerekir. Ulusal bütünlük, ulus bilinci ile sağlanır. Ulus bilinci, bir ve bütün halinde var olmak istek ve kararlılığını gerektirir. Din, ümmet için varlık nedeni, yapıştırma ve kaynaştırma malzemesidir. Ancak ulusal değerler içinde dine yer yoktur. Tanımı ortaya koyulan Türk ulusu, ırk ve köken ayrımı yapmaksızın eşit haklara sahip bireylerin ortak istenciyle oluştuğundan, tek kimliklidir. Din ise ne ulus kavramı içindedir, ne de çimentodur. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devletidir. Dini çimento olarak nitelemek; ulusu arka plana atmak, ulusal değerleri yıkmak, ümmet binasını yeniden inşa etmek demektir. Ancak bu inşaat, ulus devlette kaçak bir inşaattır ve yıkılmaya mahkumdur. Yıkılan inşaatın müteahhitlerinin de elbette hukuksal sorumluluğu söz konusudur. Ulusal bütünlüğün göstergesi veya güncel popülist ifadeyle çimentosu, sadece ve sadece Mustafa Kemal’in unsurlarını ortaya koyduğu ve anayasanın tanımladığı biçimiyle Türklüktür. İşte bu Türklük anlayışının bütünlük içinde bir ulus yarattığını görmeyerek, bu kavramı bir ırka özgüleyip, bütünlük için ‘‘Türkiyelilik veya din gibi’’ başka unsurlar aramak, ulus devletin Türklük tanımından uzaklaşmak demektir. * Yargıtay Cumhuriyet Savcısı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Mayıs www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir yeri is1 tila eden, yönetimi altına 2 alan. 2/ ‘‘ 3 derdim var birbirinden 4 seçilmez / Bir 5 ayrılık bir 6 yoksulluk bir 7 ölüm'' (Kara8 caoğlan)... Alanya ilçesi 9 nin eski adı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 3/ Osmanlı devletin1 B E Y L E R C E de, savaş zamanında 2 E E B F A U N A ordunun gereksinimlerini karşıla 3 L E N T O R İ T mak için halktan 4 C R O R A N S A L A Ş toplanan erzak... 5 E T E R Duman lekesi. 4/ Bir 6 Ğ D A K O T A A Ğ A maddedeki kükürt 7 İ M A M E oranını saptamak 8 Z E N A N A I R için kullanılan 9 S İ N E R AMA araç... Bir renk. 5/ Kısa çizme... Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da konargöçerlerin kıl çadırlarından oluşan yayla yerleşmesi. 6/ Genişlik... ABD'de yayımlanan dünyanın en ünlü mizah dergilerinden biri. 7/ Fermiyum elementinin simgesi... Kuran'da bir sure... Türkiye'nin plaka imi. 8/ İlave... Posta paketi. 9/ Cinayetle, ağır suçla ilgili olan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İslam devletlerinde maliye işlerinden sorumlu görevli. 2/ Deniz ticaretinde, masraf çıktıktan sonra kazancın sermaye ve tayfa arasında bölüştürülmesi. 3/ Küçük tekne kaptanı... Rütbesiz asker. 4/ İçine sulu şeyler konulan kap... Argoda kız arkadaşa verilen ad. 5/ Mezopotamya'da kurulmuş bir krallık... Uzaklık işareti. 6/ Sırtında büyük dikenleri olan bir balık... Kayak. 7/ Lityum elementinin simgesi... Şekerkamışından elde edilen sert bir içki... Bir sayı. 8/ İstenilen nitelikleri taşıyan... Kaside ya da gazelin ilk beyti. 9/ Üstü kumaş, altı kenevirden yapılan hafif ayakkabı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle