19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 MAYIS 2006 SALI 4 HABERLER Irak’taki yeni hükümetin programında federatif yapı öne çıkarılıyor, Kerkük’e Kürt göçü destekleniyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Yeni Politika Gerek ‘‘Ermeni Soykırımı’’nı inkâr edenlerin hapis ve para cezasına çarptırılmasını öngören yasa tasarısının, Fransız Millet Meclisi’nin 18 Mayıs tarihli oturumunda kabul edilmemiş olması bir başarıdır. Bu başarının en önemli etkeni, Türkiye’de kamuoyunun, sivil toplum kuruluşlarının, resmi ve gayri resmi kuruluşların tepkilerini doğru ve örgütlü bir biçimde dile getirerek gerekli yerlere iletmeleri olmuştur. Gerek Cumhurbaşkanı Chirac’ın gerek Dışişleri Bakanı Philippe Douste Blazy’nin, tasarının geçmemesi yönünde ağırlıklarını koymaları, gerekse Meclis Başkanı Jean Louis Debre’nin ustaca bir manevrayla oturumu birdenbire kapatmasının ardında, Türkiye’nin bu yoğun, kararlı tepkisinin etkisi yatmaktadır. Her üç politikacı da, sayıları dört yüz bini bulan Fransız Ermenilerinin etkin lobisinin politik saldırı hedefi haline gelmiştir. Sonuç, Türkiye açısından başarıdır, ama aynı zamanda da geçicidir. Çünkü Ermeni lobisi ile bunlara yaranmak zorunluluğunu hisseden politikacıların, sonbaharda tasarıyı yeniden parlamento gündemine getirmeleri mümkündür. Ayrıca unutmayalım ki, eğer Jean Louis Debre, oturumu son anda ustaca bir manevrayla kapatmamış olsaydı, çok büyük olasılıkla tasarı, 40 milletvekilinin kabul oyuyla daha o oturumda da geçebilecekti. ??? Her neyse.. Türkiye, devleti ve kamuoyuyla akılcı, kararlı ve iyi örgütlenmiş tepkilerini dile getirdiğinde, bazı hedeflere varabileceğini görmüş bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, şu anda ne kadar yönetiliyor olursa olsun, tabii ki, Ermeni diyasporasından daha güçlüdür. TürkFransız ekonomik ilişkileri de Paris’in bir kalemde geçebileceği düzeyin çok üstündedir. Axa, Renault, Lafarge, Peugeot, Alstom, Total, Carrefour, L’Oreal, Danone başta olmak üzere 250 Fransız şirketinin Türkiye yatırımları bulunmaktadır. Ayrıca Fransız Devleti’ne bağlı olan büyük holding Areva da, Türkiye’nin ilk nükleer reaktörü ihalesine katılmak istemektedir. Sadece geçen yıl Fransa, Türk pazarına 4.7 milyar dolarlık ihracat yapmış bulunmaktadır. Tabii ki, bütün bunlar kolayca göz ardı edilemeyecek önemli bir ticari ilişkinin unsurlarıdırlar. Bunu görmezden gelemeyiz. Ne var ki bütün bu ilişkilerin ağırlığı, yine de tasarının reddedilmesini değil, ancak ertelenmesini sağlayabilmiştir şimdilik.... Demek ki, tasarının Türkiye’ye karşı bir şantaj aracı olarak kullanılmasının önlenebilmesi için demokratik ilişkilerimiz de yetmiyor. Yeni ve daha değişik, etkin bir politikanın yürürlüğe konması gerekiyor. ??? Türkiye’nin yalnız Fransa’ya yönelik olarak değil, Ermeni soykırım iddiaları konusunda bütün dünyaya yönelik yeni bir politika uygulaması zorunludur. Uzun yıllar izlediğimiz sessizlik politikasının nelere yol açtığını çok şükür ki artık herkes anladı... Sessizlik yıllarının doğurduğu olumsuz sonuçlar, artık klasik savunma politikalarının da etkili olmamasına neden olmuştur. Bundan böyle Türkiye, ‘‘Ermeni Soykırımı’’ konusunda inisiyatifi eline alan, savunmayla yetinmeyip konunun açıkça tartışılmasını gündeme getiren bir politikayı uygulamak zorundadır. Türkiye artık, Fransa’da da diğer ülkelerde de Ermeni konusunda kendi aleyhindeki havayı tersine çevirecek atakları yapmak zorundadır. Nitekim ekonomik ilişkilerin yanı sıra son zamanlarda Türkiye’nin konuyu tartışmaya başlaması ve tartışma iradesini üst düzeye çıkarıp uluslararası alana yansıtması da, geçici olumlu sonucun alınmasında etkili olmuştur. Alexandre Adler de Le Figaro’da geçen gün çıkan yazısında, Türkiye’nin konuyu tartışmaya başlamasının çok olumlu bir etken olduğunu yazıyordu. Tarihi tarihçiler inceler; bütün belgelerin ortaya çıkarılarak bunların incelenmesini sağlamak zorundayız. Ama soykırıma, tarihçiler değil yargı kurumları karar verir. Orada da bir hukuk mücadelesini başlatmamızın zamanı gelmiştir. Sıcak takibe yeni engel BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Irak’ta Cevat el Maliki başkanlığında kurulan hükümetin programı, Türkiye’nin Irak’a yönelik hassasiyetleri konusunda hükümetin bugüne kadar yaptığı girişimlerin sonuç vermediğini gösterdi. Yeni hükümet programının 18 ve 20. maddeleri, Irak’taki federal yapıyı güçlendirmeyi öngörürken, 19. madde, komşu devletlerin Irak’ın iç işlerine karışmamasını istiyor. Programın 2. maddesinde ‘‘Ulusal Birlik Hükümeti’nin kurulması ve ortaklaşa hareket etmek, seçim sonuçları, ulusal menfaatların gereği olan esaslara dayanan Iraklı oluşumların hükümette temsil edilmesi ilkesine riayet edilmesi’’ ifadesinin yer almasına karşın, Irak’ta üçüncü büyük etnik grup olan Türkmenler, kendi siyasi olu ? Yeni hükümet programının 18 ve 20. maddeleri, Irak’taki federal yapıyı güçlendirmeyi öngörürken 19. madde, komşu devletlerin Irak’ın içişlerine karışmamasını istiyor. Bu madde, Türkiye’nin PKK’ye karşı yapacağı olası sıcak takibin de Bağdat yönetimi tarafından onaylanmayacağını gösteriyor. şumlarıyla temsil edilme şansını bulamadılar. ‘‘Hidrokarbon (petrol ve doğal gaz) sektörü yönetiminin, anayasa da geçtiği şekilde kurulacak, bölgelerin ve vilayetlerin haklarını garantiye alacak bir yasa ile düzenlenmesi’’ istenen 15. madde ile Kürt bölgesinin petrolden daha fazla pay alması garantilenecek. Türkiye’nin göstermiş olduğu bütün hassasiyete karşın yeni hükümet federal yapıyı güçlendirmeyi kararlaştırdı. Hükümet programının 18. maddesinde, ‘‘Hükümet birleşmiş bir bütündür ve serbest seçim mekanizması kanalıyla bu hükümeti seçmiş olan Irak ve Irak halkının iradesini yansıtmaktadır. Federal Hükümet, federasyon ve ademi merkeziyet ilkelerini güçlendirerek federal ilişkileri geliştirecek şekilde, bölge hükümetleri, meclisler ve vilayetler arasındaki ilişkileri düzenler’’ denildi. Aynı şekilde 20. madde de, ‘‘Oluştuğunda, bölgeler ve il meclislerinin temel rollerinin güçlendirilmesi, il meclisleri için özgür ve dürüst seçimlerin düzenlenmesi, vilayet ve bölgelerin yönetiminin bu meclislere tevdi edilmesi ve merkezi hükümetle olan ilişkilerin anayasa ve bu hususla ilgili yasalarla düzenlenmesi’’ istenildi. Bu maddeler ile Irak’ta merkezi yönetimin gücü azalacak, bölgesel yönetimlerin gücü artacak. Gerek Şiiler, gerekse Kürtler merkezi yönetimden daha bağımsız hareket edebilecekler. Hükümet programının 19. maddesinde, ‘‘Komşu ve dünya ülkeleriyle ortak menfaatlari gerçekleştirecek dostluk ve karşılıklı saygı ilişkilerinin tesis edilmesi; bu ülke ve devletlerin içişlerine müdahale edilmemesi ve aradaki sorunların diyalog ve müzakereler yoluyla çözümlenmesi’’ denildi. Bu madde de komşu ülkelere atfen yer alan, ‘‘içişlerine müdahale edilmemesi’’ ifadesiyle, yeni hükümet, Türki ye’nin PKK’ye yönelik sıcak takipte bulunmasının önünü kesebilecek. 21. maddede, Türkiye’nin Kerkük konusundaki beklentilerinin tam tersi yer aldı. Özel statü verilmeyen Kerkük için kesin takvim ortaya kondu. Bu maddede, ‘‘Hükümet, Geçici Dönem için Irak Devleti Yönetim Yasasının 58. maddesine dayanan anayasanın 140. maddesini uygulamakla yükümlüdür. Bu bağlamda adı geçen 58. maddenin tüm fıkraları uygulamaya konacaktır. Bu maddenin uygulanması Kerkük ve ihtilaflı bölgelerde ; normalleştirme, sayım ve referandum olarak üç aşamalıdır’’ denildi. Programın, ‘‘Ülkenin her tarafından zorunlu göçe tabi tutma uygulamalarının durdurulması ve göç ettirilenlerin esas yerlerine iade edilmesi’’ görüşünün yer aldığı 30. maddesi ile Kerkük’e Kürt göçünün önü açıldı. KAN DURMUYOR DHKP/C DAVASI Lice’de mayın bir can aldı DİYARBAKIR/V AN (Cumhuriyet) Diyarbakır’ın Lice, Van’ın Başkale ilçeleri ve Bingöl’de meydana gelen mayın patlamalarında bir uzman çavuş şehit oldu, üç er yaralandı. Lice’nin Muradiye Mahallesi’nde PKK’lilerce önceden yola döşenen mayın, 1. Tabur Komutanlığı’ndan 2. İç Güvenlik Tugay Komutanlığı’na giden askeri aracın geçişi sırasında patladı. Saat 09.30 sıralarında meydana gelen patlamada, araçta bulunan Uzman Çavuş Mustafa Kale şehit oldu, er Mustafa Kayıkçı yaralandı. Van’ın Başkale ilçesinin Aşağı Çaldıran köyü yakınlarında askeri aracın geçişi sırasında da PKK’lilerce yola döşenen mayın patladı. Patlamada bir jandarma er yaralandı. Bingöl’e 20 kilometre uzaklıktaki Ilıcalar beldesine bağlı jandarma karakolu nöbet mevzisine önceki gün PKK’li teröristlerce mayın yerleştirildi. Nöbet değişimi sırasında mayına basan bir jandarma er ağır yaralandı. Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Şenoba beldesinde kayalıkların altına gizlenmiş altı piyade tüfeği ile iki şarjör bulundu. Şadi Özpolat tahliye edildi İstanbul Haber Servisi Yasadışı DHKPC örgütüne yönelik, Avrupa ve Türkiye’de 1 Nisan 2004 yılında düzenlenen eşzamanlı operasyonlara ilişkin tutuklu yargılanan Şadi Naci Özpolat’ın da aralarında bulunduğu 4 sanık tahliye edildi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya tukuklu sanıklar Şadi Naci Özpolat, Metin Yavuz, Mehmet Yayla ve Gülizar Kesici katıldı. Tutuksuz 9 sanığın da hazır bulunduğu duruşmada, avukat Selçuk Kozağaçlı, tahliye talebinde bulundu. Uzun süren tutukluluğun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini belirten Kozağaçlı, sanıkların örgüt bağlantısı yaptığı ileri sürülen telefonun olmadığını, hattın da 2002 yılından beri polis emanetinde bulunduğunu ifade etti. Sanıkların tahliyesine karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı erteledi. Duruşma öncesi Beşiktaş’taki adliye binası önüne gelen Haklar ve Özgürlükler Cephesi (HÖC) üyeleri, komployla tutuklanan sanıkların serbest bırakılmalarını talep ettiler. Grup, ‘‘Adalet istiyoruz’’, ‘‘Komploları boşa çıkaracağız’’ sloganları attı. ‘Tecridi kaldırın, ölümleri durdurun’ Cezaevlerindeki koşulların düzeltilmesi için Adana’da ölüm orucuna başlayan Gülcan Görüroğlu 19. günü doldururken, TAYAD’lı aileler, yaptıkları oturma eyleminde Görüroğlu’nun halka iletilmesi için yazdığı mektubu okudu. İnönü Parkı’nda toplanan TAYAD’lılar, ‘‘Gülcan Görüroğlu onurumuzdur’’, ‘‘Behiç Aşçı onurumuzdur’’, ‘‘Tecridi kaldırın, ölümleri durdurun’’ sloganları attı, ‘‘O bir ana’’ dövizleri taşıdı. Daha sonra oturma eylemine geçen grup adına okunan mektupta, Görüroğlu’nun ‘‘Çocuklarımızın IMF eliyle borçlu doğduğu ülkemizde, değerlerimizin, geleneklerimizin yok edilmeye çalışıldığı böylesi bir düzende, çocuklarımın süt hakkı için, F tipi cezaevlerinden çıkan 122 tabutun 123 olmaması için, 122 ananın gözyaşına yenilerinin eklenmemesi için, çocuklarımın rızkını çalanlardan hesap sormak için bedenimi ölüme yatırdım’’ dediği belirtildi. Katılımcılar daha sonra Görüroğlu’nun mektubunu yurttaşlara dağıttı. (Fotoğraf: VURAL KÖSE) Ortadoğu ülkeleri ve Pakistan’daki medreselere gidenlerin sayısındaki artış hükümette endişe yaratıyor Hollanda’da gençlere ‘şeriatçı’ kanca ? Hollanda istihbarat örgütü son dönemlerde şeriat eğitimi veren medrese ve üniversitelere giden Hollandalı sayısındaki artış nedeniyle konuyu mercek altına aldı. Yapılan araştırmaya göre, İslami eğitim alan bazı gençlerin eğitim giderleri Suudi Arabistan ve Suriye tarafından karşılanıyor. YUSUF ÖZKAN asirmen?cumhuriyet.com.tr 1982 ANAYASASI MİMARI Orhan Aldıkaçtı yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi Anayasa hukukçusu, 1982 Anayasası’nın mimarı, eski Danışma Meclisi üyesi Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı, tedavi gördüğü Florence Nightingale Hastanesi’nde dün yaşamını yitirdi. Prof. Aldıkaçtı için yarın saat 11.00’de Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Yerleşkesi’nde tören düzenlenecek. Prof. Dr. Aldıkaçtı’nın cenazesi Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Bahçeşehir Üniversitesi’nden yapılan yazılı açıklamada, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Orhan Aldıkaçtı’nın 3 haftadır tedavi gördüğü Çağlayan Florence Nightingale Hastanesi’nde yaşamını yitirdiği belirtildi. Olağanüstü dönem koşullarını yansıttığı ve antidemokratik maddeleri barındırdığı gerekçeleriyle eleştirilen 1982 Anayasası’nı hazırlayan komisyonun başkanı olan Prof. Dr. Aldıkaçtı, bu nedenle ‘‘1982 Anayasası’nın mimarı’’ olarak tanınıyordu. 1991 yılında emekli olan Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı, 2001 yılından itibaren Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi olarak görev yapıyordu. Prof. Dr. Aldıkaçtı’nın ‘‘Siyasi Partiler’’, ‘‘Modern Demokrasilerde ve Türkiye’de Devlet Başkanlığı’’ ve ‘‘Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası’’ adlı kitaplarının yanı sıra çok sayıda makalesi ve başka eserleri bulunuyor. AMSTERDAM Geçen yıllarda Cumhuriyet tarafından kamuoyuna duyurulan El Ezher olayının bir benzeri, Hollanda’da ortaya çıktı. Hollanda’da yaşayan Müslüman kökenli gençlerin, Ortadoğu ülkeleri ile Pakistan’daki medrese ve üniversitelerde şeriatçı eğitimden geçirildikleri saptandı. Hollanda İstihbarat Örgütü AIVD, son yıllarda sayıları giderek artan bu gençlerin faaliyetlerinin gözetim altında tutul duğunu açıkladı. Bu gençlerin, radikalleşerek Hollanda’ya dönmesine yönelik kaygıyı dile getiren AIVD yetkilileri, ‘‘Yurtdışındaki İslam okullarındaki bu eğitim, radikalleşmeye ivme kazandırabilir’’ açıklamasını yaptı. Türkiye’de de imam hatip mezunlarının, kapatılan Refah Partisi’nin desteğiyle Mısır’daki El Ezher Üniversitesi’ne kaydettirilerek şeriatçı eğitimden geçirildikleri saptanmıştı. Hollanda’da yayımlanan Algemeen Dagblad gazetesinin yaptığı araştırmaya göre, son yıllarda Suudi Arabistan, Suriye, Pakistan, Yemen ve Malezya gibi ülkelerdeki medrese ve üniversitelerde şeriatçı eğitim gören Hollanda vatandaşı gençlerin sayısı hızla artıyor. Araştırmaya göre, bazı gençlerin eğitim giderleri Suudi Arabistan ve Suriye tarafından karşılanıyor. Araştırmaya göre, Mekke ve Medine’de şu anda 11 Hollandalı genç öğretim görüyor. Geçen yıl da Şam’da eğitim alan 2 öğrencinin eğitim giderleri Suriye tarafından karşılandı. Hol landa İstihbarat Teşkilatı AIVD yetkililerinden Miranda Havinga, Algemeen Dagblad gazetesinin araştırmasını doğruladı. Ortadoğu ve Arap uzmanı Hans Jansen de şu değerlendirmeyi yaptı: ‘‘Suudi Arabistan’ın çok parası var ve insanları yeniden eğitip kendi ülkesinde, kendi katı İslam geleneklerine göre yetiştirmek için kullanıyor. Bu ideolojik olarak tehlikeli. Pakistan da bir başka açıdan tehlikeli. Bu ülke savaşçı yetiştirmek için ‘çimlendirme merkezi’.’’ Araştırmaya göre, Suudi Ara bistan, Suriye ve Pakistan’ın yanı sıra Yemen, Malezya ve Ürdün de ilgi çeken ülkeler listesinde. Pakistan’daki Karaçi Mücahidiye el Na’imiyya Üniversitesi, özellikle Surinam kökenli Hollandalı gençler arasında popüler. Bu gençlerden en az 6 tanesi aldıkları şeriatçı eğitimden sonra Hollanda’ya dönüp Pakistan’da edindikleri bilgiler doğrultusunda ideolojilerini yaymak için aktif olarak Almere, Lahey, Zwolle, Eindhoven ve Amsterdam’daki camilerde imamlık yapmaya başladılar. Umur Talu, Sabah’taki dünkü yazısında yine biz gazetecilerin aymazlığına dikkat çekiyor ve şunları söylüyordu: ‘‘Bu tuhaf örgütlenmelerde ne hikmetse, işi bilen eski ve muvazzaf askerler, emniyetçiler, tetikçiler filan bulunuyor; ne hikmetse özel harp planları, birtakım ‘sivil kuvvetler’ rehberleri, özel patlayıcılar da mevcut bulunuyor... bu katiller, büyük infial yaratmak üzere, sözde kendilerine yakın görünenleri, kendileri gibi hassasiyetleri olanları da öldürmekten çekinmiyor... Elbette yine iktidara muhalefet edin; elbette fikrinizi, ideallerinizi savunun, ama ‘Andıç çeteleri’ elinde kukla ve oyuncak olmayın; olmayalım.’’ Yasemin Çongar ise Milliyet’e ABD’nin tutumunu şöyle değerlendiriyordu: ‘‘ABD’li yetkililer ise sadece son gelişmeler üzerine değil, uzunca bir süredir Çankaya’daki devir teslim sürecinin, Türkiye’yi gerginliğe sürüklemeden uzlaşılması kolay bir isim bulunarak tamamlanması umudunu Bilgileri Üst Üste Koyalım dile getiriyorlar. ABD, Türkiye’nin siyasi ve iktisadi istikrarsızlığa sürüklenmesini istemiyor ve AB sürecinin sekteye uğramamasına büyük önem veriyor. Farklı birçok iddiaya rağmen benim Washington’daki gözlemlerim ısrarla bu yönde.’’ ABD’yi yakından izleyen Cengiz Çandar ise ABD’deki havayı 18 Mayıs 2006 tarihli yazısında Çongar’dan farklı olarak şöyle yansıtıyordu: ‘‘2002 yılında aynı Washington, her vakit ilişkisinin ‘belkemiği’ni oluşturan askerle sürtüşmeye başlamış ve Tayyip Erdoğan’ı ‘kollamaya’ karar vermişti. 2006 yılında ise askerle arasını büyük ölçüde toparlamış görünüyor. Buna karşılık, Türk hükümetinden Suriye konusunda beklediğini elde edememiş, Hamas’ın Ankara’ya davet edilmesine sinirlenmiş, şu anda ‘bir numaralı’ konu olan İran konusunda nasıl davranacağına pek güvenemediği bir Tayyip Erdoğan gören bir Washington söz konusu. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın gelmek istediği Washington, şu aralar, kendisini görmeye pek teşne değil. Yine de ‘Türkiye’yi kıracak’ bir görüntü ortaya çıkmaması için, bir sürelik sessizlik ve bazı ‘jestler’in ardından Tayyip Erdoğan’a ‘buyur, gel’ denileceği...’’ Tufan Türenç, Hürriyet’teki köşesinde Amerikalı Michael Rubin’in internetteki değerlendirmesini aktarıyordu: ‘‘Durum trajik, ancak kriz uzun süredir geliyorum diyordu. İktidar partisi AKP laikliğe saldırıyordu. Bunu daha önce de dile getirdim. Tetiği Erdoğan çekmemiş olabilir, ama kesinlikle silahı yağladı.’’ ??? Biz şimdi yeniden içeriye dönerek bilgileri derlemeye devam edelim. Akşam gazetesi, katil zanlısı Alparslan Arslan ve azmettirici olmakla suçlanan emekli subay Muzaffer Tekin’le ilişkisi olan ‘‘Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi’’ni manşetine taşımış. Bu kuruluşun genel başkanı Taner Ünal için de şu değerlendirme yapılmıştı: ‘‘Derneğin eski genel sekreteri Murat Ilıkan, Ünal hakkında Çek Kanunu’na muhalefetten, dolandırıcılık ve hileli iflasa kadar 16 ayrı davanın açıldığını söyledi. Birçok emekli komutan, işadamı ve emekli yargı mensuplarının üye olduğu derneğin başkanı Taner Ünal’ın 12 Eylül öncesinde Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptığı ortaya çıktı.’’ ??? Alparslan Arslan’ın tıpkı Ağca gibi ısrarla ‘‘Tek başıma yaptım’’ demesine rağmen arkada bir örgütlenme olduğu da gün gibi ortada. Bu örgütlenmenin birkaç tane çapulcudan ibaret olduğunu söyleyebilir miyiz? Muzaffer Tekin’de gelip düğümle nen soruların cevapları bulunabilecek mi, yoksa ipin ucu buradan öteye geçemeyecek mi? Soruşturmanın bu noktada düğümlendiğini söylesek çok mu hayalci sayılırız? Muzaffer Tekin neden teslim oldu? Bu kadar deneyimli bir emekli subayın kendisini öldürmek isteyip de öldüremediği size inandırıcı geliyor mu? O zaman neden teslim oldu ya da teslim edildi? ‘‘Konuşur ha!’’ denerek bir yerlere mesaj mı verilmek isteniyor? ‘‘Gelin bizi kurtarın, yoksa...’’ mı deniyor? Unutmayalım, Mehmet Ali Ağca yargılanırken ‘‘Gelecek celse konuşacağım’’ dedikten sonra cezaevinden kaçırılmıştı. Bence Ağca, Oral Çelik’ten ötesini bilmiyordu. Oral Çelik onu kaçırdı. Birilerinin yardımıyla... Gazetem Cumhuriyet’e ve Danıştay’a yapılan saldırıya yönelik soruşturma nerede duracak, nerede durdurulacak, merak ediyorum. Belki de yanılıyorum. Kim bilir! O kadar soracak soru var ki! CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle