23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 MAYIS 2006 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR ALİ BULUNMAZ Felsefeci ‘Tünelin Ucunda’ Işık Görebiliyor muyuz?.. Türkiye’yi yeniden aydınlığa çıkartabilecek ve ışıklar içinde yol alabilmesini sağlayacak tek güç, Atatürkçü düşünce sistemidir. Atatürkçü düşünce sistemini benimsemeyen ve ona karşı gelen her güce karşı savaşım vermek, Atatürkçülerin başlıca görevi olmalıdır. Yurdunu ve ulusunu seven her Türk’ü, buradan, bu savaşımı vermeye çağırıyorum!.. lecek herhangi bir güç olabileceğine inanmıyorum. Örgütlenmeli ve teker teker olmasa da, toplu olarak sesimizi duyurmalıyız seslerimizi duymak istemeyenlere! Ancak, örgütlenmek, toplumumuzun en zayıf ve en beceriksiz olduğu alanlardan bir tanesi. Örgütlenmek, ister siyasal parti düzeyinde ister sivil toplum örgütü düzeyinde olsun, ‘lider’ niteliğinde bir kişinin çevresinde toplanmak ve o liderin buyrukları doğrultusunda hareket etmek olarak algılanmakta bizim toplumumuzda. İşin içine ‘lider’ niteliğinde bir kişinin girmesi durumunda ise, işler kısa bir süre sonra çığrından çıkmakta ve o örgütü oluşturan bireylerin değil de, yalnızca örgütün liderinin sesi duyulmaya ve lider denilen kişinin isteklerinin gerçekleştirilmesine çalışılmaya başlanmaktadır. Ne dersiniz?.. Tünelin ucundaki ışığı benimle birlikte söndürmemeye var mısınız?.. Karanlığı aydınlığa dönüştürmeye, toplumumuzu çağdaş bir toplum yapmada katkıda bulunmaya var mısınız?.. Türkiye’yi yeniden aydınlığa çıkartabilecek ve ışıklar içinde yol alabilmesini sağlayacak tek güç, Atatürkçü düşünce sistemidir. Atatürkçü düşünce sistemini benimsemeyen ve ona karşı gelen her güce karşı savaşım vermek, Atatürkçülerin başlıca görevi olmalıdır. Yurdunu ve ulusunu seven her Türk’ü, buradan, bu savaşımı vermeye çağırıyorum!.. PENCERE Domuz, Türban ve Cami... Hep birlikte tırlatmanın eğik düzeyine girdik; kavuk, sarık, agel kefiye, takke, kalpak, fes, çarşaf, başörtüsü, peçe, türban gibi bizim coğrafyada kullanılan takım taklavatı toptan kutsal, dokunulmaz, ilahi mi ilan edeceğiz?.. Domuza türban takmanın suç sayıldığı bir Türkiye, kafadan çatlakların ya da kasıtlı yobazların yapay olarak tohumlandığı bir irtica toplumuna doğru sürükleniyor demektir... ? Turhan bir karikatür çizdi. Başına türban takmış bir domuz AB’ye doğru yürüyor... Erbakan AB için ‘‘Hıristiyan Kulübü’’ demiyor muydu?.. Müslümanın değil; ama, AB yolundaki herhangi bir İslamcının, dincinin, mürtecinin hali pür melâlini, çelişkisini, çatışkısını vurgulayan çizgiyle mizahın ta kendisidir bu karikatür... Turhan’ın karikatüründe türban takmış domuzun resmedilmesine mürteci hemen tepki gösterdi... Çünkü o karikatürde kendisini görüyor... Şunu bilelim ki AB’ye insan haklarına dayalı laik Türkiye girebilir; ılımlı ya da köktenci İslam Cumhuriyeti devleti değil... ? Türkiye nereden nereye savruldu?.. Bizim toplum mizahçı aklın hoşgörüsünden koparak mollalığın ve softalığın kara kuyusuna çekiliyor... Kanıt mı?.. İşte Nasrettin Hoca!.. Ve işte Bektaşi!.. Aşağıdaki fıkrayı hepimiz biliriz, ya da bilmemiz gerekir; dedelerimiz ve babalarımız da bilirler, birbirlerine anlatırlar, gülüşürler, keyiflenirlerdi... Nasrettin Hoca bir gün camiye gitmiş, bakmış ki içerde bir gürültü var.. İmam camiye nasılsa girmiş bir domuzu çıkarmaya çalışıyor; ama başaramıyor... Domuz caminin içinden bir türlü dışarı çıkmıyor... Nasrettin Hoca demiş ki: Şimdiye dek sofunun domuzunu çok görmüştüm, ama domuzun sofusunu ilk kez görüyorum... ? Geçmişte domuzu kutsal camiye sokan Türk mizahı, bugün domuza bir türban giydiremeyecek mi?.. Türban sonradan ortaya çıkmış bir molla icadı... Geçmişte Şirazlı Sadi’lerin, Hafız’ların, Hayyam’ların ülkesi komşumuz İran bugün karanlığa gömüldü... Nasrettin Hoca, Bektaşi, İncili Çavuş mizahının mirasçısı Türkiye nereye gidiyor? Karanlığa mı?.. İyi Uykular Cumhuriyet’e el bombası atılıyor. Recep Tayyip Erdoğan, ‘‘Bizim de binalarımız bombalanıyor, kimse tepki göstermiyor; bunlar yazılıp çizilmiyor’’ diye bir cevap veriyor. Meclis’te türban gösterisi yapılıyor. AKP’li milletvekillerinin yanıtı hazır: ‘‘O giysiler, o kadınlarımızın yerel giysileri.’’ AKP Milletvekili Halil Ürün’ün eşi, kendisini aldattığını öğrenip kocasından ayrılmak istediğini öğrenince dayak yiyor ve hem AKP’li milletvekilleri hem de partinin kadın kolları tarafından yalnız bırakılıyor. Nedeni hazır: ‘‘Bu, aile içi bir meseledir.’’ Başbakan, türbanla ilgili kararını içine sindiremediği ve kınadığı Danıştay’a silahlı saldırı düzenlenmesinin ardından tepkiyle karşılaşıyor. Meclis Başkanı Bülent Arınç, saldırganın ‘‘cezai ehliyetinin olup olmadığının araştırılmasını’’ istiyor. Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, basın toplantısında kendisine yönelik bir saldırı girişimini hatırlatıp kimsenin ona ‘‘geçmiş olsun telgrafı göndermediğini’’ belirtiyor ve hükümetin bu saldırıyı lanetlediğini ekliyor. Tüm bunlara tuz biber eken açıklama ise İTO Başkanı’ndan geliyor: ‘‘Bu olayları fazla büyütmek ülke ekonomisine ve turizmine zarar verir.’’ (Radikal, 18.05.2006) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olsun, Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu olsun ülkenin aydınları haftalardır laiklikle ilgili aşınmanın olduğunu vurguluyor ve uyarılar yapıyorlardı. Cumhuriyet’in bombalanması ve Danıştay’ın basılması, tüm bu uyarıların doğruluğunu acı bir biçimde ortaya çıkardı. Sorun, bundan sonra kim ya da kimlerin hedef haline getirileceği değildir. Sorun, laiklikle ilgili gerilimin ve bu gerilimi yaratanların ülkeyi nereye götürebileceğinin anlaşılması ve dinsiyaset ilişkisinin varlığının resmileşmesidir. Öyle ki, son birkaç yıldır Ilımlı İslam Projesi’nin en önemli ayağı olmayı kabullenen kesimler tarafından laiklik çekişmesi başlatılmış, kamplaşma yaratılmaya çalışılmış ve bu nedenle, siyasal simge olan türban, ‘‘başörtüsü’’ne dönüştürülerek ‘‘ılımlı’’ bir şekle getirilmiş ve aynı zamanda toplumsal ve siyasal konum nesnesine çevrilmiştir. Bu, bilinçli ve gerilim yaratan bir harekettir. Asıl bunu anlamayanların cezai ehliyetinin veya akli dengesinin yerinde olup olmadığı tartışılmalıdır. Cumhuriyet’e ve Danıştay’a düzenlenen saldırıların ardından Hükümet kanadından yapılan açıklamalarda saldırılar kınanmış, daha fazla ‘‘demokrasi’’, daha fazla ‘‘özgürlük’’ ve ‘‘birlik, beraberlik’’ isteği dillendirilmiştir. Ancak tek bir kelime ağza alın(a)mamıştır: Laiklik. Saldırıların laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı olduğu savı, nedense açıklamalar ve mesajlar içinde yer bulamamıştır. Aslında bunun nedeni belirgindir: Açıklama sahiplerinin laiklikle ilgili belli sorunlarının varlığı ve laikliği içselleştirememeleri. Yirminci yüzyılın ünlü filozofu Wittgenstein, ‘‘Sözcükler eylemlerdir’’ diyor. Geldiğimiz nokta, 3 Kasım 2002’den beri var olan söylemler ve eylemlerin sonuçlarıdır. Cumhuriyet ve Danıştay saldırıları sonrası ilgili makamlara tepkisini gösteren on binleri göremeyen, ülkenin sürüklendiği uçurumu ve tehlikeyi fark edemeyen / fark etmemekte direnen ikinci cumhuriyetçilere; demokrasiyi, insan haklarını ve özgürlükleri yalnızca kendi çıkar ilişkileri çerçevesinde yorumlayan cemaatleri destekleyen ‘‘ılımlı aydınlar ve kuruluşlar’’a iyi uykular dilemekten başka seçeneğimiz yoktur. Doç. Dr. Hüner TUNCER ‘‘Tünelin ucundaki ışık’’, Atatürkçü düşünce sistemidir. Bizler, Türk toplumu olarak, eğer Atatürk’ün ilkelerini ve devrimini benimseyebiliyorsak ve uygulayabiliyorsak, işte, ancak o zaman ‘‘tünelin ucundaki ışığı’’ görebileceğiz. Bugün ülkemizi yönetenler, ne yazık ki, Atatürk’ü ve O’nun devrimini benimsemeyen; hatta O’na yüz çeviren ve O’nun yaptıklarını tümüyle tersine çevirmeyi isteyen kadrolardır. Ve bu kadroları, ne acıdır ki, bizim halkımız iktidara getirmiştir. Eğer gerekli önlemler alınmazsa ve AKP hükümeti, daha uzun bir süre Türkiye’yi yönetmek durumunda kalırsa, tünelin ucunda hiçbir ışık görülemeyecek ve aydınlıklar, karanlıklara dönüşecektir. Bugün çağdaşlıktan uzak bir düşünce sistemi, ülkemizde yönetime egemendir. Gerek dış görünüş itibarıyla gerek düşünce yapısı açısından, adeta Osmanlı’ya dönüş özlenmektedir. (Burada ‘‘Osmanlı’’ derken, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemindeki durumundan söz etmekteyim, hiç kuşkusuz.) Büyük Atatürk unutturulmak istenmekte; O’nun ilkeleri çiğnenmekte ve O’nun ileriye dönük yüzü gösterilmek istenmemektedir. Burada Türk aydınına ve bilinçli Türk gencine çok işler düşmektedir. Türk halkına ‘tünelin ucundaki ışığı’ gösterecek olan, ilerici ve Atatürkçü Türk aydını ve bilinçli Türk genci olacaktır. Bunun içindir ki, aydınlarımızın ve gençlerimizin, hiçbir şeyden korkmamaları, kendilerine güven duymaları ve ileriye dönük yüzlerini hiçbir zaman geriye çevirmemeleri gerekmektedir. Yüreğimde çok uzun süredir dinmek bilmeyen bir sızı var... Bu sızı, içinde bulunduğum yalnızlığımdan, toplumun çoğunluğuyla kendimi özdeşleştiremediğimden ve Atatürkçü düşüncelerin ve değerlerin giderek yok olmasına tanık olmamdan... Yüreğimi ve ufkumu saran bu sızıdan kendimi nasıl kurtarabileceğimi bilemiyorum. Bu sızıyı belki hafifletebilecek tek bir seçenek var: O da, benim gibi düşünenlerin, giderek toplumumuzda çoğunluğu oluşturmaları... Tek başına belki çok bir şey yapamayız; ancak, bir araya gelebilirsek, o zaman bizi durdurabi Dinci Siyaset ve Seçmenler Soldaki seçmen, savaş baltalarını gömmelidir ve gelecek seçimde mutlaka sandık başına gitmelidir. Oyunun etkili olamayacağı marjinal partilere oy vereceği yerde oyunun sayılacağı ve TBMM’de daha güçlü temsil edilebileceğine inandığı bir partiye vermelidir. O parti de sandık başında müşahitlerini bulundurmanın, seçmeni sandık başına getirmenin ya da taşımanın yollarını şimdiden araştırmalı ve önlemlerini almalıdır. sına girişildiğinde dinci siyaset ile tanışmış olursunuz. Bugün dindar bireylerin çoğunlukta olduğu ülkemizde dinci siyaseti dayatan bir siyasi parti iktidarda bulunmaktadır. AKP, Atatürk’ün gökyüzünden indirip millete verdiği siyaset erkinin bireylere değil Tanrı’ya ait olduğunu savlayan ve Atatürk’ün kurduğu devletin aydınlık yüzünü karartmak isteyen çağdışı bir yaklaşım içindedir. Laikliğe, demokrasiye ve cumhuriyetin temel ilkelerine yürekten inanmış milyonların varlığına karşın dayattığı dinci siyaset ürkütücü boyutlara varmıştır. Bürokratik yapı, eğitim sistemi, toplumsal yaşam biçimi dinci siyasetin gereklerine göre değiştirilmektedir. Direnen kişi ve kurumlar silah zoru ile susturulmak istenmektedir. Aydınlanmanın öncüsü ve laik devlet anlayışının yılmaz savunucusu Cumhuriyet gazetesinin üç kez bombalanması, türban konusunda ısrarla cumhuriyet ilkelerini savunan Danıştay 2. Dairesi üyelerinin kurşunlanması ve bir değerli üyenin şehit edilmesi, ekilen tohumların filiz vermesidir. İş Konfederasyonu’nun kanatları altında örgütlenmesi için çalışmalar yapıyor. Türkiye’yi çağdaş toplumlardan soyutlamak için yapılan çalışmalara ve aydınlık Türkiye’nin ufkunun karartılmasına engel olmak için önümüzde bir tek seçenek var: Zamanında veya erken yapılacak genel seçim. Yapılan kamuoyu yoklamaları önümüzdeki seçimde CHP, MHP ve DYP’nin AKP ile birlikte seçim barajını aşarak TBMM’de temsil edilebileceğine işaret ediyor. Bu AKP iktidarının sonu olabilir ve ülke bir karabasandan kurtulabilir. Yrd. Doç. Dr. Engin Ünsal D eğerli yazar İlhan Selçuk bir yazısında çok önemli bir ayrımı gündeme getirdi; dindar ve dinci. Bu ayrımın yapılması günümüz Türkiye’sinde yaşadığımız çok önemli sorunların anlaşılması açısından son de Maltepe Üniv. Hukuk Fak. Öğretim Üyesi rece önemlidir. Dindar, dirmek amacı ile araç olaTanrı’nın buyruklarını sa rak kullanan kişidir. Topdece kendisi için, Tanrı lumu yönlendirmek ve ile kendisi arasında kala biçimlendirmek için sicak biçimde algılayan ve yaseti din motiflerine dauygulayan kimse demek yandırdığınızda, dinsel tir. Dinci ise bu buyruk öğeleri yanlış yorumlarları kendine bir etki ala la ve yozlaştırarak toplunı yaratmak için, başka ma köktenci (radikal) bir larını ve toplumu yönlen değişim yaşatmak çaba Seçime katılma sorumluluğu AKP karabasanının sona ermesi için özellikle sandık başına gitmeyen 8.638.866 seçmene büyük sorumluluklar düşüyor. Sandık başına gitmeyen seçmenlerin büyük çoğunluğunun sol seçmenlerden oluştuğunu sanıyoruz. Solda oy verecek parti bulamayan, var olan partilerin kadrolarını ve tutumlarını beğenmeyen olası sol seçmen sorumsuzluk göstererek sandık başına gitmemiştir ve AKP iktidarı büyük ölçüde onların eseridir. Bugün TBMM’de temsil edilen CHP ile AKP arasındaki oy farkının 4 milyon olduğu, sandık başına gitmeyen ve çoğunluğu sola oy vermesi muhtemel, yaklaşık 9 milyon seçmenin varlığı dikkate alınırsa gelecek seçimlerin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. Soldaki seçmen, savaş baltalarını gömmelidir ve gelecek seçimde mutlaka sandık başına gitmelidir. Oyunun etkili olamayacağı marjinal partilere oy vereceği yerde oyunun sayılacağı ve TBMM’de daha güçlü temsil edilebileceğine inandığı bir partiye vermelidir. O parti de sandık başında müşahitlerini bulundurmanın, seçmeni sandık başına getirmenin ya da taşımanın yollarını şimdiden araştırmalı ve önlemlerini almalıdır. Ünlü Gal’li şair Dylan Thomas bir şiirinde, ‘‘ışığın sönmesine öfkeyle diren / karanlığın içine usulca gitme’’ demişti. Olası sol seçmenler de AKP’nin karanlığı karşısında sandık başlarında aydınlığın nöbetini tutmalıdırlar. Seçmenin oyu tam yansımadı AKP 3 Kasım 2002 seçimlerinde kayıtlı 41.407.027 seçmenden sandık başına giden 32.768.161 seçmenin 10.808.229’nun oyunu alarak 365 milletvekili ile iktidara geldi. Yüksek Seçim Kurulu’nun 10 Kasım 2002’de yaptığı açıklamaya göre, AKP geçerli oyların yüzde 34.43’ünü, CHP yüzde 19.41’ini aldı ve seçim yüzde 46.16 oranında seçmen oyunun TBMM’de temsil edilememesiyle sonuçlandı AKP iktidar olduğu ilk günden beri toplumu, inananlar ve laikler olarak iki kampa böldü. Ülkeyi 355 milyar dolarlık bir içdış borç yükünün altına soktu. Özelleştirme adı altında devletin tüm malvarlığını yok pahasına satmaya başladı. Yandaşları aracılığı ile yaptırdığı yolsuzluklar ayyuka çıktı. Yabancı sermayenin ülkede finans kaynaklarını ele geçirmesine izin verdi. İşsizliğin büyük boyutlara ulaşması suç oranında patlamalar yarattı. Şimdilerde sendikaların direncini kırmak için işçilerin, yandaşı Hak İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI 28 Mayıs 2006 Pazar Saat: 11.0014.30 “Sorun, ‘Emperyalizmle Yüzleşmek’ Sorunudur...” Mayıs ayı konuğumuz EROL MANİSALI Konu: Küresel Dengeler ve Son Gelişmeler Yer: Kadıköy Moda Spor Kulübü, Tuğlacı Emin Bey Sokak No: 2 Kadıköy İletişim Yer Ayırma: 0216 449 34 86 0533 235 03 14 0532 275 21 42 0216 326 49 21 GENÇLERİ UNUTMAYINIZ. LÜTFEN YERİNİZİ AYIRTINIZ Son yer ayırma tarihi 27 Mayıs Cumartesi 17.00’ye kadardır. Ayrılan yerler 28 Mayıs saat 11.00’e kadar saklanır. Açık büfe kahvaltı ederi: 20.00 YTL www.cumok.org eposta:istanbul?cumok.org İZMİR CUMOK ÇAĞIRIYOR GÜN BUGÜNDÜR GAZETEMİZE VE DANIŞTAY’A YAPILAN SALDIRILARDAN SONRA AZMETTİRİCİLERİ HAKKINDA HAK ARAMA HAKKIMIZI KULLANMA ZAMANI GELMEDİ Mİ? HEMEN ŞİMDİ BUGÜN!!! BULUNDUĞUMUZ İLLERDEKİ CUMHURİYET SAVCILIKLARINA BİRER DİLEKÇE VERELİM www.cumok.org eposta: izmir?cumok.org CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle