19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 MAYIS 2006 PAZARTESİ 6 DİZİ İhtiyacın sadece yüzde beşini karşılayacak nükleer yerine Türkiye’nin alternatif enerji kaynaklarına yönelmesi gerektiği belirtildi ‘Bir bardak su için nükleer fırtına’ E Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) 40. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Ulusaler, kurulması planlanan nükleer santralların enerji ihtiyacının sadece yüzde 5’ini karşılayacağının açıklandığını belirterek, ‘‘Yani bir bardak su için nükleer fırtınalar yaratılıyor. AKP hükümeti de yaklaşan seçimler öncesinde milliyetçi tabanını kaptırmamak için nükleer santral ve nükleer teknoloji savunuculuğunu yükseltiyor’’ dedi. EMO Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Ulusaler, Türkiye’nin enerji ihtiyacı ile ilgili yapılan tahminleri ve nükleer santral planlarını gazetemiz için değerlendirdi. Bugüne kadar yapılan talep tahminlerinin hiçbirisinin tutmadığını vurgulayan Ulusaler, Enerji Bakanı Hilmi Güler’in, odanın düzenlediği ‘‘V. Enerji Sempozyumu’’nda düşük senaryoya göre 2020 yılında 406 milyar kilovat saat, yüksek senaryoya göre de 499 milyar kilovat saat enerji ihtiyacı oluşacağını söylediğini anımsattı. Türkiye Elektrik İletim AŞ’nin Haziran 2005 tarihli raporunda bile bugüne dek yapılan talep projeksiyonlarının ne kadar sağlıksız olduğunun ortaya konulduğunu ifade eden Ulusaler, ‘‘Yıllar itibarıyla bakıldığında yapılan talep tahminleri yüzde 43.7’ye varan sapmalar gösteriyor. Bu nasıl bir talep tahminidir ki, neredeyse yarı yarıya şaşmaktadır? Nitekim 1999 yılında da Akkuya’ya nükleer santral yapılmazsa bu ülkenin elektriksiz kalacağı iddiası gündeme getirilmiş, gelinen noktada hepimizin yaşadığı gibi bu ülke enerjisiz kalmamış, aksine yapılan hesapsız doğalgaz anlaşmaları ve doğalgaz santralları nedeniyle enerji fazlası oluştu’’ diye konuştu. Kriz yılı olan 2001 dışarıda bırakılıp ve olağanüstü büyüme rakamlarının açıklandığı 2002, 2003, 2004 ve 2005 yılı elektrik tüketim rakamları üzerinden kümülatif artışlar yapılarak 2020 yılına gelindiğinde oluşabilecek talep tahmininin 279314 milyar kilo vat saat olduğunu kaydeden Ulusaler, ‘‘Bu talep tahmini içine yıllık yüzde 20 gibi yüksek bir düzeyde kayıpkaçak oranı da eklendi. Kaldı ki yapılması düşünülen nükleer santrallar ile enerji ihtiyacının yüzde 5’inin karşılanacağı açıklanıyor. Yani bir bardak su için nükleer fırtınalar yaratılıyor’’ dedi. E MO 40. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Ulusaler, kurulması planlanan nükleer santralların enerji ihtiyacının sadece yüzde 5’ini karşılayacağının açıklandığını belirtti. Bugüne kadar yapılan tahminlerin hiçbirisinin tutmadığını vurgulayan Ulusaler, “Yıllar itibarıyla bakıldığında yapılan talep tahminleri yüzde 43.7’ye varan sapmalar gösteriyor. Bu nasıl bir talep tahminidir ki neredeyse yarı yarıya şaşmaktadır” dedi. Ulusaler, Türkiye’nin su, kömür, güneş, rüzgâr başta olmak üzere enerji kaynakları potansiyelinin üçte ikisini bile değerlendiremediğini söyledi. U Kemal Ulusaler lusaler Türkiye’de sürekli nükleer santrallarının gündeme getirilmesini, borç batağındaki ülkenin dışardan gelebilecek baskılara olabildiğince açık olmasına ve İran’a karşı bir denge unsuru arayışına bağladı. “Türkiye’nin nükleer santrallara değil, akılcı, planlı enerji politikalarına ihtiyacı var” diyen Ulusaler, AKP’nin Türkiye’nin enerji krizini aşmak bir yana daha da batağa götürecek uygulamalara başvurduğunu söyledi. Ulusaler, “Türkiye nükleer yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına zaman ve kaynak ayırsaydı, ihtiyaçının yüzde 4045’ini bu kaynaklardan karşılayabilecek durumda olurdu” dedi. E lektrik Mühendisleri Odası (EMO) 40. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Ulusaler, Türkiye’nin su, kömür, güneş, rüzgâr başta olmak üzere enerji kaynakları potansiyelinin üçte ikisini bile değerlendiremediğine dikkat çekti. Bandırma’ya rüzgâr santralı N ÜÇTE İKİSİ ‘P OTANSİYELİN KULLANILIYOR’ Ulusaler, Türkiye’nin su, kömür, güneş, rüzgâr başta olmak üzere enerji kaynakları potansiyelinin üçte ikisini bile değerlendiremediğine dikkat çekti. 2005 yılında 127 milyar kilovat saatlik ekonomik hidroelektrik potansiyelin yalnızca yüzde 25.1’lik kısmının değerlendirildiğini belirten Ulusaler, 40.8 milyar kilovat saat elektrik üretimi yapılabildiğini söyledi. Türkiye’nin 9.4 milyar ton kömür rezervi ile dünyada 11. sırada yer aldığını ifade eden Ulusaler, kömürün elektrik üretimindeki payının 1998’de yüzde 40 iken bugün yüzde 19’a kadar düştüğünü vurguladı. Ulusaler, 25 bin megavatın üzerindeki rüzgâr potansiyelinin sadece 24 megavatının, 2 bin 600 megavatlık jeotermal potansiyelin de yalnızca yüzde 4’lük bölümünün kullanılabildiğinin altını çizdi. Ulusaler, Türkiye’nin kendi potansiyelini değerlendirmesi durumunda önümüzdeki 30 yıllık sürecin talebini karşılayabilecek durumda olduğuna dikkat çekerek, ‘‘Türkiye, 1990’lardan itibaren nükleer yerine rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları teknolojisine zaman ve kaynak ayırsaydı bugün hem enerji ihtiyacının yüzde 4045’ler gibi önemli bir bölümünü bu kaynakla karşılayabilecek hem de bu teknolojide söz sahibi olabilecekti’’ dedi. AZAR DARALIYOR’ ‘PUlusaler, Türkiye’nin bu enerji potansiyeline karşın sürekli nükleer santralları gündeme getirmesinin nedenlerini şöyle anlattı: ‘‘Öncelikle bu alanda daralan bir pazar söz konusu. Finlandiya dışında gelişmiş ülkelerde nükleer santral yapımı yok. Uzakdoğu’da yapılan nükleer santrallarda ise ülkeler kendi geliştirdikleri teknolojileri kullanmıyorlar. Bizim gibi borç batağındaki bir ülke ise daha önce doğalgaz santralları örneğinde yaşadığımız ve Enerji Bakanı’nın Plan ve Bütçe Komisyonu’nda itiraf ettiği gibi dışarıdan gelebilecek baskılara olabildiğince açık. İkinci bir faktör ise nükleer silahlanma yarışına katılan İran’a karşı bir denge unsuru arayışıdır. Türkiye’nin yatırım, üretim ve güvenlik maliyeti yüksek nükleer santrallarla elektriğin ucuzlayacağı iddiasının ise hiçbir gerçeklik payı bulunmuyor. Enerji üretim maliyeti kilovat saat başına nükleer santrallarda 1014 sent arasında, biyokütle de 79 cent arasındadır. Su, kömür, jeotermal, rüzgâr, doğalgaz, güneş termiklerdeki kilovat saat başına üretim maliyeti ise 0.5 ile 6 sentin arasında değişiyor. Bunlardan en ucuz üretim maliyeti ise hidroliklerde 0.51.5 sent arasında gerçekleşiyor. Kilovat başına ilk kurulum maliyetlerine bakılacak olursa da nükleer santralların 2 bin 5003 bin dolarla başı çektiği görülecektir. Bu rakam rüzgâr santrallarında 9001000 dolar, doğalgaz santrallarında 700 dolar, linyit santrallarında 1300 dolardır. Hidrolik santrallarda ise 750 dolar ile 12 bin 200 dolar arasında bu rakamlar değişiyor. Türkiye’nin nükleer santrallara değil, akılcı, planlı enerji politikalarına ihtiyacı var. Ne yazık ki, AKP hükümeti Türkiye’nin içine düşürüldüğü enerji krizini aşmak bir yana daha da batağa götürecek uygulamalara başvuruyor.’’ ükleer santral kurma çabaları devam ederken bir yandan da ağır aksak da olsa rüzgâr enerjisine yatırım yapılıyor. 4628 sayılı ‘‘Elektrik Piyasası Yasası’’ ve ‘‘Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Yasa’’ çerçevesinde serbest piyasa koşulları içerisinde faaliyet göstermek üzere gerçekleştirilmekte olan 30 megavat kurulu gücündeki ‘‘Bandırma RES’’ tesisinin bu ay içinde tamamlanması bekleniyor. Tesisin işletmeye geçmesiyle ülkenin rüzgâr enerjisine dayalı elektrik üretim tesisi kurulu gücü yaklaşık 20 megavattan 50 megavata ulaşacak. Söz konusu projeyle önemli yenilenebilir enerji kaynaklarından birisi olan rüzgâr enerjisinin değerlendirilmesi yönünde önemli bir adım daha atılmış olacak. Halen özel sektör tarafından rüzgâr santralı kurmak amacıyla Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na (EPDK) yapılan çok sayıda başvuru bulunurken bunlara ilişkin değerlendirme çalışmaları da devam ediyor. Prof. Dr. Özgener, Türkiye’nin nükleerle orta vadede enerji sorununu çözeceğini iddia etti ‘21. yüzyıl nükleer rönesans çağı’ İ TÜ Enerji Enstitüsü Nükleer Araştırmalar Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Atilla Özgener, Türkiye’yi gerek arz güvenliği, gerekse dışa bağımlılık açısından zor günlerin beklediğini belirterek ‘‘Türkiye geçmişte nükleer reaktör yapımına başlamış olsaydı bugün ülkemizin elektrik üretiminde ne arz güvenliği ne de dışa bağımlılık sorunu olacaktı’’ dedi. Özgener, nükleer enerjiyi; yüzyılımızda sadece Türkiye’nin değil, ülkelerin çoğunun tercih etmek zorunda olduğu bir enerji türü olarak niteledi. Nükleer reaktörlerde kullanılan uranyumun enerjisi yoğun bir madde olduğunu kaydeden Özgener, 1 kg. kömürden 3 kilowatt/saat, 1 kg. petrolden 4 kilowatt/saat enerji elde edilirken, 1 kg. uranyumdan 50 bin kilowatt/saat enerji açığa çıktığını dile getirdi. Özgener, ‘‘Bu nedenle nükleer enerjiyi tercih eden bir ülke, uranyum kaynaklarına sahip olmasa dahi çok satıcılı dünya uranyum piyasasından dilediği miktarda uranyumu satın alıp herhangi bir depolama sorunu yaşamadan, birkaç yıllık bir rezerv yakıtı yedekte tutarak dışa bağımlılık sorununu en alt düzeye kolaylıkla indirebilir’’ dedi. Protokolü’nü imzalayan ülkelerin büyük çoğunluğunun, küresel ısınmayı önleyebilmek umuduyla atmosfere karbondioksit başta olmak üzere sera gazı salınımlarını sınırlamayı taahhüt ettiklerini anımsatarak nükleer enerjinin küresel ısınmanın en önde gelen çözümü olduğunu söyledi. Elektrik üretim sürecinde bir kilowatt/saat elektrik enerjisi başına atmosfere salınan karbondioksit miktarının kömür santrallarında 8001050 gram, fueloil santrallarında 800 gram, doğalgaz santrallarında 400 gram olduğunu anlatan çözümüdür’’ dedi. EK ÖRNEK ÇERNOBİL’ ‘T Özgener, nükleer enerji karşıtlarının öne sürdüğü savlardan bir tanesinin de nükleer kazanın büyük çevre felaketine yol açacağı yönünde olduğunu belirterek ‘‘Bu savlarınıysa 1986 yılında Ukrayna’daki Çernobil reaktöründe meydana gelen kazaya dayandırırlar. Çernobil kazası eski teknolojiye sahip ve bir kaza durumunda radyoaktif maddelerin dışarı sızmasını engellemek orta boy bir uçak kazasında meydana gelen ölüm sayısını aşmamaktadır’’ dedi. Özgener, radyoaktif nükleer atıklar sorununa da değinerek kullanılmış yakıt içinde üreyen radyoaktif atıkların, dışarı alındıktan sonra 1020 yıl süreyle santral sahasında korunduklarını söyledi. Bu dönemde atıkların radyoaktivitelerinin yüzde 98’inden fazlasını kaybettiğini vurgulayan Özgener, geriye sadece uzun yarı ömürlü radyoaktif maddeler kaldığını ifade etti. Özgener, bu maddelerin kademeli koruma mantığı çerçevesinde kurşun, beton ve korozyona dayalı kaplar içine konularak jeolojik açıdan kararlı bölgelerde yerin yaklaşık 1 km. altındaki beton zırhlı galerilerde saklanmaları gerektiğini belirtti. 441 SANTRAL ‘D ÜNYADA ÇALIŞIYOR’ Dünyada Ocak 2006 itibarıyla elektrik üretmek için 441 nükleer güç santralının çalıştığını söyleyen Özgener, 24 nükleer güç santralının inşaatının da devam ettiğini kaydetti. Özgener, nükleer reaktör inşaatlarının Hindistan, Çin, Rusya, Japonya gibi 21. yüzyılın lideri olmaya aday gösterilen ülkelerde devam ettiğine vurgu yaptı. Özgener şöyle devam etti: ‘‘Batı blokunda gerek enerji isteminin önemli miktarda artmaması, gerekse Çernobil kazasının kamuoyunda yarattığı negatif imaj nedeniyle son dönemde yeni reaktör siparişi sınırlı kaldı. Finlandiya ve Romanya’da reaktör inşaatı sürüyor. Fransa ise 2007 yılı içinde yeni bir reaktör inşaatına başlamayı planlıyor. Pek çok çevre tarafından 21. yüzyıl ‘Nükleer Rönesans çağı’ olarak görülüyor.’’ P rof. Dr. Atilla Özgener, nükleer enerjiyi; yüzyılımızda sadece Türkiye’nin değil, ülkelerin çoğunun tercih etmek zorunda olduğu bir enerji türü olarak niteledi. Küresel ısınmanın çözümünün nükleler olduğunu belirten Özgener, “Geçmişte reaktör yapımına başlanmış olsaydı Türkiye’de elektrik üretiminde ne arz güvenliği ne de dışa bağımlılık sorunu olacaktı” dedi. için yapılan dış güvenlik kabuğundan yoksun bir reaktörde operatör hatası sonucu meydana gelmişti’’ dedi. Bu tür bir kazanın Batı teknolojisiyle yapılmış nükleer reaktörlerde meydana gelmesi olasılığının hemen hemen sıfır olduğuna dikkat çeken Özgener, bu kazadan sonra reaktör üreticilerinin güvenlik sistemlerini gözden geçirerek önlemler aldığının altını çizdi. Çernobil’in nükleer enerjinin başına gelen tek ciddi kaza olduğunu ifade eden Özgener, ‘‘Bu kaza nedeniyle öldüğü kesin olarak bilinen kişi sayısı ise sadece 56’dır. Bu sayı da ‘K ÜRESEL ISINMANIN ÇÖZÜMÜ NÜKLEER’ Özgener, böyle bir ülkenin, ‘‘vanası başkalarının kontrolünde’’ olan doğalgazdaki gibi bir arz güvenliği endişesini de taşımayacağını belirterek Türkiye’nin, zaman geçirmeden nükleer enerjiye geçer ve yeterli sayıda reaktörü devreye sokarsa, elektrik üretiminde bugün yaşadığı endişelerden, en azından orta vadede kurtulabileceğini kaydetti. Özgener, Kyoto Özgener, nükleer santrallarda bu oranın 6 grama kadar indiğini vurguladı. İTÜ Enerji Enstitüsü Nükleer Araştırmalar Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özgener, dünya genelinde karbondioksit salınımının 19901997 arasında yüzde 8 oranında arttığına dikkat çekerek ‘‘Uzmanlar, içinde yaşadığımız dünyanın önümüzdeki dönemde karşılaşacağı en ciddi çevre felaketinin fosil yakıtlardan kaynaklanan küresel ısınma olacağını söylüyorlar. Sera gazı salımı en alt düzeyde olan nükleer enerji, küresel ısınma sorununun en önde gelen S Ü R E C E K CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle