23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 NİSAN 2006 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Enflasyon... Arslan Başer KAFAOĞLU KP hükümetinin ekonomiyi yönetişini değerlendirirken olumlu iki olay üzerinde duruluyor. Bunlardan biri enflasyonun tek haneli rakamlara çekilmesi, öteki ise ekonominin hızlı sayılabilecek bir tempoda büyüdüğü. Ben milli ekonomide bir büyüme olduğu kanısında değilim. Bu konuda yapılan hesapların Türk parası değerinin aşırı değerlenmesiyle ilgili yanlış bakış açısından kaynaklandığı görüşündeyim. Bu uzun bir konu. Ama enflasyondaki düşük tempo üzerinde duracağım bu yazıda. Türkiye’de fiyat artışlarının yavaşladığına işaret edenler bunun sadece ülkemize özgü bir durum olmadığı, bütün dünyada artık enflasyonun bir ekonomik sorun olarak gündemden düştüğünü ya bilerek ya da bilmeyerek konu dışında tutuyorlar. Gerçekten de eskiden, on on beş yıl önce enflasyonu hızla ve büyük ölçülerde arttıracak olaylar ve gelişmeler bugünlerde enflasyonu yani genel fiyat artışlarını yerinden kıpırdatmıyor. Örneğin eskiden ham petrol fiyatlarında önemi olmayan kıpırdamalar bile ülkeler genel düzeyinde fiyat artışlarını hızlandırırdı. Oysa son yıllarda ham petrol fiyatları iki katına çıktı, fiyat artışlarını zerre kadar etkilemedi. Aksine düşüşler var tempoda. Bunun gibi uluslararası ilişkilerde biraz gerginlik olsa uluslararası düzeyde enflasyon temposu hızlanırdı. Dünyanın bir ucunda Kore (1950) anlaşmazlığı ve savaşı dünya ekonomisinde ne büyük dalgalanmalar doğurmuştu. Bugün dünyanın dört bir yanında Kore anlaşmazlığına benzeyen ne anlaşmazlıklar var, birçok yerde oluk oluk kan akıyor. Enflasyon düşmeyi sürdürüyor. Dünyada her yerde. Demek ki dünyada önemli değişiklikler var. Bizde ekonomiyle uğraşanlar bunu ağızlarıyla söylüyorlar ama aslında bu değişik PENCERE için üretim yapılması sonucunu verecek derecede ekonomideki üretim bozukluklarıdır. Bugün Türkiye’de gelir dağılımı düzelmekte değil daha da bozulmaktadır. Bir örnek verelim. İki buçuk yılda Koç topluluğunun iki buçuk kat büyüdüğü övünülerek anlatılıyor. Bu artış hangi sürede oldu? Kamu çalışanlarına enflasyon oranının bile altında gelir artışı verildiği, çiftçi, esnaf işçi gelirlerinin aynı memurlarda olduğu gibi reel olarak azaldığı bir dönemde milli gelirin hadi ilan edilen büyüme doğru kabul edelim yüzde 7 ya da 9 arttığı ilan edilen dönemlerde holdingler, bankaların birkaç yılda adeta yüzde yüz büyüdüğü bir konjonktürde yaşıyoruz. Böyle bir dönemde enflasyon eğer artmıyorsa bu doğru politikalardan değil, dünyada artık enflasyonun artmayacağı bir döneme girilmesinde aranmalıdır. Dünyada ucuz mal üreten ülkelerin ağırlığı sürecekse ve bu ağırlık son yıllarda olduğu gibi artarak gidecekse artık dünyanın hiçbir yerinde enflasyon eskisi gibi at oynatamaz. Türkiye’de enflasyon hâlâ OECD ya da Avrupa Birliği’nin diğer ülkelerinden yüksektir. Yabancı Dil Şaşkınlığı Üniversiteye yeni başlamış bir genç. Türkçe öğretim veren, ama öğrenciler yabancı dil de öğrensin, o dilde kitap okuyup iyi araştırma yapabilsinler diye ‘‘yabancı dil hazırlık sınıfı’’ olan bir fakültede okuyor. Ama, genç adam, bu olanağı parasız sağlayan bir sisteme şükredeceği yerde, şaşkın. Yabancı dille ne yapacağını bilemiyor. Ayrıca, mutsuz. 150 YTL vererek aldığı ithal malı kitap onu rahatsız eden metinlerle doluymuş. İngilizceyle birlikte kendisine başka bir kültürdeki değerlerin aktarılıp benimsetilmek istendiğini düşünüyor. Kitaptaki konuların ve resimlerin hep bu amaca yönelik olduğuna inanmakta. ‘‘Yabancı dil öğrenmek o dilin uygarlığını da öğrenerek zenginleşmektir’’ türünden ne söyleseniz, nafile. ‘‘Yabancı dil öğretimi’’ne bile böyle tepki gösteren bir gençliğin ‘‘yabancı dilde öğretim’’ konusuna nasıl baktığını tahmin edebilirsiniz. ysa, ancak yüksek puanla girilebilecek ‘‘İngilizce üniversite ya da fakülte’’ler için dersanelere çok para döken aileler bu tarz öğrenimi pek ‘‘prestijli’’ bulurlar. Onlara göre, çocuk hem iyi bir diploma alacak, hem de bir yabancı dili iyi öğrenmiş olacaktır. Gelgelelim, gerçek farklıdır. Ortaöğretimi o yabancı dilde görmemiş olanlar dışında, öğrencilerin büyük çoğunluğu yabancı dilde verilen dersleri tam anlayamadıklarını, yabancı dildeki kitapların ağır geldiğini, yarım yamalak öğrendikleri bir dille soru soramadıklarını, ister istemez ezberciliğe kaçtıklarını söylerler. Üstelik, yabancı dil konuşan Türk hocaların dilleri de genellikle evlere şenliktir. Kısacası, yabancı dilde öğretim uğruna, öğreten ve öğrenen Türkler arasında Tarzanca bir komedi oynanır. Derinlere inemeden, doğru dürüst tartışamadan. Üniversite öğrenimi bu mudur, bu mu olmalıdır? Mantıklı bir yanıt bulmak zordur. ma, asıl sorun bu da değil. Asıl sorun; yabancı dilde öğretim yüzünden genç dimağlara yabancı bir düşünce tarzının, yerli özlemlere ters bir bakış açısının, özellikle sosyal bilimlerde başkalarının çıkarları için oluşturulmuş kalkınma modellerinin aktarılmakta oluşudur. Gençliğinin bir bölümünü dış kaynaklı beyin yıkayışlara kendi eliyle teslim eden ve bunu hevesle yapan bir başka toplum yalnız eski sömürgelerde vardır herhalde. Bu trajikomik özentimize son verme zamanı gelmemiş midir? A likleri ekonomik düşünce ve karşılaştırmalarında hiç hesaba katmıyorlar. Bir örnek vereyim. 10 Nisan günlü Milliyet gazetesinde Sayın Ercan Kumcu, ‘‘Altın fiyatlarındaki artış dünyada enflasyon beklentilerinin habercisi olabilir’’ başlığını vererek bir tahlil yapmış. Son paragraf yazının özetini veriyor: ‘‘Altın fiyatının artıyor olması, ortauzun dönemde, dünyanın belli paralar cinsinden enflasyon beklentisinin arttığına işarettir. Enflasyon riski artan paraları basan kuruluşların (merkez bankaları) bu olguyla mücadelesi, bastıkları paraların ilerdeki getirilerini arttırmakla olabilir. Yani dünyada faizlerin öngörülenin de üzerinde daha da artması gündemde olabilir. Altın fiyatlarındaki artış bu olgunun habercisi olabilir.’’ Medya Korkak, Şaşkın, Dilsiz... 23 Nisan’dan bu yana ortaya çıkan yeni oluşumun saptaması bu köşede birkaç günden beri sergileniyor... Bayramdan önce Cumhurbaşkanı Sezer bir açıklama yapmış, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit eden irtica tehlikesinin altını çizmişti... Ardından Meclis Başkanı Arınç saldırganca konuştu... Daha sonra Başbakan Erdoğan sıraya girdi... Şimdi Fethullah Gülen bu kervana katıldı... ? RTE ile Arınç artık vaktin geldiğini varsayarak geleceğin programını açıkladılar; dün bu köşede vurgulandığı gibi açık seçik ortaya koydular: 1/ Türkiye’de milli egemenlik ilkesi ve kuralı uygulanamıyor. 2/ Ülkeye ‘gizli iktidar’ egemendir. 3/ Anayasanın ‘değiştirilemez’ denen maddeleri değiştirilmelidir. 4/ Laiklik ilkesi ülkeyi büyük bir hapishaneye dönüştürüyor, gözden geçirilmelidir. 5/ Türkiye’de irtica yoktur. Başbakan ve Meclis Başkanı’nın konuşmaları, hiçbir ‘tereddüde’ yer bırakmayacak biçimde ortak hedefleri belirlemektedir. ? Fethullah Gülen de dün bizim gazeteye yansıyan açıklamasıyla RTE ve Arınç’a destek verdi: ‘‘...dinine bağlılığını ifade eden insanlara mürteci, fundamentalist, gerici, yobaz, teokratik düzen yanlısı damgası vuruluyor.. Şüphe götürmeyen bir gerçek vardır ki, irtica küfrün takıyyesidir, gericilik yaygaraları dinsizliğin ve ilhadın (zulmün) maskesidir. Günümüzde takıyyenin katmerlisi yapılmaktadır. İslamı ya da onun bazı emirlerini fundamentalizm ve gericilik şeklinde karalamak isteyen kimseler, bu çağın en sinsi takıyyecileridir.’’ ? Fethullah Efendi, Nakşibendi tarikatının Saidi Nursi koluna takılmış bir cemaatçi olarak politika yapıyor; bugün dünyada kaynağı belirsiz paralarla 100 okul kuracak, Türkiye’de her gün 500 bin gazeteyi (Zaman) bedava dağıtacak bir kudrete erişmiştir; Başbakan ve Meclis Başkanı’yla aynı safta siyaset yaparak Çankaya’ya karşı yeşil bayraklarını birlikte açtılar. Dün de yazdığım gibi AKP iktidarının artık takıyyesi makıyyesi kalmadı, geleceğin din devletine dönük programı bugünün dinci iktidarınca açıklandı... Bu ‘durum saptaması’na karşı ülkede büyük bir suskunluk var; sözüm ona laik medya da düpedüz korktuğu için ‘lâli ebkem’, bugünün diliyle dilsiz şaşkın!.. O Altın fiyatları Sayın Mumcu’nun yazdığının aksine altın fiyatlarının artması hatta bunun hızlanması halinde bile dünyanın genelinde enflasyonun artması artık düşünülemez. Çünkü dünya ekonomisinde, tahlillerde ihmal edilen bir yeni etken artık en belirleyici etken olmuştur. Bu etken özellikle Çin ekonomisi başta olmak üzere Güneydoğu ve Güney Asya ülkeleri ekonomisinin her gün daha güçlü bir şekilde dünya çapında her konuda önemini arttırmalarıdır. Aslında kapitalist iktisatçıların yarım ağızla değindiği, bu gelişme, değişti dedikleri dünyadaki en kapsamlı ve önemli gelişmedir. Bu gelişme ile Hindistan ve özellikle Çin’in başını çektikleri Güney ve Doğu Asya ülkeleri dünyada üretimin yüzde 45’ini yani yarısına yakınını gerçekleştiriyor. Bu ülkelerde üretilen ucuz mal ve hizmetlerin dünya dış ticaretindeki payı için enflasyon artık bir sorun olmaktan çıkmıştır. Aslında enflasyonun bir ülkedeki en önemli nedeni gelir dağılımı bozukluğudur. Yani ihtiyacı olanlar için değil parası olanlar Sorun bitti mi? Eskiden enflasyonun yılda yüzde yüzleri aştığı ülkeler gazete sütunlarında yer alırdı. Bugün enflasyonun yüzde yirmiyi geçtiği ülke yoktur. Düşük enflasyon hükümetin marifetinden ya da IMF politikalarının isabetinden değil dünyanın yeni koşullarından. Bu nedenle kimse Unakıtan’ın sıkı bütçe politikalarına övgü dizmesin. Ama enflasyon sorunu bitti diye Türkiye’nin sömürülmesi bitmiş değildir. Aksine hızlanmıştır. Emperyalizm ülkeyi soymak için farklı ve eskisinden çok etkili politikalar bulup yürütüyor. Bu gidişle Türkiye’nin telekomünikasyon kuruluşları tamamen yabancılara geçmiştir. Türkiye bankacılığı her gün daha yüksek oranda elimizden çıkıyor. Sanayi ve tarımımızda anahtarlar artık elimizde değil. çılarının akademik üslup ve ritminden esinlenerek Türk halk danslarının o zengin esintilerinin fantastik bir şekilde sahnelenmesidir. Bu eser bir köyde suya giden kızlar, köy davulcusu, satıcı kadınlar, Çingeneler, Karagöz’le Hacıvat ve sonunda âşık gariple sevgilisinin dansıyla (pas de deux) sona erer. Çeşmebaşı bale eseri müzik olsun, dans ve koreografik düzenleme olarak bu topraklarda yaşayan insanların şahane bir sentezidir. Gözümüzün önündeki böyle güzel bir yapıtın yurtdışındaki Türkiye tanıtımında kullanılmaması üzücüdür. Ülkemizde sanatsal etkinliklere para sarf edecek, vakit ayıracak ve bu alanda yetişmiş insan sayısının kara mizah olduğu zamanımızda, dans bizler için sosyal, kültürel ya da etik yönden bir şey ifade etmeyebilir. İstediğimiz kadar, dans dendiği zaman geçiştirelim veya kulak arkası yapalım, ama şu gerçeği herkesin bilmesinde fayda var. Kalbinizi açın, iç âleminizin tahlilini yapıp anlamaya çalışın. A S Sıradışı tatilinzle, kent yorgunluğunuzu atmak için öncelikle tercih edebileceğiniz. Tarih, Dağ, Deniz ve Oksijeni ile Kazdağı eteklerinde sizi karşıladığı otantik mekan. Adatepe Köyü Küçükkaya Çanakkale Türkiye Rez Tel : +90 286 752 65 81 Faks : +90 286 752 20 66 Çanakkale İrtibat TelFaks : +90 286 217 47 07 www.hunnaphan.com email: Info?hunnaphan.com evgi, sevenden sevilene yönelen bir duygusal veriştir. Bu insanoğlunun içinde depreşen bir nevi coşkulu danstır. Bu bir başka insana duyulan sevgi olabilir. İnsan dışında doğaya olan bir sevgi, bir tanrısal güce ya da doğaüstü olarak nitelenen bir varlığa yöneltilen sevgi olabilir. Bu iç âlemimizi gelin gün yüzüne çıkaralım. Büroda, ders aralarında, toplantılardan sonra, aile arasında herhangi bir boş zamanınızda dans etme imkânı yaratın. Çünkü bugün Dünya Dans Günü. Etrafımıza şöyle bir baktığımızda günlük yaşamın her safhasında ve her alanda hoşgörüsüz, birbirine tahammül edemeyen, toleransı olmayan, erdem ve güzellikten yoksun insanların oluşturduğu günlerin geçip gittiğini görürüz. Bunları bir tarafa bırakın, bugün ‘‘Dünya Dans Günü’’ deyip müzikli olur, müziksiz olur, iyi ya da kötü dans edersiniz. Hiç fark etmez. Göreceksiniz yüzünüzdeki stresli ve öfkeli görüntü tebessüm ve rahat bir ifadeye dönü Bugün Dans Edin Ankara Devlet Balesi Sanatçısı şecektir. Bugün değer verdiğiniz, olarak dansın terminolojik kalıplasevdiğiniz insanlarla bir öne iki ya rına monte edilmesi zor ve özverina hareketleriyle dans ederek keş li çalışmalar sonucunda olmuştur. İzke bunu her gün yapabilsek duygu leyenleri hayal dünyasına götüren, sunu tadın. insanların göz zevkine hitap eden Annenizi, kardeşinizi ve sevgili dans dünyasının ağa babası bale sanizi bugün bir sebeple dansa kaldı natı, bu sebeplerden dolayı zamanırın. Annenizle babanızın dans et mıza kadar, deformasyona uğramamesini izlemek size mutluluk vere dan gelen ender mesleklerden biri cektir. ‘‘Bugün Dünya Dans Günü’’ olmuştur. Dans dendiği zaman ışıkdeyip şaşkın bakışlar arasında tan çısından dekorcusuna, repetitörüngo, cha cha, rumba, samba, vals gi den koreografına, orkestra sanatçıbi dansları yaparken Türk köylü larından şefine, balet, balerinler ve danslarının o esintilerini kulak ar 200’e yakın insanın emek ve güç verkası yapmayın. İnsanları, iyi ki dans diği kolektif ve özgürce yapılmış ettiler, bizi de mutlu yaptılar dedirt bir sanat ortaya çıkar. Buna bizden mek sizin ayrıcalığınız olsun. Dün somut bir örnek verirsek İngiliz ve yanın ilk profesyonel dansçısı Ni Türk balesinin kurucusu 20. yüzyıl jinskanin, ‘‘Dans eden, dansı benim balesinin dünya çapındaki otoriteseyen insanların karakterlerinin kö si Dame Ninette de Valois’in 1965 tü olması mümkün değildir’’ demiş. yılında Ankara’da sahneye koyduİnsanın yaşıyla eşit olan dans fur ğu Ferit Tüzün’ün Çeşmebaşı baleyasının asırlar sonrasında bilimsel sidir. Bu bale Türk klasik bale dans Oğuz ÖZLEM CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle