23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 NİSAN 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Tarih Şam’da hem yağmalanmış bir hazineyi hem de uğruna her şeyin feda edildiği bir abideyi andırıyor!.. 9 Emevi Camii’nde Şii töreni... H er an Urfa’dan, Antep’ten ve Maraş’tan göç etmiş bir Ermeni’ye, Diyarbakırlı ya da Mardinli bir Süryani’ye rastlayabileceğiniz Hamidiye Çarşısı’nın tam arkasında, Suriye’nin en görkemli tarihi yapısı olan Emevi Camii duruyor. İslam dünyasının ayakta kalan en eski ibadet merkezi olarak nitelendirilen bu devasa yapı, Hıristiyan mahallesi olarak da bilinen Bab Touma’nın hemen girişinde bulunuyor. Zaten caminin, MÖ 1. yüzyılda, kalıntıları Hamidiye ile Emevi Camii’nin tam ortasında duran bir Roma mabediyle Aziz Yohannes Kilisesi’nin üzerine inşa edildiği söyleniyor. Cami bu yüzden salt Müslümanların değil bölgeye gelen Hıristiyanların da saygı duyduğu bir mabet olarak gösteriliyor. Romalılardan kalan harabeler, cami ile çarşı arasında eski ve yeniyi birbirine bağlayan antika bir köprüye benziyor. Yıkılmamak için adeta gökyüzüne tutunmuş gibi görünen Roma kalıntıları, Şam’ın geçmişini kanıtlayan bir mühür gibi duruyor!.. Tarih, sanki bu bölgede hem yağmalanmış bir hazineyi hem de uğruna her şeyin feda edildiği bir abideyi andırıyor!.. Bölgeye akan kitleler, sanki Abdülhamit’in inşa ettirdiği çarşıdan Roma harabelerine tırmanıyor sonra oradan da inançların huzur bulduğu bir gül bahçesine düşüyor!... Sanki bir zaman makinesi orada eskiyle yeni arasında yolculuk yapıyor ve sokakları adımlayan insanlar, zamanın geleceği beklediği duraklarda, geçmişin antikalaşmış kokularını içine çekiyor!.. Y ıkılmamak için adeta gökyüzüne tutunmuş gibi görünen Roma kalıntıları, Şam’ın geçmişini kanıtlayan bir mühür gibi duruyor!.. Tarih, sanki bu bölgede hem yağmalanmış bir hazineyi hem de uğruna her şeyin feda edildiği bir abideyi andırıyor!.. Bölgeye akan kitleler, sanki Abdülhamit’in inşa ettirdiği çarşıdan Roma harabelerine tırmanıyor sonra oradan da inançların huzur bulduğu bir gül bahçesine düşüyor!... Sanki bir zaman makinesi orada eskiyle yeni arasında yolculuk yapıyor ve sokakları adımlayan insanlar, zamanın geleceği beklediği duraklarda, geçmişin antikalaşmış kokularını içine çekiyor!.. Emevi Camii’nin görkemli kapısının önünde yere oturarak çember oluşturan Şiilerin ağıtları kubbede, avluda yankılanıyor. Yazarlarımız Hikmet Çetinkaya ve Mehmet Faraç Roma kalıntılarının önünde. Golan Tepeleri İZLENİMLER: HİKMET ÇETİNKAYA Halep ve Şam. Gençlerle konuşuyorum iki kentte. Söz dönüp dolaşıp Golan Tepeleri’ne geliyor. Dedikleri şu: ‘‘Golansız barış olmaz.’’ Herkes bu konuda aynı düşünceye sahip: ‘‘Golansız barış olmaz.’’ Bir de ‘‘Golan Tepeleri’’ sözü canlarını sıkıyor Suriyelilerin. Ahmet’le konuşuyoruz. Bilgisayar mühendisi. Diyor ki: ‘‘Golan çok büyük bir alan. 1800 kilometresi İsrail’in işgali altında bugün. Herkes Golan çok küçük bir yer sanıyor. Sanki birkaç tepe var orada.’’ Gözlerini gökyüzüne çeviriyor. Yutkunuyor. Dokunsam ağlayacak. Devam ediyor: ‘‘Yabancılar İsrail’in birkaç tepeyi işgal ettiğini sanıyor. Burada birkaç yüksek yer var sadece. Güneye doğru inildiğinde deniz seviyesinin altına düşer yükseklik. İsrail 1800 kilometrelik bir alanı işgal etmiş. Siz de orasını hâlâ Golan Tepeleri sanıyorsunuz.’’ Suriye, Arap ülkeleri arasında bir kavşak. 5 Haziran 1967’de İsrail Golan’ı ele geçirdi. Ahmet anlatıyor: ‘‘Bölgede 153 bin Suriyeli yaşıyordu. Akrabalarımız vardı orada. 153 bin canımız evini, toprağını terk etmek zorunda kaldı.’’ İsrail’in kurduğu 40 yerleşim birimi var Golan’da. 20 bin Suriyelinin yaşadığı kasaba sayısı ise 5. Biliyorsunuz denetim İsrail’in elinde. Bu durumda Ortadoğu’da Filistin ve Suriye için adil bir barış sağlanabilir mi? Şam Üniversitesi’nde öğrencilerle konuşuyorum. Suriyeli üniversite öğrencilerinden Hüseyin, ‘‘Emperyalist güçler barış değil, kan ister’’ diyor. Mehmet ise ‘‘İsrail katildir’’ diye söze giriyor: ‘‘Ortadoğu’da Araplar barış istiyor. Ama ABD Irak’ı işgal etti. Orada çocuklar ölüyor.’’ Hüseyin: ‘‘Filistin’de halk 40 yıldan beri savaşıyor. Çocuklar öldü orada, çocuklar. İsrail kan istemekten bıkmadı. Toprağımızı verdik İsrail’e, yetmedi. Şimdi ABD, liderimiz Beşar Esad’ı sıkıştırıyor, iftira atıyor, Suriye’den kaçan işbirlikçileriyle. Esad, Golan’dan vazgeçmeyecek. Suriye halkı da vazgeçmeyecek.’’ Ahmet: İsrail’le barış olsa bile dost olunmaz. Ortada bir fırsat var. Barış gelebilir. Ama İsrail buna yanaşmaz.’’ Soruyorum: ‘‘ABD Suriye’yi işgal eder mi?’’ Ahmet ve Hüseyin, birlikte yanıt veriyor: ‘‘Irak’ı ettiler de ne oldu?’’ Golan Tepeleri Ortadoğu barışının kilit noktası. Şam’dan 30 kilometre ötede Golan Tepeleri. Oraya gidemedik. Golan’daki İsrail radarları Şam’ı gözaltında tutuyor, olup biten her şeyi uydu aracılığıyla izliyor. Şam çarşısında dolaşıyorum. Asya Oteli’nin karşısındaki Havana Kahvesi’nde oturup gazeteleri okuyorum. Daha doğrusu fotoğraflara bakıyorum. Hıristiyan mahallesindeki kafeler yine tıklım tıklım. 200 yıllık yapılar onarılıp kafe ve pansiyona dönüştürülmüş. Binlerce yıllık tarih hâlâ canlılığını koruyor. Peki Suriyeliler Türkiye’nin İsrail’le olan ilişkilerine nasıl bakıyorlar? İyi gözle bakmıyorlar. Kafelerde, lokantalarda nargile içen, rakı kadehi tokuşturan kadınlar, şık beyler, yoksul insanlar, Fransızca konuşan kızlı erkekli gruplar... Başı açık, başı kapalı, çarşaflı, mini etekli, Arap, Hıristiyan, Ermeni kızları... Golan Tepeleri... Yoksulluk ve varsıllık... Yolsuzluk ve rüşvet... Ayda 400 dolar alan 20 yıllık doktor ve altında son model cipi olan 18 yaşındaki genç. Her şey iç içe!.. ZAMAN DURUR MU BURADA?.. Üç dönemin egemenliğinin el ele tutuştuğu ve kültürlerin insanı üç süzgeçten geçirdiği bu bölgeye gelenler kendi dünyalarında belki de, mistik yapının gizeminden çıkmamak için zamanı nasıl durdurabileceklerini tartışıyor!.. Yanı başında antika eserler satan dükkânlar ve seyyar satıcıların bulunduğu camide her zaman izdiham yaşanıyor. Aşk romanları ile dini kitapları aynı rafta sergileyen satıcılar ise derme çatma tezgâhlarıyla bölgedeki keşmekeşi arttırmaktan öteye gitmiyor. Belki çarşının, harabelerin ve caminin yarattığı gizemi bu ilkel ve yapmacık tablo bozuyor, belki de eski, yeniye en çok bu ortamda isyan ediyor!.. Bölgedeki antik doku kendisinden zerrecikler koparan ayakkabılara, otantizmine bıçak saplayan gürültüye ve teknolojinin tahribatına yüzyıllardır dirense de, yeninin eskiden her geçen gün bir şeyler alıp götürdüğü acı bir gerçek gibi ortada duruyor!.. SANAT GALERİSİ GİBİ CAMİ 709713 yılları arasında Halife Velid tarafından yapıldığı belirtilen cami, aşılmaz duvarları, dev minaresi, avlusunda sekiz sütun üzerinde yükselen görkemli kubbesi, tavanında çeşitli yaşam biçimleri ile kültürleri tasvir eden altın kaplama süslemeleri, mozaikleri, binlerce kişinin namaz kılabileceği alanlarıyla İslam kültürünün en önemli inanç merkezleri arasında hak ettiği önceliği korumaya çalışıyor. 4 farklı mezhep için mihrapların bulunduğu, ezanların okunduğu camiye Müslümanlar ön kapıdan giriyor. Cami genişliği, süslemeleri ve güzelliğiyle gözlere unutulmaz bir ziyafet çekiyor. Nawfara Kahvesi’ne giden sokakta da caminin bir kapısı bulunuyor. Kapının tam karşısındaki kaldırımda ise kocalarının Filistin’deki çatışmalarda öldüğünü söyleyen kadınlar, kucaklarında bebekleriyle dileniyor. Hz. Hüseyin’e 40. gün ayini E Emevi Camii ile Hamidiye Çarşısı arasındaki Roma kalıntıları (Üstte). Nawfara Kahvesi turistlerin akınına uğruyor. (Altta) ŞİİLERİN AKINI... Şiilerin de yoğunluklu olarak yaşadığı Şam’da, Irak, İran, Pakistan’dan ve az da olsa Türkiye’den gelen Şii gruplarına sıklıkla rastlanıyor. Genellikle siyahlar giyinen Şiiler, inançları açısından çok önemli bir yere sahip olan Şam’daki tarihi mekânlar, camiler ve türbelerden çıkmak istemiyor. Şiiler, Şam’a geldiklerinde hemen Seyyide Zeynep Mahallesi’ne koşuyor. Hz. Muhammet’in torunu, Hz. Ali’nin kızı ve Hz. Hüseyin’in kız kardeşi Zeynep’in türbesinin bulunduğu bu bölge, Şii inancı için kutsal bir mekân olarak önem kazanıyor. Öyle ki mahalleye gelen Şii turistler bazen buralarda evler kiralayarak uzun süre bölgenin manevi havasını solumaya çalışıyor. Konuştuğumuz İranlı Şiiler, manevi açıdan Zeynep’e daha yakın olma uğruna günlerinin büyük bölümünü bu bölgede geçirdiklerini, bazı Şii grupların mahallede haftalarca yaşadığına dikkat çekiyor. Bu bölgedeki dükkânlarda genellikle Şii inancını sembolize eden ürünler satılıyor. Hz. Ali’yi, onun zülfikâr adlı kılıcını, Kerbela olayını ve Hz. Hüseyin’in atı ZulCenah’ı tasvir eden posterler büyük ilgi görüyor. Seyyide Zeynep Türbesi, göz kamaştıran mimarisi ve süsleme sanatıyla Şam’daki en görkemli yapılardan biri olarak gösteriliyor. Caminin kubbesinin 5 ton altınla kaplandığı konusundaki bilgiler ise özellikle Avrupalı turistleri şaşkınlığa uğratıyor. Türbeye gelenler Seyyide Zeynep’in kabrine dokunabilmek uğruna büyük çaba harcıyor. Buradaki izdiham zaman zaman öylesine büyüyor ki, bölgedeki görevliler müdahale etmek zorunda kalıyor. İmamları eşliğinde ağıt yakan Şiiler ellerindeki bez parçalarını türbeye sürerek ya da mum yakarak huzura ulaşmaya çalışıyor. Şiilerin Şam’daki mekânlarından biri olan Hz. Hüseyin’in kızı Rukeyye’nin tarihi surlar içinde kalan türbesi ise Emevi Camii yakınlarında bulunuyor. Perşembe günleri camide imamlarının anlattıklarını gözyaşları içinde dinleyen Şiiler, soluğu daha sonra Rukeyye’nin türbesinde alıyor ve burada da gözyaşları döküyor. llerinde yeşil bir sancakla Hamidiye Çarşısı’ndan çıkan bir kitle dikkatimizi çekiyor. Bir imamın dualarından etkilenen kalabalığın haykırışı bütün bölgede duyuluyor. Yaşlısı genci, kadını erkeği gözyaşları içinde dolaşıyor. Şiiler daha sonra caminin görkemli kapısının önünde yere oturarak çember oluşturuyor. İmamları ise burada dualar ederken Şiilerin ağıtları caminin kubbesinde, avlusunda yankılanıyor. Şiiler, Kerbela’da şehit edilen Hz. Hüseyin’in başının altın bir tas içinde, Muavviye’nin şehri Şam’a getirildiğine, sokaklarda dolaştırıldığına ve uzun süre Emevi Camii önünde teşhir edildikten sonra Yezid’in sarayına götürüldüğüne inanıyor. Bu olayın yaşanmasının yıldönümünün kırkıncı gününde ayin düzenleniyor. O gün Emevi Camii’nin önünde yaşanan izdiham da yüzyıllardır tekrar edilen bu törenden kaynaklanıyor. Şiiler kimi zaman Seyyide Zeynep’te, kimi zaman Rukeyye’nin türbesinde ya da Hz. Hüseyin’in kesik başının sergilendiği caminin önünde gün boyu dualar ediyor. Camiyi ziyaret edenler Hz. Hüseyin’in başının bir süre tutulduğu oyuğa kafalarını sokuyor ve orada da ağlamaya devam ediyor. Suriye’de yaşayan Şiiler, Hz. Hüseyin’in başının Emevi Camii’nin avlusuna defnedildiğine inanıyor. Onlar, Hz. Hüseyin’in başının Kerbela’da olduğu konusundaki Şiilerin genel inancına pek itibar etmiyor. Bab Touma yakınlarında yaşanan bu töreni büyük ilgiyle izleyen turistler kendilerini daha sonra Hıristiyan mahallesinin inci gibi dizilmiş sokaklarına terk ediyor. İnsanı Kerbala’ya götüren bu görüntülerin etkisinden kurtulmak için cami minaresinin gölge ettiği Nawfara Kahvesi’nde bir mırra içmek gerekiyor. Hamidiye Çarşısının çıkışında aşk romanlarıyla dini kitaplar aynı tezgâhta satılıyor (Solda). Modern giysili Suriyeli kızlar, modayı yakından takip ediyor, Avrupa giysilerini çarşıda taklit ürünler satan mağazalardan alıyor. (Sağda) YARIN: TÜRK ÖĞRENCİLER HANGİ TEHLİKENİN TUZAĞINDA BULUNUYOR? CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle