25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MART 2006 PERŞEMBE 4 HABERLER Gürcistan’ın Ankara Büyükelçisi Mgaloblişvili hiçbir ülkenin arka bahçesi olmadıklarını söyledi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Sayın Muhbir Vatandaş Büyük fırtınanın patlamasına iki olay neden oldu. Birincisi, iddianameleri sürekli toplumu geren Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın Astsubay Ali Kaya ile ilgili sözlerini, ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan ‘‘ikrarın gayrı kabili tecezzi olduğunu’’ görmezden gelerek, cımbızla ayırıp, yargıya müdahale iddiasını ortaya atmasıydı. Bilindiği gibi, Kara Kuvvetleri Komutanı, Ali Kaya’yı tanıdığını, iyi bir çocuk olduğunu söylüyor, ama yargılanıp hakkında verilecek karar konusunda bir şey söyleyemeyeceğini ekliyordu. Bu denli önemli bir davayı yürütmekle görevli savcı ise bir sözün bölünüp içinden cımbızla çıkarılan bir bölümünün, suçlama amacıyla kullanılmayacağı yolundaki daha hukuk fakültelerinin ikinci sınıfında herkese okutulan ilkeyi görmezden geliyordu. Bu konuyu fazla uzatmadan yalnızca bir nokta üzerinde durmak istiyorum. Bu ilkeyi bilmeyen kişi; değil önemli ve kapsamlı bir davanın iddianamesini hazırlamak, hukuk fakültesinden diploma bile alacak düzeyde olamaz. İkinci husus ise çete iddiasıdır. Savcının bu iddiaları, başka bir hiçbir delille desteklemeksizin, yalnızca ‘‘işadamı!’’ Mehmet Ali Altındağ’ın TBMM Şemdinli Olaylarını Araştırma Komisyonu tutanaklarında da yer alan ifadesine dayandırması da üzerinde durulması gereken bir olay. ??? Araştırma Komisyonu’nun AKP’li üyelerinin bulup komisyona getirdikleri Mehmet Ali Altındağ’ın, nasıl bir ‘‘işadamı!’’, ne menem bir kişioğlu olduğunu da dünkü Cumhuriyet’te Hikmet Çetinkaya’nın köşe yazısından ve Ayşe Sayın’ın haberinden öğrenebilirsiniz. Yazılarını dikkat ve beğeni ile izlediğim Mustafa Mutlu da dünkü Vatan gazetesindeki köşesinde, Mehmet Ali Altındağ vesilesiyle, bir süredir unuttuğumuz bir kavramı, ‘‘muhbir vatandaş’’ı, başka alandaki örnekleriyle birlikte gündeme getiriyordu. Muhbir vatandaş, Osmanlı döneminde de revaçtaydı. Daha henüz vatandaş değil kuldu ama, yine de işi işti. Özellikle II. Abdülhamit döneminde, ortalık hafiye ve muhbir kaynamaktaydı. Muhbirlik o dönemde de, halk arasında muteber bir nesne olmasa bile, devlet katında makbuldü. Osmanlı’nın son dönemlerinde, bir tür başka ‘‘muhbir’’ de vardı. Bunlar genelde okuması yazması olmayan, ama fısıltı gazetesinden duydukları veya bizzat şahit oldukları haberleri, başka kimseye duyurmadan gazetecinin, muhabirin kulağına fısıldayan kişilerdi. Muhbir resmi sıfatlarıydı, bu haber verme işinden kendilerine göre bir miktar da para kazanırlardı. ??? Muhbir vatandaşlar Cumhuriyet döneminde de özellikle sıkıyönetim uygulamaları sırasında önemlerini hep korumuşlardır. Hatta 12 Mart döneminde, devlet resmi radyosundan vatandaşları muhbirlik yapmaya çağırmış, muhbir vatandaşlara ‘‘Sayın Muhbir Vatandaş’’ diyerek, paye ve rütbe ile birlikte ihbarlarının ve kimliklerinin saklı tutulacağı konusunda güvence de vermişti. Muhbir vatandaşların canı yanmamıştır hiç. Canı yananlar, ‘‘Sayın Muhbir Vatandaşlara’’ muhbir diyenler olmuşlardır. 12 Eylül’ün hemen ertesinde, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde genç ve parlak bir öğretim üyesi olan Erdoğan Teziç hakkında ihbarda bulunan ‘‘pek muteber!’’ şimdi adını söylemeyi gereksiz bulduğum bir Anayasa Hukukçusu Hoca’nın muhbir olduğunu belirttiğim için, tazminata mahkum oldum ve karar Yargıtay’da onandı. Mahkeme, yazımda hakaret bulmuştu. Savunmamda her ne kadar devletin bile muhbire sayın muhbir vatandaş dediğine göre, bunda bir hakaret aranmaması gerektiğini söyleyip, Osmanlı dönemindeki Babıâli uygulamasında muhbirliğin resmi profesyonel bir iş olduğunu belirttiysem de, ne mahkemeyi ne de Yargıtay’ı ikna edebildim. Böylelikle de yasak olanın muhbirlik değil, muhbire muhbir demek olduğunu, o zamanki bütçem için yüklü sayılacak bir para ödeyerek öğrendim ve eşsiz bir demokrasi dersi aldım. Bu yazıyı da canı yanmış deneyimli bir gazeteci olarak, genç meslektaşım Mustafa Mutlu’yu uyarmak için yazıyorum. Kardeşim, sakın muhbire muhbir deme! Çünkü muhbirlik yasak değil, ama muhbirin sıfatını söylemek yasaktır. ‘Karadeniz’in statüsü değişti’ ? Gürcistan’ın Ankara Büyükelçisi Mgaloblişvili, SSCB’nin çöküşüyle birlikte yeni devletlerin ortaya çıktığını belirterek, “Bu şartlar altında Karadeniz’in yeni uluslararası aktörleri de hesaba katarak açık deniz olarak görülmesi gerekiyor” dedi. Büyükelçi, kadife devrimin ardından, Gürcistan’da artık Sovyet döneminin sona erdiğini söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gürcistan’ın Ankara Büyükelçisi Grigol Mgaloblişvili, kadife devrimden iki yıl sonra, hem ülkesi, hem bölge hem de Türkiye ile ilişkileri konusunda önemli mesajlar verdi. Son dönemde ABD’nin Karadeniz’e donanmasını yerleştirmek istemesi tartışmalarına da katılan Büyükelçi, ‘‘Karadeniz’in statüsü artık değişmiştir’’ dedi. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Büyükelçi’nin verdiği yanıtlar şöyle: Kadife devrimden bu yana iki yıl geçti. Bu devrimin başarılı olduğunu düşünüyor musunuz? İlk başta değişen şey mentaliteydi. Bizi hiçbir yere götürmeyeceği kesin olan Sovyet mentalitesinden kurtulduk ki bu, sadece Gürcistan için değil, bütün bölge için büyük bir gelişmedir. Devrimden bu yana esas değişim bu oldu. Yeni hükümet anlayışı, yeni yönetişim anlayışı geldi. Devrimle iş başına gelenler, işe sıfırdan değil, eksiden başlamak durumundaydılar. Rüşveti bitirmeyi hedefledik ve bunu da sadece hükümetin buyruklarıyla sınırlı tutmayarak, bürokraside değişim gerçekleştirdik. Gürcistan’ın bütçesi, göreve geldiğimizde 1 milyar dolar civarındayken şimdi 4 katına çıkmış durumda. Bütün bunlar, bizim yolsuzluklarla mücadele etmedeki başarımızı gösteriyor. Bugün, en düşük polis maaşı 400 dolar. İki yıl önce bu rakam 40 dolar kadardı. Polis teşkilatı konusunda da değişime giderek polisi, devriye polisler haline getirdik. Kontrol noktaları kaldırıldı. İki yıl önce olanlara devrim demek de fazla doğru değil. Bu, halkın hür iradesinin yansımasıydı. Sonuçta, Gürcistan’da Sovyet dönemi tamamıyla sona ermiş oldu. Başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz. Peki, Gürcistan’ın hâlâ enerji sorunu yaşamasına ne diyorsunuz? Biz, enerji sorunu yaşamıyoruz. Sadece zaman zaman, dışarıdan kaynaklanan enerji sorunları var. Yarım saat içinde iki noktada boru hattı ve bir elektrik santralında patlama oldu. Enerjiyi siyasi bir silah olarak kullanmak isteyenler var ve biz buna karşıyız. Öte yandan, petrol ve doğalgaz konusunda, BakuTiflisCeyhan petrol boru hattı ve BakuTiflisErzurum doğalgaz hatlarının inşasında Türkiye’yle yakın ilişki içindeyiz. ‘RUSYA BÖLGEYİ TERK ETMELİ’ Gürcistan’daki Rus üsleri konusunda Gürcistan’la Rusya arasında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Burada birbirinden ayrı iki sorun var. Birincisi, Gürcistan’da bulunan Rus üsleri, ikincisi ise ayrılıkçı bölgeler olan Abhazya ve Güney Osetya’daki, büyük çoğunluğunu Rusların oluşturduğu BDT askerleri. Gürcistan, ülkesinde yabancı askerlerin bulunmasını istemediği için bu radaki Rus üslerinin de kapatılmasına karar verdi. Abhazya ve Güney Osetya konusuna gelince, bu bölgelerde yaşayan Gürcü nüfus, ayrılıkçı yönetimlerin baskılarına maruz kalıyor. Bu nedenle bölgede yaşayan Gürcülerin çoğu, memleketlerini terk etmek zorunda kaldı ve bütün bunlar, Rus Barış Gücü’nün gözleri önünde cereyan ediyor. Öte yandan biz Abhazya’ya ve Güney Osetya’ya diyoruz ki artık tamamen demokratik bir Gürcistan vardır ve onlar da bu demokratik Gürcistan içinde yaşamalılar. Biz bu halklarla ortak bir dil bulabilir ve birleşik Gürcistan’a katılmalarını sağlayabiliriz. BDT’nin barış gücü bünyesindeki Ruslar, kaçakçılık gibi illegal işlere bulaşıyorlar. Bölgedeki durum böyle devam edecekse ve Rus Barış Gücü askerlerinin sorunun çözümüne katkıda bulunmak bir yana, daha da karmaşıklaştıracaklarsa bölgeyi terk etmeleri gerekir. ‘NATO BİZİM KARARIMIZ’ Gürcistan, NATO’ya katılma isteğini belirtiyor. Bu, Rusya ile ilişkilerin iyice gerginleşmesine neden olmayacak mı? NATO, farklı bir konu. Gürcistan NATO’ya gireceği için, NATO kuvvetlerinin içinde Gürcü askerleri de olacak. NATO’ya katılmak, Gürcü halkının kararıdır. Bu konuda bize başka hiç kimse karışamaz. Zaten Gürcü milletinin yüzde 80’i ülkenin NATO’ya girmesini savunuyor. Güncistan, hiçbir ülkenin arka bahçesi değildir ve Gürcistan’ın NATO’ya katılıp katılmayacağına da Gürcü halkı karar verir. Bu konuda karar vermek bizim egemenlik haklarımız ile ilgilidir. Karadeniz’in statüsü konusunda ne düşünüyorsunuz? Karadeniz bazında kurulmuş değişik örgütler var. KEİ ve yakın zamanda kurulmuş olan BlackSeaFor gibi. Konuya bir açıdan baktığımızda bu soruna Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin karar vermesi gerekiyor. Ama öbür açıdan baktığımızda Karadeniz’in statüsü artık değişmiş durumda. SSCB tarihe karıştı ve dolayısıyla Karadeniz’in statüsü artık SSCB zamanındaki gibi değildir. SSCB’nin çöküşü ile birlikte Karadeniz’e kıyısı olan demokratik devletler ortaya çıktı. Bu şartlarda Karadeniz’in statüsü ve yapısı da değişmiş durumda. Karadeniz’in yeni uluslararası aktörleri de hesaba katarak açık deniz olarak görülmesi gerekiyor. WİLSON: HAKLARIMIZ VAR ‘Karadeniz’de sorunumuz yok’ VURAL KÖSE ADANA ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, Karadeniz konusunda geçen hafta yaptığı açıklamalarla ilgili bir soru üzerine ‘‘Karadeniz’de sorunumuz yok’’ dedi. Wilson önceki gün Adana’da, Vali Cahit Kıraç’la Anakent Belediye Başkanı Aytaç Durak’ı ziyaret ettikten sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. Wilson gazetemizin 4 Mart tarihli sayısında yer alan, ‘‘Montrö Antlaşması oldukça açık. Biz de Karadeniz’in uluslararası sularda bulunmasından kaynaklanan haklarımızdan yararlanmak istiyoruz’’ sözlerini anımsatan Adana Temsilcimiz Çetin Yiğenoğlu’nun, ‘‘ABD Montrö’den kaynaklanan hakları mı kullanamıyor ya da sonradan sözleşmeye konulan ve kamuoyunun bilmediği yeni bir hüküm mü var ki onu istiyor’’ sorusuna ABD’nin uluslararası antlaşmalara saygılı olduğunu belirterek şu yanıtı verdi: ‘‘ABD dünyanın her yerinde uluslararası antlaşmalardan gelen haklarını kullanmaktadır. Montrö Antlaşması kapsamında da Karadeniz’deki haklarını kullanmaktadır. ABD’nin Karadeniz’deki haklarını kullanmasında herhangi bir sorun yok.’’ ‘‘ABD’nin Karadeniz’de sorunu yoksa neden böyle bir konuyu gündeme getirdiniz’’ sorusuna ise Wilson, topu gazetecilere atarak, ‘‘Bunu Ankara’daki meslektaşlarınıza sormanız gerekir’’ diye konuştu. İLKELERİ ‘ATATÜRK TARTIŞILIYOR’ Adana’nın Kozan ilçesinde, M Tipi Kapalı ve Açık Cezaevi’ndeki mahkumlar arasında oluşturulan iki grup, 3 ay boyunca, 70’e yakın kitap okuyup sayfalarca notlar tutarak hazırlandıkları, ‘‘Türkiye AB’ye Girmeli mi, Girmemeli mi?’’ konulu münazarayı gerçekleştirdi. Münazarada, çeşitli suçlardan mahkum olan Fikret Sevgili, Adil Güzel ve İbrahim Savrun, ‘Türkiye, Avrupa Birliği’ne mutlaka katılmalı’, Şahin Kızmaz, Rıdvan Koç ve Raşit Göçer ise, ‘Kesinlikle girilmemeli’ görüşünü savundu. 2 saat süren tartışmada jürinin değerlendirmesi sonucu ‘AB karşıtı’ ekibin 91 puan, diğerinin 78 puan aldığı açıklandı. Başarı belgesi ve ödüllerini birinci olan gruba Başsavcı Süleyman Bal verdi. (Fotoğraf: AA) Mahkumlar AB’yi tartıştı ABD’nin Ankara Büyükelçisi Wilson dün de Adana Ticaret ve Sanayi Odası’nda (ADASO) düzenlenen ‘‘TürkAmerikan İş Konseyi AnadoluABD Köprüsü Toplantıları’’nın sekizincisine katıldı. Türkiye’nin küreselleşen yeni dünya düzeninde baskılara karşı başarılı biçimde ayakta durduğunu ifade eden büyükelçi, bu düzenin baskıları karşısında Atatürk ilkelerinin uygulanabilirliğinin tartışıldığını söyledi. ABD’nin Ankara BüyükelçisiWilson, ABD’nin bu değişim sürecinde Türkiye’ye büyük bir destek verdiğini ifade ederek, iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin ekonomik ilişkilere de taban oluşturacağını belirterek siyasi taleplerinin gerçekleştirilmemesi durumunda ekonomik ilişkilerde aksama olacağının sinyalini verdi. asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘Ermeni politikası tutarsız’ Eski diplomatlar, AKP hükümetinin Erivan yönetiminin Eurocourt’a üyeliğine onay vermesini ‘çok büyük hata’ olarak değerlendirdiler ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye’nin Ermenistan’ın ‘‘Avrupa Seyir Güvenliği Teşkilatı’’ olarak adlandırılan ‘‘Eurocourt’’a üyeliğine onay vermesi eski diplomatlarca olumsuz karşılandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, ‘‘Bir yere kabul edilmesini engelleyip, başka üyeliğini onaylamak çok büyük hata’’ değerlendirmesini yaptı. DYP Genel Başkan Yardımcısı Nüzhet Kandemir de, Ermenistan’ın tüm dünyayı Türkiye’ye karşı kışkırttığına dikkat çekti. CHP’li Öymen, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini, bir bütünlük içerisinde görmesi gerektiğini belirtirken, ikili ilişkilerde koyulan tavrın konu konu ayrılamayacağını vurguladı. Öymen Türkiye’nin kısıtlamalarının Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı uyguladığı faaliyete son vermek amaçlı olduğunu da kaydederken, buna karşın verilen bir onayın ‘‘Türkiye’nin çıkarına yapılmış olamayacağını’’ kaydetti. Öymen şunları söyledi: ‘‘Ermenistan’a Eurocourt kapsamında verilen onayın yeri farklıdır derseniz o zaman gün gelir sizden Güney Kıbrıs’ın NATO kapsamındaki faaliyetlerine engel olmamanızı isterler. Böyle bir sistematik olmaz. Hükümetin Ermenistan konusunda çok tutarlı politika izlemesi ve politikasını da TBMM’ye açıklaması lazım. Biz TBMM olarak Türkiye’nin dış politikasını basından izlememeliyiz. Ermenistan soykırım konusunda Türkiye’yi tüm dünyanın hedefi haline getiriyor. Şimdi siz de bir şey yok gibi hareket ediyorsunuz.’’ ‘Kazan kazan, kaybettiriyor’ DYP Genel Başkan Yardımcısı Nüzhet Kandemir de, Ermenistan için bir ‘‘kazan kazan’’ politikası uygulanması durumunda Türk dış politikasının büyük zarar göreceğini söyledi. Bu politikanın ancak karşı taraftan tavizler alınırsa olumlu olabileceğini kaydeden Kandemir, ‘‘Kazan kazan politikası kazanç sağlanabiliyorsa düşünülebilir. Ancak hükümetin izlediği politika bizim kaybımız, karşı tarafın kazancı şeklinde devam etmiştir’’ dedi. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle