27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 MART 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr UYGARLIKLARIN İZİNDE... OKTAY EKİNCİ 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Kamuoyu gündemini iktidarın yükseköğrenime ‘ilgi’si (!) kaplayınca, ‘ilk ve ortaöğrenim’ unutuldu Temel eğitimde sorumluluklar... Yıllardır Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) ‘‘kapanması’’nı isteyenler arasında; ‘‘üniversiteleri siyasi baskılara karşı koruyor; iyi ki var..’’ diyenler artıyor... Fikir değişikliğinin nedeni, yükseköğrenime iktidarın artan ‘‘ilgi’’si (!) ve YÖK’ün ‘‘özerk üniversite’’ adına direnişi... Ne var ki ‘‘üniversite öncesi’’ ise kimsenin umurunda değil... Bilim sadece meslek ve uzmanlıkta gerekli olmadığına göre, ilk ve ortaöğrenimde de ‘‘aklın’’ rehberliği nasıl sağlanacak? Çağdaşlıktan adım adım uzaklaşan ‘‘müfredat’’, hükümetle YÖK arasındaki ‘‘gerilimlere odaklanan’’ eğitim gündeminin kurbanı oluyor... O kadar ki, ‘‘evrim kuramı’’nı öğrettikleri için ‘‘sürgün’’ edilen Mersin’deki öğretmenlerimiz, Cumhuriyet’in dışındaki gazetelerde ya yok ya da ‘‘kısa haber’’lerin arasında. Milli Eğitim Bakanı’nın ise ‘‘yaradılış kuramının öğretilmesine devam edilecek’’ demesi bile (Radikal, 05 Mart 2006), yeni kurulan üniversitelere hükümetçe rektör atanması kadar tepki toplamıyor. Oysa yükseköğrenim ne kadar özerk olursa olsun, bilimsellikten ve akılcılıktan yoksun bir öğrenime çocukluktan tutsak oluyorsak bunun kuşaktan kuşağa tahribatını en ünlü üniversiteler bile gideremezler. ‘Aydınlanmamış’ okumuşlar ‘Burada Işık Var’ Oyun Atölyesi’nde, Emin İgüs Dörtlüsü’nün ‘‘Anadolu Ezgileri’’ başlıklı konserinin ikinci bölümünü dinlemek için salona giriyorum. Önümden orta yaşlı bir çift yürüyor. Hanım, Oyun Atölyesi’ne atıfta bulunarak: ‘‘Ne güzel bir yer yarattılar burada!’’ diyor. Eşi, yanıtlıyor: ‘‘Evet, burada ışık var!’’ Evet, orada gerçekten ışık var. Ama bu, yalnızca tiyatronun sihirli ışığı değil. O mekânda müziğin kulakları ve beyni aydınlatan ışığı da parlaklıkta tiyatronunkinden geri kalmıyor. Yalnızca son on günde burada dinlediğim konserleri anımsıyorum: Bağlama, ney, tanbur ve divan sazlarıyla DEM Müzik Topluluğu (Okan Murat Öztürk, Dr. Murat Salim Tokaç, Cenk Güray), perküsyonlarıyla, keman, ud, piyano ve kontrabaslarıyla Engin Gürkey Ensemble (Engin Gürkey, Turay Dinleyen, Yiğit Özatalay, Özgür Salıcı, Türker Çolak) ve son olarak da bağlama, bas gitar, vurmalı çalgılar ve danslarıyla Emin İgüs Dörtlüsü (Emin İgüs, Eylem Pelit, Ahmet Özbilen, Alev Akçin). Hepsi de gerek Türk klasik müziğinin, gerekse Türk halk müziğinin zenginliklerini kısmen yepyeni varyasyonlarla, icra tarzlarıyla daha da boyutlandırarak gözler önüne seren konserler ve topluluklar. ??? Evet, biraz önce andığım beyin deyişiyle, burada gerçekten ışık var. Aslında salona girerken bu sözü duyduğum anda, Brecht’in ‘‘Galilei’nin Yaşamı’’nda, ‘‘Gökyüzü nasıl?’’ sorusuna Galilei’nin verdiği yanıtı anımsıyorum: ‘‘Aydınlık!’’ Oyun Atölyesi’nin, kuruluşundan bu yana tüm konuklarına sunduğu türden bir aydınlık. Ama benim için olayın hüzün verici yanı, bu ışıktan yararlanmalarını, o aydınlığa atılmalarını istediğim bir kesime orada hemen hiç rastlamayışım. Örneğin biraz yukarıda andığım konserlere gelen müzik ve tiyatro öğrencilerinin sayısı neredeyse yok denilebilecek kadar az. Yani: Uğraşları yaşamları boyunca müzik olacak olanlar, müzik sanatçısı adayları, kendi iklimlerinin, içinde yoğruldukları kültürün müziğini ve o müzikteki gelişmeleri bunca umursamamakta, görmezlikten gelmede hiçbir sakınca görmüyorlar. Onlar gibi, gelecekte tiyatro sahnelerinden, sonuçta bu iklimin, bu kültürün insanlarına eğer yabancı düşmek istemiyorlarsa yine bu kültürün diliyle seslenecek olan, bu dille seslenmek yükümlülüğü altında bulunan tiyatro sanatçısı adayları da, içinden geldikleri kültürün dilinin en değerli öğelerinden biri olan bu müziği bunca önemsememeyi, çok ağır sonuçlar doğuracak bir eksiklik olarak algılamıyorlar. ??? İsterlerse, bu konserlerin çoğuna her gün genelde bir paketten fazlasını içtikleri sigaranın üç paketine verdikleri para karşılığında girebilirler. Ama zaten bütün mesele, bu noktada bir gereksinimin gereksinim olarak algılanmaması. Daha önce çeşitli yazılarımda vurgulamıştım: Günümüzde Türk sanatının bence en önemli ve birincil sorunu, bu sanatın kendi kültüründen, dolayısıyla da o kültürün insanlarından kopukluğu ve uzaklığıdır. Yukarıda yapmaya çalıştığım döküm, bu kopukluğun en azından yakın gelecekte de sürüp gideceğini çok açık biçimde gösteriyor. Özendiği biçimlerin potasında kendi kültüründen kaynaklanma içerikleri bilginin ve deneyimin rehberliğinde yoğuramayan bir sanat, sanat olma niteliğini er geç yitirmeye yargılıdır. Kısacası, Oyun Atölyesi’nde ışık var; ama sanatımızın en azından yakın gelecekteki göğü, epeyce karanlık... eposta: acem20?hotmail.com ahmetcemal?superonline.com ‘Mimarlık ve kentsel planlama’ ir süredir sorguluyoruz: ‘Mimarlık’ ile ‘kent planlaması’nı birbirlerinden ‘tümüyle’ ayıran eğitim sistemi Türkiye’ye uygun mudur? Bu köşeciğe gelen ‘görüşler’ sürüyor: B Kentsel tasarım üzerine DOĞAN HASOL Yükseköğrenim dünyamızın, beğensek de beğenmesek de YÖK’ü var; ÜAK’ı var; Cumhuriyete bağlı rektörleri var... İlköğretim okullarımız ve liselerimiz ise her türlü çağdışı siyasetin egemenliği ve tehdidine karşı ‘‘korumasız’’ ve sahipsiz... lumsal tarih’’; ya da tasarıma dayalı mesleklerin kaynağı ‘‘sanat tarihi’’; hele mimarlık ve şehirciliğin besleneceği ‘‘uygarlık tarihi’’, liselilerimize ‘‘yabancı’’ konular. Bu nedenle, birkaç üniversite bitiren niceleri bile, örneğin eski evlerin yıkılarak kimliksiz apartmanlara dönüştürülmesine ‘‘çağdaşlık’’ diyebiliyor. Anlamlı çabalar Örneğin, hemen tüm lise mezunları, ‘‘geçmiş’’e dair sadece ‘‘siyasal tarih’’i biliyorlar; üstelik, öğrenmek yerine ‘‘ezber’’leyerek. İnsanoğlunun çağlar boyu ‘‘akıl ve yaratıcılık kazanımları’’ndan beslenerek geleceği kurgulamayı hedefleyen bir eğitim çocukluktan gençliğe etkin kılınmadığı sürece, ‘‘aydınlanmamış okumuşlar’’dan kurtulmak da mümkün görünmüyor. ‘‘Özerk’’ yükseköğrenimdeki ‘‘irdeleyici’’ eğitimin altyapısını oluşturacak bir ‘‘top Temel eğitimdeki bu ‘‘ihmal’’imizi gidermek için bazı çabalar da var. İlk akla gelen, Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanı’yken ‘‘ilköğretim öğrencilerine tarihi mekânların gezdirilerek tanıtılması’’ genelgesi. Bir de Tarihi Kentler Birliği ile Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) arasında 2001 yılında Edirne’de imzalanan ‘‘ilköğretimde kültürel miras dersleri’’ protokolü... Bunlar, iktidar değişince kâğıt üzerinde kaldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi de 2000’lerin ilk yıllarında binlerce liseli için ‘‘kent tarihi’’ seminerleri düzenledi. Katılanlara ‘‘Kentliliseli’’ belgesi verilen bu çalışma da ‘‘MEB onayı’’ durduğundan, sürmüyor. Ya, ÇEKÜL Vakfı’nın ‘‘7 Bölge 7 Kent’’ projesi kapsamındaki ‘‘Kentler Çocuklarındır’’ etkinlikleri? Akseki, Talas, Midyat, Kemaliye, Kastamonu, Mudanya ve Birgi’li çocukların, kentlerindeki kimlik değerleriyle tanışarak yetişmeleri hedefleniyor. Ne var ki bütün bu çabaları ‘‘ulusal politika’’ya dönüştürebilecek kesimlerden ne bir ses var, ne de ilgi... Ülke değerlerine yabancı ve sosyal sorumluluklardan habersiz kuşaklar, nasıl ‘‘özerk üniversiteli’’ olabilirler ki? Evet... Yükseköğrenim dünyamızın, beğensek de, beğenmesek de YÖK’ü var; ÜAK’ı var; Cumhuriyete bağlı rektörleri var... İlköğretim okullarımız ve liselerimiz ise her türlü çağdışı siyasetin egemenliği ve tehdidine karşı ‘‘korumasız’’ ve sahipsiz. Bakalım, iktidarla yükseköğrenim arasındaki tartışmalardan fırsat bulup da asıl bu ‘‘vahim’’ durumu ne zaman önemseyeceğiz? ekinci?cumhuriyet.com.tr Şehircilik 20. yüzyılda gelişmiş bir bilim dalıdır. Batı’da şehircilik kavramının ortaya atılmasından itibaren bu iş mimarların işi olmuştu. 20. yüzyılda gelişen modern mimarlık düşüncesine koşut olarak da mimarlar tasarımlarını yapı boyutundan kent boyutuna taşımışlar, şehirciliğin yenilikçi kuramları da çoğu kez öncü mimarlardan gelmişti. Cumhuriyetten sonra mimarlık okullarımızda şehircilik dersleri başlamış, kimi kentlerimizin planlanması için yabancı uzman mimarlar getirilmişti. Daha sonra ilk olarak 1961’de ODTÜ’de bir şehir planlaması bölümü kuruldu. Onu başka üniversiteler izledi. Kentlerin imar planlarını çoğu kez İller Bankası güdümünde mimarlar yaptıkları gibi, İller Bankası kadrolarını da, o okulların öğretim kadrolarını da bu işte uzmanlaşmış mimarlar oluşturuyordu. Şehir Plancıları Odası’nın (ŞPO) kurulmasından sonra mesleki çekişme başladı. ŞPO, imar planı yani fiziksel plan yapma yetkisinin yalnızca şehir ve bölge planlaması bölümü mezunu şehir plancılarında olduğunu ileri sürüyor. Bu, aslında bir iş paylaşımı savaşımı. Evet, uzmanlıklar çağında yaşıyoruz. Ancak 4 yıllık öğrenim bu okulların mezunlarına imar planı, fiziksel plan, kentsel tasarım yapma yetkinliği verebiliyor mu? Bu soru yasa temelinde değil, ‘‘mesleğin doğru uygulanması’’ temelinde sorulmalı. Sorunun yanıtı ‘‘hayır’’dır. Tıpkı mimarlıkta olduğu gibi... Dört yıllık mimarlık eğitimi yasal temelde, mezunlara mimarlığın her tür mesleki yetkisini tanıyor. Doğrusu, tanımamasıdır. Hiçbir gelişmiş ülke dört yıllık bir eğitimden sonra bu yetkiyi tanımıyor mimarlarına. Şehir plancılığının iki boyutu vardır. Birincisi kuramsal boyut: kentsel planlama... Yani toplumsal, kültürel ve ekonomik veriler ve gereksinmeler göz önünde bulundurularak kentlerin gelişmelerinin biçimlenmesine yön veren bilimsel, toplumsal ve politik planlama... Öteki ise pratik boyut olarak kentsel tasarımdır ki, kentin biçimi, düzeni, yapılaşması ve estetiğiyle uğraşır. 1960’larda gün ışığına çıkan kentsel tasarım terimi kısaca ‘‘kent ölçeğinde mimarlık’’ olarak da tanımlanabilir. Buna göre, imar planları hazırlanması işi kentsel tasarım işidir. Bugünün dünyasında bu iş yalnızca lisans öğrenimi almış şehir plancılarının ya da mimarların işi olamaz. Kentsel tasarım, ayrı bir uzmanlık dalı olmalıdır. Kentsel tasarımda yetkinlik için en azından yüksek lisans öğrenimi gerekir. Mimarlık üstüne şehir plancılığı ya da şehir plancılığı üstüne mimarlık eğitimi zorunlu olmalı. Sanal Müze’nin yeni konuğu Rembrandt Kültür Servisi Bu yıl, Avrupa’nın en önemli ressamlarından biri kabul edilen Rembrandt Harmensz van Rijn’in 400. yaşını kutlamak amacıyla başta Hollanda olmak üzere, birçok ülkede çeşitli sergiler ve etkinlikler düzenleniyor. Eczacıbaşı Sanal Müzesi de, küratörlüğünü İdil Ergün’ün üstlendiği ‘Rembrandt: Işığın ve Gölgenin Ustası’ başlıklı retrospektif sergiyle ustayı gündeme taşıyor. Sergide yer alan 60 yapıtın 15’i otoportre, diğerleri yağlıboya, desen ve çeşitli gravürler. 1606 yılında Leiden’de bir değirmencinin oğlu olarak dünyaya gelen ve 1669’da ölen Remb ? Eczacıbaşı Sanal Müzesi de, küratörlüğünü İdil Ergün’ün üstlendiği ‘Rembrandt: Işığın ve Gölgenin Ustası’ başlıklı retrospektif sergiyle ustayı gündeme taşıyor. randt, serginin tanıtım yazısında şu sözlerle anlatılıyor: ‘‘Rembrandt yaşamı boyunca, yaklaşık olarak 600 yağlıboya, 300 gravür ve 1400 desen üretti. Bu yapıtların içinde 60’ın üzerinde otoportre bulunmaktadır. Bu otoportrelerin yapılış amacı, kendini betimlemekten çok, çeşitli yüz anlatımlarını ve farklı sanatsal teknikleri araştırmaktı. Aynı zamanda da, bir yaşamın değişen kişisel tutumlarını yansıtan bir kayıt aracıydı. Özellikle erken dönem otoportre çalışmaları nesnel bir betimleme olarak tanımlanamaz. Bu çalışmaları, İncil’den ve tarihten sahneler içeren yapıtlarında kullanmak üzere portre örnekleri olarak ve ‘chiaroscuro’ tekniğini geliştirmek için yapmııştı. 17. yüzyılın Protestan Hollanda’sında kilisenin yaptırımı ve dinsel içerikli yapıtlara fazla talep olmamasına karşın, işleri Rembrandt Harmensz van Rijn’in 400. yaşını kutlamak amacıyla başta Hollanda olmak üzere, birçok ülkede çeşitli sergiler ve etkinlikler düzenleniyor. nin üçte birinin konusu İncil’den alınmaydı. Rembrandt, Barok akımının özelliği olan, ışık ve gölgeyi abartılı kullanmayı sürdürdü. İnce ve özenli fırça darbeleri gibi geleneksel tekniklerden uzaklaşarak, kalın ve özgür fırça darbeleriyle, ancak uzaktan algılanabilen bir kompozisyon üslubu yarattı. Bu teknik, bitmemiş bir resim etkisi verdi. Dolayısıyla form bire bir resmedilmiş değil, ‘ima edilmiş’ oluyordu.’’ ‘Işığın ressamı’ olarak tanımlanan sanatçının sergisini ‘www.sanalmuze.org’ internet adresinde gezebilirsiniz. BUGÜN ? CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU’nda 20.00’de Aleksander Melnikov (piyano) resitali. (0 212 232 98 30) ? AKBANK AKSANAT KONSER SALONU’nda 20.00’de Bülent Evcil (flüt), Burak Beşir(flüt) ile Lior Kretzer (piyano) konseri. (0 212 252 35 00) ? BABYLON’da 21.30’da Steve Turre Quartet konseri. (0 212 292 73 68) ? OSMANLI BANKASI MÜZESİ SİNEMASI’nda 19.00’da ‘Angkor Tapınaklarının Sırrı’ adlı, Didier Fassio’nun belgesel filminin gösterimi. (0 212 33 422 70) Zingaro biletleri satışta ? Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın davetlisi olarak (İKSV), ‘4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları’na katılan Fransız tiyatro topluluğu Zingaro’nun 520 mayıs arasındaki gösterilerinin biletleri satışa sunuldu. Biletler Biletix satış noktaları, Biletix Çağrı Merkezi (0 216 556 98 00), Biletix internet sitesi www.biletix.com ve 10.0017.00 saatleri arasında İKSV’den (İstiklal Caddesi 146, Beyoğlu) edinilebilir. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle