Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 MART 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Meclis Soruşturmasında Zamanaşımı Anayasada, TBMM üyeleri hakkında dokunulmazlıkla ilgili olarak sadece 83’üncü maddede düzenlenen ‘‘yasama dokunulmazlığı’’ kurumu vardır. Meclis soruşturmasını düzenleyen 100’üncü madde ile başbakan ve bakanlar için ayrı bir dokunulmazlık kurumundan söz ederek, 100’ncü maddede zamanaşımını durduran bir hüküm bulunmadığını ileri sürmek hukuksal bir yanılgıdır. cü madde devreye girecek ve zamanaşımı işlemeyecektir. Bu durumda anayasa koyucunun görevle ilgili suçları önemseyip sanıklarla ceza ilişkisini kısa sürede ortadan kaldırmak istediği sonucu ortaya çıkmaktadır ki, bu sonucun amaçlanmadığından en küçük bir kuşku yoktur. Diğer yönden, başbakan ve bakanlar hakkında suç tarihinden itibaren zamanaşımının işlemesi durumunda, başbakanlığı veya bakanlığı sırasında ve sonrasında iktidar partisi mensubu olanlar hakkında zamanaşımı süresinin dolması kaçınılmaz olacaktır. Anayasa koyucunun böyle bir sonucu amaçladığı da ileri sürülemez. Yine TBMM dışından atanan bakanların anayasanın 112/4’üncü maddesi yollamasıyla 83’üncü maddedeki yasama dokunulmazlığına sahip olmaları karşısında görevleri süresinde haklarında zamanaşımının işlemeyeceği, ancak TBMM içinden atanan bakanlar hakkında ise görevle ilgili suçlarında 100’üncü madde uyarınca haklarında zamanaşımının işleyeceği sonucuna varılacaktır. TBMM içinden veya dışından atanan bakanlar arasında zamanaşımı yönünden farklılık olduğu da asla söylenemez. PENCERE Okul Toplumdan Soyutlanabilir mi?.. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey demiş ki: ‘‘ Elinde satırla, bıçakla maçlara giden bir gençlik var...’’ Eklemiş: ‘‘ Televizyonlarda şiddet içerikli filmler bol miktarda!.. ABD kendisinin kullanmadığı şiddet filmlerini bize veriyor... Bütün bunlar ‘maganda kültürü’nü ortaya çıkarıyor. Ayrıca her şeyi okullardan beklememek gerekiyor. Ailelere de bu konuda büyük görevler düşüyor.’’ Medyamız okul öğrencileri arasında yaşanan yasa ve ahlak dışı olaylarla işlenen suçları sayıp dökerek tehlike çanlarını çalıyor... Aferin medyamıza!.. Ancak işin bir de öteki yüzü var... ? Nedir işin öteki yüzü?.. Medyanın ta kendisi!.. Okul çocuklarını ana ve babalarıyla öğretmenleri mi yönlendirip kışkırtıyorlar?.. Ana, baba, öğretmen çocuğa diyebilir mi ki: Silahlan!.. Çete kur!.. Adam vur!.. Cinayet işle!.. Saldırganlaş!.. Ahlaksızlaş!.. Peki, bu akım, bu kültür, bu moda nereden kaynaklanıyor?.. Öğrencileri kötü yola sevk eden eğitimin etkili kökeni nerede?.. Yanıt tek sözcük: ‘Medya’da!.. ? Medya hem her çeşit kötülüğün propagandasını bıkıp usanmadan yapıyor, yayımlıyor, yineliyor; hem de sureta haktan görünüp çocukları suçluyor... İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey açıklamasında 12’den vurmuş: ‘‘ Televizyonlarda şiddet içerikli filmler bol miktarda!.. ABD kullanmadığı şiddet filmlerini bize veriyor... Bütün bunlar ‘maganda kültürü’nü ortaya çıkarıyor...’’ Doğru ‘teşhis’e ne denir?.. Toplum son yıllarda iki yönde yol aldı: Magandalaştı.. Mafyalaştı.. Medya bu iki gelişmenin edebiyatında satış ya da reyting yarışına girerken, yeni yetişen öğrenciler de modaya ayak uydurmaya çalışmazlar mı!.. ? Toplumda maganda ve mafya takımına karşı tepki gelişmiyor... Saygı eğilimi ağır basıyor... Nazik, terbiyeli, edepli insanlar artık makbul değil; bu kişilerle alay ediliyor; dürüstlük enayilik sayılıyor... Kırdök ile çalçırp geçerli... Bu felsefenin eğitimini, öğretimini, propagandasını yapan en etkili kurumun adı da ne yazık ki medya... Peki ne olacak bu işin sonu?.. Bu gidişatın sonu iyi değil!.. Okul toplumdan, devletten, evden, aileden soyutlanmış bir kurum değil ki... Demokrasi başıboşluk, disiplinsizlik, güçlünün zayıfı, paralının parasızı ezmesi demek değildir!.. El birliğiyle bu gidişe dur denilemezse toplum ‘otoriter düzen’ arayışına ve özlemine doğru sürüklenecektir. ‘Yarın Artık Bugündür’ Yarın 29 Mart... Güneş tutulacak! Marmara’da bir deprem yaşanacak! Araştırdılar, denizin dibine indiler, uzmanlar, bilginler konuştular konuştular; büyük bir deprem bekleniyormuş! Ne zaman mı? Orası belli değil... Bugün, yarın, öbür gün, bir yıl, on yıl, elli yıl sonra, ama er geç bir gün... Uzaktan Marmara’yı seyrediyorum. Uçaklar, gemiler, otobüsler, otomobiller, motorlar... Dünyanın ötesinde berisinde nice korkunç doğa olayları oldu. Hepsini izledik TV’lerde. Yüzlerce insan öldü, binlerce ev yıkıldı, Hint Denizi, Atlantik, Pasifik Okyanusları coştu köpürdü! Çeşitli kadın adlarıyla anılan kasırgalar, boralar, depremler... Gözümüzün önünde olup bitti hepsi!.. Eski yıllarda da böyle miydi? Kişi unutkandır, anımsamaz geçmişi, anımsamak da istemez... Bir politika adamının dediği gibi ‘‘İnsan belleği unutkandır’’. Böylesi işine gelir de ondan! Ne diye sıksın tatlı canını? Bir gün o olur bu olur diye! Yaşam gibisi var mı! Ye, iç, bulduğunda da sevinçler duy, duyur, karşına çıktıkça... Şehzadebaşı’ndaki ahşap evdeydik. Yıl 1935... Birden oda sallandı. Çini soba alev alevdi. Şöyle bir sarsıldı. Yüreğimiz oynamıştı! Sonra, babam ‘‘Bu ev tahtadan, bir şey olmaz, çiviler yerlerine bir girer bir çıkar, o kadar’’ demişti. Eski İstanbul’da bir patlıcan mevsimi varmış! Evlerin içinde patlıcan kızartılırken hep yangın çıkarmış! İstanbul’un nice mahallesi böyle yangınlarla yıkılmış! Çocukluğumda o yıkık yerleri gezerdik. Büyük boşluklar vardı top oynamaya elverişli... Zamanla hepsi doldu! Geldik iki binli yıllara, kent içinde boş arsa bile kalmadı. O kadar ki, evler, küçük apartmanlar yetmedi, otuz kırk katlı yapılar yükseltildi kent tepelerinde... Hep yazdılar, söylediler... Bu işi bilenler dediler ki, ‘‘İstanbul bir deprem bölgesi, büyük yapılar yapılmamalı!’’ Sen misin bunu söyleyen, al sana dev yapılar! Bir, bir daha, bir daha, ‘‘rezidans’’lar... Bir küçük kent büyüklüğünde yaşam yerleri!.. Kendime hep sorarım, nasıl bir yüreklilikle dikiyorlar bu kocaman yapıları, nasıl korkusuz içine giriyor insanlar! Yeter İstanbul’un çektiği, yeter. ‘‘Artık İstanbul’u kendi başına bıraksınlar, tarihsel zenginliğiyle baş başa... Gitsinler ötelere, Trakya’da, Anadolu’daki topraklara, orda yeni kentler kursunlar!’’ Şöyle beş altı katlı yapılar, yetsin günden güne çoğalan halkımıza!.. Paris’te bile kentin iç yapısını değiştirmediler, yeni bir kent kurdular Paris’in dışında ‘‘Defense’’ adıyla!.. Yarın 29 Mart. Güneş tutulacak... Belki, bir deprem de olacak. Bilenlere inanırsanız!.. Bir korkunuz var mı? Türk halkı yüreklidir, ‘‘Dünya yansa benim hasırım yanmaz’’ der; ‘‘Küçücük aşım, dertsiz başım’’ der. Ama, doğa acımasızdır! Öç almayı bilir! Sen der, insanoğluna, türlü icatlarla, buluşlarla kirlettin gökyüzümü, yeryüzümü, her şeyi allak bullak ettin; savaşlarla, kıyımlarla toprağın, havanın güzelliğini bozdun!.. Öyleyse bir gün, ergeç bir gün çekeceksin cezanı!.. ‘‘Yarın belki bugündür’’ demiş şair. İşte şimdi, o gündeyiz... Sabih KANADOĞLU Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı arihsel süreç içerisinde otoritenin sınırlandırılması, yürütmenin denetlenmesi ve sorumlu tutulabilmesi evrelerinden geçip, parlamenter rejimin temel öğelerinden biri konumuna gelen Meclis soruşturması, anayasanın 98’inci maddesinde belirtilen TBMM denetim yolları içinde, en önemli olanıdır. Diğer bilgi edinme ve denetim yolları olan soru, Meclis araştırması, genel görüşme ve gensorudan, taşıdığı nitelik ve doğuracağı sonuçlar nedeniyle ayrılmaktadır. Meclis soruşturması, öncelikle yargısal bir faaliyettir. Başbakan ve bakanların görevleriyle ilgili işlem ve eylemlerinin, yürürlükteki yasalarda öngörülen suç tipine uygunluğunu ileri sürerek, başka bir deyimle itham ederek yargılanmaları için. Yüce Divan’a sevk etmenin başka bir nitelendirmesi olamaz. Ayrıca siyasl sorumluluk yanında cezai sorumluluğa da yol açması, taşıdığı bir diğer önemli özelliktir. Anayasanın 100’üncü maddesinde, soruşturma önergesinden başlayarak soruşturma açılmasına karar verilmesi durumunda, soruşturma komisyonlarının oluşum, çalışma yöntemleri ve rapor hazırlama görevi açıklanmış ve ilgilinin Yüce Divan’a nasıl sevk edileceği belirlenmiştir. TBMM İçtüzüğü’nün 112’nci maddesinde de Genel Kurul’un Yüce Divan’a sevk kararında hangi ceza hükmüne dayandığının belirtilmesi zorunlu görülmüştür. Bu sevk kararıyla Yüce Divan’da ceza davası açılmış olmaktadır. Anayasanın 148/3’üncü maddesi uyarınca da Anayasa Mahkemesi’ne, Bakanlar Kurulu üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılama görevi verilmiştir. Bu şekilde açılmış bir davada zamanaşımı nasıl hesaplanacaktır? Zamanaşımının suç tarihinden itibaren belli bir süre geçtikten sonra, özellikle sosyal yarar kalmadığı için devlet ile sanık arasında ceza ilişkisini kaldıran bir kurum olmasına ve mahkeme tarafından kendiliğinden gözetilmesi gerektiğine göre, Meclis soruşturması aşamasında veya Yüce Divan’da, zamanaşımı konusu nasıl çözümlenecektir? Bu soru, yanıtını yasama dokunulmazlığı kurumundan almaktadır. Anayasanın 83/2’nci maddesinde yasama dokunulmazlığı düzenlenmiş ve 83/3’üncü maddesinde de TBMM üyeleri hakkında üyelik süresince zamanaşımının işlemeyeceği öngörülmüştür. Anayasanın 83/3’üncü maddesinde düzenlenen zamanaşımı, hem dava hem de ceza zamanaşımıdır. Bu maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, madde 1961 Anayasası’nın 79’ncu maddesinde de yine aynı doğrultuda düzenlenmiştir. Bu ne T denle 1982 Anayasası’nda sözü edilen zamanaşımı, 1924 ve 1961 anayasalarında olduğu gibi, hem dava hem de ceza zamanaşımını içermektedir. O halde doğrudan uygulanabilen bu üst ve somut norm uyarınca TBMM üyeliği devam ettiği sürece (yasama dokunulmazlığına da sahip oldukça) zamanaşımı işlemeyecektir*. Anayasada, TBMM üyeleri hakkında dokunulmazlıkla ilgili olarak sadece 83’üncü maddede düzenlenen ‘‘yasama dokunulmazlığı’’ kurumu vardır. Meclis soruşturmasını düzenleyen 100’üncü madde ile başbakan ve bakanlar için ayrı bir dokunulmazlık kurumundan söz ederek, 100’ncü maddede zamanaşımını durduran bir hüküm bulunmadığını ileri sürmek hukuksal bir yanılgıdır. Başbakan ve bakanlar da yasama dokunulmazlığından yararlanırlar ve o hükümlere tabi olurlar. Çünkü yasama dokunulmazlığı tektir ve anayasanın 83’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu nedenle milletvekilleri, başbakan ve bakanlar aynı dokunulmazlığa sahiptirler ve bu dokunulmazlık nedeniyle TBMM üyelikleri süresince haklarında zamanaşımı da işlemez. TBMM üyeleri arasından seçilen başbakan ve bakanların dışında, anayasanın 10’uncu maddesinin sağladığı olanakla TBMM dışındaki milletvekili seçilme yeterliği olanlar arasından seçilen bakanların da, yasama dokunulmazlığına sahip olduklarının anayasanın 112/4’üncü maddesinde ayrıca belirtilmesi bu görüşün açık kanıtıdır. Başbakan ve milletvekilli sıfatını taşıdıkları halde bakan seçilenler hakkında zamanaşımının işlememesi durumu, bu görevlerinden ayrılsalar bile (TBMM üyelik sıfatlarının sona ermesine kadar, Meclis dışından seçilenler hakkında ise bakanlık sıfatlarının sona ermesine kadar devam eder. Ancak yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin koşul ve yöntemlerde, milletvekilleri ile başbakan ve bakanlar yönünden farklılık söz konusudur. Yasama dokunulmazlığının nasıl kaldırılacağı milletvekilleri için anayasanın 83’üncü maddesinde başbakan ve (dışardan atansalar bile) bakanlar için de 100’üncü maddesinde gösterilmiştir. Anayasa koyucunun 100’üncü maddede zamanaşımına ilişkin düzenleme yapmamak suretiyle boşluk bıraktığı yolundaki görüş, yaratacağı sonuçlar itibarıyla da kabul edilemez. Şöyle ki, bu görüşe göre başbakan ve bakanlar hakkında, ‘‘görevleriyle” ilgili suçlardan dolayı zamanaşımı işleyecek, suç tarihinden itibaren o suç için TCY’de öngörülen dava zamanaşımı süresi gerçekleştiğinde, dava bu nedenle düşürülecektir. Aynı kişilerin ‘‘kişisel suçlarında’’ ise 83’ün Sonuç olarak: I Anayasanın yasama dokunulmazlığı süresince işlemeyeceğini belirttiği zamanaşımı, hem dava hem de ceza zamanaşımıdır. II Görevleriyle ilgili bir suç işlediği ileri sürülen başbakan ve bakanlar hakkında TBMM üyelik sıfatları devam ettiği sürece, dışardan atanan bakanlar hakkında ise bu görevleri devam ettiği sürece, yasama dokunulmazlıkları nedeniyle zamanaşımı işlemeyecektir. III TBMM üyesi başbakan ve bakanlar, üyelik sıfatlarını kaybettikleri anda, dışardan atanan bakanlar ise görevleri son bulduğu anda, yasama dokunulmazlıkları ortadan kalkacağından zamanaşımı işlemeye başlayacaktır. IV Zamanaşımının işlediği bir dönemde, Meclis soruşturması açılması için önerge verilmesinden (bu önergenin kabulüyle) Yüce Divan’a sevk kararına kadar ise TCY’nin 67’nci (önceki TCY’nin 107’nci) maddesi uyarnıca zamanaşımı duracaktır. Yüce Divan’a sevk kararı ise zamanaşımını kesecektir. Belirtilen nedenlerle, Meclis soruşturması kurumunda zamanaşımı konusunda herhangi bir boşluk ve anayasa hukuku öğretisinde de duraksama yoktur. (*) (Ayrıntı için bknz: Artuk Gökçen Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2002, s. 270; Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1989, s. 290; Dönmezer Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 3, 1985, s. 349; Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, 1995, s. 252; Faruk Erem, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 1993, cilt 1, s. 900; Metin Kıratlı, Parlamenter Muafiyetler, 1961, s. 107; Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2002, s. 638; Yargıtay 4. CD, 18.9.1981 gün ve 5135/ 5205; Yargıtay 2. CD, 14. 10.1997 gün ve 14100/13. 205). TSK’nin Vakur Duruşu Kimseyi Yanlış Hesaplara Yöneltmesin TSK, ulusunun bağrından çıkmış gerçek halk çocuklarından oluşmuş yapısıyla yüce Atatürk’ün devrimcilik dahil tüm ilkelerinin ve düşünce sisteminin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin azimli bir koruyucusu ve vazgeçilemez teminatıdır. mizde yer alma fırsatını da yakaladıklarına bir işarettir. Ayrımcı teröre destek verenler ile Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısına karşı olanlar el ele vererek bu iki konuda da ödün vermeyen TSK’nin mücadele azmini kırmaya çalışmaktadırlar. Bu çirkin oyunlara karşın TSK’nin ağırbaşlı ve vakur duruşu, hiç kimseyi yanlış hesaplar yapmaya yöneltmesin. TSK, ulusunun bağrından çıkmış gerçek halk çocuklarından oluşmuş yapısıyla yüce Atatürk’ün devrimcilik dahil tüm ilkelerinin ve düşünce sisteminin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin azimli bir koruyucusu ve vazgeçilemez teminatıdır. Onlar, Bağımsızlık Savaşı’mızda olduğu gibi, bugün de bütünlüğümüz ve laik devlet yapımızın korunması uğrunda canlarını feda eden ve etmeye hazır olan bu ülkenin cefakâr ve vefakâr halk kesiminin çocuklarıdır. Onun gerçek sahibi Türk ulusudur. Ona yönelik her menfi girişime karşı öncelikle bu ulus göğsünü siper eder. Bu yapısıyla ve her zaman hukuka saygılı uygulamalarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı bir darbe tertibi, ona ancak bir fiske etkisinden öteye geçemez. Daha fazlası ise kimsenin ne haddidir ne de ulusun yararınadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana düşmanlarımızın öncelikli hedefi her zaman TSK olmuştur. Ne yazık ki onun sosyal ve siyasal hayatımızdaki itibarını zedelemek için elinden geleni ardına komayan Batı dünyası, günümüzde beklediklerinden daha çok destekçiyi içimizde bulmaktadır. Türkiye mevcut yapısı ve olanaklarıyla bölgenin yeniden güçlü ve büyük devlet olma adayıdır. Bunu bilen emperyalistler, Türkiye üzerinde olduğu kadar bölgenin tümünde çıkarlarına uygun projeler yürütmektedirler. Son gelişmeler de Türkiye üzerinde oynanan oyunun bir parçasıdır. Bu defa oyun, gayet masumane görüntüyle, demokrasi ve insan hakları üzerine kurguludur. ABD ve Avrupa’daki destekçileri, Ortadoğu’ya demokrasi ve çağdaş insan hakları normlarını getireceğim diye Afganistan’ı ve Irak’ı istila etmiştir. Buralarda her gün onlarca bölge insanı hayatını kaybetmektedir. Oysa en kutsal ve hukuksal hak, yaşama hakkıdır. Bizde de, zaman içinde, demokrasi hedefe varmak için bir vasıta olarak nitelendirilmiştir. Afganistan ve Irak gibi Türkiye de ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek için ortaya attığı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) içindedir. Çevremizde cereyan eden haksız ve hukuksuz bu tablonun tümüne bakmadan ve bu görüntüden bir ders çıkarmadan hareket edildiği takdirde geleceğimiz karanlıktır. Hele hele ulus devletlerinin sonunu hazırlamaya yönelik BOP’nin taşeronluğuna talip olmak gibi gaflet görüntüleri çok daha tehlikelidir. Ancak, engin sağduyusuna inanılan ulusumuzun TSK’ye yönelik komploları, bu geniş çerçeve içeriside değerlendireceklerine olan güvenle teselli bulabiliriz. TUNCER KILINÇ Eski MGK Genel Sekreteri P KADIKÖY 6. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINIRIN AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 200642 Tal. Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve kıymetleri yazılı mallar açık arttırma suretiyle satışa çıkarılmıştır. Satış Küçükbakkalköy Atatürk Cad. Deniz Sk. No: 1 Kadıköy adresinde yapılacağı o günü kıymetinin yüzde 60’ını ve öncelikle alacakları, satış masrafı ile paylaştırma masraflarını geçmek kaydı ile satılacağı, böyle bir bedelle alıcı çıkmdığı takdirde 26.04.2006 ünü saat 10.3010.40 arasında yukarda yazılı adreste ikinci arttırma yapılarak tahmin edilen değerinin yüzde 40’ını ve öncelikli alacaklıları, satış masraf ile paylaştırma masraflarını geçmek koşulu ile satılacağı, alıcı çıkmadığı takdirde satış talebinin düşürüleceği, ihaleye katılmak isteyenlerden tahmin edilen kıymetinin yüzde 20 oranında nakit veya teminat mektubunun isteneceği, aksi halde ihaleye dahil edilmeyecekleri ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği, masrafı verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarası ile müdürlüğümüze başvurmaları, teslim masrafları, ihale damga resmi ve yüzde 1 KDV alıcıya ait olduğu ilan olunur. 20.03.2006 Lira: 8.000,00 YTL. Adet: 1 Cinsi (Mahiyeti ve önemli özellikleri): 34 UH 2009, 2000 model Renault marka Megane RTA 1.6 AC tip kiraz kırmızı plakalı. Basın: 13271 KK’nin terör yoluyla etnik ayrımcılığı amaçlayan faaliyeti bir Kürt sorunu değildir. Ancak, Sevr’den bu yana Avrupa’nın desteklediği bu ayrımcı girişim, Türkiye’nin çok önemli bir sorunudur. Etnik ayrımcılığa yönelik bu çabalar, milli duyguları zayıf ve kendilerini aydın sayan bazı eğitimliler, köşe yazarları ve siyasileri de etkisi altına almış ve maalesef bu kesim, bölücülerin propaganda unsurları haline gelmişlerdir. Etnik ayrımcılığı bir Kürt sorunu şeklinde tanımlamak gaflettir, aymazlıktır ya da kasıttır. Zira bu projeyi yürütenlerin ekmeğine yağ sürmektir. Gelişmişlik ve veya azgelişmişlik açısından Kürt kökenli vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşamakta oldukları bölgede bazı tedbirlerin alınmasına duyulan ihtiyaç, bir etnik sorun olarak tanımlanamaz. Anadolu’nun her yerinde bu sorunlar vardır. Kimse bu ülkede Kürt kökenli vatandaşlarımızın yasalar karşısında veya sosyal uygulamalarda ayrıcalıklı bir konumda tutulduğunu söyleyemez. Kendi kültürlerini yaşayamadıkları savları ise iftiradan başka bir şey değildir. Kimse Türkiye Cumhuriyeti’ni birlikte kurduğumuz bu vatandaşlarımızın kendi dillerini kullanmalarına veya türküle rini çağırıp halaylarını çekmesine ya da yaşam tarzlarına tavırlı olmamıştır. Hatta dar gelirli olmalarına karşın çok fazla doğurganlıklarına ve çağımızda fazlaca yadırganan çokeşliliklerine, yasalara karşın uyguladıkları çağ dışı törelerine (kan parası gibi) sessiz kalınmıştır. Bırakın bu kültürü bastırma veya değiştirmeyi, Türkiye bu kültürü kendi kültürünün önemli bir rengi, motifi ve lezzeti olarak algılamış ve onu yaşatmış ve yaşamaktadır. Ne yazık ki günümüzün yönetim sorumluları, konuyu ‘‘Kürt sorunu’’ diye adlandırma gafletine düşmüş ve bu tutum, ayrımcı faaliyetin giderek azgınlaşmasına neden olmuştur. Şemdinli’de TSK’ye karşı oluşturulan komplonun nedeni araştırılmadan bazı yöneticiler, mal bulmuş Mağripli örneği, hayret verici tutumlara girmiş, olayı Susurluk olayıyla koşutlandırmışlardır. Bu menfi tutum yetmemiş gibi, komplodan başka komplolar üretilmeye çalışılmıştır. Konuyla ilgili araştırma komisyonu bazı üyelerinin, ilgili savcıyı da kullanarak, TSK’nin tümünü karalayan bir kampanya oluşturdukları ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeler PKK’nin ayrımcı faaliyetlerine destek çıkan bazılarının yüce Meclisi KOCAELİ CUMOK ÇAĞIRIYOR SÖYLEŞİ 29 MART 2006 Çarşamba Saat: 17.00 GAZETEMİZ YAZARLARI KOCAELİ’DE Kocaelili CUMOK’ları ve yurttaşlarımızı bekliyoruz. Yer: Saraybahçe Nikâh Salonu (Dolphin AlışVeriş Merkezi) İletişim için: Yalçın ARSLAN Kocaeli İl Temsilcisi 532 381 99 27 226 55 02 (19.30’dan sonra) www.cumok.org CUMHURİYET 09 K