12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 MART 2006 SALI 4 HABERLER Baykal ve partisini eleştiren Başbakan Erdoğan’a sert yanıt Grup Başkanvekili Ali Topuz’dan geldi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN GS’de Nafile Seçim Galatasaray Spor Kulübü, 1905 yılında Galatasaray Lisesi, 12 Edebiyat sınıfında bir ders sırasında kuruldu. Kulübün kurucusu, Şemsettin Sami Bey’in oğlu Ali Sami Yen Bey’dir. Galatasaray’ın ilk renkleri bugünkü gibi sarıkırmızı değil, kırmızıbeyazdı. Kurumun en önemli özelliklerinden biri, yenilikçi ve öncü olmasıydı ki bu da kaynağındaki okulun geleneğiyle bağdaşmaktadır. Birçok spor dalında, örneğin basketbolda ilk etkinlik gösteren kulüp Galatasaray’dır ve bu alanda uzun yıllar şampiyonluğu kimseye bırakmayarak ‘‘Yenilmez Armada’’ unvanını taşımıştır uzunca süre. Zaman içinde kulüp, çok şükür ki okulun çerçevesini aşıp Türkiye çapında bir kuruluş haline gelmiştir. Bu özellik yönetime de yansımış, önceleri salt ‘‘Liseliler’’in olan yönetime, liseli olmayan taraftarlar da girmişlerdir. Galatasaray, ‘‘Liseliler’’ döneminde olduğu kadar, liseli olmayan başkanlar döneminde de büyük başarılara imza atmıştır. Bu yüzdendir ki, 25 Mart günü, kongrenin yapıldığı okul önünde, Liselileri, kulübü tekeline almakla suçlayan göstericilerin davranışlarına hak vermek mümkün değil. ??? Geçen cumartesi günü, Galatasaray’ın seçimli olağan kongresi, lisedeki Tevfik Fikret Salonu’nda yapıldı ve dört adaylı seçimi Özhan Canaydın, oyların hemen hemen yüzde 50’sini alıp öbür rakiplerine fark atarak kazandı. Sevgili Canaydın, dürüstlüğü, beyefendi kişiliği ve centilmenliğiyle Galatasaray’a yakışan bir başkandır. Kendisini kutlarım. Galatasaray’ın son kongresi, kulübün çok güç ekonomik koşullar içinde olduğu, futbolcuların parasını ödeyemediği, öbür branşlarda hiç varlık gösteremediği, birikmiş borçlarla, Allah muhafaza iflasın eşiğine geldiği bir döneme rastladı. Galatasaray’ın önceki başkanlarının uzak görüşlülükleri, isabetli davranışları sayesinde, öbür kulüplerle kıyas edilemeyecek zengin malvarlığı, mali iflas tehlikesini gündemden uzak tutuyor. Ama malvarlığı da ne olursa olsun, bu gidişin, sonu olmayan bir yol olduğu da artık ortada. Üyeler durumun farkındalar. Ama ‘‘Gereğini yapıyorlar mı’’ derseniz bir şey söyleyemem. Bu gibi durumlarda Türkiye’de sorulan soru, ‘‘Bizi kim kurtarır’’dır. Oysa sorulması gereken soru ise ‘‘Nasıl, hangi yöntemle kurtuluruz’’ olmalıdır. ??? Son seçimde birinci soru sorulmuştur. Ama seçim öncesinde, Hayri Kozak dışında üyelerden hiçbiri ‘‘Nasıl kurtuluruz’’ sorusuna yanıt getirecek bir analiz yapamamış veya yapmamıştır. İşin daha da acısı, başkan adayları arasında da bu konuda doyurucu bir program sunan kimsenin bulunmamasıdır. Oyların yarısına çok yakın bölümünü alarak başkan seçilen Canaydın’ın temsil niteliğine kimse bir şey diyecek durumda değil. Ama genel kurula şaşmamak da imkânsız. Madem ki Canaydın’a güveniyorlardı, daha önceki genel kurulda, Riva projesi konusunda Başkan’a neden yetki vermediler? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?.. Canaydın, kişiliğiyle başkan sıfatını layıkıyla taşıyan bir insan, ama yönetiminin başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Kuşkusuz, bugün varılan sonuç salt onun hatalarından kaynaklanmıyor. Devraldığı durum da parlak değildi. Ama o da yönetimi sırasında, sorunlara çözüm bulmak bir yana, hatalı kararlarıyla güçlükleri arttırdı. Bu durumda, yepyeni bir yönetim anlayışı gerekliydi. Canaydın, olgun kişiliği, iyi isimleri içeren listesine rağmen böyle bir başlangıcın umudunu vermiyor. Hepsi de saygın kişiler olan öbür adayların durumu da farklı değil. Yani Galatasaray’da değişen bir şey yok. ‘‘Modern Türkiye’nin Yükselişi’’ adlı yapıtında Bernard Lewis, Türkiye’nin modernleşmesinde Galatasaray Lisesi’nin büyük katkıları olduğunu belirtir ve ‘‘Gerek imparatorluk, gerek Cumhuriyet dönemlerinde Türkiye’nin modernleşme savaşları bu okulun sıralarında kazanılmıştır’’ der. Ama bu okulun sıralarında kurulan Galatasaray Kulübü, kendi modernleşme savaşını kazanacak bir işaret veremiyor. Bu yüzdendir ki cumartesi günkü seçimde oy kullanmadım. CHP: Takunyalı iktidar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, partisini hedef alan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘‘Cumhuriyet düşmanı’’ olduğunu savunarak ‘‘Bu zihniyetin adı bir dönem ‘takunyalı’ olarak adlandırılırdı. Biz Erdoğan hükümetini takunyalı iktidar olarak görüyoruz’’ dedi. Erdoğan’ın ‘‘Büyük bölümünde CHP iktidarının olduğu 80 yılın bedelini ödüyoruz’’ sözlerine de tepki gösteren Topuz, son 55 yıldır, sağ partilerin iktidarda olduğunu belirterek ‘‘Gidin hesabınızı onlarla görün. Hesabı bize çıkarırsanız dünyayı başınıza yıkarız’’ diye konuştu. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, dün düzenlediği basın toplantısında, hafta sonu, partisi ve genel başkanı Deniz Baykal’ı hedef alan Başbakan Erdoğan’a yanıt verdi. Erdo ? Başbakan Erdoğan’ı ‘‘Cumhuriyet düşmanı’’ olmakla suçlayan Ali Topuz, ‘‘Bu iktidar dini siyasete alet eden, yeri geldi mi başörtülü kızların, imam hatiplerin sırtından siyaset yapan bir zihniyetin temsilcisi’’ dedi. ğan’ın son dönemdeki çıkışları ve partisine yönelik ‘‘saldırılarından’’ örnekler veren Topuz, ‘‘Bu yaklaşımlar, AKP’nin gizli gündeminde bir erken seçim olduğunu gösteriyor’’ dedi. Erdoğan’ın CHP’nin ‘‘sosyal demokrat bile olmadığı, kendilerinin daha sosyal demokrat olduğu’’ yönündeki sözlerine dikkat çeken Topuz, Erdoğan’ın sosyal demokrasi kavramının anlamını bilmediğini söyledi. Topuz, Erdoğan’ın temsil ettiği zihniyetle sosyal demokrasinin bir araya gelemeyeceğini vurguladı. AKP’nin sosyal devlet ilkelerini bile uygulayamadığını belirten Topuz, Başbakan Erdoğan’ı ‘‘yoksulların sırtına binmekle’’ suçladı. Erdoğan’ın milli geliri 2 bin 500 dolardan 5 bin dolara çıkarmakla övündüğüne işaret eden Topuz, ‘‘Benim gelirimde seçildiğim günden bu yana hiçbir artış olmadı. Sayın Başbakan, bu 2 bin 500 dolar kimin cebine girdi’’ diye sordu. Erdoğan’ın AKP’nin ‘‘devleti kuşatan kadrolaşma anlayışı’’ izlediği yönündeki eleştirileri ‘‘etik dışı’’ olarak nitelendirmesine de tepki gösteren Topuz, ‘‘80 yıllık Cumhuriyet tarihini hiç ayrım yapmadan suçlamaya kalkmanın, bedelini biz ödüyoruz demenin neresinde etik vardır. Sizde zerre kadar etik anlayış yerleşmiş olsaydı Atatürk’le başlayan, bugüne kadar gelen 80 yıllık dönemi bir çırpıda bu şekilde suçlayamazdınız’’ dedi. Erdoğan’ın gizli gündemindeki konuların bir bir açığa çıktığını kaydeden Topuz, ‘‘Sizin Cumhuriyete karşı hesabınız, düşmanlığınız var. Sizin müsteşar diye yanınızda oturttuğunuz kişi, açıkça Cumhuriyete ve laikliğe karşı savaş açmış, Cumhuriyet karşıtı bir kişidir’’ görüşünü dile getirdi. Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in MGK toplantılarına alınmamasının nedenini soran Topuz, Erdoğan’ın da Cumhuriyet karşıtı düşüncenin temsilcisi olduğunu belirterek şu görüşleri dile getirdi: ‘‘Bu iktidar dini siyasete alet eden, yeri geldi mi başörtülü kızların, imam hatiplerin sırtından siyaset yapan, Kuran kurslarıyla ilgili siyaset yapan bir zihniyetin temsilcisi. Bu zihniyetin adı bizim Cumhuriyet tarihimizde bir dönemde takunyacılar olarak ifade edilmiştir. O nedenle ben Erdoğan hükümetini bir takunyalı iktidar olarak görüyorum. Devleti kuşatmışlardır, belli bir siyasal ideolojiyi o, Cumhuriyetin temellerini sarsmaya çalışan, laikliği bir tarafa iten bir zihniyeti temsil ediyorlar. Bazı tarikatların ve o bazı tarikatların şirketlerinin, bankaların, holdinglerin kadrolarını devletin içine yerleştirmeye çalışan CHP değil.’’ Topuz, Merkez Bankası’nın başına bile bankacılık sisteminin ancak yüzde 5’ini temsil eden ‘‘faizsiz bankacılık’’ sistemindeki bir yöneticinin getirilmek istendiğine dikkat çekti. VAN SAVCISI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ‘HUKUKİ DAYANAKTAN YOKSUN’ Sarıkaya için rapor bekleniyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Aylardır tartışılan Şemdinli iddianamesini düzenleyen Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya hakkındaki idari soruşturmada, müfettişlerin raporu bekleniyor. Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün yetiştirmesi durumunda, Sarıkaya’nın durumu perşembe günü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda görüşülecek. Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya hakkında Şemdinli iddianamesi nedeniyle başlatılan soruşturmada sona yaklaşıldı. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu’nca görevlendirilen 2 müfettişin yarın raporlarını Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne sunabilecekleri belirtildi. Ceza İşleri, Sarıkaya hakkındaki ceza istemini hafifleştirebileceği gibi ağırlaştırabilecek de. Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün düzeltmelerinin ardından Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in onayıyla Sarıkaya dosyası Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na gönderilecek. Raporun yetişmesi durumunda kurulun, perşembe günü gerçekleştireceği olağan toplantının gündemine alacağı bildirildi. Kurul, Sarıkaya hakkında cezai işleme yer olmadığına karar verebileceği gibi, uyarıdan meslekten çıkarmaya kadar değişik cezalarla cezalandırılması yönünde görüş de oluşturabilecek. AKP’den Sezer’e kararname tepkisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Grup Başkanvekili Faruk Çelik, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Merkez Bankası Başkanı ile ilgili Bakanlar Kurulu kararnamesini reddetmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirtti. AKP Grup Başkanvekili Çelik, dün TBMM’de gazetecilerin gündemdeki konularla ilgili sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Merkez Bankası Başkanı ile ilgili Bakanlar Kurulu kararnamesini reddetmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu savunan Çelik, Anayasa Mahkemesi’nin 1993 yılında verdiği bir kararda ‘‘parlamenter sistemde yürütmenin sorumluluğunun hükümette olduğu, başbakan ve ilgili bakanlar tarafından imzalanan kararnamelerin Cumhurbaşkanı tarafından imzalanması gerektiği, uyarı ve tavsiyede bulunmanın ötesinde direnmesinin sistemin özüne aykırı olacağı’’nın belirtildiğini anımsattı. Çelik, bu kararda Sezer’in de üye olarak imzasının bulunduğunu söyledi. CHP lideri Deniz Baykal’ı ‘‘kutuplaşmadan nemalanma politikası gütmekle’’ suçlayan Çelik, ‘‘Eğer Merkez Bankası Başkanlığı’na CHP kökenli birisi atansaydı, Baykal ilk aşamada ona bile itiraz ederdi’’ dedi. Baykal’ın AKP için ‘‘Cumhuriyet kazanımlarını içine sindiremiyor, ilan edilmemiş program, devleti kuşatma’’ gibi ifadeler kullandığını anımsatan Çelik, bunların bir ana muhalefet partisi genel başkanına yakışmadığını söyledi. Bazı kuşatma hareketlerini gerçekleştirdiklerini, bunun doğru olduğunu kaydeden Çelik, ‘‘Hortumları ve haksız kazanç dönemini kuşattık. Dış politikada önemli kuşatmalar gerçekleştirdik. Dünyada muhatap bulamayanlar AKP iktidarıyla KKTC’nin nasıl itibar kazandığını gördü. AB süreciyle ilgili Türkiye karşıtları kuşatıldı’’ dedi. Türkiye’nin hızlı biçimde yol aldığını, Baykal’ın ise yerinde saydığını ileri süren Çelik, ‘‘Sayın Baykal’ın bunları anlaması mümkün değil, çünkü o kafa 1940, 1950’lerin kafasıdır’’ dedi. [email protected] Astsubaylar, güçlü kanıtları olduğunu belirterek ‘Duruşmayı bekliyoruz’ dediler Şemdinli Komisyonu Van’da YUSUF ZİYA CANSEVER asirmen?cumhuriyet.com.tr BAYINDIRLIK BAKANLIĞI V AN Şemdinli’de 9 Kasım’da Umut Kitabevi’nin bombalanmasıyla başlayan olaylar üzerine TBMM’de kurulan Şemdinli Araştırma Komisyonu’nun üyeleri, sanık astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile Van Adliyesi’nde 4.5 saat görüştüler. Astsubaylar Kaya ve İldeniz’in, komisyon üyelerine, ‘‘Biz suçsuzuz. Mahkeme günü olan 4 Mayıs’ı sabırsızlıkla bekliyoruz. Kuvvetli delillerimiz var’’ ifadesinde ? Komisyon üyeleri, sanıklar astsubay Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile Van Adliyesi’nde 4.5 saat görüştüler. İldeniz ve Kaya daha sonra cezaevine götürüldüler. bulundukları, ‘‘Kitabevinin sahibi Seferi Yılmaz’ın PKK ile ilişkisini kanıtlayacak telefon görüşmeleri ve benzer kanıtlarımız mevcut’’ dedikleri belirtildi. Komisyon Başkanı Musa Sıvacıoğlu, Savcı Ferhat Sarıkaya ve işadamı Mehmet Ali Altındağ ile görüşülmediğini söyledi. Komisyon üyelerinin bir bölümü de Bitlis’e giderek PKK itirafçısı Veysel Ateş’i dinledi. Milletvekilleri bugün Hakkâri’ye geçecek. Sıvacıoğlu başkanlığındaki heyette 7 milletvekili yer alırken 4’ü geziye katılmadı. Heyet perşembe gününe kadar Şemdinli’de incelemelerde bulunacak. 4 aydır çalışma yürüten Şemdinli Araştırma Komisyonu’nun Musa Sıvacıoğlu başkanlığındaki üyeleri Enver Yılmaz, Ayhan Sefer Üstün, F. Hüsrev Kutlu, Metin Kaşıkoğlu, Şükrü Önder, A. Sırrı Özbek, Ahmet Ersin Van’a gelirken Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer rahatsızlığından dolayı, diğer 3 milletvekili ise çeşitli mazeretlerle araştırma gezisine katılmadı. Komisyon üyelerinin görüştüğü Şemdinli davası sanıkları astsubay başçavuşlar Ali Kaya ve Özcan İldeniz sıkı güvenlik önlemleri altında adliye binasına getirildiler. ‘Kıyı Kanunu değişiklik taslağı halkın lehine’ ANKARA (AA) Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Kıyı Kanunu’nda değişiklik öngören çalışmanın, ‘‘kıyıların tamamen halka açılmasını sağlamaya yönelik’’ olduğu kaydedildi. Bakanlık, taslak ile ilgili bazı basın yayın organlarında yer alan haberlere ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, taslağın, ‘‘kıyıların tamamen halka açılmasını sağlamak amacına yönelik olduğu ve bu doğrultuda kıyıların tamamen devletin hüküm ve tasarrufu altına geçebilmesi için düzenlemeler öngördüğü’’ kaydedildi. Kıyı planlarıyla birlikte fizibilite raporu şartının getirilmesinin nedeninin de ‘‘kıyı yatırımlarında bir disiplin oluşturmak, gerçekten yatırım yapacaklar ile spekülatif hareket edenleri ayırmak’’ olduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi: ‘‘Yapılaşma imkânı bulunmayan sahil şeritlerinde, planı olmayan bir yapının mevzuata uygunluğu konu edilemeyeceğine göre’. Bu hüküm ile plansız, ruhsatsız kaçak yapılar bu madde ile affa uğratılacaktır” iddiası tamamen yanlıştır. Çünkü bir yapının mevzuata uygun olması veya ruhsatlı, izinli olması onun mutlaka imar planına göre yapılmış olmasını gerektirmez; örneğin Plansız Alanlar Yönetmeliği’ne göre yapılan yapılar veya köy yerleşik alan sınırları içinde yapılan yapılar böyledir.’’ Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Hakan Yılmaz ’ın yaptığı ‘‘muhafazakârlık’’ araştırması, birçok soruyu ve tartışmayı da beraberinde getirdi. Milliyet gazetesinin ‘‘Muhafazakârlaşıyoruz’’ başlığıyla sunduğu araştırma, gerçekten böyle bir sonuç ortaya koyuyor muydu? Araştırmayı yapan Yılmaz, Türk toplumundaki asıl muhafazakârlığın aile etrafından şekillendiğinin anlaşıldığını ifade ediyor. Devlet merkezli bir muhafazakârlaşma beklerken aile odaklı bir durumla karşılaştıklarını dile getiriyor. Muhafazakârlaşıyor muyuz, sorusunun cevabını bulabilmek için daha önceki araştırmaların bilinmesi gerekiyor. Böyle bir araştırma daha önce yapılmadığı için karşılaştırma olanağı da yok. Geçmişe göre toplumumuz muhafazakârlaştı mı, sorusunun cevabını da bu araştırma üzerinden cevaplamamız mümkün değil. ??? İkinci soru ise muhafazakârlıktan ne anladığımızla ilgili. Geçmişte muhafazakârlık, kendisini ‘‘milliyetçi mukaddesatçı’’ olarak tanımlayan kesimle ifade ediyor Türk Toplumu Muhafazakârlaşıyor mu? du diyebiliriz. Bu kesim ‘‘komünizm’’i temel tehlike gören Batılı bir organizasyonun parçası olarak şekillenmişti. ABD aleyhtarı mitingleri basan, bu tür toplantılara saldıranlar, ülkücüİslamcı kırması bir örgütlenme olarak ortaya çıkıyordu. 1970’lere kadar, muhafazakârlığa asıl damgasını vuran İslamcılardı. Kanlı Pazar’da 1969 Şubatı’nda 6. Filo aleyhtarı mitingi basıp iki devrimciyi öldürenler, Taksim Meydanı’nda namaz kılıp ‘‘Allah Allah’’ diye bağırmışlardı. Sonradan bu ittifak ayrıştı, asıl muhafazakârlığın merkezine giderek ülkücüler oturdular. Kurulu düzeni aktif şekilde savunan onlar oldular, saldırganlık ırkçı eksenli hale dönüştü. İslamcılar ise 12 Eylül öncesi çatışmaların büyük ölçüde kenarında kaldılar. Bugünün muhafazakârlığı nedir? Muhafazakârlık kelime olarak ‘‘var olan durumu korumak isteyen’’ şeklinde açıklanabilir. Bugün var olan düzeni korumak isteyenler hangi siyasi ve toplumsal gruplar? Küreselleşmenin estirdiği rüzgâr, toplumlar üzerinde ikili bir etki yapıyor. İlk etki, kurulu düzenin sarsılması şeklinde ortaya çıkıyor. İletişimin olağanüstü güçlü bir hale gelmesi, kapitalizmin uluslararası hegemonyasını da arttırıyor. Para piyasaları artık saniyelerle takip edilebilecek hale geldi. İşte bu piyasalar, büyük şirketlerin egemenlik alanlarını sınırların ötesinde iyice pekiştirdi. Küreselleşmenin ikinci etkisi ise yerel direnci arttırmasıdır. Bir dalga halinde ülkelerin, toplumların üzerine çullanan küresel değişim bombardımanı, yerelleşmeyi ve ulusal tepkileri kışkırtıyor. Değişimin getireceği yıkım korkusu toplumların muhafazakârlaşmasına, yerel milliyetçiliklerin güç kazanmasına neden oluyor. ??? Hakan Yılmaz’ın araştırması, muhafazakârlığın ne olduğu sorusuna net bir cevap aramamış. Bazen aile eksenli, bazen din eksenli, bazen milliyetçilik eksenli tepkiler birbirinin içine geçmiş. Örneğin ‘‘Sevr Sendromundaki Değişimler’’ başlıklı bölüm, milliyetçilikteki yükselişe işaret ediyor. Bu konuda 2003 yılında yapılmış bir araştırma olduğu için karşılaştırma yapmak mümkün hale gelmiş. 2003 yılında ‘‘Avrupa Türkiye’de PKK gibi bölücü örgütlerin güçlenmesine yardım etmiştir’’ saptamasına evet diyenler yüzde 66.1 iken bu rakam 2005 yılında yüzde 68’e çıkmıştı. ‘‘Şimdi de Türkiye’yi bölüp parçalamak istiyorlar’’ değerlendirmesinde de iki yıl içinde yüzde 53.9’dan yüzde 62.2’ye bir yükseliş söz konusuydu. Avrupa’nın istekleriyle Sevr arasında benzerlikler kuranların oranı da iki sene içinde yüzde 36.1’den yüzde 48.4’e fırlamıştı. Bu verilere baktığımızda milliyetçi bir muhafazakârlığın yükseldiğini söyleyebiliriz. ??? AB konusunda da bir gerileme gözleniyor. İki yıl içinde AB’ye yönelik negatif tepkilerin arttığı ortaya çıkıyor. AB’nin temel bazı de ğerleri bozacağı endişesi giderek yükseliyor. Bu noktada da şu söylenebilir: AB üyelik sürecinde birçok ülkede yaşanan bir direncin Türkiye’de de yaşanması söz konusu. Bu nedenle bunun bir muhafazakârlaşma olarak görülmesi doğru olmayabilir. ‘‘Osmanlı’dan bugüne modernleşmemiz iyi mi oldu kötü mü oldu’’ sorusunun cevabını da dikkat çekici bulduğumu söylemek isterim. ‘‘Yenilikler her bakımdan iyi oldu’’ diyenler yüzde 45.6, ‘‘Bazı kötü tarafları olsa da, yenilikler genelde iyi oldu’’ diyenlerin oranı ise yüzde 31. Her ikisini birleştirdiğimizde toplam yüzde 76.6’lık bir orana ulaşılıyor ki, bu çok önemli bir eğilimi gösteriyor. Bu eğilim, Osmanlı’dan bu yana atılan ilerleme adımlarını, sanılanın aksine toplumun büyük çoğunluğunun onayladığı ortaya çıkıyor. Türk toplumu muhafazakârlaşıyor mu? Bu sorunun net bir cevabı olmadığını sanıyorum, ancak toplumdaki düşüncelerin değişip geliştiği inancındayım. Bu araştırmadan da böyle bir sonuç elde etmek mümkün. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle