Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 MART 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA SÖYLEŞİ 9 Koç Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç uyardı: En büyük risk seçim ekonomisi ‘Popülizmden uzak durmak lazım’ NİLGÜN CERRAHOĞLU oç Grubu Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı 3 yıl önce devralan ve bu kısa sürede 2.5 katlık bir büyüme elde eden Mustafa Koç, ‘‘global stratejilerin’’ önemini vurguluyor. ‘‘Türkiye’nin de benzer bir bakış açısıyla global bir stratejiye ihtiyacı olduğunu’’ belirten Koç, Türkiye’nin önümüzdeki on yıllık vizyonunun ‘‘Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri arasında yer almak’’ olabileceğini söylüyor. Koç’la ‘‘Cumhuriyet’’ için yaptığımız ufuk turu şöyle: Koç Grubu kendisine, on yıl içinde dünyanın 200 şirketi arasına girmek gibi uzun dönemli hedefler koyuyor ve bu hedefleri öne çekip yakalayabiliyor. Grubunuzun ileriye dönük global stratejileri var. On yıl sonrasının Türkiye’sini bu global strateji içinde nerede görüyorsunuz? MUSTAFA KOÇ Koç Topluluğu olarak vizyonumuzu ‘‘Oyun alanımız dünya’’ hedefiyle ortaya koyuyoruz. Bu global stratejinin en önemli uygulama sahalarından birisi elbette Avrupa. Türkiye’nin de benzer bir bakış açısı ve stratejiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin vizyonu ‘‘Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri arasında yer almak’’ olmalı. Bunun için siyasi istikrara, Batı normlarında demokrasiye, tutarlı ekonomik yapı ve yönetime ihtiyacımız var. Koç Topluluğu için ‘‘global oyuncu’’ olmak hedefi nasıl bir zorunluluksa, Türkiye’nin AB projesi de çok önemli bir tercihtir. Küreselleşen siyaset ve ekonomi Türkiye’yi bu bünyenin dışında kalmamaya zaten zorluyor. AB adaylığıyla elde ettiğimiz ivmenin artarak sürmesi ve süreçte Türkiyenin söz verdiği tüm yükümlülükleri yerine getirmesi kaçınılmazdır. zin sağlıklı gelişmesi için gerekli. K ? ‘‘Sorunlarımızın çoğu demokratik hukuk devleti olmakla çözülebilecek konular. Siyasal Partiler Yasası ve seçim sisteminde köklü reformlara ihtiyaç var. ’’ ? ‘‘Genel seçimler zamanında yapılmalı, cumhurbaşkanlığı seçimleri de istikrarı bozmayacak biçimde gerçekleştirilmelidir. ’’ ? ‘‘Paraya, satın alma aracından çok paylaşma aracı olarak bakıyorum. Parayla gelen imkân ve keyifler, paylaştıkça çoğalır ve sizi mutlu eder. Bu bir hayata bakış meselesi. Bu anlamda dedeme ve babama çok şey borçluyum. ’’ ?‘‘(AB konusunda) İyimserliğimi koruyorum. İvmenin kaybedildiği söylense de, Türk ekibi ciddi bir çalışma içinde. Ankara’da yaptığım temaslar ve dışardan aldığım mesajlar bu yönde. Bu, maalesef kamuoyuyla yeterince paylaşılmıyor. ’’ ? TÜSİAD’ın müzakere aşamasındaki stratejisi: ‘‘İlki ev ödevlerimizin tamamlanması konusunda hükümet çalışmalarını izlemek. İkincisi tanıtım. ’’ EKONOMİNİN ‘GLOBAL FIRSATLARINI DEĞERLENDİRDİK’ Türkiye’nin en iyisi olmanın kendilerine yetmediğini belirten Koç, “Uluslararası platformda da en iyi olma hedefiyle hareket ediyoruz. Ana ilkemiz, kurucumuz Vehbi Koç’un ‘Ülkem varsa ben de varım’ sözüdür’’ dedi. Grubun yönetim kurulu başkanlığını 3 yıl önce devraldınız ve 2.5 katlık bir büyüme elde ettiniz. Bu hızlı büyümenin sırrı nedir? Temel stratejimiz global ekonominin bir parçası olarak sahip olduğumuz fırsat ve imkânları doğru biçimde değerlendirmek yönünde oldu. Türkiye’nin temel ekonomik göstergelerde parlak sonuçlar alması, topluluk olarak büyüme stratejilerimizin daha rahat uygulanmasına neden oldu. Ekonomik ve siyasi istikrar sadece bizi değil diğer yatırımcıların da önlerini daha rahat görebilmelerine ve planla davranabilmelerine olanak sağladı. Bizim açımızdan bu büyüme, topluluk olarak 2001 yılında uygulamaya geçirdiğimiz stratejik yaklaşımın hedeflenen sonucu olarak düşünülmelidir. Dedenizden ve babanızdan devraldığınız en önemli ilke nedir? Topluluğumuzun kurucusu Vehbi Koç iş hayatında her zaman öncü oldu ve birçok ‘‘ilk’’i geliştirdi. Kurumsallaşmaya büyük önem verirdi. Babam Rahmi Koç, Topluluğun büyümesinde stratejik karar ve uygulamalarla başarılarımızı çoğalttı. 80. yılımızda ikisine de şükran borçluyuz. Şimdi ‘‘Türkiye’nin en iyisi olmak’’ bize yetmiyor. Uluslararası platformda var olduğumuz alanlarda da en iyi olma hedefiyle hareket ediyoruz. Ana ilkemiz ise kurucumuz Vehbi Koç’un ‘‘Ülkem varsa ben de varım’’ sözüdür. ‘PARA BİR PAYLAŞMA ARACI’ Yaptığımız bir söyleşide babanız ‘paranın lüzumsuz problem yarattığını’ söylemişti ve ‘‘Para hayatı karmaşıklaştırır. Paranın önemi onunla ne yaptığınıza bağlıdır. Zenginlik çok para harcamak değildir. Dolu küp ses çıkarmaz derler. Gördüğüm gerçek zenginler hep öyleydi. Rockefeller’lar, Agnelli’ler...’’ demişti. Aynı fikirde misiniz? Evet, tamamıyla katılıyorum. Paranın hayatı karmaşıklaştırdığı doğru, ancak çoğu zaman yaşamı daha keyifli kıldığı da bir gerçek. Paraya bir satın alma aracından çok paylaşma aracı olarak bakmayı tercih ediyorum. Onunla gelen imkân ve keyifler ancak paylaştıkça çoğalır ve sizi mutlu eder. Önemli konu, elinizdeki değeri nasıl yönettiğiniz. Para yönetiminizden çıkar ve sizi yönetmeye başlarsa işte o zaman hayatınızı karmaşıklaştırır. Para saçan ve bunu gösteriş olarak yapanları incelediğinizde, ruhlarında tatmin olmamış yönler olduğunu; para saçmaya devam ettikçe bu tatminsizliğin arttığını görürsünüz. Bu bir hayata bakış meselesidir. Bu anlamda dedeme de babama da çok şey borçluyum. İlişkilerinizde en çok değer verdiğiniz özellik nedir? Güven. T ÜSİAD KÜLTÜREL TANITIM BAŞLATACAK TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanısınız. Müzakerelerin açılmasında TÜSİAD’ın büyük katkısı oldu. TÜSİAD, AB başkentlerinde lobi yaptı ve Ankara ile hedefe kilitlendi. Müzakere aşamasındaki stratejiniz nedir? TÜSİAD iki eksende bu çalışmaları yürütüyor. Birincisi kendi ödevlerimizin tamamlanması konusunda hükümet çalışmalarını izlemek; gerekiyorsa modeller ortaya koymak, destekleyici kamuoyu yaratma faaliyetine girmek. İkincisi tanıtım. Avrupa’da bunu bugüne kadar hep ekonomi ve siyaset bağlamında yaptık. Bu yıldan itibaren kültürel boyutu da işin içine katmayı, ‘‘insan’’ unsurunu, ekonomide yükselen değerlerimizi, özellikle İstanbul dışında olanları, Avrupa’daki hayata olumlu katkıda bulunan insanlarımızı tanıtmayı amaçlıyoruz. Ayrıntıya girmek istemiyorum. Bu, işin sihrini bozar. Ancak bu alanda uzman yabancı kuruluşlardan destek alarak 2006 yılında kültürinsan temelinde Türkiye’yi Avrupa basınında, özellikle sokaktaki insana daha yakın olan yerel basın organlarında tanıtacağımızı söyleyebilirim. TÜSİAD’ın son genel kurul toplantısı yargıdan kaynaklanan sorunları öne çıkardı. Çeşitli bağlamlarda bu konu gündeme geliyor. Hem ‘‘özelleştirme’’ bağlamında, hem istişare konseyinde yaptığınız konuşma nedeniyle bizzat siz de bu sorundan payınıza düşeni yaşadınız. Türkiye’nin en öncelikli sorunu yargının öngörülebilirliği, yani ‘hukuk devleti’ midir? Öncelikli sorunları siz nasıl sıralardınız? Parti içi demokrasi mi? Baraj mı? Siyasette kadının temsili mi? Devletin liberalleşmesi mi? Yaşadığımız sorunların çoğu demokratik hukuk devleti olmakla çözülebilecek konular. Bu nedenle Siyasal Partiler Yasası ve seçim sisteminde köklü reformlara ihtiyaç var. Bunları çözdüğünüzde sizin yaptığınız sıralama kendiliğinden ortadan kalkıyor. Burada sadece devlet değil, toplumsal olarak da demokratik bir yapıya sahip olmak önemli. Örneğin parti içi demokrasi ve kadınların siyasette temsili için aşılması gereken, öncelikle kafa yapısıdır. Yoksa yasalarla ne yaparsanız yapın göstermelik olur. Toplum olarak da kendimizi dönüştürmemiz gerekiyor. cumhurbaşkanlığı seçimlerinin siyasi istikrarı koruyacak şekilde yönetilmesi son derecede önemlidir’’ diyorsunuz. Mevcut parlamentodan çıkan bir cumhurbaşkanı ile öngördüğünüz ‘siyasi istikrarın’ korunması mümkün olabilecek mi? Bu konuda hiçbir korku taşımadığınızı söyleyebilir misiniz? Önümüzdeki seçim döneminde hangi riskleri öngörüyorsunuz? Demokratik sistemde, demokratik koşullarda yapılan bir seçimin sonuçlarının kimseyi korkutmaması gerekir. Korkulması gereken bunun tam tersi eğilimlerdir. Böyle bir korku yaratarak, bunun etrafında mücadele etmek de, toplumsal uzlaşma vasatından ayrılarak ‘‘Ben yaptım oldu’’ tavrı da istikrarı zedeleyici tutumlardır. Bu nedenle görüşlerimin arkasında duruyorum. Genel seçimler zamanında yapılmalı ve cumhurbaşkanlığı seçimleri de istikrarı bozmayacak biçimde gerçekleştirilmelidir. Genel seçimlerle ilgili temel risk seçim ekonomisi uygulamasıdır. Bu konuda da artık bilinçli bir tutum içinde olunacağını umuyorum. ‘LİSTEDE BAŞKA FAKTÖRLER DE VAR’ ‘Forbes’ milyarder listesinde Türkiye’den 21 isme yer verdi. 2001 krizinden 5 yıl sonra, bu kadar çok milyarder çıkmasında hangi ekonomik etkenler ve gelecek beklentileri rol oynamış olabilir? Kuşkusuz burada ekonomide yaşadığımız istikrarın önemi var. Ama daha etkili, ekonomik olmayan başka faktörler de var. Bu tür çalışmalarda en kolay hesaplama yöntemi, borsaya kote şirketlerdeki hisse oranlarından hareketle bir servet tanımlaması yapmaktadır. İlgili kişilerin seçiminde de biraz ‘‘şirketlerin veya şahısların’’ ne ölçüde ortada gözüktükleri önemli etken olmaktadır. Listedeki bazı şahıslar, üç aşağı beş yukarı buna yakın servetlere zaten sahiptiler. Ama bu yıl listeye girmişler. Neden? Birkaç neden var. Birisi ekonomik gerçekten... Borsa endeksindeki gelişme ve TL’nin değer kazanması, şirketlerde sahip olduğunuz hisselerin değerini arttırdı. Dolayısıyla birkaç basamak yükseldiniz. İkinci etken daha çok göz önünde olmak. Bazı isimler için bunun da etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu; şirketinizin halka açılması, halka açık şirketinizin yüksek performans göstermesi, şirket alımlarında adınızın geçmesi gibi faktörlerden kaynaklanır. Türkiye bu bakımdan çok hareketli yıllardan geçiyor. Bu faktörler bir araya gelince liste kabarıyor. Tek başına Forbes listesinden hareketle ekonomik bir analiz yapmak doğru olmaz. ‘PALYATİF DEĞİL, KALICI ÇÖZÜM’ Türk Lirası’nda aşırı değerlenmeyi nasıl yorumluyorsunuz? Temel tartışma TL’nin değerlendirilmesinden ziyade sonuçlarının Türkiye’deki bazı sektörleri nasıl etkilediği ve bu bağlamda ne tür önlemler alınması tartışmasıdır. Bizim savunduğumuz konu şudur: Liranın değeriyle oynamak ve benzeri yaklaşımlar çözüm oluşturmadıkları gibi ekonomik istikrarı da zedeleyebilir. Özellikle bazı sektörlerde ithal girdisini kısacak şekilde katma değer yaratan mallar üretmek gereklidir. Palyatif çözümler yerine kalıcı çözümler üretmeliyiz. KOBİ’lerin bir kısmı ve bazı sektörler kendilerine gerekli yapısal değişimi gerçekleştirmek zorundalar. Bu hem kendi varlıkları hem de ekonomimi ‘Ömer Sabancı’ya katılıyorum’ Merkez Bankası başkanlığının sürüncemede kalmasının sorun olduğunu söyleyen Mustafa Koç, ‘Bir süre daha Süreyya Serdengeçti görevde kalsaydı, Türkiye için yararlı olurdu’ dedi Ömer Sabancı, ‘‘Bu iş iyi yönetilmiyor. Serdengeçti başarılı bir başkandı. Görevinin niye devam ettirilmediğini anlamış değiliz!’’ dedi. Bu gerilimin olası sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Niye yumuşak geçiş yapılamadı? KOÇ Onu bana sormayın. Buna siyasi iktidarın cevap vermesi lazım. Batılı ülkelerde Merkez Bankası’nın yeni başkanının kim olacağı 3 ay evvelden açıklanır. İki başkan üç ay birlikte çalışır ve böyle çok yumuşak bir geçiş olur. Herhangi bir spekülasyona veya boşluğa mahal vermemek için, özellikle ABD’de bu böyledir. Türkiye çok iyi bir çizgide giderken, MB Başkanı da çok başarılı bir performans sergilemişken, mali piyasalara verilecek mesaj ve güveni sarsmamak açısından kendisiyle devam edilebilirdi. Ama bu siyasi iktidarın vereceği bir karardır. Bu karara da saygılı olmak lazımdır, (siyasi iktidar MB Başkanı’nı) değiştirebilir. Tabii ki buna kendileri karar vereceklerdir, fakat (konunun) sürüncemede kalması veya birinin adının geçerken ‘‘Kararname bize geldi, gelmedi!’’ gibi bir belirsizliğin ortaya çıkması.. dikkat ederseniz borsada anında bir düşüş yarattı. Allah’tan bu hemen toparladı. Ömer Bey o bakımdan ‘‘daha iyi yönetilebilirdi!’’ diyor. Ben de buna katılıyorum. Süreyya Bey’le devam edilse nasıl olurdu? Bence bir süre daha Süreyya Bey’le gitmesi Türkiye için yararlı olurdu. Mesele sürecin belirsizliğe sebep vermeden yürütülebilmesidir. Serdengeçti MB’nin bağımsızlığını korudu;‘‘Türkiye seçim sathına girdiği için MB’nin bağımsızlığını sahiplenen bir başkan arzulanmıyor...’’ şeklinde yorumlar var... Bu yorumlar var. İnşallah doğru değildir. Ben öyle olduğunu zannetmiyorum. Saşimdi gelip burada böyle konuştu, anlamış değilim açıkçası. Zamanlamayı anlamakta zorluk çekiyorum. KAYMASI YOK AMA ‘VİZYON BİLGİ VERİLMİYOR’ ÖZELLEŞTİRMEDE ‘YAPICI İLETİŞİM’ Kronik sorunlardan biri de ‘özelleştirme’. Son örneğini TÜPRAŞ’ta gördük. Türkiye’de özelleştirme niye bu kadar zor? Özelleştirme sadece Türkiye’de değil, diğer ülkelerde de zaman zaman sorun olabiliyor. Bunun nedenlerinin altında her ülkede bazı kesimlerin, küreselleşen dünyanın ekonomik gerçeklerini tam olarak algılayamamış ve artık kimsenin kimseden bağımsız olmasının mümkün olmadığı bir dünyada yaşadığımızın bilincine varmamış olması yatıyor. Bir kurumun yabancı şirketler tarafından satın alınması, bağımsızlığın elden gitmesi anlamında algılanabiliyor. Yerli bir şirkete satılması bile kafalarda soru işaretleri yaratabiliyor. Türkiye’de bunun daha çok gündeme gelmesi, yaşadığımız sürecin hızlılığından ve bu hız içinde geleneksel düşünce kalıplarının dışına çıkmakta zorlanılmasından kaynaklanıyor. Biz bu süreci hızlı yaşamak zorundayız, çünkü gelişmiş ülkelerin refah seviyesini yakalamaya çalışıyoruz. Bunun aşılmasının en önemli yollarından birinin özelleştirme konusunda devletin/hükümetin yapıcı ve eğitici bir iletişim yapması olduğunu düşünüyorum. ‘‘Genel seçimlerin zamanında yapılması, Yazarımız Nilgün Cerrahoğlu’na konuşan Koç, “AB, kamuoyuna karışık mesajlar veriyor” dedi. yın Babacan’ın pozisyonu çok net olarak mali politikaların ve mali disiplinin bundan sonra da aynı şekilde devam edeceği yönünde. Fazla yoruma, spekülasyona gerek yok. Yeni başkan inşallah bu trendi devam ettirir. ZAMANLAMASINI ‘DERVİŞ’İN ANLAMIŞ DEĞİLİM’ 2006’ya iyi girilmedi. Birincisi AB konusunda rehavet olduğu yolundaki kanılar. İkincisi cari açık sorunu ve TL ’nin aşırı değerlenmesi. Üçüncüsü MB Başkanı’nın atamasında ortaya çıkan gerilim. Dördüncüsü Şemdinli iddianamesi ve arkadan gelen tepkiler... Böyle bir silsile var. Birtakım şanssız olaylar oldu, siyasi alanda. Ama ben hâlâ cari açığın çok büyük bir problem olduğuna inanmıyorum. Evet bizim gibi bir ülke için (GSMH’nin) yüzde 67 (oranına varan cari açık) yüksek... Bunun yüzde 4.55 olması lazım ama (cari açık) kaliteli bir şekilde finanse edilir durumda. İkincisi Türk parasının aşırı değerinden bahsediyoruz. Bugün mademki dalgalı kur diye bir sistem seçtik, sistemin bir yanıyla oynayıp öbür yanıyla oynamamakla bu işi halledemeyiz. Dolayısıyla arztalep dengesi, piyasadaki Türk parasının değerini belirleyecektir. Kemal Derviş, ‘‘Önemli olan piyasalardaki beklentileri yönetmek. Böyle bir kur sistemi var. Hiçbir şey yapamayız demek doğru değil’’ diyor. Bu Sayın Derviş’in görüşü. Saygı duymak lazım. Ama uluslararası deneyim sahibi olduğu için açıklamaları yankı yarattı. Niye şimdiye kadar bir şey söylemedi de AB sürecindeki ivme kaybını nasıl değerlendiriyorsunuz? İyimserliğimi koruyorum. Bu uzun ve zor bir süreç. Kültürel ve toplumsal değişim içeriyor. Başından biliyorduk. Zaten bize bugün gelin deseler, böyle bir hazırlık içinde değiliz. Bu zaman alacak. İvmenin kaybedildiği söylense de Türk ekibi çok ciddi bir çalışma içinde. Ankara’da yaptığım temaslar ve dışardan aldığım mesajlar bu yönde. Ama maalesef bu kamuoyuyla yeteri kadar paylaşılmıyor. Biraz sessiz ve derinden gidiliyor. AB temsilcisi Kretschmer reformların yavaşlamasına, kamuoyunda desteğin azalmasına dikkat çekiyor. Yüzde 70’ten yüzde 55’e düşmüş destek. Avrupalıların da bunda payı var. Çok karmaşık mesajlar veriyorlar. Halkımızda ‘‘Acaba bizi istiyorlar mı istemiyorlar mı?’’ gibi bir tereddüt başlıyor. Burada biraz daha dikkatli davranmak lazım. Öbür yandan da reformların bir an önce hayata geçirilmesini istiyorlar ki zamandan tasarruf edelim. Yani hükümette bir vizyon kayması olduğu yolundaki görüşlere katılmıyorsunuz? Hayır. Ama mesajlar kamuoyuyla paylaşılmıyor. Veya bununla ilgili yeterli bilgi verilmiyor diyeyim.. Bu bir tarz meselesi. Mühim olan işin devam etmesi. Bu arada gelecek yıl seçim var. Popülist politikalardan uzak durmak lazım. Bu yapılıyor demiyorum ama çok dikkat etmek lazım. CUMHURİYET 09 K