12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 MART 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL AdaletSiyasetRezalet I Bilindiği gibi adalet, önünde sonunda doğruya ulaşabilir. Verilen yanlış kararlar bir üst mahkemece düzeltilebilir. Ağca olayında böyle olmuştur. Oysa siyasette böyle bir düzenek yoktur. Bu nedenle siyasette yapılan yanlışlar büyük zararlar doğurabilir, doğurmuştur da. Şu halde yapılması gereken, öncelikle bir adalet reformu gerçekleştirilerek yargının bağımsız hale getirilmesi, sonra da infaz sisteminin yeni baştan düzenlenmesidir. Af ya da şartlı salıverme gibi yasalar çıkarma yetkisinin parlamentodan alınarak adalet örgütüne verilmesidir. temel yasaların değiştirilmesi eklenmiştir. Devletin ivedilikle çıkardığı yasaların bazı maddeleri şimdi aksaklıklara neden olduğu için değiştirilmek istenmektedir. Türk Ceza Yasası ile Yurttaşlar Yasası’nın bazı maddeleri bunların arasındadır. Bilindiği gibi bu yasalar dünyanın her yerinde temel yasa olarak nitelenir ve yapımı da uzun yıllar alır. Bu gibi yasalar en aşağı yirmi yıllık bir çalışma sonucunda çıkarılır. Oysa Türk Ceza Yasası, Avrupa Birliği’nin dayatması sonucunda ve birliğe girememe korkusu içinde birkaç ay içinde yürürlüğe konulmuştur. Bu nedenle de birçok yanlışlık ve eksiklik içermektedir. Şimdi siyasal iktidar bu eksiklikleri gidermenin telaşı içindedir. Daha önce terör suçlusu olan Haluk Kırcı bu karışıklık nedeniyle vaktinden önce cezaevinden çıkarılmıştır. Şimdi ise Abdi İpekçi’yi öldüren, iki gasp suçunu gerçekleştiren ve Papa’yı öldürmek kastıyla yaralayan Mehmet Ali Ağca olayında aynı yanlışlık yaşanmıştır. İvedilikle çıkarılan yasalar kaypak olduğu için yargıçlar ve hukukçular tarafından ayrı ayrı yorumlara uğrayabilmektedir. Televizyon ekranlarında boy gösteren kimi hukukçular, bilim adamları ve profesörlerin çoğu, yasaların yorumunda değişik görüşler ortaya atmışlardır. Bunun başlıca nedeni yasaların doğru dürüst yazılmamasıdır. Ağca’nın vaktinden önce cezaevinden çıkarılması değer yargılarını altüst etmiş, toplumun vicdanını yaralamıştır. Bilindiği gibi adalet, önünde sonunda doğruya ulaşabilir. Verilen yanlış kararlar bir üst mahkemece düzeltilebilir. Ağca olayında böyle olmuştur. Oysa siyasette böyle bir düzenek yoktur. Bu nedenle siyasette yapılan yanlışlar büyük zararlar doğurabilir, doğurmuştur da. Şu halde yapılması gereken, öncelikle bir adalet reformu gerçekleştirilerek yargının bağımsız hale getirilmesi, sonra da infaz sisteminin yeni baştan düzenlenmesidir. Af ya da şartlı salıverme gibi yasalar çıkarma yetkisinin parlamentodan alınarak adalet örgütüne verilmesidir. Çünkü af, siyasal bir sorun değil, hukuksal bir sorundur. Siyasetin işi değil, hukukun işidir. Cezanın amacı suçluyu topluma kazandırmaktır. Suçlu, topluma kazandırıldığı zaman salıverilmelidir. Böyle bir sonucu belirleyecek olan da ancak yargıçlardır. Şimdiye değin yapıldığı gibi hükümlülerin tümünü serbest bırakmak sakıncalıdır. Belirli bir cezaya çarptırılan kişinin hangi aşamada salıverilmesi gerektiğini somut biçimde yargı organları belirleyebilir. O halde bu yetki, vakit geçirilmeden mahkemelere verilmelidir. Başka çıkar yol yoktur. Hukukun ve adaletin ne olduğunu, ne olmadığını saptamak, parlamentonun değil, adalet örgütünün yetkisinde olmalıdır. Yazımıza daha sonra devam edeceğiz. PENCERE Burnumuzun Dibindeki Cinayet... Irak’ta Amerikan işgali 3’üncü yılını doldururken ölümün kol gezdiği ülkede hayat tam bir kâbusa dönüştü... Göz göre göre bir vahşet sürüyor Irak’ta... Sorumlusu kim?.. Başkan Bush yönetimindeki Amerika ile yârı vefakârı İngiltere... Burnumuzun dibinde dünyanın en büyük cinayeti işleniyor... Angloamerikan ortaklığı ortalığı kana buluyor... Bu ortaklığın dünya görüşü, insanlığa bakışı, felsefesi savaşçılık üzerine oturuyor; Birleşmiş Milletler dünyasında insanları düpedüz boğazlayan uygarlar şaşılası bir ilkelliği benimsiyorlar... Osmanlı devleti de ABD gibi savaşçıydı... ? Osmanlı döneminde erkeğin askere gidişi savaşa gidişiyle eşanlamlıydı; bunun üzerine nice nice şiirler yakılmıştır: ‘‘Kışlanın önünde çalınır sazlar yüreğim yanıyor ciğerim sızlar Yemen’e gidene ağlıyor kızlar’’ Gerçi halk ozanlarının savaşa karşıtlığı dizelere yansıyordu; ama, barışçılık diye bir felsefeye kimse göz kırpamazdı; bu nedenle savaşı yeren ozanın adı çoğu zaman gizli kalırdı... ‘‘Bizlere istikbal önce açıktı Şu harbe girmemiz uğursuz çıktı Felaket rüzgârı bu mülkü yıktı’’ Yine adı bilinmeyen bir halk ozanı savaştan şöyle yakınıyordu: ‘‘Savaş bitti hani yurduna giden gelmedi yiğitler tutsakta kaldı yâd illere düştü kurtar Yaradan kimi yaylak kimi kışlakta kaldı.’’ ? Osmanlı Devleti savaşçıydı.. Ya Cumhuriyet nasıldı?.. Atatürk’ün savaşa ilişkin görüşleri açık seçiktir: ‘‘ Meclisimiz ve hükümetimiz cenkçi ve maceracı olmaktan uzaktır, bilakis sulh ve selâmeti tercih eder.’’ ‘‘ Millet hayatı tehlikeye maruz kalmayınca harp bir cinayettir.’’ ‘‘ Dürüst ve açık olan dış siyasetimiz özellikle barış fikrine dayanır.’’ ‘‘Yurtta sulh, cihanda sulh!..’’ ? Eski çağlarda bir devletin savaşçı niteliği doğal görülürdü; insanlık saldırı, harp, ganimet, yağma, fetih kavramlarıyla haşır neşirdi... Osmanlı’nın fetih üzerine bir dünya görüşüne sahip olması, dinci kimliği de göz önüne alınırsa eleştirilemez... Ancak bugünkü Amerika (ve de İngiltere) Osmanlı’dan bin beter bir ilkellik ve canavarlık üzerine dünya görüşlerini oturtmuşlardır... Üstelik Angloamerikanların savaşçı politikalarını İslam coğrafyasında yürütmeleri olaya dinci bir içerik de kazandırıyor. ? Ne yazık ki ilkellik yalnız Angloamerikanların dünya görüşleriyle sınırlı kalmıyor; Irak’ta yaşanan olayların İslamı bölen mezhep çelişkisi yüzünden bir iç savaşa dönüşmesi olasılığı, ülkenin uygarlığa ne kadar uzak olduğunu vurgulayan bir hazin gösterge... Türkiye’nin Irak savaşına uzak kalmasındaki barışçılık sağduyusunun direnişi üç yıl içinde daha çarpıcı biçimde ortaya çıktı. Sen de Yaşlanacaksın! ‘‘Ben gençlik nedir bilirim, ama sen yaşlılık nedir bilmezsin’’ diyordu bir şarkısında Orson Welles!.. Herkes gençlik nedir bilir mi? Yaşar mı o güzel yılları istediği gibi! Duyar mı, tadına varır mı? Bir ömür boyu, o günlerin mutluluğunu sürdürür mü? Yaşlılık ise, ancak belirli kişilerin yazgısında vardır. Yaşamak!.. Yaşamak çok şeydir. Bir sungudur, bir ayrıcalıktır. Belki de apayrı bir acıdır, bir üzüntüdür, bir hayıflanıştır. 1824 Mart Birleşmiş Milletler’ce ‘Yaşlılık Haftası’ ilan edilmiş... Herkese göre günler, haftalar var. Kısacık bir zaman bölümü ayrılmış, sevgililere, annelere, babalara, sakatlara, daha kimlere!.. O süreçte yazılır, konuşmalar yapılır, sözler verilir, söylevler çekilir... Bizim Başbakan da geçen gün ‘‘Yaşlılarınıza iyi bakın, onlara sahip çıkan evlatlar olun’’ dedi. Ünlü bir bestecimiz vardı, Arif Sami Toker. Nice sevilen şarkının bestecisi... Yaşlanmış, Darülaceze’ye düşmüş... Yalnız, yapyalnız... Kimse arayıp sormuyor. Onun güzel bestelerini çalarak, söyleyerek para kazanan, ün yapanlar bile semtine uğramıyor!.. Ağlıyordu, söyleniyordu... İster istemez hepimiz duyduk o acıyı, o terk edilmişliği... Bir şiir okudum dün: Büyük Saatli Maarif Takvimi’nin 18 Mart yaprağında.. Kim yazmış, bilmiyorum. Ama günün anlamını, önemini duyuran bir sesleniş, bir ders, sana, bana, herkese. Her birimizin yaşayacağı bir yaşam olayının çok önceden anımsatılması. Adı: ‘‘Yalnızlık’’. ‘‘Ben Darülaceze’de kalıyorum / Bazan banklarda oturup, bazan ağlıyorum / Benim de bir evim vardı / Penceremde sardunya saksıları / Bir de tekir kedim. Hatırlıyorum / Evlatlarım, F., S., H. ve şipşirin torunlarım / Belki birisi ziyaretime gelir diye bekliyorum / Ne gelen var ne giden, şaşırıyorum / Ne olur? Bir kerecik gelin... Sizlere sesleniyorum / Ellerimi bağlayacağım, titremeyecekler / Söz veriyorum. Yok.. ne gelen var ne giden / Ama göreceksiniz, bir gün gelecekler / Evlatlarım, torunlarım / Bir mezar taşında bulacaklar beni belki de.. Ama söyleyin onlara ne olur / Ağlamasınlar / Kıyamıyorum.’’ Herkes gençlik nedir bilir, ama yaşlılığı bilemez. Ama gün gelir, gelir yakana yapışır biriken yılların ağırlığı!.. Herkesin yazgısında yoktur bu! Yaşlanmadan çekip gitmek çok daha yaygın. Ama sana doğa izin vermiş, yıllarca çalışmış çabalamışsın, bir şeyler yapmışsın, yaratmışsın, çoluk çocuğunu yetiştirmişsin, onlara yaşam sunmuşsun. Doğa seni korumuş, sen istesen de istemesen de. Evlere sığmaz olmuşsun! Ağır gelmişsin! Daha ne kadar sürecek bu adamın yaşamı mı demişler! Seni sevenler, sevmiş olanlar artık bıkmışlar mı? Git bir kahveye zamanı öldür! Ona buna bakarak, saçma sapan konuşarak, dinleyerek!.. Tek yol huzurevidir, yaşlılar yurdudur, o da olmazsa Abdülhamit’in kurduğu Darülaceze’dir artık yuvan... Şu Yaşlılar Haftası nerden çıkmış. Bir gereği varmış gibi... M. İskender ÖZTURANLI dalet, insanoğlunun yüzyıllar boyunca benimsediği en yüksek değer, en yüksek erdemdir. Tüm büyük düşünürler adaleti, erdemlerin en güzeli olarak nitelemişler, adaletsiz bir toplumun mutluluk içinde yaşayamayacağını söylemişlerdir. Sokrates, Platon ve Aristoteles bu düşüncededir. Heraklitos, ‘‘adaletsizliğin bir yangından daha çabuk önlenmesi’’ gereğinden söz etmiş, İsa’dan hemen sonra yaşamış olan Stoacılar, ‘‘devletin her şeyin üstünde olmadığını, onun üstünde aklın, yasanın ve hukukun bulunduğunu’’ dile getirmişlerdir. Öripides, ‘‘Ifigenia’’ adlı yapıtında ‘‘adaletsiz tanrının tanrı olamayacağını’’ vurgulamış. Kant ise adaleti ‘‘Tanrı’nın en çok sevdiği evladı’’ olarak nitelemiştir. Bu nedenledir ki, adaletten ayrılmak, insanlıktan ayrılmak demektir. Günümüzün başat sorunu da hukuktur, adalettir. Hukukun üstünlüğü ve hukukun egemenliğidir. Her şeyin temelinde hukuk vardır. İnsan hukuka saygılı olacak, toplum hukuka saygılı olacak, devlet hukuka saygılı olacaktır. Çağımızda devlet, hukukla sınırlandırılmıştır. Uygar dünyada hukuka bağlı olmayan bir yönetim, hukuk kurallarına aykırı davranan bir devlet düşünülemez. Devletin gücü, hukuka saygılı olmasıyla orantılıdır. Hukuka saygılı olmayan bir devlet, güçsüz bir devlettir, gücünü yitirmiş bir devlettir. Devlete gücünü veren, hukuk ve adalettir. Ne var ki XXI. yüzyıl Türkiye’sinde adalet örgütünün durumu yürekler acısıdır. Siyaset adalete karışmakta, adaleti etkilemeye çalışmakta, hukuka aykırı af yasaları çıkararak adalete tecavüz etmektedir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi çiğnenmekte, siyasal iktidar adaleti etkisi altına almak, adaleti siyasallaştırmak istemektedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun başkanı adalet bakanıdır. Sekreterliği ise bakanlık müsteşarının elindedir. Kurulun çalışacağı bağımsız bir yeri yoktur. Denetim ve disiplin kovuşturmaları Adalet Bakanlığı müfettişlerince yapılmaktadır. Böylesine bir düzenek adalet bağımsızlığına gölge düşürmekte, adalet duygusunu sarsmaktadır. Yargı organlarının cezalandırdığı kişileri parlamento, suçtan zarar görenlerin iznini almadan, adalet duygusuna ve top A N O V İ TA S Tu r i z m Kapadokya : 0609 Nisan Edirne : 0809 Nisan KastamonuSafranboluAmasra : 1416 Nisan MudurnuGöynükBeypazarı : 1516 Nisan BoluAbantYedigöller : 1516 Nisan Frig Dünyası : 2830 Nisan (Kütahya, Afyon, Frig Vadisi) BursaMudanyaCumalıkızık : 2930 Nisan EndülüsMadridToledo : 1320 Mayıs Prag : 2427 Mayıs İstanbul günübirlik ve diğer turlarımızı acentemizden sorunuz. Tel: 0212 251 28 08 (pbx) novitas?novitas.com.tr www.novitas.com.tr lumsal gerçeklere aykırı yasalar çıkararak salıvermektedir. Son yıllarda yürürlüğe konulan Af Yasası ve Şartlı Salıverme Yasası ile böylesine olumsuzluklar yaratılmıştır. Yeni Ceza Yasası bile af hakkında yargılar içermekte, örtülü bir af getirmiş bulunmaktadır. Üzerinde durulması gereken en önemli etmen, çıkarılan yasaların ulusun hak anlayışına uygun olmasıdır. Böyle bir koşula uymayan yasa, yasa değildir. Cezaevindeki hükümlüleri yarıya indirmek amacıyla ve içerde kaldıkları takdirde kargaşa çıkaracakları endişesiyle yürürlüğe konulan bir yasaya, yasa denebilir mi hiç? Türlü siyasal pazarlıklar sonucunda oluşturulan bir yasa, yasa sayılabir mi? Son Af ve Şartlı Salıverme yasaları böyle bir düşüncenin ürünü değil midir? Bu yasalarla kimi hükümlülerin cezaları kaldırılmış, kimi cezalar indirilmiş ve ertelenmiştir. Yasa koyucunun elinde nesnel bir ölçek yoktur, esen rüzgârlara göre sonuca varılmıştır. ‘‘Sen şunları bağışlarsan, ben de bunları bağışlarım’’ anlayışı egemen olmuştur. Her parti kendi adamını kayırmaya çalıştığı için, kişisel ve partisel hesaplar ön plana geçmiş, toplumsal gerçekler bir yana itilmiştir. Bu yüzden hırsızları, uğursuzları, adam öldürenleri, trafik canavarlarını bağışlayan parlamento, düşünen insanı bağışlamamıştır. Siyaset adamı, ülke çıkarından önce kendi çıkarını düşündüğü ve adaletten ayrıldığı için rezaletin batağında bocalayıp durmuştur. Oysa çağdaş dünyada bu gibi af yasalarına yer verilmez, verilemez. Orada sıradan ve bayağı suçlar, hiçbir zaman bağışlanmaz, bağışlanamaz. Bu gibi bağışlamalar öncelikle adalet duygusunu, insanlık duygusunu yaralar. Herhangi bir vatandaşa karşı işlenen suçtan ötürü devletin suçluyu bağışlaması, onarılmaz sakıncalar yaratır. Bu nedenle ancak bir rejim değişikliği sonucunda, daha önce işlenen suçların artık suç olmaktan çıkması halinde af yasaları çıkarılabilir. Ne yazık ki bugüne değin ülkemizde bunun hep tersi olmuştur. Kader kurbanı adı verilen sıradan ve bayağı suçlular salıverilmiş, düşünce suçluları ve siyasal suçlular cezaevinde kalmıştır. Bu çarpık af yasalarına, sonunda bir de YALOV A 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 2000/1564 Davacı Hasan Çalık, Ahmet Çalık, Yüksel Çalık ve Ayşe Çalık vekili tarafından davalılar Mustafa İlhan, Kurban Görall ve Akdeniz Sig. A.Ş. aleyhlerine mahkememizde açılan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sırasında, Davalı Mustafa İLHAN’ın dosyada mevcut bulunan adresine tebligat yapılamadığından zabıta tahkikatından da adreslerinin tespiti mümkün olmadığından dava dilekçesinin ilanen tebliğine, duruşmanın 27.4.2006 günü saat 09.25’e bırakılmasına karar verilmiş olduğundan, tayin edildiği gün ve saatte duruşmaya gelmeniz veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, duruşmaya gelmediğiniz veya vekili temsil ettirmediğiniz takdirde, duruşmaya yokluğunuzda devam edileceği ve yokluğunuzda karar verileceğinden davalı Mustafa İlhan’a dava dilekçesi tebliği yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 16.3.ƒ 2006 (Basın: 12897) CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle