25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 MART 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu’nun raporu kadına bakış açısını ortaya koyuyor GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Doğu’da zinanın cezası ölüm ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu’nun raporunda yer alan bir araştırma bu cinayetlere ilişkin ürkütücü tabloyu ortaya koydu. Araştırmaya göre, Güneydoğu Anadolu’da zina yapması durumunda ‘‘kadının öldürülmesi gerektiğini’’ düşünen kişilerin oranı yüzde 37.4 iken, boşanmayı çözüm yolu olarak görenlerin oranı yüzde 25’lerde kalıyor. Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu Başkanı Fatma Şahin, yaptığı açıklamada, komisyon çalışmaları kapsamında İstanbul, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Ankara, Trabzon ve Rize’de konunun muhataplarıyla görüştüklerini söyledi. ‘‘Damdan düşenleri dinleyerek’’, ayakları yere basan bir rapor hazırladık Gelecek Şeylerin Habercisi Kış başlarken yoksul mahalleleri ayaklandı. Bahar başlarken de 150 kentte 1.5 milyon öğrenci, işçi, issiz genç sokaklarda. Sendikalar hükümeti genel grevle tehdit ediyor, solun bütün renkleri hareketin içinde. ‘‘Fransa burası, olur böyle şeyler’’ deyip geçmeyin. Bunlar gelecekteki şeylerin, hatta küreselleşmelerin geleceğine dönüşün habercileri. ? Güneydoğu Anadolu’da “zina yapan kadının öldürülmesi gerektiğini’’ düşünenlerin oranı yüzde 37.4. Ayrıca ‘‘kulak ve burun kesme, saç kazıma’’ gibi yöntemlere de başvurulabileceği belirtiliyor. Boşanmayı çözüm yolu olarak görenlerin oranı yüzde 25’lerde kalıyor. larını ifade eden Şahin, önümüzdeki haftalarda Adalet, İçişleri, Sağlık, Milli Eğitim, Kadın ve Aile ile Diyanet’ten sorumlu devlet bakanlarına raporu götüreceklerini ve beklentilerini ileteceklerini kaydetti. Komisyonun CHP’li üyelerinin, rapora muhalefet şerhi koyduğunu anımsatan Şahin, ‘‘Komisyon olarak çok iyi çalıştık. Demokratik bir yönetim anlayışı sergiledik. CHP’li üyelerimizin talep ettiği herkesi dinledik. Ancak namus kavramının rapora eklenmesinde anlaşmazlık çıktı. Olay farklı boyutlara getirildi. Kadın sorunu, ideolojik bakış açısının altında kaldı’’ diye konuştu. Töre ve Namus Cinayetleri Komisyonu’nun raporunda, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aytekin Sır tarafından yapılan araştırmaya da yer verildi. Söz konusu araştırmaya katılan 430 kişinin büyük çoğunluğu, namus kavramını ‘‘karım, bacım, annem, dinin emrettiği, kadınların iffeti, kadının cinselliği’’ olarak tanımlarken namussuzluk ise ‘‘kadının zina yapması, bekâretini kaybetmesi, dedikoduya sebep olması, açık gezmesi, erkeklerle konuşması, açık olması, ailenin istemediği kişiyle evlenmesi, izinsiz dışarı çıkması, dilinin uzun olması’’ olarak ifade ediliyor. Katılımcıların yüzde 37.4’ü, zina yapması durumunda ‘‘kadının öldürülmesi gerektiğini’’, ayrıca ‘‘kulak ve burun kesme, saç kazıma’’ gibi yöntemlere de başvurulabileceğini belirtiyor. Katılımcıların yüzde 64’ü ise bu cezayı verecek kişinin, kadının kocası olduğunu düşünüyor. Boşanmayı bir çözüm yolu olarak görenlerin oranı ise yüzde 25’lerde kalıyor. Raporda yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü verileri, polis sorumluluk bölgesinde 20002005 yıllarında, töre ve namus nedeniyle öldürülen kadınların yüzde 20’sinin 1925 yaş, yüzde 19’unun ise 2630 yaş ara sında olduğunu ortaya koydu. Mağdurların yüzde 19’unun Doğu ve İç Anadolu bölgelerinde, yüzde 17’sinin de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde doğduğu görülüyor. Bu olaylarla ilgili şüpheli erkeklerin yüzde 22’si 1925 yaş, yüzde 18’i 2630 yaş grubunda bulunurken ‘‘ailesinin namusu temizletilen’’ 18 yaşından küçük çocukların oranı ise yüzde 9. Doğum yerleri incelendiğinde şüphelilerin yüzde 24’ünün Güneydoğu Anadolu, yüzde 21’inin de Doğu Anadolu Bölgesi’nde dünyaya geldiği ortaya çıkıyor. Yıllara göre yapılan değerlendirmede, son 6 yılda töre ve namus cinayetlerinde olay yeri itibarıyla yüzde 10 oranla Ankara’nın başı çektiği, bunu yüzde 9 oranla İstanbul ve İzmir’in takip ettiği belirtiliyor. Şimdi interzone Çoktan ‘‘küreselleşme engellenemez, önünde durulamaz’’ ülkesini terk edip her küreselleşmenin sonunda oluşan interzone’a (ara bölge) geçtik. Artık, sermaye krizini aşmaya çalışırken sınıf savaşlarının toplumsal dokuyu dağıtmaya başladığı yerdeyiz. Küresel yatırım fonlarının yüzde 80’ini kontrol eden 10 bankadan biri, Morgan Stanley’in başekonomisti Stephen Roach, 1996 yılındaki bir yorumunda, küreselleşmeye karşı güçlü bir tepkinin gelmekte olduğunu savunuyordu. Roach’a göre tarihin sermaye ve emek arasında gidip gelen sarkacının topu bir tarafa doğru çok fazla giderse, aynı hızla geri gelmesi kaçınılmazdı. Seattle, 1999’dan sonra Roach bu öngörüsünü anımsattığında, 1996’da kendisini alaya alan meslektaşları artık suspus olmuşlardı. Küreselleşmeye karşı tepkilerin dalgasını, 11 Eylül, ‘‘terorizme karşı savaş’’ iklimi bastırdı. Şimdi, gel de sömürgecilerin arketipi sayılabilecek, Cecil Rhodes’in, 19. yüzyılın son çeyreğinde, bir gün İngiltere parlamentosunda, ülke içinde toplumsal devrimi engellemek için sömürgelerin gerekli olduğuna ilişkin sözlerini anımsama! Roach bu kez, gelişmiş kapitalist ülkelerin ekonomik yapılarında gerçekleşen dönüşümlerden hareketle, küreselleşmenin büyük bir tehlikeyi gündeme getirmekte olduğunu savunuyor (Global Economic Forum, 17/03/06). G7 ekonomilerinde toplam istihdam içinde, geçen 25 yılda, sanayiinin payı yüzde 15’e gerilerken hizmet sektörünün payı yüzde 75’e yükselmiş. Bu yüzden, 1930’larda emek piyasasındaki küreselleşme sanayi proletaryasını etkilerken bugün özellikle hizmet sektöründeki beyaz yakalıları, dolayısıyla daha yüksek gelir dilimlerini etkiliyor. Diğer bir deyişle çalışanların en büyük, en eğitimli ve hali vakti yerinde kesimi, en geniş tüketici kesimi sermayenin hedefi olmaya başladı. Bu, daha önce tartıştığımız ‘‘toplumsal sorunun geri gelmesi’’, olgusunu daha da belirginleştirecek. ABD’DE TERÖRİST BENZETMESİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN MEB İHALESİ Gülen cemaati reddedildi ? Pittsburg kentinde açılmak istenen ‘Türkİslam Kültür Merkezi’, halkın ‘merkez terörist yetiştirme merkezi olabilir’ korkusu nedeniyle reddedildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Fethullah Gülen cemaatinin ABD’nin Pittsburg kentinde açmak istediği ‘‘Türk İslam Kültür Merkezi’’ Pennsylvania eyaletinde krize yol açtı. Kent sakinleri, merkezin bir ‘‘terörist yetiştirme merkezi’’ olabileceğini belirterek isteğin kabul edilmemesini sağladı. Fethulah Gülen’e yakınlığıyla bilinen bir cemaatin kentte 6 yıldan bu yana faaliyet gösteren derneği ‘‘West Penn Cultural Center’’, daha önce okul olarak kullanılan bir binayı 100 bin dolara satın aldıktan sonra, burayı bir Türk İslam Merkezi haline getireceğini açıkladı. 300 bin dolar harcanarak inşa edilecek merkezde Türk kültürünün yanı sıra İslamla ilgili eğitimler verileceğini, cuma namazlarının da burada kılınacağını belirten gruba Pittsburglulardan tepki geldi. Kent halkı bir imza kampanyası ile, ‘‘İslam merkezine hayır’’ çağrısı yaptı. Olay belediye meclisine taşındı, kentin en çok satan gazetesi Pittsburg Post Gazette de gelişmeleri sürekli olarak okuyucularına duyurdu. İki tarafın temsilcilerinin katıldığı buluşmada ise ABD’liler İslam merkezinin bir ‘‘terörist eğitim merkezi’’ haline geleceğinden korktuklarını ifade ettiler. Türk Derneği’nin Yönetim Kurulu üyesi Bekir Düz ise ‘‘6 yıldır burada barışçı olarak iki kültür arasında diyalog için çalışıyoruz. Beraber yaşadığımız insanlar bize kalplerini açmadı’’ açıklamasını yaptı. Dernek, aldıkları binayı yeniden satışa çıkaracaklarını ve kentin başka bir bölümünde yeni bir bina alacaklarını açıkladı. Sönmez: Çelik ile ilişkim yok Haber Merkezi Eser Müşavirlik Mühendislik AŞ Yönetim Kurulu Üyesi ve AKP Çankaya Belediye Meclis Üyesi Nesim Sönmez, CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın söz konusu firmanın Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e ‘‘yakın olduğu için’’ ihalelerde ‘‘kayırıldığına’’ ilişkin verdiği soru önergesi nedeniyle firmanın zarara uğratıldığını savundu. Gazalcı, gazetemizin de 02.04.2006 tarihli sayısında ‘‘Tartışmalı MEB ihalesi’’ başlığıyla yayımlanan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde; ‘‘TEMPO Mühendislik Firması 2 milyon 766 bin dolar, Danimarka firması Carl Bro 3 milyon 466 bin dolar teklif verdikleri halde, Eser Müşavirlik Firması’nın 4 milyon 317 bin dolarlık teklifinin kabul edildiği ve bu firmayla sözleşme yapıldığı doğru mudur, adı geçen ihaleyi kazanan Eser firmasının ortaklarından birinin halen AKP Çankaya Belediye Meclisi üyesi ve Milli Eğitim Bakanı ile yakın ilişki içinde olduğu doğru mudur’’ sorularını yöneltmişti. Sönmez, söz konusu ihalenin Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası kredileri ile yapılan işlerde uygulanan tek sistemle yapıldığını vurguladı. Bu yöntemde en düşük teklifle ihalenin verilmesi kuralının uygulanmadığının altını çizen Sönmez, “Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ile de hiçbir ilişkim yoktur. Kendisini yalnızca üç kez parti toplantılarında gördüm. Bunun dışında hiçbir görüşmem, konuşmam olmamıştır. Makamını dahi ziyaret etmiş değilim’’ dedi. Geleceğin ilk işaretleri Küreselleşme süreci hizmet sektörünü de etkilemeye (sermaye gelişmiş ülkelerde düşük ücret bölgelerine göç etmeye) başladığında, ilk önce veri işlem, telefon hizmetleri gibi, katma değer oranı düşük alanlar etkilenmişti. Ancak internetteki hızlanmaya, bilgi işlem ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeye paralel olarak bu göç hareketi (out sourcing), katma değer oranı yüksek, alanlardaki, yüksek eğitimli ve vasıflı istihdamı vurmaya başladı. Bu istihdam geniş bir nüfusun, en önemli bir tüketici kesiminin yaşam alanı. Seçimlerle iktidara gelmek durumunda olan siyasetçiler bu kesimin taleplerine kulaklarını kapatmazlar. Nitekim Avrupa’da hizmet sektörünü serbestleştirmeyi (göçü kolaylaştırmayı) amaçlayan ‘‘Bolkestein Direktifi’’, hükümetler tarafından bloke edildi. ‘‘Doha Raundu’’ gelişmekte olan ülkelerin, hizmet sektöründeki serbestleşmeye karşı direnişi sonucu tıkandı. ABD’de bir Çin şirketinin, UNACOL’u almasını, bir liman işletmesinin Dubai kaynaklı bir şirketin eline geçmesini engelleyen, Çin’den gelen mallara gümrük vergisi koymaya hazırlanan eğilimin arkasında da aynı korunma refleksi var. Avrupa’da hükümetlerin ulusal açıdan stratejik şirketlerinin yabancı sermayenin eline geçmesini engelleme girişimlerinin de... En derindeyse, küreselleşme sürecinin de tetiğini çekmiş olan, sermaye birikim krizi var. Kriz kâr oranlarının gerileme eğiliminden kaynaklanıyor, kendini aşırı birikim (kapasite fazlası, talep yetersizliği, spekülatif sermayenin büyümesi) krizi olarak gösteriyor. Çözümüyse, son tahlilde, kapasite fazlasının imha edilmesine bağlı. Devletler, uluslararası rekabet içinde, kendi ekonomisindeki kapasite fazlasının imha edilmesine göz yummaktan, bunu getireceği toplumsal sorunlarla boğuşmaktan yana değil. Hükümetler, güçleri oranında, bir taraftan, sermayenin hareketliliğini arttırarak, yeni piyasaları açarak, ele geçirerek bu kapasiteyi değerlendirmeye, gerekirse dış rekabete karşı koruyarak, imhanın başka yerde gerçekleşmesinin koşullarını yaratmaya çabalıyorlar. Sonuç, uluslararası rekabet, küreselleşme, emperyalist genişleme... Tabii bir de bu ‘‘toplumsal sorunun’’ kapitalizmin toplumsal/siyasi uzlaşmasını tehdit edebileceğine ilişkin kaygılar var. ABD’deki iç güvenlik yasasını (Patriot Act), İngiltere’de gündeme gelen, ‘hık demiş’ Nazilerin 1933 tarihli ‘‘Ermächtigungsgesetz’’ (yetkilendirme) yasasının ‘burnundan’ düşmüş, bakanlara kanun hükmünde kararname çıkartma, vatandaşlık haklarını askıya alma, ailesine bilgi vermeden uzun süre tutuklatma yetkisi veren yasaları da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. ergin.yildizoglu?gmail.com zafertemocin@postamatik.com ALAADDİN KAYA, ÇOĞUNLUK HİSSELERİNİ ALDI WASHINGTON TIMES ELEŞTİRİLERİNİ SÜRDÜRDÜ ‘ABD, Erdoğan’a mesafeli davranıyor’ WASHINGTON (ANKA) Washington Times gazetesi, AKP’yi eleştirmeyi sürdürüyor. Gazete, ABD yetkililerinin, Türkiye’nin laik rejimine bir tehdit empoze edebileceğinden kuşku duymaya başladıkları için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile aralarına mesafe koyduklarını öne sürdü. Washington Times, ‘‘Başbakanı yanlış okumak’’ başlıklı Tülin Daloğlu imzalı yorumunda Saddam Hüseyin’in çöküşünden üç yıl sonra Türkiye ile ABD arasındaki ‘‘stratejik ortaklığın’’ nasıl bir gelişme gösterdiğini değerlendirdi. ABD Başkanı George Bush’un Erdoğan’ın nasıl bir lider olduğu konusunda hiçbir fikri olmadığını savunan gazete şu değerlendirmeyi yaptı: ‘‘Bugün ABD yetkilileri, Sayın Erdoğan ile aralarına mesafe koyuyor. Parlamentonun, ABD’nin Irak’a girmek için kuzey cephe açma talebini reddettiği için değil, Sayın Erdoğan’ın Türkiye’nin laik rejime bir tehdit empoze edebileceğinden kuşku duymaya başladıkları için. Gerçek budur ki Erdoğan olduğu gibi davranıyor.’’ Başbakan Erdoğan’ın ‘‘ılımlı bir İslami lider’’ olarak nitelendirilmesinin şaşırtıcı olduğunu öne süren gazete, ‘‘Eğer Sayın Erdoğan, ülkeyi AB üyeliği rayından çıkarırsa kamuoyunun desteğini kaybeder’’ görüşünü öne sürdü. Star, Zaman’ın kurucusuna devredildi İSTANBUL (AA) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından 19 milyon dolar muammen bedelle satışa çıkarılan ancak 5 milyon 150 bin dolarla en yüksek teklifi veren KKTC’li işadamı Ali Özmen Safa’ya ihale edilen Star gazetesinin yönetimi, Zaman gazetesinin kurucularından Alaaddin Kaya’ya devredildi. TMSF’nin merkez binasında gerçekleştirilen devir töreninde sözleşmeye, TMSF Başkanı Ahmet Ertürk ve Safa imzaladı. Safa, Star gazetesinin yönetimi için, finansı sağlamak amacıyla seçtiği ortağın Alaaddin Kaya olduğunu açıkladı. Safa, Zaman gazetesinin kurucularından Kaya ile birlikte gazeteyi ortak yöneteceklerini, kuracakları şirkete gazeteyi aktaracaklarını ve yönetimi Alaaddin Kaya’ya bırakacağını söyledi. KKTC’li işadamı Safa, yatırımlarının Star gazetesiyle sınırlı kalmayacağını belirterek ‘‘Alaaddin Bey ile televizyon üzerinde de çalışmalarımız var’’ dedi. Safa hisselerini devrederken kazanç sağlamadığını, gazeteyi aldığı fiyata şirkete devredeceğini bildirdi. İmza törenine katılan Kaya, ortaklık yapısına ilişkin soru üzerine, ‘‘3 ortaktan diğer ortak da yine benim ailemden biri. Çoğunluk hisse bize ait. Yüzde 40 hisse bana, yüzde 20 hisse oğlum Cüneyt Kaya’ya ait’’ dedi. Hürriyet gazetesinin önceki günkü manşetinde şu haber yer alıyordu: ‘‘Gizli Anayasa Yürürlüğe Girdi.’’ Geçen yıl 24 Ekim’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında uygun bulanan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmıştı. Ben, tam demokratik bir ülkenin gizli anayasası olur mu diye düşünürken dünkü Cumhuriyet gazetesinin haberi endişemi daha da arttırdı. Cumhuriyet gazetesinin dünkü birinci sayfasındaki haber şöyleydi: ‘‘Gizli Anayasa Sauna Çetesinde.’’ Haber şöyle devam ediyordu: ‘‘Çeteye yönelik operasyonda çetenin lideri Kasım Zengin’den ele geçirilen 2 CD’nin dökümünde ortaya çıkan 2 bin belgeden en ilgi çekeni İç Güvenlik Strateji Belgesi oldu. Sadece devletin en üst yetkililerinde bulunması gereken, Türkiye’nin önünde bulunan iç ve dış tehlikelerle bunların önlenmesine yönelik Sauna Çetesi ve Gizli Anayasa tedbirlerin yer aldığı belgenin, ekim ayında yapılan MGK toplantısında ele alınan ve Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmesiyle yürürlükten çıkacağı belirtildi.’’ ??? Radikal gazetesinde pazartesi günü Neşe Düzel’le konuşan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Mümtaz’er Türköne, ‘Sauna Çetesi’ için şunları söylüyordu: ‘‘Ankara’daki Sauna Operasyonu çetenin ötesinde bir cuntanın varlığını gösteriyor. Bu olayda Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı bir yüzbaşı çıktı. Bakanlar hakkında fişlemeler yapmışlar. Ankara’yı yetki bölgelerine ayırmışlar. Siyasi elit hakkında fişlemeler, şehir planları vs. darbe yapmayı düşünen bir cuntanın elinde hazır olması gereken bilgilerdir. Sauna Operasyonu, bir silahlı gücün muhtemel bir darbe hamlesini tamamlayacak olan sivil seferberlikle ilgili olan kısmıydı.’’ Bütün bu haberleri üst üste koyup yeniden düşünelim. İlk düşüncem şu oldu: Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) neden ‘‘gizli anayasa’’ sayılıyor. Yeri geldiği zaman anayasayı temel metin olarak gören ve gösteren çevreler, şimdi nasıl oluyor da ‘‘gizli anayasa’’ iddiasına bir şey demiyorlar? Böyle demokratik bir ülke olur mu? ‘‘Gizli anayasa’’ diye kabul edilen MGSB, bir gizli metin mi, yoksa biz sıradan yurttaşların da bilebileceği türden bir karar mı? Hürriyet gazetesi bu metnin ana hatlarını yazdığına ve şu ana kadar hiçbir devlet ve hükümet yetkilisi bunu yalanlamadığına göre, demek ki metin doğru, üstelik bizim bilmemizde de bir sakınca yok. O zaman önce metni yorumlayalım: Metinde irtica, bölücülük ve aşırı sol milli güvenliğimizi tehdit eden ana unsurlar olarak kabul görüyor. Peki ırkçı faşist saldırganlık? Örneğin ‘‘Sauna Çete’’lerine bile ışık tutan türden darbeci çetecilik? Temel tehditler arasında değil mi? ??? Burada asıl soruyu hükümete sormak gerekiyor? ‘‘İrtica temel tehdit’’ mi değil mi? Ben şimdiye kadar Başbakan dahil, hiçbir hükümet üyesinden ‘‘irtica temel tehdit’’tir değerlendirmesi duymadım. Tersine, ‘‘irtica’’ adı altında öne sürülen tehdit iddialarının boş iddialar olduğuna ilişkin yorumlara tanık oldum. O zaman hükümet gerçekten bu belgeyi neden imzaladı? AKP’liler Necmettin Erbakan’ın 28 Şubat kararlarını imzalamasını bir zayıflık belirtisi olarak yorumlamayı tercih ederler. Peki o zaman kendileri bu belgeyi neden imzaladılar? ‘‘Takıyye yapıyorlar’’ iddiası çok mu boş bir iddia? Bu metni imzalarken takıyye yapmadıklarını söyleyebilirler mi? ??? MGSB daha önce de tartışmalara neden olmuştu? Bu arada ‘‘ülkücü tehdit’’in temel tehditler arasından çıkarıldığı söylenmişti. Hürriyet’in yazdığı doğruysa gerçekten bu tehdit metinden çıkarılmış. Demek ki bizim bilmediğimiz yeni gelişmeler olmuş. Halbuki hepimiz görüp yorumluyoruz ki son yıllarda Türkiye’de aşırı milliyetçilik karşılıklı olarak yükseliyor. Belki de bazı çevreler Kürt şoven milliyetçiliğini tehdit olarak görürken yükselen Türk şoven milliyetçiliğini bir sigorta olarak görüyorlar. 12 Eylül’den önce de Türk milliyetçiliği, komünizme karşı sigorta olarak görülmüştü. Yanılıyor muyum? İLAN Sendikamıza bağlı Marmara ve Trakya Bölge Şubesi Olağanüstü Genel Kurulu 09 Nisan 2006 Pazar günü, saat 13.00’te TEKGIDAİŞ SENDİKASI, Konaklar Sokak, No: 1 adresinde TEKGIDAİŞ Sendikası Toplantı Salonu’nda aşağıdaki gündemle toplanacaktır. Bu toplantıda çoğunluk sağlanamaması halinde 2. toplantı 16 Nisan 2006 günü, saat 13.00’te aynı yer ve aynı gündemle toplanacaktır. 2821 sayılı yasa gereği ilan olunur. GÜNDEM : 1. YoklamaAçılış 2. Divan Teşekkülü 3. Saygı Duruşu 4. Olağanüstü Genel Kurul Sebeplerinin Açıklanması 5. Yönetim Kurulu Asil ve Yedek Üyelerinin Seçimi 6. Seçim Sonuçlarının İlanı ve Kapanış. TEKGIDAİŞ SENDİKASI GENEL YÖNETİM KURULU CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle