13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 MART 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr ÇAĞRIŞIMLAR AYŞE EMEL MESCİ 15 Nerede yanlış yaptık? Ahmet Cemal’in Cumhuriyet’in kültürsanat sayfalarındaki köşe yazılarını düzenli takip eder, tiyatronun sorunlarını ele aldığı köşe yazılarına ise ayrı bir önem veririm. Çünkü gördüğüm kadarıyla, Türkiye’de genç kuşağın durumunu en çok dert edinen tiyatro insanlarından biridir. Gençlerle eğitim düzleminde kurduğu ilişkiyi sanatsal üretim düzleminde de sürdürme çabasını, buradan edindiği deneyimi okurla paylaşarak çoğaltma isteğini ve satır aralarına sinen yoğun kaygıyı, tiyatro ile sınırlı kalmayan yarın kaygısını duyumsarım o yazılarda. Son dönemde Türkiye’deki tiyatro eğitimi konusunda kaleme aldığı bir dizi makale ise, beni hem çok düşündürdü hem de sarstı. Hele anlattığı bir olay var ki, okuduğum anda hayalimde canlanan sahne gerçekten ürkütücüydü. Düşünün: Bir sınav salonu. Konservatuvara öğrenci alınacak. Masada seçici kurulu oluşturan öğretmenler, yani tiyatro insanları oturuyor. Ahmet Cemal de var aralarında. Aday öğrencilerden biri giriyor içeri. Belli ki çeşitli sorular soruluyor, öğrencinin sanatla, tiyatroyla, genelde kültürle ilişkisi nedir, ölçülmeye çalışılıyor. Sonra o kritik an geliyor: ‘‘Muhsin Ertuğrul kimdir?’’ diye soruyor birisi. Belki de beş dakika önce o masada yapılmış bir tiyatro sohbetinin izi bu soru, veya sorular karşısında bunalmış bir öğrenciye mutlaka cevabını bileceği düşünülerek uzatılmış bir yardım eli. Cevap o yazıyı okuduğumdan beri beynimde yankılanıyor: ‘‘Harbiye taraflarında bir tiyatro binası işletiyor.’’ Nerede yanlış yaptık? ? Muhsin Bey’in (yanda) Türk tiyatrosuna yaptığı en büyük iyiliklerden biri tiyatro âşığı ve yetenekli kimi gençleri yurtdışına gönderip eğitim almalarını sağlaması, sonra da onları içerideki bünyeyle bütünleştirmesidir. Bu isimler içinde hemen akla gelenler, Beklan Algan, Ayla Algan, Engin Cezzar, Şirin Devrim, Erol Keskin, Hamit Akınlı ve tabii Tunç Yalman (üstte)... Ama bence işin asıl can alıcı yanı, bu isimlerin giderek öne çıkan eğitmen kimlikleri de o misyonun başlangıç noktasına, Muhsin Ertuğrul’a bağlılığın göstergesidir. gulama gereğini duymayabilirsiniz. Ya da kuşak ilişkileri ve çatışmaları düzleminde kendi deneyimlerinizle birleştirip hem kendinize, hem düne hem de yarına kocaman bir soru açabilirsiniz. Çünkü kurumların ömürleri, var edebildikleri ortak akıl ve toplumsal bellekle orantılıdır. Eğitimin ve tarih bilincinin derinden giden, kişisel yaşamlara kısa vadede belki doğrudan bir getirisi olmayan, ama uzun vadede bütün bir toplumun kültürel düzeyini belirleyerek herkese kazanç sağlayan can alıcı önemi buradan kaynaklanır. Ahmet Cemal’in o makale dizisinde vurguladığı noktaya gelmişsek gerçekten, sanatın ve tiyatronun kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan kayıkçı dövüşlerini, CapuletMontegu kavgalarını bir kenara bırakıp, Romeo ile Jülyet’in kaderiyle ilgilenmenin ve dürüstçe sormanın zamanı gelmiş de geçiyor demektir: Biz nerede yanlış yaptık? Muhsin Ertuğrul’un gençleri Bu durumu pek önemsemeyebilir, tek başına bir örnek olarak görüp içinde yaşanılan ortamı, yakın tarihi ve kendi sorumluluklarınızı sor Kaldı ki, bu konuda önümüzde ders alınabilecek somut örnekler de duruyor. Belki en güzel örnek de, tüm yaşamıyla Muhsin Ertuğrul (1). İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun bir dönemine damgasını vurmuş isimlerden Hamit Akınlı ile sohbet ederken, Muhsin Bey’in Türk tiyatrosuna yaptığı en büyük iyiliklerden birinin genç kuşağın önünü açması, tiyatro âşığı ve yetenekli kimi gençleri yurtdışına gönderip eğitim almalarını sağlaması, sonra da onları içerideki bünyeyle bütünleştirmesi olduğunu söylemişti. Bu gençler Türkiye’ye döndükten sonra, yurtiçinde de öne çıkan bazı isimlerle birlikte, 1960’ların başlarında Türk tiyatrosuna yeni bir birikim getirdiler, sadece yaptıklarıyla değil, insanlarda uyandırdıkları ‘‘demek yeni bir şeyler de yapılabilirmiş’’ heyecanıyla taze bir soluk oldular. Bu isimler içinde hemen akla gelenler, Beklan Algan, Ayla Algan, Engin Cezzar, Şirin Devrim, Erol Keskin, Hamit Akınlı ve tabii Tunç Yalman... Türk tiyatrosunun nereden gelip nereye gittiğini merak edenler, azıcık da olsa bilenler için yeri doldurulmaz bir boşluk bırakıp giden Tunç Yalman... Bu isimlerin teker teker aldıkları eğitimleri, bitirdikle ri okulları, başarılarını, ilgilendikleri farklı alanları, giriştikleri yeni denemeleri, yurtiçinde ve yurtdışında yaptıkları işleri alt alta yazın, sonra bir adım geri çekilip bakın. Tabii ki erişilmesi zor kariyerler çıkacak karşınıza bir tarafıyla. Ama bence işin asıl can alıcı yanı, bu isimlerin hepsinin yaşamlarını tiyatro için, tiyatroyla birlikte ve hep tiyatro içinde düşünmeleri ve sürdürmeleridir. Sanki kendilerine devredilmiş bir misyonun, bırakılmış bir mirasın takipçisi olarak geçirmişlerdir ömürlerini. Ve giderek öne çıkan eğitmen kimlikleri de o misyonun başlangıç noktasına, Muhsin Ertuğrul’a bağlılığın göstergesidir. Bugün kültür ve sanat hayatımızın her alanında hissedilen en önemli eksiklerden biri, belli misyonlar üstlenmek konusunda gözlemlenen isteksizliktir. Yaşanmış karanlık dönemlerin ve köşe dönmeci zihniyetin Türkiye’deki aydın ve sanatçı kimliğine indirdiği en büyük darbe budur. O yumuşak ve nazik kişiliği, geniş kültürüyle Tunç Yalman, Türk tiyatrosunda yeni birikimler yaratmış bir kuşağın en önemli temsilcilerindendi ve bir misyon insanıydı. Aramızdan ayrılması Türk tiyatrosu açısından büyük bir kayıptır. Bu konuyu, kuşaklar sorununu ve ‘‘misyon boşluğu’’nu yazmayı sürdüreceğim. aemelmesci?yahoo.fr (1) Özellikle genç tiyatrocu arkadaşlara Muhsin Ertuğrul’la ilgili şu iki kaynak eseri mutlaka okumalarını salık veriyorum: 1 Muhsin Ertuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın. Anılar, yayına hazırlayan: Prof. Dr. Özdemir Nutku, Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı Yayınları, 1989. 2 Efdal Sevinçli, Meşrutiyetten Cumhuriyete, Sinemadan Tiyatroya Muhsin Ertuğrul, Broy Yayınları, 1987. Filiz Kahraman’ın sergisi ? Kültür Servisi Ressam Filiz Kahraman’ın, kadın hakları konusundaki hassasiyetini vurgulamak amacıyla düzenlediği sergisinde, kadınların içsel dünyalarını dışavurumcu yaklaşımıyla tasvir ettiği 100’den fazla yağlıboya, akrilik, matbaa boyası, karışık teknik ve özgün baskı teknikleriyle oluşturduğu resimler yer alıyor. ‘Dünya Kadınları Kadınların Dünyası’ başlıklı sergide, Türkiye’de sosyal sorumluluğu olan ünlü kadın portreleri de yer alıyor. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’ndeki sergi 22 Mart tarihine kadar görülebilir. (0212 243 30 53) İncesaz ve Dromos İş Sanat’ta ? Kültür Servisi Türkiye’den İncesaz ve Yunanistan’dan Dromos adlı iki topluluk, yarın akşam saat 20.00’de İş Sanat’ta ‘Aynı Telden Şarkılar’ı Türkçe ve Yunanca olarak seslendirecek. 1997’de bir araya gelen ve kurulduğu günden bu yana aralarında Melihat Gülses, Sezen Aksu, Leman Sam, Münip Utandı, Güzin Değişmez, Zara, Cengiz Özkan ve Dilek Türkan’ın yer aldığı pek çok saz ve ses solistiyle çalışan İncesaz topluluğu, ‘Eski Nisan’, ‘Eylül Şarkıları’, ‘İstanbul’a Dair’ ve ‘Mazi Kalbimde’ isimli albümleriyle tanınıyor. (0 212 316 15 83) Âşık Veysel İstanbul’da da anılıyor ? İstanbul Haber Servisi Âşık Veysel’in 33. ölüm yıldönümü nedeniyle İstanbul’da belediyeler ve sivil toplum kuruluşları çeşitli anma törenleri ve konserler düzenleyecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda 21 Mart günü düzenlediği Âşık Veysel’i anma gecesi 19.00’da başlayacak. Gecede Veysel’in hayatını anlatan film gösterilecek ve aile adına torunu Çiğdem Özer bir konuşma yapacak. Turhan Yükseler şefliğindeki ‘‘Anadolu Ateşi Orkestrası’’ konserinin ardından Arif Sağ bir resital verecek. Sıvaslılar Hizmet ve Kültür Vakfı, Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi’nde 22 Mart Çarşamba günü saat 20.00’de başlayacak bir etkinlik düzenledi. İstanbul Kültür Üniversitesi’nin 23 Mart Perşembe günü Ataköy 9. Kısım’daki kampusunda düzenlediği etkinlik saat 20.00’de başlayacak. Anma töreninde Bakırköylü Sanatçılar Derneği Halk Müziği Korosu konser verecek. Altunizade Kültür Merkezi’nde Sıvaslılar Hizmet ve Kültür Vakfı’nın düzenlediği anma gecesi saat 20.00’de başlayacak. Besteci ve eğitimci Prof. İstemihan Taviloğlu bugün İzmir’de son yolculuğuna uğurlanacak Meryem Ana’yı oynayacak ? Kültür Servisi ‘Star Wars’ ve ‘Whale Rider’da rol alan 15 yaşındaki Avustralyalı oyuncu Keisha CastleHughes, ‘Nativity’de Meryem Ana’yı canlandıracak. Variety’nin haberine göre Meryem’in, İsa’nın doğumundan önceki yıllarınıkonu alan ‘Nativity’nin senaryosu Mike Rich’e ait. Catherine Hardwicke’in yöneteceği filmin çekimlerine, mayıs ayında İtalya ve Fas’ta başlanması planlanıyor. Müzik dünyasının büyük kaybı Kültür Servisi 17 Mart’ta geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşamını yitiren besteci ve eğitimci Prof. İstemihan Taviloğlu bugün son yolculuğuna uğurlanacak. Bu sabah saat 10.00’da İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda yapılacak törenden sonra Taviloğlu’nun cenazesi Balçova Uğur Camisi’ndeki öğlen namazının ardından Yukarı Narlıdere Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Çarşamba günü gerçekleşecek Dokuz Eylül Üniversitesi Senfoni Orkestrası’nın (DESO) konserinin programı değiştirilip konser İstemihan Taviloğlu’na adanacak. Konserde orkestra, Taviloğlu’nun 1982 yılında bestelediği ‘Orkestra İçin Suit’ini seslendirecek. Muammer Sun (besteci) aramızdan aldı. Çok üzgünüz. Ümit İşgörür (viyolonsel sanatçısı) Savaşa karşı kısa film ? Kültür Servisi ‘Emperyalizme ve Savaşa Karşı Küresel Kısa Film Festivali’, Latin Amerika ve Ortadoğu’daki 21 ülkeyle aynı anda Türkiye’de dün başladı. 26 Mart’ta sona erecek etkinlik, İstanbul Nâzım Hikmet Kültür Merkezi, Ankara Hacı Bektaş Anadolu Vakfı, İzmir Ada Kültür Sanat Merkezi, Muğla Tarım OrmanSen, Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi, Urfa Viranşehir Belediyesi ve Kocaeli EğitimSen’de gerçekleştiriliyor. (0212 249 62 63) Acımız çok büyük. Hiç beklemediğimiz bir kayıp. İstemihan Hoca, Türk sanat yaşamına hem besteci olarak hem de hoca olarak çok büyük katkılar yapmış bir büyüğümüz. Tabii yerini doldurmak çok zor. Akademik camianın ve sanat camiasının başı sağ olsun. Ersin Antep (müzikolog) Çok üzüntülüyüm. Sevgili İstemihan, küçükken benim solfej öğrencim olmuştu. Sonra kompozisyona yöneldi. Saygun’un öğrencisi olarak kompozisyon bölümünü bitirdi. İyi bir öğretmen, iyi bir kompozitör, iyi bir insandı. Ölümü müzik dünyası için büyük bir kayıptır. O kaybı önce Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı yaşadı. Şimdi de İzmir Devlet Konservatuvarı ve Türk müzik dünyası yaşıyor. Öğrencilerinin onun gibi kararlı ve üretken birer sanatçı olacaklarına inanıyorum. Müzik meslektaşlarımıza başsağlığı diliyorum. Rengim Gökmen (orkestra şefi) İstemihan Taviloğlu 14 yaşında kompozisyon bölümüne girmeme önayak olan ve beni o bölüme hazırlayan çok özel ilişki içinde olduğum bir büyüğümdü konservatuvar yıllarında. Ancak benim için bu beraberliğin getirdiği özel anlamın dışında İstemihan Taviloğlu’nun aramızdan ayrılışını Türk müzik yaşantısı açısından yeri doldurulamayacak bir kayıp olarak görüyorum. Prof. Muammer Sun, Prof. İlhan Usmanbaş, Prof. İlhan Baran gibi çok değerli ve deneyimli hocalarımızdan maalesef konservatuvarlarımız pek yararlanmıyorlar. Bunun ötesinde Kemal Sünder, Cengiz Tanç, Özkan Dizmen gibi değerli bestecilerimizi son yıllarda kaybettik. İstemihan Taviloğlu’nun kaybı da okullarımızdaki bestecilik eğitiminde yeri doldurulamayacak bir boşluk yaratacaktır. Bu bakımdan da Türk müzik yaşantısının İstemihan Taviloğlu’nun kaybıyla çok büyük bir yara aldığını düşünmekteyim. okuz Eylül Üniversitesi Senfoni Orkestrası’nın (DESO) çarşamba günü yapılacak olan konseri İstemihan Taviloğlu’na adanacak. Orkestra, konserde Taviloğlu’nun 1982 yılında bestelediği ‘Orkestra İçin Suit’ini seslendirecek. Evin İlyasoğlu (müzik eleştirmeni) D İstemihan Taviloğlu önce Ankara’da, daha sonra da İzmir’de bestecilik eğitimi vermiş ve birçok önemli besteciyi yetiştirmiş isimlerin başında gelir. Neredeyse klarnet konçertosuyla özdeşleşen Taviloğlu disiplinli, özü ve yapısı sağlam yapıtlar vermiştir. Öykünmeci değil, kendine özgüdür. Bir yandan da mütevazı kişiliğinden ötürü aslında yeterince eserleri seslendirilememiştir. Belki değerini anlamak için bir 10 yıla ihtiyaç vardır. Ama biz ancak böyle değerleri kaybettiğimizde kaçırdıklarımızın farkına varıyoruz. ‘Biz Genciz’ ve ‘1, 2, 3, 4’ adlı yapıtlarının da ölümünden kısa bir süre sonra ilk seslendirilmeleri yapılarak vefa borcumuzu az da olsa yerine getirmeliyiz. Kemal Küçük (müzik yazarı) Besteciliği kadar Türkiye’deki yeni kuşak müzikçilerin oluşumuna büyük katkıda bulunmuş bir müzik eğitimcimizi yitirdik. Bugün İzmir ve Ankara’dan yetişmiş nice genç besteci ve yorumcunun omzunda onun eli vardır. Klarnet için yazdığı konçerto başta olmak üzere, orkestra, oda müziği, piyano, koro ve eğitim için yazdığı müziklerle anılacak. Umarız yaşamında yayımlanmamış çeviri ve özgün ders kitapları gün yüzüne çıkar; yapıtlarından oluşan bir kayıt da en kısa zamanda ‘‘Anı CD’’ olarak hazırlanır. Önder Kütahyalı (eğitimci ve müzik eleştirmeni) İstemihan Taviloğlu bizim bir besteci mizdir. Ahmet Adnan Saygun’un öğrencisiydi. Yapıtları sık sık seslendirildi bugüne kadar. Yapıtlarında Türk halk müziği ve geleneksel Türk müziğinden verileri işledi. Genellikle orkestra yapıtları besteledi. Taviloğlu bizim aynı zamanda değerli bir öğretmenimizdi. Profesörlük unvanına kadar yükseldi. Ankara Konservatuvarı ve Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde çok sayıda öğrenci yetiştirdi. 1998’den başlayarak da İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon Bölümü’nü kurdu. Bölümün başkanlığına getirildi ve öğrenci yetiştirmeyi burada da sürdürdü. Son olarak konservatuvarın sahne sanatları bölümünün başkanlığını da yapıyordu ve gayet sağlıklıydı. Birden gelen bir kalp krizi onu Türk bestecilerinin eserlerinin Türkiye’de çalınmasından en fazla etkilenenlerin başında belki de İstemihan Taviloğlu geliyordu. İlk önemli yapıtları dahi Türkiye’de henüz seslendirilmemişti. Bazı bestecilerimiz gibi günün modalarına uyarak sürekli tarz arayışı ve gelişimi içinde olan bir bestecimiz değildi. Bestelerinde kendine özgü çok sağlam bir yapı anlayışı vardı. Ne yazık ki ölümünün arkasından üzüntüye boğulan klasik müzik dünyamız, onun birçok yapıtını dinlememiş olmasını bir daha değerlendirip 100’e yaklaşan bestecilerimizin yapıtlarının daha çok çalınması için tüm orkestralara baskı yapmalıdır. İstemihan Taviloğlu’nun büyük kaybı Türk eserlerinin çalınmaması konusunda herkesin dikkatini çeken son örnek olmalıdır. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle