23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MART 2006 PAZARTESİ 4 HABERLER 11 yıl önce bir provokasyonun ardından çıkan olaylarda yaşamlarını yitirenler anıldı 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK Gazi katilleri lanetlendi Çiller’den Çatlı’ya ödenek iddiası ? ANKARA (ANKA) Abdulah Çatlı’nın yakın arkadaşı olan Ömer Ay, Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde nereye gittiği açıklanamayan 500 milyar liralık örtülü ödeneğin Abdullah Çatlı’nın kullanımına verilmiş olabileceğini belirtti. Kırmızı Çizgi dergisine konuşan Ömer Ay, 1990’lı yılların başında Türkiye’ye dönen Çatlı’nın, Turgut Özal, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller ile görüştüğünü, hatta Çiller’in başbakanlığı döneminde, Başbakanlık’a bağlı bir ‘Kamu Güvenliği Birimi’ oluşturulmaya çalışıldığını öne sürdü. Ay, ‘‘Hatta Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde açıklanamayan 500 milyarlık örtülü ödeneğin bu amaçla Abdullah Çatlı’nın kullanımına verildiği söylenmektedir’’ dedi. İSTANBUL/DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Gazi Mahallesi’nde 11 yıl önce kirli bir provokasyonun ardından çıkan olaylarda yaşamlarını yitiren 22 kişi anıldı. Yürüyüşe katılan binlerce kişi hep bir ağızdan katliamı lanetledi. Gazi Mahallesi’nde dün sabah saatlerinde geniş güvenlik önlemleri arasında toplanmaya başlayan gruplar önce Alibeyköy Mezarlığı’nda anma töreni düzenledi. Daha sonra Gazi Mahallesi’ne dönen grup, olaylar sırasında ilk ölümün meydana geldiği Nalbur Durağı’na karanfil bıraktı. Gazi Şehitleri Aileleri adına burada yapılan açıklamada, Gazi katliamının sorumlularının cezalandırılması istenerek ‘‘Devlet katliamı unutturmak, katilleri akGazi Mahallesi Cemevi’nden mezarlığa yapılan yürüyüşte, ‘‘Gazi şehitleri ölümsüzdür’’, ‘‘Gazi sorumlusu Susurluk devleti’’ sloganları atıldı. (Fotoğraf: TARKAN TEMUR) Gençler ve Sorumluluk... ‘‘Merhaba, Ben Deniz Yılmaz, Haliç Üniversitesi Psikoloji Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Cumhuriyet gazetesini cumartesi günleri dışında almıyorum, ama bu hafta pazartesi günü aldım ve sizin köşenizi okudum. Sizin böyle bir konuda yazı yazmanız, gençlerin de düşüncelerine önem vermeniz beni açıkçası çok sevindirdi. Fakat köşenizde görüşlerine yer verdiğiniz iki arkadaşın yazılarını şaşırarak ve üzülerek okudum. İki arkadaşım da bütün suçu hep başkalarına yüklemiş, ‘Sorumluluk almak gerek’ diyen arkadaş bile sorumluluk almaktan kaçmış. Bütün her şeyin 80’li yıllar sonrasında başkalarının istediği şekilde olduğunu, bütün gençliği başkalarının bu hale getirdiğini yazmış. Derste öğretmenimiz sürekli Sartre’ın bir sözünü söylerdi: ‘Savaşı Bush çıkarmadı, ben çıkardım, çünkü çıkmasına da müdahale etmedim’ ya da buna benzer bir şeydi, tam hatırlamıyorum. Bu söz bence bütün insanların hayata bakışı olmalı, herkes sorumluluk almalı, ülkemizin, dünyanın bu hale gelmesinin suçunu başkasına atmak en kolay olanı. ...İnsanlara birileri bir şeyleri zorla yaptıramaz, yaptırdığını söyleyen, kendisinin o duruma gelmesinin sebebini başkasında arayan gençlik, bence kaybetmiş bir gençliktir. Madem insanlık için biz gençler umut olacağız, o vakit sorumluluk almasını öğreneceğiz.’’ Deniz Yılmaz, bu konuya çok önemli bir açıdan katılıyor. Gençlerin sorumluluk alması ve bu sorumluluğu taşıması... Bir başka okurumuz da ‘‘yaşam genci’’ Türkan Erkin. CUMOK ortamının yakından tanıdığı Türkan Erkin, bir akıl ve yürek genci. Çocuklarını yetiştirirken üç ilkeye çok önem verdiklerini yazıyor: Düzenli olmak, paylaşmacı olmak, sorumluluk bilincini taşımak. Düzenli olmayı şöyle açıklıyor: ‘‘Doğadaki her canlının bir düzen içinde oluştuğunu ve geliştiğini düşünürsek bunu yadırgamamamız gerekir.’’ Paylaşma duygusunu ev içinde de ev dışında da geliştirmenin önemini vurgulayan Erkin, annebaba davranışlarının bu konulardaki önemine dikkat çekiyor. Sorumluluk bilincini vermek için çocuklarını yaşamlarının ortakları yaptıklarını söyleyen Türkan Erkin, çocuklarının gerekli olandan ve hak ettiklerinden fazla bir şey istemediklerini, kendilerinin de onlara istedikleri her şeyi vermek gibi bir yarışa girmediklerini açıklıyor ve ‘‘Çocuklarımız marka ve tüketim çılgınlığını hiç yaşamadılar, verdiğimiz iyi eğitimin karşılığını da verdiler’’ diyor. ‘‘...‘Bazı insanların yaşı olmaz’ sözünü sizden duymuştum. Evet, ben sizin köşenizi ayırdığınız gençlerden biriyim. Onlardan besleniyorum, üniversite öğrencilerinden arkadadaşlarım var, onlarla çok şey konuşuyor ve paylaşıyoruz. Ama bazılarının yanında da kendimi yüz yaşında sanıyorum, çünkü onlarla ortak hiçbir konumuz olmuyor. Sevgili Erdal Bey, köşenizin sesli olduğunu düşlüyorum ve bu gençlere oradan Orson Wells’in şarkısını söylüyorum: ‘I know what it is to be young... Ben genç olmanın ne olduğunu biliyorum, ama sen yaşlı olmanın ne olduğunu bilmiyorsun...’ Sevgi ve saygıyla...’’ Sorumluluk almak, sorumluluğa sahip olmak, yaşamını sorumlulukla sürdürmek. Belki de son on yıllarda yitirilmiş en büyük değer budur. Her şeyin sorumluluğunu kendimizde duymak, bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmek için çaba harcamak. İnsanlık tarihinin bütün düşünürlerinin üzerinde durduğu, etik değerlerin en önemlisi olan bu değer, Cumhuriyet tarihimizin en büyük erdemlerinden birisi olmuştur. Atatürk’ün Bursa Nutku’nda söyledikleri de budur. Cumhuriyetin kuruluşu da bütünüyle ‘‘herkesin ortak sorumluluğu’’na dayanmıştır. Bu konunun günümüzde de, gelecekte de çok büyük önem taşıdığını bir kez daha bilmek gerekiyor. Gençler bu konunun umudu olmayı da sürdürüyorlar. email: erdalatak?gmail.com erdalatak?superonline.com www.erdalatabek.com cephede’’, ‘‘Gazi sorumlusu Susurluk devleti’’ sloganları attı. Polisin uzaktan izlediği yürüyüş boyunca, olayda hayatlarını kaybedenlerin fotoğraflarını taşıyan topluluk, Gazi Mezarlığı’na ulaşmasının ardından yaşamlarını yitirenler için saygı duruşunda bulundu. Diyarbakır’da da anıldı Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Diyarbakır Şubesi’nce Sanat Sokağı’nda yapılan basın açıklamasıyla Gazi ve Ümraniye katliamları kınandı. Dernek Şube Başkanı Cafer Koruman, Gazi ve Ümraniye katliamlarının perde arkasının aydınlatılması ve faillerinin cezalandırılması yönünde devletin ve siyasi iktidarların tarafsız bir yaklaşımı olmadığını belirtti. lamak için her yola başvurdu. Gazi halkının ısrarı ve kararlılığı karşısında oligarşi birkaç katili tutuklayıp yargılamak zorunda kaldı. Mahkeme Trabzon’a sürüldü. Davayı izlemeye gidenler, polis barikatlarıyla, jandarma saldırılarıyla yıldırılmaya çalışıldı. Kontrgerillanın organize ettiği linç saldırılarına maruz kaldı. Göstermelik yargılama, göstermelik kararla sonuçlandı’’ denildi. Daha sonra Gazi Cemevi’nde, ölenlerin anısına yemek düzenlendi. Yemeğin ardından kortej, önde olayda yaşamlarını yitirenlerin ailelerince taşınan ‘‘Gazi katilleri affedilmesin’’ yazılı pankartla, Gazi Mezarlı ğı’na doğru yürüyüşe geçti. ‘‘Katliam ve tecrit politikaları AKP iktidarı ile sürüyor’’, ‘‘Gazi katilleri affedilmesin’’, ‘‘Katliamcılar cezalandırılsın’’, ‘‘Gazi şehitleri ölümsüzdür’’ yazılı pankart ve dövizler taşıyan grup, ‘‘Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz’’, ‘‘Gazi şehitleri ölümsüzdür’’, ‘‘Kurtuluş kavgada, zafer KÜRT MESELESİ SEMPOZYUMU ‘Çözüm yolu demokrasi’ İstanbul Haber Servisi ‘‘Türkiye’nin Kürt Meselesi’’ sempozyumunda, sorunun demokratikleşme ve toplumsal bütünleşmeyle çözülebileceği anlayışı ortak kabul gördü. Şiddetin, demokratikleşme sürecini engelleyeceğinin anlatıldığı toplantıda farklılıkların ve çokkültürlülüğün bölünme değil, bütünleşme nedeni olduğu savunuldu. Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere Yerleşkesi’nde düzenlenen ‘‘Sivil ve Demokratik Çözüm Arayışları Türkiye’nin Kürt Meselesi’’ başlıklı toplantı dün kültürel boyut, azınlık kavramı, devlet politikaları, Kürt meselesi ve medya konulu panellerinin ardından sona erdi. Gazeteciyazar Kürşat Bumin’in yönettiği ‘‘Kimlik Hakları, Sosyal ve Kültürel Boyut’’ konulu panelin ilk konuşmacısı yazar Muhsin Kızılkaya, devlet politikalarına ve iç çatışmalara karşın Türkler ve Kürtleri birbirine bağlayan ortak çimentonun ortak kültür ve yaşama alışkanlıkları olduğunu söyledi. Kürtçenin 900 sözcükten ibaret olduğu düşüncelerinin geride kaldığını belirten Kızılkaya, Türkçe ve Kürtçenin, müzik ve edebiyatta birbirine katkı sağladığını ifade etti. yeceğini kaydetti. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, konuşmasına ‘‘Kürt sorununu aşabilirsek, hatta Kürt sorununa ilişkin çatışma dışı, silahtan arınmış yöntemlerle tartışma sürecini başlatabilirsek, demokratikleşmenin önünü çok önemli oranda açma şansını elde edebiliriz’’ sözleriyle başladı. Baydemir, ‘‘İyilik yaparsan kendine, kötülük yaparsan kendine’’ diye çevrisi yapılan Kürtçe atasözünden sonra sorunun temelinde tekçi kültür anlayışının yattığını söyledi. Baydemir, ‘‘empati’’ sağlamanın sorunun çözümünde önemli olduğunu belirti. Şırnak’ta çatışma: 1 şehit ? ŞIRNAK (Cumhuriyet) Şırnak yakınlarındaki Gabar Dağı’nda barınan PKK’lilere yönelik başlatılan hava destekli operasyonlarda dün gece çatışma çıktı. Çatışmada Uzman Çavuş Mahmut Kavak şehit düştü. Çatışmaların sabahın erken saatlerinde yeniden başladığı ve bölgeye havadan helikopterle destek gönderildiği bildirildi. Kavak’ın cenazesinin, memleketi Afyonkarahisar’a gönderileceği belirtildi. Bölgede üç gün önce çıkan çatışmada ise bir üsteğmen ile bir asker şehit olmuş, yedi asker yaralanmıştı. ‘Türkiye başkaldırının merkezi olacak’ 12 Mart askeri darbesinin 35. yıldönümü nedeniyle 68’liler Birliği Vakfı ve 78’liler Girişimi’nin ayrı ayrı düzenlediği toplantılarda Türkiye’de askeri darbelerin etkileri tartışıldı. 68’liler Birliği Vakfı Başkanı Sönmez Targan, ‘‘Bir Karşı Devrim Uygulaması 12 Mart Askersel Karışması’’ başlığıyla Kurtuluş’taki İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası’ndaki düzenlediği forumdaki konuşmasında kapitalist düzene başkaldırının merkezinin Ortadoğu’da Türkiye olacağına inandığını dile getirdi. 12 Mart döneminin sıkıyönetim mahkemesi yargıçlarından Refik Karaa; Deniz Gezmiş, Hüseyin Aslan ve Yusuf İnan’ın idam kararına ‘‘işledikleri suçların idamı gerektirmediği’’ şeklinde ‘‘şerh koyduklarını’’ ancak daha sonra görev yerlerinin değiştirildiğini anlattı. 78’liler Girişimi’nin İstanbul Makine Mühendisleri Odası’nda gerçekleştirilen ‘‘Dünden Bugüne: 12 Mart12 Eylül Darbelerinin Etkileri ve Türkiye’’ konulu panelde konuşan Ömer Laçiner, ‘‘Üniversiteler cuntacılara fahri unvanlar verme konusunda yarışa girmişlerdir. Darbeciler planlarını yaparken direniş bekledikleri yerlere bile rahatlıkla müdahale etmişlerdir. Direniş olsaydı ne olurdu bilinmez ama bu konuda en azından namuslarını kurtarmış olurlardı’’ dedi. ‘Türkiyelilik’ Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Baskın Oran ise ‘‘Türkiye’deki Kürtler azınlık kavramını reddetmekte, fakat azınlık haklarını talep etmektedir’’ dedi. Oran, ‘‘Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu’’nda ‘‘Türkiyelilik’’ kavramını savunduklarını anlattı. Emekli Büyükelçi İlter Türkmen de sorunların demokratikleşme içinde çözümlenebileceğini anlattı. Şiddet durumunda demokrasinin çare üretemeyeceğini ifade eden Türkmen, Oran’ın sözlerine gönderme yaparak ‘‘Türkiyeli’’ kavramını kullanmak için anayasanın ‘‘değiştirilemez maddeleri’’ üzerinde düzenleme gerektirtine dikkat çekti. Türkmen, ‘‘Bu kadar ileri değişiklikler öngörmek yerine sorunları demokrasi içinde yavaş yavaş çözüleceğiz’’ dedi. PKK’den Van için özür! ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) PKK, Van’da 3 kişinin öldüğü, 19 kişinin de yaralandığı patlamayı üstlendi. Örgüt tarafından yapılan açıklamada ‘‘Dengtav’’ kod adlı Devrim Solduk’un kendi inisiyatifiyle eylemi gerçekleştirdiği belirtildi. Patlamanın hedefine ulaşamadan gerçekleştiğine dikkat çekilen açıklamada, terör örgütü Van halkından özür diledi. Açıklamada Solduk’un 1977’de Siverek’te doğduğu, 4 Ekim 2000’de Yıldız Teknik Üniversitesi 3. sınıftan okulu terk ederek örgüt saflarına katıldığı bildirildi. Ender Çetinkaya 3 Nisan’da yaş haddinden emekliye ayrılıyor Danıştay’da başkanlık yarışı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya, 3 Nisan’da yaş haddinden emekliye ayrılacak. Danıştay Başkanlığı görevini 14 Nisan 2004’ten bu yana yürüten Çetinkaya’nın emekliye ayrılmasıyla Danıştay’da başkanlık yarışı başlayacak. Başkanlık için, Başkanvekilleri Tansel Çölaşan ve Gönül Önbilgin ile Danıştay 2. Daire Başkanı Mustafa Birden, 3. Daire Başkanı Gürsoy Gönenç, 4. Daire Başkanı Sumru Çörtoğlu, 5. Daire Başkanı Turan Falcıoğlu ve 9. Daire Başkanı Arif Yüksel’in aday olması bekleniyor. Danıştay başkanı, kendi üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulu’nca üye tam sayısının salt çoğunluğu ile seçiliyor. Buna göre, Danıştay başkanı seçilebilmek için, Danıştay’ın 95 üyesinden salt çoğunluk olan en az 48’inin oyunun alınması gerekiyor. ‘Tartışma süreci’ Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Fuat Keyman Kürt sorununun terör, bölgesel ya da azgelişmişlik gibi kavramlarından birini temel alarak adlandırmanın çözüm üreteme Görev süresi 4 yıl Danıştay Başkanı seçilebilmek için 8 yıl Danıştay üyeliği yapmış olmak zorunlu tutuluyor. Danıştay başkanının görevi 4 yıl sürüyor. Seçim, görev sürelerinin biteceği tarihten 15 gün önce veya diğer sebeplerle boşalma tarihinden itibaren 15 gün içinde yapılıyor. Seçime katılmak isteyenler, seçim gününden önce Danıştay Başkanlığı’na yazıyla başvurabilecekleri gibi, toplantıda oylamaya başlanmadan önce sözlü olarak da istekte bulunabiliyor veya teklif edebiliyorlar. Seçim gizli oyla yapılıyor. İlk üç oylamada sonuç alınamazsa seçim üçüncü oylamada en çok oy alan iki aday arasında yapılıyor. Dördüncü oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa seçim, yeniden aday gösterilerek tekrarlanıyor. Bundan sonraki üç oylamada sonuç alınamazsa dördüncü oylamada en çok oy alan seçilmiş sayılıyor. YRD. DOÇ. DR. ERTAN BEŞE ‘Mafya siyasi güç peşinde’ ADANA (AA) Sinemalara sürekli konu olan ve son zamanlarda gündeme yerleşen, televizyonlarda dizilerde sürekli işlenen, organize suç örgütleri arasında yer alan mafyanın, suç literatüründe ‘‘partito’’ olarak adlandırılan rüşvet ve benzeri yöntemlerle bürokratlar ve kamu görevlilerini yozlaştırarak kendilerine hizmet etmeye yönelik ilişkilerle ‘‘siyasi güç’’ elde ettiği bildirildi. Polis Akademisi Güvenlik Birimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ertan Beşe, Adana’da düzenlenen, polis meslek yüksekokullarına yönelik formasyon eğitiminde öğretim elemanlarına, rehber niteliğinde, ‘‘Türkiye’de Organize Suç Olgusuna Kapsamlı Bir Bakış’’ konulu ayrıntılı bilgiler verdi. Mafya yöneticilerinin, parlamento, yargı kurumları, güvenlik, istihbarat görevlileri, bürokratlar ve diğer kamu görevlileri arasına sızmak için tüm olanakları değerlendirdiklerini, bu açıdan hizmeti ve kişileri yozlaştırıcı nitelikte literatürde ‘‘partito ilişkiler’’ olarak adlandırılan ilişkiler kurduklarını kaydetti. İncelemeleri sonucu, Türkiye’deki suç örgütlerinin tipik özellikleri bulunduğunu belirten Beşe şöyle devam etti: ‘‘Bunların başlıcaları, partito ilişkileri ve yolsuzluk bağlantısı, devlete karşı görünüşte saygılı olma ve güvenlik kuvvetlerini doğrudan hedef yapmama, etkili halkla ilişkiler faaliyetlerini yürüterek topluma hitap eden yöntemler kullanmak, yasal sektöre sızmak, legalleşme, kara para aklamadır. Bu açıdan, uluslararası nitelik kazanabilmeye özen gösterilmekte, güçlü aidiyet ve güven duygusu sağlamaya çalışmaktadırlar. Genelde eğitim düzeyleri düşüktür.” Kürt Konferansı’nın ikinci günündeyiz. Konferansın özellikleri üzerine çok farklı değerlendirmeler yapılabilir. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, bu konferansı değerlendirirken akademik yönüne dikkat çekti. Kürt sorununun bir akademik ortamda çok sayıda akademisyen tarafından tartışılmasının yeni bir durum olduğuna, buradan hareketle konunun daha akılcı bir şekilde değerlendirme imkânı kazanabileceğine vurgu yaptı. Muhsin Kızılkaya’nın ‘‘KürdistanKuzey Irak’’ ikilemi üzerine anlattığı öykü hepimizi güldürürken işin dramatik yanına da vurgu yapıyordu. Kürtler, Kuzey Irak’ın resmen Kürdistan olarak Irak Anayasası’na girdiğini belirtiyorlar. Buna rağmen Türkiye’de bu bölgenin sürekli Kuzey Irak olarak anılmasının anlamsızlığını anlatmaya çalışıyorlar. Muhsin, son yıllarda Kuzey Irak’ta Kürdistan adını taşıyan kadınların sayısının giderek arttığını ifade etti. Bunlardan birisi de şair Kür Kürt Konferansı’nda Kadın Dinamiği distan Hanım’dı. Kürdistan Hanım, Türkiye sınırına geldiğinde pasaportunu gösterir. Emniyet görevlisi, Kürdistan ismini görünce dikkat kesilir ve şair Kürdistan Hanım’a dönerek sorar: ‘‘Adınız nedir?’’ Biraz duraklayan Kürdistan Hanım, Türkiye’deki adete uyarak şu cevabı verir: ‘‘Kuzey Irak.’’ ??? Müzisyen Nilüfer Akbal ise bir Kürt sanatçısı olarak yaşadıklarını anlattı. Kürtçe şarkı söylediği için televizyonlardan, radyolardan uzak tutulmasının kendisinde yarattığı travmaya dikkat çekti. Yasakları, her konserden önce ‘‘iyi hal raporu’’ almak zorunda kaldıklarını, bu durumun yarattığı yıpratıcı etkileri izleyicilerle paylaştı. ‘‘Ben bu ülkeye aidim. Burası benim toprağım. Ben bu ülkenin sanatçısıyım. Dünyanın her yerinde benim Kürtçe söylediğim türküler çokkültürlülüğün bir parçası ve iyi örneklerinden birisi olarak kabul görürken bu ülkede yok sayılmayı, dışlanmayı içime sindiremiyorum. Ben bir kadınım, sanatçıyım ve Kürt’üm. Beni böyle kabul edin ve bu kimliklerim nedeniyle beni dışlamayın. Yalnızca sanatımı yapmak istediğim halde yasaklar nedeniyle sürekli siyasetin içine çekiliyorum ve böyle olmasını istemiyorum.’’ ??? Bu konferansın ilginç yönlerinden birisi kadınlardı. İki gün boyunca izleyicileri etkileyen en çarpıcı konuşmaları kadınlar yaptılar. Bunu yalnızca yarattıkları duygusal ortam nedeniyle söylemiyorum. Kürt hareketi içinde kadınlar, geleceği simgeleyen yeni dinamizm olarak dikkat çektiler. Diyarbakır’daki 8 Mart Kadınlar Günü kutlamaları sırasında gösteri yapan kadınlardan birisinin şu çarpıcı sözlerinden çok etkilenmiştim: ‘‘Biz koca baskısı, oğul baskısı, devlet baskısı, hepsini birlikte yaşıyoruz. Hepsine birden isyan ediyoruz.’’ Erkek egemenliğine Kürt kadınların başkaldırması çok yeni bir durumdu. Türkler erkek egemen bir millet. Kürtler ise Türklerden çok daha erkek egemenler. Bu nedenle kadınların Kürt hareketi içinde daha değişik bir yeri olduğunu görüyoruz. İki gündür konuşan kadınların söylediklerini de ekleyince şu inancım pekişti: Kürtler bir modernleşmenin, bir Rönesans’ın eşiğindeler. Bu modernleşmenin temel ve en önemli dinamiği de kadınlar. Erkeksi Kürt örgütlerinin, erkek egemen savaşın karşısına şimdi kendi kimlikleriyle Kürt kadınları çıkıyorlar. Kürt erkeklerini ve örgütlerini değişime zorluyorlar, despotizmden, şiddetten uzaklaşmaya zorluyorlar. Onların çıkışı, Kürt erkekleri arasındaki siyasi mücadeleye benzemiyor. Çünkü erkekler arasındaki mücadeleyi güç belirliyor. Kadınlar ise mücadeleyi gücün dışına, eşitliğe, barışa, yumuşaklığa çekecek bir tarzla sahneye çıkıyorlar. ‘‘Düşük yoğunluklu savaş’’ kendi iradelerinin ötesinde onları acıların, kavgaların içine çekti. Bugün ise bir kadın olarak sürece müdahale ediyorlar, eskisinden farklı bir yerden erkeklere sesleniyorlar. Kürt hareketine bir renk ve zenginlik katıyorlar. Kürt erkek siyaseti şaşkın. Bir kısmı bu yeni gelişmeyi anlamaya çalışıyor, bir kısmı ise anlamazdan geliyor. Sonunda hepsi anlayacaklar. Kadın dinamiği barışın ve çağdaşlaşmanın motoru olacak. Bu konferansın en önemli mesajlarından birisinin bu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle