25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 MART 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ 15 Sesi denizin rengindeydi Marmaris / 08 Mart 2006 Unutulan bir yüzün yolculuğuna çıkmıştım bundan birkaç yıl önce. Denize bakıyorum. Onun denizine. Yer gök yıkılacak yağmurdan. Göz gözü görmüyor... Ana yoldan kopup Karacasöğüt Köyü’ne yöneliyorum. Yağmurun hızı aracımın hızını kesiyor. Gözüm dışarıda, yıkanan doğaya vermişim kendimi... Bu kez geleceğimden haberliydi. Teknede ağırlamak istiyordu. ‘‘Mevsimin en iyi orfozunu ayırdım size’’ demişti telefon konuşmamızda. Köyün içinden geçip koya vardığımda, daha el eder etmez botla denize açılmış, oğlu Yunus’la bulunduğum kıyıya ulaşmıştı. Yüzünün gülen hali belirince, bir deniz tanrısını hatırlatan duruşu, teninin yanıklığı, ellerinin iriliği, bir hamlede iskeleye kendini atması, denizden gelen bu adamın duyarlılığını anlamaya yakınlaştırmıştı beni. Yukarı çıktığımda deniz üstünde yaşamanın bir hayatı nasıl biçimlediğini gözleyecektim. Bir önceki gelişimde köydeki evde geçirdiğimiz saatlerden bana yansıyanların burukluğuyla oturup annesi romancı Mebrure Alevok’tan yola çıkarak, onun yazıdan kopma öyküsünü de içine alan bir metin yazmaya yönelmiştim. Rodos dönüşü yeniden buluşup annesinin yayımlanmayan kitabını, kendi yazdıklarını konuşacaktık. Doğa tutkusunun taşma anı BELLEK KUTUSU ‘‘Neden doğada, insandan başka yalan söyleyen yok? Ot, ağaç, hayvan, balık, kuş, taş ve toprak ve deniz, nasıl yaratılmışlarsa hep öyle, hep öyle gerçek oluyor ve devam ediyorlar! İnsansa, tüm ömrü boyunca, kendini ve etrafını aldatarak, kılıf kılıf kişilikler giyerek, maske maske sırıtarak, hep olduğunun dışında yaşıyor. Tepeden aşağı, bir öne, bir arkaya bakıyorum. Yaşım elli olmuş ha! Hiç fark etmedim. Hiç yalan söylemedim. Yürekten inanmadığım bir şeyi hiç yapmadım. Kendi kendime hep sadık kaldım. Hiç pişman değilim. Yaptıklarımı, yapabileceklerimi düşünüyorum.’’ Yaman Koray ETKİNLİK BU AKŞAM 19.00’DA ‘Ustalara Saygı’ Oktay Akbal’la devam ediyor Kültür Servisi Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu tarafından düzenlenen ‘‘Ustalara Saygı’’ etkinlikleri Oktay Akbal ile devam ediyor. Kültür, sanat, edebiyat ve düşün dünyasından usta isimlerin çalıştıkları alanlara damga vuran çeşitli yönleri ile izleyiciyle buluştuğu gecelerin on üçüncüsü, saat 19.00’dan itibaren Akatlar Kültür Merkezi’nde takip edilebilir. Faruk Şüyun’un yöneteceği, Ozan Erol Ayhan ve Selen Domaç’ın sunacakları gece, bu sene, köşe yazarlığının 50. yılını da kutlayan Oktay Akbal’ın çalışma odasından görüntülerle başlıyor. Adnan Özyalçıner, Prof. Dr. Bedia Akarsu, İlhan Selçuk, Konur Ertop, Melisa Gürpınar, Sadık Aslankara ve Sami Karaören’in Oktay Akbal üzerine konuşmalarıyla sürecek olan etkinlikte, Atilla Şendil, Levent Öktem, Zeliha Berksoy, Oktay Akbal’dan yapıtlar seslendirecekler. ‘‘Ustalara Saygı’’ etkinlikleri, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde ‘‘Ustalar Ustaları Anlatıyor’’ başlıklı özel Tiyatrolar Günü etkinliğiyle sürecek. (0212 351 93 84) OKUMA ÖNERİLERİ * Yaman Koray: Deniz Ağacı, 1962; Gelin Taşı, 1963; Sığırcıklar, 1967; Mola, 1970; Büyük Orfoz, 1978; Badanalı Yüzler, 1983. Kuyudaki Adam 2005, Dünya Kitapları, 507 s.; Ne Cennet Şey Şu Deniz, 388 s.; Bir Ömür Yetmez, 270 s., Akis Kitap, 2006. Yazmak, ondaki doğa tutkusunun taşma anıydı. Denize bağlılığı da buradan gelir sanırım. Elli yaş hesaplaşmasını içeren bir yazısında şunları yazıyordu, Koray: ‘‘41 gecede, hiç yatmadan yazdığım ilk romanım 550 sayfalık Deniz Ağacı... Nasıl bir coşkuydu yazmak! Üçbeş yıl içinde peş peşe Gelin Taşı, Mola, Sığırcıklar, Kuyudaki Adam, Badanalı Yüzler ve Büyük Orfoz. Yedi roman, on yıldan kısa zamanda. Oysa yılda iki roman yazabilirdim. Ama durdum. Ben, insanı, salt insanı yazmak istiyordum. Kendi kendisiyle olan çelişkilerini ve doğayı unutmakla, ona sırtını dönmekle yaptığı büyük yanlışı.’’ Denize dokunmak istiyorum. Onu kucaklayıp son nefesini doğasına katan denize. Karacasöğüt’e yağmur yağıyor... Kederli sözlere kapılıyor bakışlarım... Bir halk adamından söz ediyorlar... Dalaman Havaalanı’nda ilk karşılaştığımız anı hatırlıyorum. Karşımda bir doğa insanı duruyordu... Çevik, atak, gözü pek... Daha ilk adımda konuşmaya vermişti kendini... ‘‘Bugünü bekliyordum... Biri çıkıp gelecek, ben kaldığım yerden devam etmem gerektiğini hatırlayacağım...’’ demişti bir yerde. O günün sonunda derleyip toparladım her şeyini; ‘‘Yaman Koray’ı yeniden yayımlamalı, okura tanıtmalı’’ dedim kendime. Dilindeki zengin yaşam... Bu buluşmayı o günlerde gerçekleştirememiştik; bundan birkaç ay sonra, nice yıldır küsüp koptuğu İstanbul’da bir hastane odasında buluşacaktık. Onuncu çocuğu Derya yeni doğmuştu. O, amansız bir hastalığın tanısıyla buralara değin sürüklenmişti. Dönünce, tam otuz beş yıl sonra yeniden yazmaya başlayacaktı. Öyle de oldu... Döndü, teknesine kapandı, soluksuzca yazdı. Kuyudaki Adam ona kitap olarak ulaştığında Ne Cennet Şey Şu Deniz’i yazıp bitirmiş; Bir Ömür Yetmez ile Annelerin En Güzeli’ni yazmaya koyulmuştu. 1950’lerde yazdığı, bir bölümü gazetelerde de yayımlanan öykülerini bir araya getirmiş, elden geçirerek yayına hazırlamış, Rüzgârla Geldi adında hemfikir olmuştuk... Bu onun sevinci olmuştu, bir an önce kavuşmak istediği an nesine adamak istiyordu bunu. Koray’ın roman dünyası görülememiş, onun doğaya, denize bakışı, o gerçekliğin dilini kurma çabası değerlendirilememiştir. Denizi, denizin doğasını bilen; anlayan, kavrayan bir gözün yansıttığı dünyanın benzersizliğinde dilsel şölen vardır. Anlamak / tanımak, o duyarlığı yansıtmak bilincinin görgüsü ise onun, taşıyıcı yazarlar kitabesine adını yazdırır. Dilindeki zenginlik yaşam deneyiminin tanıklığını getirir. Ondaki has romancı dokusunu görebilmek için Mola romanının herhangi bir yerinden okumak yeterli sanırım! Deniz Ağacı ise bir başyapıt. Tutkunu olduğu denizde, ruhunu soluduğu, yazdığı teknesinde saçma bir kaza sonucunda yitirdik onu. Yazısının önü açılmışken, yazarak hayata yeniden tutunmaya çalışırken çekip gitti. Ölümün saçma yüzü gölgeledi yaşanacak günleri... Akyaka’da, annesinin yanında toprağa verdik onu. feridun.andac?dunya.com Dormen Tiyatrosu 50. Sanat Yılı’nı kutluyor Kültür Servisi Perdelerini 1955 yılında açan, 2000 yılında, iz bırakan uzun bir dönemin ardından seyircisine veda eden Dormen Tiyatrosu’nun ‘50. Sanat Yılı’, bugün saat 20.30’da TİM Türker İnanoğlu Maslak Show Center’daki özel bir etkinlikle kutlanacak. ‘Dormen Tiyatrosu’na Emeği Geçenlere 50. Yıl Vefa Gecesi’nde, bugüne dek Dormen Tiyatrosu’nda sahne almış tüm oyuncular buluşacak ve özel bir gösteri sunacaklar. Haldun Dormen; ‘‘Ben, bu ülkede doğduğum için, Dormen Tiyatrosu’nu kurduğum için, öğrendiklerimi öğrencilerimle, sanatçı dostlarımla ve ailemle paylaşabildiğim için, yüzlerce sanatçı yetiştirme fırsatı bulduğum için; acılarımı, sevinçlerimi paylaşırken hiç yalnız kalmadığım için ve her şeyden önemlisi sizlerin dostu olduğum için bu dünyanın en şanslı insanlarından biriyim’’ diyerek sanatçı arkadaşlarına ve izleyicilere düşünce ve duygularını açıklıyor. Dormen ekolünden yetişenler arasında Erol Günaydın, Nevra Serezli, Altan Erbulak, Metin Serezli, İzzet Günay, Nisa Serezli, Erol Keskin, Fikret Hakan, Başar Sabuncu, Tülin Oral gibi birçok isim sayılabilir. (0 212 279 76 46) Balkan Naci İslimyeli 35. sanat yılını iki sergiyle kutluyor Giysiheykel tasarımları Sabancı Üniversitesi’nde yer alan sergiyle gündeme gelen Pablo Picasso’nun ‘Maya Bebeği ile’ (1938) adlı yapıtı. Kültür Servisi Sanat yaşamının 35. yılını iki sergiyle kutlayan Balkan Naci İslimyeli, bu çerçevede önümüzdeki yıllara da yayacağı bir dizi etkinlik olacağını duyuruyor. Bu etkinliklerin ilki ‘Matah’ adlı tasarı, bu tasarı İslimyeli’nin Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nde bugün açılacak ve 30 Nisan’a dek sürecek sergisiyle, Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki diğer sergisinden oluşuyor. Milli Reasürans’taki sergiyse 7 Nisan’a dek sürecek. 70 parçalık tasarımlar Ulusal Felsefe Olimpiyatı yapıldı ? Kültür Servisi Türkiye Felsefe Kurumu tarafından düzenlenen ‘‘Ulusal Felsefe Olimpiyatı’’nın 10.’su aynı anda İstanbul, Ankara, İzmir, Samsun, Antalya, Van, Şanlıurfa, Gaziantep ve Bursa illerinde yapıldı. Sorular, F.Nietzsche ‘‘Tarih Üzerine’’, L.Wittgenstein ‘‘Kesinlik Üzerine’’ ve Doğan Özlem ‘‘Felsefe Geleneği ve Aydınımız’’ eserlerinden verildi. Marmara Bölgesi olimpiyatına İstanbul’da Özel Amerikan Robert Lisesi ev sahipliği yaptı. Gençler kompozisyonlarını yazarken öğretmenler de felsefe eğitiminin sorunlarını konuştular. İstanbul’daki olimpiyata TFK İkinci Başkanı Prof. Dr. Betül Çotuksöken de katıldı. Artist dergisinin Mart sayısı çıktı Kültür Servisi Artist Yayın Endüstrisi ve Eğitim Hizmetleri Ltd. ve Dağhan Özil tarafından çıkartılan, genel yayın yönetmenliğini Kaya Özsezgin’in yaptığı Artist, yeni sayısıyla sanatseverlere ağırlıklı olarak plastik sanatlar olmak üzere sanat dünyasından haberler, eleştiri yazıları ve söyleşilerle sesleniyor. İsmail Tunalı, adından çok söz edilen, ancak birçok kişi için yeterince açık olmayan bir kavrama, ‘Modernite ve Postmodernite’ konusuna eğiliyor. Son aylarda Sabancı Müzesi’ndeki sergiyle gündeme gelen Pablo Picasso’nun yaşamı ve sanatı üzerine bir yazıyla Neriman Samurçay katılıyor bu sayıya, yazısının başlığıysa ‘Psikanalist açıdan Pablo Picasso’. Kaya Özsezgin’in bu sayıdaki bir yazısının başlığı ‘Bir Şairin Ressamca Düşleri’. Yahşi Baraz da, ‘Albright Knox Sanat Galerisi’ni, koleksiyon ve sergilenen yapıtları ile ayrıntılı bir şekilde tanıtıyor. Yalçın Sadak da, ‘İstanbul Modern, Nereye?’ derken bu müze üzerine bazı görüşlerini paylaşıyor okurla. Gülseli İnal, ‘Bir Dönemi Okumak’ adlı yazısında aynı yıllarda Akademi’de öğrenci olmuş Türk resminin beş büyük ustasını, Şadan Bezeyiş, Adnan Çoker, Turan Erol, Abdurrahman Öztoprak ile Orhan Peker’i anlatıyor. Ahmet Güneştekin’in ‘Güneşin İzindeki Efsaneler’, Fethiye Erbay’ın ‘Müzeler Açısından Picasso Sergisinin Yasal Uzantısı’, Ümit Gezgin’in ‘Vedat Örs Resmi’ dergide yer alan diğer yazılardan. Dergi, daha çok sanatsevere ulaşması amaçlanarak 1 YTL’ye satışa sunuluyor. Sanatçı, performansvideofotoğraf ve yerleştirme çalışmalarına yer veriyor bu sergilerinde. Yaklaşık 70 parçalık ‘giysi heykel’ tasarımlarını canlı mankenler üzerinde ve yerleştirme çalışmaları olarak sunuyor. 1990 yılında New York’ta açtığı ‘StraightJacket / Deli Gömleği’ sergisi ile ‘giysi tuvallere’ bir başlangıç yapmış olan sanatçı, bu içeriği 2003 yılındaki ‘Ölü Kızlara Ağıt’ ve 2005 yılında Saraybosna’da açtığı ‘Okula Gidememiş Çocuklar’ enstalasyonlarıyla sürdürdü. Açılımı MahmutpaşaTahtakale sözcüklerinden oluşan ‘Matah’, sanatçının bu bölgede giysi yapmaktan başka amaçlarla üretilmiş yüzlerce farklı üründen Balkan Naci İslimyeli’nin yapıtlarından biri. oluşturduğu ‘giysiheykelleri’ kapsıyor. 7 bölümden oluşan proje ve farklı başlıkları içeren performans/sergi etkinliğinde, sanatçı toplumsal bir ‘gösterge’ olarak giysi kavramını ayrıştırarak sorguluyor. Yaratıcılığıyla ‘readymade’ kavramındaki işlevselliğe farklı bir işlevselik kazandırıyor. ‘Matah’ çerçevesinde sanatçı bugün 18.30’da Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi Proje Odası: Artvarium’da bir de performans gerçekleştirecek. ‘Matah’ sergisi için Milli Reasürans Sanat Galerisi tarafından bir de kitap yayımlandı. (0 212 230 19 76) CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle