10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 MART 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 28 ŞUBAT KARARLARI 9 MGK’de kabul edilen, rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken önlemler şunlar: . Anayasamızda Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında yer alan ve yine Anayasa’nın 4. maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır. . Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhidi Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır. . Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından; a) 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı; b) Temel eğitimi almış çocukların, ailelerin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği Kuran kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. . Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü milli eğitim kuruluşlarımız, Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır. . Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir. . Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir. . İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askeri Şura kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK’yı dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının Silahlı Kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır. . İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK’dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkân verilmemelidir. . TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır. . Ülkemizi çağdışı bir rejimden ve din istismarının sebep olabileceği muhtemel çatışmadan korumak için rejim aleyhtarı faaliyet, tutum ve davranışlarına mani olunmalı, bu maksatla İran’a karşı komşuluk münasebetlerimizi ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetlerini önleyecek bir tedbir paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe konulmalıdır. (*) . Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetleri yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir. . TC Anayasası, Siyasi Partiler Yasası; Türk Ceza Yasası ve bilhassa Belediyeler Yasası’na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır. . Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konuda kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır. . Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir. . Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır. . Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasadışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır. . Ülke sorunlarının çözümünü ‘‘Millet kavramı yerine ümmet kavramı’’ bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir. . Büyük kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı Kanun’un istismar edilmesine fırsat verilmemelidir. 1 2 3 Tarihi MGK toplantısı 28 Şubat 1997’de yapılan tarihi MGK toplantısı tam 9 saat sürdü. 18 madde ile oluşan kararlar bütünü Erbakan dahil MGK üyelerinin tamamınca imzalandı. Bu tarihi MGK’de laikliğe aykırı gelişmeler masaya yatırıldı. Bu gelişmelerden son ra 54. hükümet istifa etmek zorunda kaldı, Refah Partisi hakkında Anayasa Mahkemesi’ne dava açıldı, Anayasa Mahkemesi verdiği kararla Refah Partisi’ni kapattı, bu karar ayrıca AİHM tarafından da onaylandı. MGK toplantısında 18 karar alındı. Ancak sadece bir madde yaşama geçirilebildi 4 5 6 7 8 9 8 yıllık eğitim uygulandı arşıdevrimin gelişmesini irdelemiştik. Bugün 28 Şubat’a neden olan son gelişmeleri mercek altına alacağız. Laikliğe aykırı söylemlerin artması, din devleti özlemlerinin yoğunlaşması karşısında Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, RP ve 54. hükümeti direkt olarak karşısına almadan şöyle konuştu: ‘‘İran’da generaller Humeyni hareketinin irticanın ta kendisi olduğunu fark ettiklerinde iş işten geçmişti.’’ (01.09.1996, Sabah) Karadayı, “biz işin farkındayız’’, ‘‘iş işten geçmeyecektir’’ demek istiyordu. Halk kitleleri de olup bitenleri görüyor ve 10 Kasım 1996’da yakıpyıkmadan anlamlı bir eylem gerçekleştiriyordu. 10 Kasım 1996’da Anıtkabir 1 milyonu aşan bir ziyaretçi akınına uğradı. Bu ziyaret ertesi gün de sürdü. Başbakan Erbakan ne yazık ki halkın bu anlamlı eylemini ‘‘bir provokasyon’’ olarak niteledi. RP’li Adalet Bakanlığı da bu sevgi seline karşı ‘‘bu ziyaretin suç olup olmadığını’’ incelemeye alarak karşılık verdi. Tam bu gelişmelerin olduğu noktada, ordu darbe mi yapacak söylentilerine cevap veren üst düzey bir komu K tan ‘‘Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin’’ dedi. (20.11.1996, Hürriyet) Ama hükümetin gözleri kararmıştı ve kapalıydı. SİNCAN REZALETİ 1997 yılına gelindiğinde Sincan olayı, siyasal gelişmelerde belirleyici olmuştur. 31 Ocak 1997’de Sincan Belediyesi, ilçenin en büyük meydanına bir çadır yaptırarak Kudüs gecesi düzenledi. Bu geceye İran Büyükelçisi Bagheri katıldı, kürsüye terörist oldukları tüm dünyaca kabul edilen Hamas ve Hizbullah örgütlerinin liderlerinin posterleri asıldı. Toplantı tekbir sesleriyle Kuran okunarak açıldı ve şeriat çağrısı yapıldı. (12 Şubat 1997, tüm gazeteler) Bütün gazeteler bu gelişmeleri tedirginlik içinde veriyorlardı; DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ise olayı ‘‘yapay gündem’’ olarak yorumladı. Ne yazık ki Türkiye’nin toplumsal yapısından ve politikadan hiçbir haberi olmadığını da böylece gösterdi. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Dinsel gövde gösterilerinin yapıldığı Sincan’da birkaç gün sonra 20 tank ve 15 kariyer geçit yaptı ve meydanda kurulmuş olan büyük çadır da yıkıldı. BASINI SUÇLADILAR Başbakan Erbakan ve Başbakan Yardımcısı Çiller, sıkışan siyasilerin her zaman yaptığı gibi, tüm bu olup bitenlerden basını sorumlu tutuyordu. Erbakan toplumu gerdiren ve tırmandıran Taksim’e cami, türban, kurban derileri ve Sincan’dan basını sorumlu tutarken, Çiller de iktidar koltuğuna yapışmaktan başka bir şey düşünmüyordu. Basında yer alan karikatürlerde Çiller için aşağıdaki söyleyiş yineleniyordu: ‘‘Medyanın sözleri boştur, aldırma hocam iktidar hoştur. ’’ 10 11 12 13 14 15 28 Şubat kararlarının siyaset bilimi açısından yorumu Demokrasinin önünü açtı 2 8 Şubat özellikle İkinci Cumhuriyetçi, dinci, liboş ve bölücü düşünceleri benimseyen yazarlar tarafından sürekli eleştirilmektedir. Bunu ‘‘postmodern darbe olarak görenler’’, hatta daha da ileriye giderek ‘‘ordunun kendi gücünü pekiştirmek için gerekçe arayışları’’ olarak yorumlayanlar çıkmıştır. 9 yıl sonra bugün kimi gazetelerde, kimi köşe yazarları yine 28 Şubat olgusuna ağız dolusu hakaretlerle yükleniyor, eleştiriyor, 28 Şubat’ı antidemokratik bir dayatma olarak yorumluyorlar. Oysa, benim de içerisinde bulunduğum yazarlar 28 Şubat 1997’yi demokrasinin önünü açan bir hareket olarak görmektedirler. SALT ÇOĞUNLUK DEĞİLDİR D EMOKRASİ 28 Şubat’ı antidemokratik bir hareket olarak görenler aslında demokrasiyi şekil olarak benimseyen, onun içeriğini özümsememiş yazarlardır. Demokrasi, salt seçim ve o seçimle iktidara gelmiş salt çoğunluk yönetimi değildir. Seçimle iktidara gelmiş salt çoğunluklar bile demokrasinin özüne dokunamazlar, demokrasinin özüne dokundukları zaman antidemokratik olurlar. 28 Şubat kararlarının özü Eğitim Birliği Yasası’nın uygulanması ve 5 yıllık zorunlu ilköğretimin 8 yıla çıkarılmasıdır. Şimdi sormak lazım, bu kararların neresi antidemokratiktir? Artık Afrika’da Patagonya’da bile 5 yıllık eğitim kalmamıştır, 8 yıllık eğitimi istemek neden demokrasiye aykırı olsun? LAİKLİK İLKESİ Bu kararların özü laiklik ilkesinin korunmasına yöneliktir. Bilindiği gibi, laiklik ilkesi demokrasinin vazgeçilmez önkoşuludur. Laiklik ilkesi olmadan demokrasi olmaz. Aslında Batı demokrasilerinin gelişim tarihi incelendiğinde görülür ki, demokrasi laiklik ilkesinin yaşama geçirilmesi mücadelesinin sonunda kurulabilmiştir. Avrupa’nın geçirdiği ve 400 yıl süren, kan dökülerek kazanılan Aydınlanma devrimi özümsenmeden demokrasiyi anlamak ve yaşatmak olanaksızdır. İşte 28 Şubat’a karşı çıkanların anlamadıkları ya da anlamak istemedikleri nokta burasıdır. Aslında dinciler ve onların yandaşları zorunlu ilköğretim süresinin 8 yıla çıkarılmasına karşı uzun yıllar direniyor ve savaş veriyorlardı. Din devletinin kurulmasını isteyenler zorunlu eğitimin 5 yılda kalmasını isti yorlar, onun için 28 Şubat’ın her yıldönümünde bu kararlara sövüp sayıyorlar. Bu karşı duruşun nedenleri, gerekçeleri çok net ve açıktır. Zorunlu eğitim 5 yıl olursa, küçük çocukların dinci eğitime, imam hatip okulları ve kurslarına yönlendirilip onların körpe beyinlerini cumhuriyet düşmanı olarak beslemek çok kolaydır. Oysa çağdaş eğitim bu genç beyinleri çağdaş yurttaş olarak yetiştirir. Öğrenci 8 yıllık eğitimden sonra liseye ya da meslek lisesine daha akılcı bir biçimde yönelir. İşte 28 Şubat kararlarına karşı olanların ana konusu, temel konusu budur. önemli bir oluşumdur. SAVUNANLARIN ÇELİŞKİSİ D EMOKRASİYİ Demokrasi isteyenler gerçekten demokrasiyi istiyorlarsa neden 28 Şubat’a karşı çıkıyorlar? Bu sıkıntı nereden geliyor? 8 yıllık eğitim, imam hatip liselerinin ihtiyaç fazlası sayılarının azaltılması gibi kararlar hükümet tarafından alınsa, Meclis’ten geçse, demokratik olacak, alkışlanacak, ancak, MGK’nin önerileri olarak kararlaşınca antidemokratik olacak... Bu nasıl bir anlayıştır? Burada ayrım noktası laikliktir. Gerçek demokrasi taraftarlarının laiklik ilkesinin güçlendiği noktada demokrasiye katkıları nedeniyle bu kararların yanında yer almaları gerekir. Nitekim anayasa hukukumuzun önemli bilim adamı Prof. Bülent Tanör, bu kararlar için şöyle diyor: ‘‘Demokratlar ve liberal demokrasi isteyenler için sıkıntı, 28 Şubat kararlarının hükümetten değil, MGK’den çıkması noktasında başlıyor. ...Aslında ‘Cumhuriyetçi ruh’ bu kararları desteklemeyi gerektiriyor. Demokrasi maddi içeriği açısından MGK kararları, bu kararlara direnen sözde sivil organa göre çok daha demokratik bir tavırdır. 28 Şubat, demokrasi lehine yapılmış bir tercihtir.” (5.3.1999, Cumhuriyet) 16 17 18 28 ŞUBAT SÜRECİ 28 Şubat 1997 kararları, Atatürk’ün kurduğu 29 Ekim 1923 Cumhuriyeti’nin doğal bir sürecidir. Türkiye’de halk kitlelerinin içinden gelmiş olan ordunun laik Cumhuriyete ve demokrasiye yaptığı bir katkıdır 28 Şubat kararları. Aslında yapılan iş onların anayasal görevlerinin bir parçasıdır. Eğer Ortadoğu coğrafyasında tek başına varlığını sürdürme savaşını veren Türk demokrasisi, laiklik ilkesinin korunması olgusu ortadan kalkarsa biter, tükenir ve erir. 28 Şubat, Türkiye’yi ortaçağ karanlığına götürmek isteyen karşı güçlere dur denilen (*) MGK kararları kamuoyuna yanısıtılırken 10. madde gizli tutulmuştu. Bu madde, 12 Nisan 1997 tarihli Radikal gazetesinde yayımlandı. Kaynak: Hikmet Çiçek, ‘İrticaya Karşı Genelkurmay Belgeleri’, Kaynak Yayınları, İstanbul 1997, s. 2931. BİTTİ CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle