23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 MART 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER ‘Balık baştan kokar’ diyen CHP lideri ‘yolsuzlukların merkezinde bizzat Başbakan’ın olduğunu’ söyledi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Baykal’ dan ağır eleştiri ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkındaki yolsuzluk iddialarının ‘‘kişisel’’ olmaktan çıktığını ve AKP kimliğinin bir parçası olduğunu belirterek ‘‘Hayatın her alanında AKP bir yolsuzluk merkezi haline dönüşmeye başladı. Artık yolsuzluk, tavandan tabana yansımaya başlamıştır’’ dedi. Erdoğan’ın ısrarla Maliye Bakanı Unakıtan’ı görevde tutmasının ‘‘platonik ağabeykardeş ilişkisi’’yle açıklanamayacağını kaydeden Baykal, ‘‘Türkiye’deki yolsuzluk iddialarının merkezinde Maliye Bakanı değil, bizzat Tayyip Erdoğan’ın kendisi vardır’’ dedi. CHP Genel Başkanı Baykal, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Irak, İç Savaş ve Kaos Hafta sonu ve pazartesi günü, önemli ABD ve İngiliz gazetelerinde, Irak konusunda iki tema egemendi: (1) Irak bir iç savaşın eşiğinde; (2) bu iç savaşı durdurmak için, Kongo, Yugoslavya, Lübnan örneklerinde olduğu gibi bir dış müdahale gerekebilir. Lübnan’da Daily Star, ABD’de Christian Science Monitor ise dini liderlerin ortak çağrılarına yer veriyor, çatışmaların sönümlenmeye başladığına işaret ediyordu. Anlaşılan, iç savaş tehlikesi şimdilik atlatılmış. Ancak ŞiiSünni çatışması bağlamına oturtulabilecek kimi saldırılar gerçekleşmeye devam ediyor, yeni bir provokasyon olasılığı hâlâ güçlü. Şii ve Sünni liderlerin birlikte yaptıkları yoğun çağrılara karşın olayların hemen, tümüyle sona ermemesi düşündürücü. Öyleyse ne oluyor? Bu soruya kesin bir cevap vermek çok zor. Ancak bazen bir ülkeye bir başka ülkede olanların merceğinden bakmak kimi çıkarsamalar yapmaya yardımcı olabiliyor. Bir de biraz arşiv karıştırmakta, ‘‘geçmişte kim ne demiş’’ diye bakmakta yarar var. İki noktaya daha önce de dikkat çekmeye çalışmıştım. Birincisi, ABD yönetiminde, neocon çizgide bir gerileme, kadrolarının etkilerinde bir zayıflama var. Bu İsrail’in Likud kanadının ve ‘‘derin devletinin’’ ABD dış politikası üzerindeki etkisinin de, göreli (en azından potansiyel) olarak zayıflaması olasılığı anlamına geliyor. Buna karşılık, bu etki kaynaklarının inisiyatifi yeniden ele geçirmek için krizi derinleştirmek yoluyla bir ‘‘ileriye doğru kaçış’’ deneyebileceklerini düşündüğümü daha önce yazmıştım. İkincisi, Irak’tan başlamak üzere bölgedeki büyük devletlerin dağılmasından, kapitalizmin genel krizinin sorunları perspektifinden bakınca, dünya ekonomisi ve siyasi dengelerinin zarar göreceğini söylemek olanaklı olsa bile, böyle bir gelişmenin İsrail’in güvenliğine büyük ölçüde katkıta bulunacağını bu yüzden en azından seçenekler listesinde olabileceğini de düşünmek gerekir. ? Erdoğan’ın ısrarla Maliye Bakanı Unakıtan’ı görevde tutmasının ‘‘platonik ağabeykardeş ilişkisi’’yle açıklanamayacağını belirten Baykal, ‘‘AKP bir yolsuzluk merkezi haline dönüşmeye başladı. Artık yolsuzluk, tavandan tabana yansımaya başlamıştır’’ diye konuştu. Türkiye’nin çok çeşitli çetelerle tanıştığını anımsatan Baykal, ‘‘Şimdi bir de Sauna Çetesi ile karşı karşıyayız’’ dedi. Türkiye’de çeteleşme olayının artık toplumsal yaşam biçimi haline dönüştüğünü belirten Baykal, son olarak ortaya çıkan Sauna Çetesi olayının ‘‘sıradan bir magazin haberi gibi geçiştirilemeyeceğini’’ söyledi. Türkiye’de yaşanan yolsuzluk ve çete olaylarının ‘‘çığrından çıktığına’’ dikkat çeken Baykal, olayların içinde klasik biçimde ‘‘eskiyeni bürokrat, AKP’li milletvekiliyönetici ve vurguncu sözde işadamı’’ üçlüsünün yer aldığına işaret etti. Bakanlıklardan belediyelere kadar AKP’nin yönetimindeki yerlerde her geçen gün yeni bir yolsuzluk olayı ortaya çıktığını belirten Baykal, şu görüşleri dile getirdi: ‘‘Artık yolsuzluk AKP’de tavandan tabana yayılmaya başlamıştır. Adamın biri balığın kuyruğunu kokluyormuş. Bunu gören başka bir adam ‘Yaa ne yapıyorsun, balık baştan kokar’ demiş. Adam da ‘Balığın başı koktu zaten de acaba koku kuyruğa kadar indi mi diye kokluyorum’ demiş. Şimdi o hesap, AKP’de koku artık tepeden tabana doğru inmiştir. Kurumsal bir kimlik kazanmıştır. Geçenlerde AKP’nin sarısının rengini koyuya döndürdüler. Kendi kendime sordum, ‘Acaba ampul utandı da yüzü kızarmaya mı başladı’ diye. Yolsuzluk artık AKP’de günlük bir olay haline gelmiştir. Bunu bir kişiyle, bir noktayla tarif etme imkânı kalmamıştır. Maliye Bakanı ile ilgili iddiaların artık yadsınamaz yanı kalmadı. Maliye Bakanı bir yolsuzluk uygulamasının parçası haline dönüştü.’’ AKP Milletvekili Turhan Çömez’in Unakıtan’a yönelik kaleme aldığı ‘‘açık mektuba’’ da dikkat çeken Baykal, mektupta dile getirilen birçok iddianın yanıtsız kaldığına işaret etti. Olayın artık Maliye Bakanı’nın ‘‘kişisel zafiyetinin yansıması, bireysel eksikliği’’ değerlendirmelerini aştığını kaydeden Baykal, ‘‘Bu yolsuzluklar birbiriyle dayanışma içinde olan, işi tümüyle bilen ve onu sahiplenmeye devam eden bir ekip dayanışması içinde götürülüyor’’ görüşünü dile getirdi. Başbakan Erdoğan’ın Maliye Bakanı’nı görevden almakta direnmesinin altında da bu dayanışmanın yattığını kaydeden Baykal, artık yolsuzlukların merkezinde Maliye Bakanı’nı orada tutmakta direnen Başbakan Erdoğan’ın olduğunu söyledi. Bütçe görüşmeleri sırasında Erdoğan’ın Unakıtan’la ilgili iddiaları ispat edemeyenlere ‘‘üç nokta’’ dediğini anımsatan Baykal, ‘‘Şimdi Başbakan’a Turhan Çömez’in mektubunu dikkatlice okumasını, okuduktan sonra başını eğip yakasına bakmasını öneriyorum. O koymaya çalıştığı üç nokta nereye gelmiştir’’ dedi. Kamuda çalışan emeklilerin maaşının kesilmesi için yasa çıkaran Başbakan, çifte maaş alıyor ERDOĞAN Erdoğan etik dışı davrandı ? CHP İstanbul Milletvekili, ‘‘Siyasetçinin yurttaşa örnek olması gerekir. Oysa Başbakan yurttaşa bir fatura çıkarıyor, kendini o faturanın dışında tutuyor. Tıpkı dokunulmazlıkta olduğu gibi’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın emekli olup çifte maaş almaya başlaması, emekli olduktan sonra kamu kurum ve kuruluşlarında, belediyelerde, il özel idarelerinde çalışan ve bu işlerden ayrılmamaları nedeniyle emekli maaşları kesilen yurttaşların tepkisine yol açtı. Yurttaşlar milletvekillerine bu durumun düzeltilmesi için mesajlar gönderirken CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek, ‘‘Biz bu düzenleme yapılırken de karşı çıktık. Emekli milletvekilinin maaşı kesilsin değil mesele, ama kamuda çalışanların emekli maaşlarını kesmenin hukuken temelleri yoktur’’ dedi. 2004 yılı sonunda bütçe tasarısı görüşmeleri sırasında yapılan bir düzenlemeyle, çalışan emeklilere çifte maaş yolu kapatıldı. Kamu kurumlarında, kuruluşlarında, il özel idarelerinde, belediyelerde ve bunların müesseselerinde, bunların yüzde 50’den fazla ortak olduğu kuruluşlarda çalışanların 2005 yılından başlayarak emekli maaşı alamayacağı hükme bağlandı. Cumhurbaşkanlığı’na seçilenler, dışarıdan atanan bakanlar, milletvekilleri, vakıf üniversitelerinde görev alanlar ve TBMM tarafından yapılan seçimle göreve gelen RTÜK üyeleri bu düzenlemenin kapsamı dışında tutuldu. Bütçede yapılan bu düzenlemeden sonra, bulundukları kurumlarda çalışmayı sürdürmeyi yeğleyen birçok yurttaşın emekli maaşı kesildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2 yılını dolduran milletvekillerine tanınan haktan yararlanarak emekli oldu ve çifte maaş almaya başladı. Başbakan’lıktan 7 bin 720 YTL alan Erdoğan’a Emekli Sandığı’ndan da 2 bin 133 YTL’lik maaş bağlandı. Bu gelişme, emekli maaşları kesilen yurttaşların tepkisine yol açtı. Milletvekillerine mesaj, mektup gönderen yurttaşlar, bu gelişmeleri anımsatarak sorunlarına çözüm bulunmasını istedi. CHP’li Özyürek, 27 Aralık 2004 tarihinde genel kurulda bütçe tasarısı görüşülürken de bu düzenlemeye karşı çıktıklarını anımsattı. CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın yaptığının ‘‘etik olmadığını’’ söyledi. Kılıçdaroğlu, ‘‘Sayın Başbakan’ın şirketleri, malvarlığı ortada. SSK’den emekli olmuş, sonra bunu durduruyor, Emekli Sandığı’na geçip oradan emekli oluyor. Daha fazla aylık için bu çaba içine girmesi etik değil. Biraz daha fazla emekli aylığı için bu çabayı harcayan Başbakan, emekli olan ama çalışan birinin maaşının kesilmesi için yasa çıkarıyor. Siyasetçinin yurttaşa örnek olması gerekir. Oysa Başbakan yurttaşa bir fatura çıkarıyor, kendini o faturanın dışında tutuyor. Tıpkı dokunulmazlıkta olduğu gibi’’ görüşünü dile getirdi. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ‘Halkı fildişi kuleden izliyorlar’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘‘Fildişi kulelerden halkı izliyorlar’’ diyerek CHP lideri Deniz Baykal’ı eleştirdi. Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Partililerce ‘‘Başbakanımız Kasımpaşalı, Türkiye seninle gurur duyuyor’’ sloganlarıyla karşılanan Erdoğan ülkenin her yerini dolaştığını, halkın arasında olduğunu kaydederek isim vermeden Baykal’ı eleştirdi. Erdoğan, ‘‘Halkımla kucaklaştım, kaynaştım, neler istediğini yerinde gördüm. Bu noktada AKP’yi zedeleme gayreti içine girenler var. Biz fildişi kuleden takip etmiyoruz, 18 derecede Sarıkamış’a binlerce vatandaşın geldiğini görseydi AKP iktidarının neleri gerçekleştirdiğini çok iyi anlardı’’ diye konuştu. Erdoğan, ‘‘At denize, balık bilmezse halik bilir sözü vardır. Ben şimdi, at denize balık bilmezse millet bilir diyorum. Sandık geldiği zaman millet değerlendirmesini yapar’’ dedi. Türksat 3A uydusunun ihalesini Alcatel firmasının aldığını kaydeden Erdoğan, 22 kişilik hizmet grubunun yeni atılacak uydunun dizayn çalışmasına katılacağını bildirdi. Erdoğan, ‘‘Bu ekip, daha sonra Türkiye’ye dönerek bir sonraki uydunun dizayn çalışmasına başlayacak’’ dedi. Erdoğan, hükümetin ekonomide yeni bir rekora daha imzasını attığını belirterek bütçenin 17 yıl sonra ilk kez fazla verdiğini vurguladı. Kaostan yarar umanlar Nitekim, neocon/İsrail lobisi içinde, kimi önemli isimlerin geçmişte, Ortadoğu’da (Levant) bir kaos ortamı yaratmanın gerekli olduğunu savunduğunu biliyoruz. Örneğin bu bağlamda, İsrail’de bulunan Institute for Advanced and Strategic Studies sitesindeki iki rapor anılabilir: 1996 Haziran’ında, Richard Perle başkanlığında bir grup tarafından hazırlanan ‘‘A Clean Break’’ (www.iasps.org/strat1.htm) ve aynı yılın aralık ayında David Wurmser’ın yazdığı ‘‘Coping with Crumbling States: A Western and Israeli Balance of Power Strategy for the Levant’’ (dağılmakta olan devletlerin yarattığı koşullara uyum sağlamak: Levant bölgesinde Batı ve İsrail açısından güç dengeleri stratejisiwww.iasps.org/ strat2.htm). Wurmser, İsrail bağlantılı Washington Institute’de görevliydi, oradan, American Enterprise Institute’e geçti, sonra Pentagon’da Özel Planlar Bölümü’nde, arkasından John Bolton’la birlikte çalıştı, sonra da Dick Cheney’nin kurduğu ve ‘‘Gölge Ulusal Güvenlik Konseyi’’ lakaplı ekipte yer aldı. Bir yorumcunun işaret ettiği gibi Wurmser, ‘‘içerdiklerin bile, ‘içerdeki adam’...’’ diyeceği türden biri. 1996 tarihli raporunda, Wurmser, Saddam devrildikten sonra, Irak’ın etnik, dini ailevi çelişkiler ve savaş lordları arasındaki çatışmaların etkisiyle dağılarak bir kaosa sürükleneceğini, ABD ve İsrail’in bu kaosu çabuklaştırması ve denetlemesi gerektiğini savunuyordu. Şimdi merceği değiştirelim ve Irak’a, İran merceğinden bakalım. Aslında, şimdi değineceğim bağlamda ilk haberi, ABD özel timlerinin İran’da istihbarat faaliyetlerine başladıklarını aktararak New Yorker yazarı Seymur Hersh vermişti. Geçen hafta cuma günü Financial Times, Hersh’ün aktardıklarıyla kesişen çok ilginç bir haber/analiz yayımladı. Financial Times ABD deniz piyadelerinin, istihbarat kolundan uzmanların, İran’a sızdığını, çeşitli aşiret ve dini gruplar arasında dolaşarak İran’ın etnik ve dini çelişkiler altında dağılma olasılığını saptamaya yönelik bir araştırma yürüttüklerini aktarıyordu. Financial Times’ın aktardığı bu, geleceğe ilişkin Pentagon araştırmasının Irak’ın bugününü anlamakta yararlı olacağını düşünüyorum. Son olarak, medyada daha sık sözü edilmeye başlanan iç savaş halinde, dışarıdan bölgeye müdahalenin gündeme gelebilir saptamalarına dönersek. Bu saptamalar iki seçeneğe gönderme yapıyorlar. Birincisi, NATO’nun müdahalesi, ikincisi de Arap Birliği, Türkiye, Pakistan vb. Müslüman ülkelerin güçlerinin iç savaşı durdurmak üzere Irak’a getirilmeleri. Türkiye’nin bu iki seçeneğin kesiştiği ülke olduğu dikkatinizi çekmiştir sanırım. Bu koşullarda ABD üstlerine çekilecek, ‘‘gerekli durumların’’ dışında sürece müdahale etmeyecek. ergin.yildizoglu?gmail.com zafertemocin@postamatik.com DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, AKP hükümetine sert çıktı ‘Kaçmak zorunda kalacaklar’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, ‘‘Çare arayanları azarlayarak iktidar olabileceğini zannedenler, yolun sonuna gelmişlerdir’’ diye konuştu. Ağar, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, esnafın, çiftçinin, sanayicinin, memurun ve işçinin durumuna değinerek ekonomide karşılaşılan sorunların çözülmesi gerektiğini söyledi. Ağar, ‘‘Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Ulusa Sesleniş’ programlarında söylenenler ile yaşananlar arasında hiçbir bağlantı yoktur’’ dedi. 2001 krizi ile bugünün kıyaslamasının yapılmasıyla ‘‘hayali başarı öyküsü’’ çıkarıldığını anlatan Ağar, kriz dönemlerindeki bazı ekonomik göstergelerin gerisine düşülmeye başlandığını söyledi. 3.5 yıllık AKP hükümeti döneminde hiçbir ciddi reform yapılmadığını da ifade eden Ağar ‘‘Çare arayanları azarlayarak iktidar olabileceğini zannedenler, yolun sonuna gelmişlerdir. Seçime, kendileri çare olarak kaçmak zorunda kalacaklar. Süreç, o yöne doğru gitmektedir. Sokakta, tarlada, fabrikada, işyerlerinde her alanda bitişin son adımlarına doğru gitmektedirler’’ diye konuştu. DYP lideri Mehmet Ağar, tarım, esnaf, KOBİ kesimleri ile çalışma yaptıklarını, bir hafta içinde yeni bir ekonomik programın ana taslağını kamuoyuna sunacaklarını kaydetti. Mehmet Ağar. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI ‘‘Rusya’yı anlamak zordur. Biz on yıldır buradayız, hâlâ anladığımızı sanmıyoruz.’’ Görüştüğümüz çok sayıda Türk işadamının ortak kanaati bu yönde. Moskova’ya tam sekiz yıl önce gelmiştim. Moskova, o zaman fakir, çaresiz ve geleceği belirsiz bir kent görünümündeydi. Komünizmden kopuşun gerginliğini ve tepkisini yaşıyordu. Sekiz yıl sonra gördüğüm Moskova ise tamamen farklıydı. Şaşırıp kalmıştım. Bir kent bu kadar kısa süre içinde kendisini nasıl yenileyebilmişti. İşadamlarımız, değişimin her sene hissedilebilecek düzeyde dikkat çektiğini ifade ettiler. Rusya, o yıllarda tamamen mafya örgütlerinin elindeydi. Bugün ise Moskova’nın dünyanın en güvenli kentlerinden birisi haline geldiği ifade ediliyor. Bu nasıl gerçekleşmişti? ‘‘O yılların mafya örgütlerinin bir kısmı sistemin parçası haline geldiler. Mafya liderleri, şimdi yasal yollardan işlerini yürüten işadamlarına dönüştüler. Sistemin dışında kalan mafya örgütleri son yıllarda ezildi. Küçük mafya grupları hâlâ Yeni Rusya’yı Anlamak varlığını sürdürüyor. Ancak sistemi yönlendirecek güçte bir mafya örgütlenmesi artık yok. Özellikle Putin dönemi onları ezme dönemi olarak sayılabilir.’’ Böyle anlatıyorlar, Rusya’daki değişimi. ??? Rusya ilginç bir ülke. Hâlâ sosyalist dönemin birçok alışkanlığı, birçok kurumu varlığını sürdürüyor. Sağlık hizmetlerini devlet karşılıyor. Sosyalist dönemden kalan bu sistemin hâlâ büyük ölçüde varlığını sürdürdüğünden söz ediliyor. Eğitim parasız ve yaygın. Üniversiteye gitmek isteyen her genç üniversiteye gidebilme olanağına sahip. Şehir içi ulaşımda metro çok önemli bir kamu hizmeti olarak yerini koruyor. Şehir içi telefon bedava. Doğalgaz, elektrik, su gibi temel giderler Moskova’da daire başına ayda 30 doları geçmiyor. Ziyaret ettiğimiz, TV’lerin, gazetelerin önemli bir kısmı hâlâ devlet desteğiyle varlığını sürdürüyor. Bu ilişki onların bağımsız yayın yapmalarını bir ölçüde engelliyor. Ancak, vahşi kapitalizmin ve aşırı rekabetin yarattığı ‘‘işsizlik’’, ‘‘aç kalma’’ tehlikesinin olmaması bu kurumlarda çalışanları rahatlatıyor. İşleri daha sakin bir ortamda yapmalarını sağlıyor. Kapitalizmin kuralları, piyasanın kuralları açısından bakıldığında çok rantabl sayılmayan bir çalışma tarzından söz edilebilir. İşin bir yönü bu. Bu tür bir çalışma tarzı işlerin yavaş görülmesine, temponun düşmesine neden oluyor. Kendi yaşadığımız bir örnekten söz etmek istiyorum: Dört Türk gazeteci kaldığımız ünlü tarihi Ukrayna otelinin lokantasına oturduk. Bir on dakika garsonun gelip sipariş almasını bekledik. Müdahalelerimiz sonunda bir garson kadın geldi. Mönü istedik, onu da bir beş dakika sonra getirdi, gitti. Sipariş vermek için yeniden beklemeye başladık. Baktık gelmiyor, el kol hareketiyle gelmesini sağladık. ‘‘Neden bu kadar telaşlısınız’’ diye bize gülerek karşılık verdi. Çok sempatikti. Saat sanırım gecenin 22.00’siydi. Ne istiyorsunuz diye sorduğunda, ben arkadaşların ızgara balık ısmarlamalarına engel oldum. Çünkü böyle bir durumda daha iki saat bekleme tehlikesiyle yüz yüze gelebilirdik. Balık çorbası ısmarladık. Milliyet’ten Kadri Gürsel saat tutmuş, çorbanın gelmesi tam 40 dakika sürmüştü. Kadın, bu arada, ne oldu sorularımıza ‘‘Merak etmeyin’’ geliyor şeklinde cevap veriyordu. Sonunda çorbalarımızı içtik. CNN Türk’ten Gürkan Zengin ve Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’yla çorbalarımızı içip bitirdiğimizde gecenin 24.00’ü olmuştu. ??? Servisin bu kadar yavaş olmasına kızdık. Biz haklıydık, özellikle devletin sahibi olduğu kurumlar yavaş ve hantal iş liyordu. Bunu savunmak mümkün değildi. Ancak bunun alternatifi olarak gelişen ve çalışanları piyasanın vahşi rekabetinin bir vidası haline getiren sistem ne kadar insaniydi? Rusya’da ilginç olan, iki sistemin iç içe geçmesiydi. Hem kapitalizmin piyasası, hem bürokratik sistemin hantallıkları ve kazanılmış sosyal haklar bir arada yaşıyor ve bir anlamda birbirlerini dengeliyordu. Rusya, sosyalizmin çalışanlar açısından getirdiği olanak ve hakların bir kısmını koruyor. Kısa sürede de bunların toptan ortadan kaldırılması mümkün görünmüyor. Çünkü halk kazandıklarının ellerinden alınmasına tepki gösteriyor. ??? Rusya, yetişmiş insan gücüyle, sağlam altyapısıyla, gelişmiş eğitim kurumlarıyla ve en önemlisi bütün bu üstünlüklerine dayanarak kendini değiştirme potansiyeliyle günümüzde yeniden önemli bir ülke haline gelmiş durumda. Bunu ne kadar anlıyoruz, bilemiyorum. İbadette başörtüsü tartışması bitmiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, kadınların başları açık bir şekilde namaz kılabileceklerini savunan Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Prof. Mualla Selçuk’a, ‘‘İbadetlerde kadınların başlarını örtmeleri dini bir zorunluluk olduğundan bunun tartışılamaz bir vecibe olduğunu biliyoruz. Bu konuda farklı görüşler bulunabilir. Ama dini vecibenin net görüntüsünü değiştirecek yoğunlukta değildir’’ diye yanıt verdi. Bardakoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu’nda düzenlediği basın toplantısında, Antalya’da düzenlenen il müftüleri toplantısının sonuç bildirgesini açıkladı. Toplantıda İslam dünyasını rahatsız eden karikatürlerin de gündeme geldiğini ifade eden Bardakoğlu, bu yayınların ifade ve basın özgürlüğüyle açıklanmasının mümkün olmadığını söyledi. Bardakoğlu, Irak’taki mezhep çatışmalarını da kaygı verici bulduklarını ifade etti Bardakoğlu, son günlerde İslamdaki farklı inanç konusunun da sık sık gündeme taşındığını anımsatarak ‘‘Alevilik, İslamın içindedir. Kimse onu İslamın dışında farklı bir din ve inanç olarak göstermeye kalkmamalıdır’’ dedi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle