23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Bugün insanlık tarihinin en acı olaylarından Kerbela katliamının 1325’inci yıldönümü 7 Fırat suyu kan akıyor baksana MİYASE İLKNUR GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Dokunulamayan Dokunulmazlık... Milletvekili dokunulmazlığının yalnızca siyasal konuşmalar ve kullanılan oylarla sınırlı olması yönündeki istek yoğunlaşıyor. İktidar yetkililerinin bu istek karşısındaki tutumlarında ise önemli bir değişiklik yok. Eskiden beri söyleyegeldiklerini yineliyorlar: ‘‘Türkiye’de sadece milletvekillerinin dokunulmazlığı yok ki. Devlet görevlilerinin tümünün dokunulmazlığı var. Kaldırılırsa hepsinin birden kaldırılması gerekli.’’ Bu yaklaşımlarına dayanak olarak 1999 yılında cumhuriyetleştirilmiş olan özel yasayı gündeme getiriyorlar. Aralarında, konuşmalarından 1913 yılında çıkarılan Memurların Yargılanması Hakkında Geçici Yasa’nın hâlâ yürürlükte olduğunu sananlar bulunduğu da anlaşılıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ileri sürdüğü bu gerekçe, gerçekten geçerli sayılabilir mi? Başka bir deyişle, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlıkları, milletvekillerininkinden daha kapsamlı ya da onlarınkine eşit mi? Anayasa, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ve 4483 sayılı Memurların ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasa, birlikte incelendiğinde, böyle bir savunmanın gerçeğe uymadığı görülüveriyor. Öncelikle vurgulanması gereken durum şu: Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlıkları, yalnızca yaptıkları kamu görevleriyle sınırlı. Belki bu durumu dokunulmazlık olarak yorumlamak bile doğru değil. Çünkü, bir memurun yargılanabilmesini, konumuna göre yasada belirlenmiş olan, amirinin izin vermemesi doğrudan engelleyemiyor. Cumhuriyet başsavcılarının ya da şikâyetçilerin izin verilmemesine ilişkin karar için idari yargıya başvurma hakları var. Aynı olanak, hakkında yargılanma izni verilmiş olan kamu görevlisine de tanınmış durumda. O da yargılamasına izin verilmesi ile ilgili idare uygulamasının iptali için dava açabiliyor. Yukarıdaki paragraflarda özetlenen durumun son somut örneklerini, Maliye Bakanı’nca yargılanmalarına izin verilmeyen üst düzey kamu görevlileriyle ilgili kararın Danıştay tarafından iptal edilmesiyle yaşadık. Kamu görevlilerinin işledikleri iddia edilen görevleri ile doğrudan ilintili olmayan suçlar konusunda ise hiçbir dokunulmazlıkları bulunmuyor. ??? Ancak milletvekilleri için tanınan dokunulmazlık, anayasadan kaynaklanıyor. Maddenin ikinci fıkrasında şöyle deniliyor: ‘‘Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclis’in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla, anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır.’’ Dokunulmazlığın kaldırılması durumunda, ilgili milletvekili ya da başka bir milletvekilinin Anayasa Mahkemesi’ne itiraz hakkı var. Dokunulmazlığın kaldırılmaması ya da dosyanın devre sonuna bırakılması durumunda ise cumhuriyet savcılarının veya şikâyetçilerin itiraz hakları bulunmuyor. Karma Komisyon’un kararına, TBMM Genel Kurulu’nun bilgisine sunulmasını izleyen 10 gün içinde itiraz edilebiliyor, ama bugüne kadar değiştirilmiş olan karara da rastlanmıyor. ??? Dokunulmazlığın sınırlarının azaltılması halinde milletvekillerinin haksız suçlamalarla karşılaşacakları iddiaları ise siyasilerin kendi yaptıkları yasalara güvenmediklerini de ortaya koyuyor. Türk Ceza Yasası’nın iftira etmeyi cezalandıran maddesi 6 yıla kadar hapis cezası öngörürken böyle bir sanal korkuyu anlayabilmek zor. ??? Genel seçimler sonrasındaki açıklamalar 13 milletvekilinin yolsuzluk sanığı olduğunu gündeme getirmişti. Bu nedenle AKP’nin dokunulmazlık konusunda ayak sürümesi, TBMM’yi de zor durumda bırakıyor. Yukarıdaki başlık günün anlam ve önemini bilmeyenler için yanıltıcı olabilir. Yaşar Kemal’in ‘‘Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’’ adlı son romanı değil konumuz. Başlığın esin kaynağı Yaşar Kemal’in romanı değil, 19. yüzyıl Kızılbaş Alevi şairlerinden Esiri’nin aynı adı taşıyan mersiyesidir. Bugün Kerbela katliamının 1325’inci yıldönümü. Hicri takvime göre Muharrem ayının 10. günü olan bugün, sadece İslam tarihinin değil, insanlık tarihinin de en hazin olaylarından biri yaşanmıştır. 681 yılında Muharrem’in 10. günü gerçekleşen bu acı olay nedeniyle İslam coğrafyasında Hz. Ali yandaşları, Muharrem’i matem ayı olarak kabul eder. Bugün Irak sınırları içinde yer alan Kerbela Çölü’nde 1325 yıl önce yaşanan olay neydi? Basit bir iktidar kavgası mı, iki büyük Arap kabilesinin tarihsel rekabetinin bir uzantısı olarak İslamiyet sonrası halifeliği aileleri adı na tescil ettirme mücadelesi mi? Bu yüzeysel bakış ve kolaycı yaklaşım, tarih boyunca güçlüye karşı güçsüzün, zalime karşı mazlumun, haksıza karşı haklının verdiği mücadelenin anlamsızlığını ortaya koyar. Zalimle mazlumun savaşı insanlık tarihi kadar eskidir. Dün sürmüş, bugün sürüyor, gelecekte de sürecektir. Değişen sadece zaman ve mekândır. Kerbela katliamı, zalimle mazlumun, güçlü ile güçsüzün, haklı ile haksızın mücadelesini en iyi örnekleyecek olayların başında gelir. Bu olayda, haksız olan Yezid , aynı zamanda güçlü ve zalimdir. Haklı olan İmam Hüseyin ise güçsüz ve dolayısıyla mazlumdur. Haklı ancak güçsüz olan Hüseyin, güç sahibi Yezid karşısında mağlup olacağını bilmesine karşın direnmeyi sürdürür. Yezid’in Hüseyin’den tek isteği, babası Muaviye bin Ebu Süfyan’ın daha önce İmam Hasan’la yaptığı sözleşmeye aykırı olarak ölmeden önce kendisi ne bıraktığı halifeliğini kabul etmesiydi. Eğer Hüseyin biat ederse Yezid’in halifeliği meşruiyet kazanacak ve gelecekte ne Hüseyin ne de onun soyundan gelenler bir daha halifelik üzerine hak iddia edemeyecekti. Ancak Hüseyin, haksız bulduğu Yezid’e biat etmeyeceğini ilan etmişti. Yezid’in her türlü vaadini elinin tersiyle iten Hüseyin, refah ve bolluk içinde bir yaşam yerine direnmeyi ve bunun doğal sonucu olarak ölümü seçti. Hüseyin salt bir iktidar mücadelesi vermiş olsaydı, neden ölümü göze almaz, yaşayıp iktidarı ele geçirmenin yollarını arardı. Ama önünde sadece iki seçenek vardı. Ya biat edip onursuzca yaşayacak ya da aradaki güç dengesizliğine karşın onurluca direnip ölecekti. O, ikinci yolu seçti. Kerbela Çölü’nde on bin kişilik Yezid ordusu tarafından kuşatıldığında yanında sadece 72 kişiden oluşan aile efradı vardı. Kendisinden son kez biat etmesi istendi. Hüseyin, biat etme 10 BİNE KARŞI 72 KİŞİ DİRENİP ÖLMEYİ SEÇTİ yeceğini yineledi. Babası Hz. Ali’nin ‘‘Haksıza boyun eğenler yalnız haklarını değil aynı zamanda haysiyet ve şereflerini de yitirirler’’ sözünü ilke edinen İmam Hüseyin, canını verdi ama şerefini ve onurunu kurtardı. Hüseyin ve yandaşlarının kanı Fırat’a karıştı. Fırat’ın rengi Kerbela şehitlerinin kanıyla kızıla dönüştü. Kerbela olayının üzerinden 1325 yıl geçmesine karşın Hüseyin mazlumluğun, Yezid ise zalimliğin sembolü olarak bugüne kadar yaşadı. Yezid, belki iktidarı ele geçirdi ama tarih boyunca lanetlendi. İmam Hüseyin ise hem iktidardan hem canından oldu ama adı ve anısı mazlumlara direnme gücü verdi. UGÜNÜN YEZİD’İ ABD Kerbela Çölü’nü ikiye bölen Fırat Nehri günümüzde de kan akıyor. Tarih boyunca büyük acılara, kanlı savaşlara ev sahipliği yapmış Mezopotamya toprakları ve Irak çölleri, günümüzde de haklı ile haksızın, güçlü ile güçsüzün, zalim ile mazlumun mü cadelesine ev sahipliği yapıyor. Günümüzün Yezid’i ABD, Hüseyin’i ise toprakları işgal altındaki Irak halkı. Zalim, güçlü ve haksız ABD, Ortadoğu’yu yeniden düzenlemek için hazırladığı BOP’u (Büyük Ortadoğu Projesi) yaşama geçirmek için mazlum, haklı ve güçsüz Iraklıları diz çöktürmek istiyor. Hüseyin’i mücadelesinde yalnız bırakanlar, arkadan vuranlar ve Yezid’le işbirliği yapanlar, entrika çevirenler olduğu gibi bugün Irak’ta da işgalci ABD ordusuyla işbirliği yapan, işgalcilere karşı direnen Iraklıları arkadan vuranlar ve topraklarının işgaline ve yapılan zulüme kayıtsız kalanları görmek mümkün. Ülkelerinin bağımsızlığını ve topraklarını işgalcilerden korumak isteyen bir avuç Iraklı, tarihe haklı, onurlu ve mazlum olarak geçecektir. Onlara boyun eğdirmek isteyen işgalciler ise güçlü ama haksız ve zalim olarak tarihteki yerlerini alacaklar. ZULME KAYITSIZLIK VAR BİTMEYEN SAVAŞ B MECLİS BAŞKANI ‘MATEM’İ KUTLADI Arınç’tan ‘Aşure’ gafı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Bülent Arınç, Kerbela’da katledilen Hz. Hüseyin’i anıldığı ‘‘Aşure Günü’’nü kutlayarak, büyük bir gaf yaptı. Muharrem ayının Aleviler için ‘‘matem’’ ayı olduğunu belirten AraştırmacıYazar Ali Balkız, Arınç’ın tavrını ‘‘cahillik’’ olarak nitelendirdi. Arınç, Aşure Günü dolayısıyla dün yayımladığı mesajında şunları kaydetti: ‘‘Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Aşure Günü’nün bereketinden nasiplenmek ve şehit edilen Hazreti Hüseyin’i anmak için yakaran Müslümanlar, Muharrem ayının 10’unu her yıl özlemle beklemektedirler. Bugün vesilesiyle tek yürek olup gönüllerini huzura erdirecek Müslümanların Aşure Günü’nü kutluyor, barış ve kardeşliğin hepimizin en temel ortak paydası olmasını diliyorum.’’ Arınç’ın Aşure Günü’nü kutlaması tepkilere neden oldu. Yazar Ali Balkız, Muharrem ayının Aleviler için matem ayı olduğuna işaret ederek, ‘‘Bu ayda Kerbela’nın anımsanması ve o acının yüreklerde hissedilmesi için 12 gün oruç tutulur. Ardından da aşure yapılır. O aşurede bir nevi can yemeğidir, onların canına adanır. Siz bunu kutlama olarak nitelerseniz cahilsiniz demektir’’ dedi. Cemal Kutay’ın kızı İnci Kutay Maçoro babasının ölümünün yalnızca kendilerinin değil, tüm Türkiye’nin kaybı olduğunu belirterek, ‘‘Atatürk ilke ve inkılaplarının devam etmesi için eserlerinin yayımlanmasının sürmesini umuyoruz’’ dedi. (Fotoğraf: AA) YENİ KİTAPLAR HAZIRLANIYOR Yaşayan tarihe veda İstanbul Haber Servisi Tarihçiyazar Cemal Kutay (97) dün Erenköy Galippaşa Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Törene, Cemal Kutay’ın oğlu Ömer Faruk Kutay, kızları Ayşe Mine Koçan, İnci Kutay Maçoro, Nilgün Ciğer ve Zeynep Kuyaş ile diğer aile üyelerinin yanı sıra İstanbul Valisi Muammer Güler, 1. Ordu Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe, Celal Bayar’ın torunu Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, Beykoz Kuvayı Milliye Derneği üyesi gazilerin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı. İstanbul Valisi Muammer Güler, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Başbuğ ve Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Babaoğlu, cenaze arabası hareket ederken selam durdu.Törene, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da çelenk gönderdiler. İstanbul Haber Servisi Alemdar Belde Belediye Başkanı Mehmet Yaşa, üzerinde tedbir olan hizmet binasına parasını ödemeden taşındığı için 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Binayı yapan müteahhit eski CHP milletvekili adayı Ekrem Ekşi, suç duyurusunda bulunmasının ardından Ümraniye 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan dava sonuçlandı. Mahkeme heyeti belediye başkanı Mehmet Yaşa’yı ‘tedbire muhalefet’ suçundan 1 ay hapse mahkum etti. Yaşa’nın cezası para cezasına çevrilirken mührü sökülerek kullanıma açılan bina ise hâlâ boşaltılmadı. İstanbul Haber Servisi AKP’li Gaziosmanpaşa Taşoluk Belde Belediye Başkanı Müfit Taşkın hakkında, ‘‘görevi kötüye kullanmak’’ ve ‘‘taşıt kanununa muhalefet’’ suçlarından dava açıldı. Taşkın ile birlikte 3 sanık, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak. Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Savcılığı’nın iddianamesinde, bir konfeksiyon fabrikasının bulunduğu parsele, resmi gazetede yayımlanan tebliğe aykırı yapı ruhsatının verildiği ileri sürüldü. Ayrıca Murat Turak isimli şahsın belediye aracını kendi özel aracı gibi kullandığı Taşkın’ın buna göz yumduğu iddia edildi. Çelik: Alevilik müfredata alındı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Aleviliğin müfredata alındığını açıkladı. TBMM Genel Kurulu’nda muharrem ayı nedeniyle gündem dışı söz alan CHP Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya, Kerbela’da Hazreti Hüseyin ve yandaşlarının katledilişinin 1325. yıldönümü olduğunu kaydetti. Alevilerin, kendilerini İslamın özü olarak gördüklerini ifade eden Yerlikaya, ‘‘Muharrem ayının anlatılıp milletin aydınlatılması lazım. Alevilik, Milli Eğitim müfredatında yerini almalıdır. Cemevlerine ‘sazlısözlü mekânlar’ diyenleri, cemevlerine gitmeye davet ediyorum’’ dedi. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de Hazreti Hüseyin’in katledilmesinin, ‘‘İslam tarihinde acı bir hatıra olduğunu’’ ifade etti. Aleviliğin müfredata alındığını belirten Çelik, yeniden düzenlenen din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarının, şubat ayı sonunda baskısının tamamlanacağını kaydetti. ‘MÜHÜRLÜ BİNA’ DAVASINDA YAŞA’YA 1 AY HAPİS TAŞOLUK BELEDİYE BAŞKANI’NA 2 YIL HAPİS İSTEMİ oerinc?cumhuriyet.com.tr CHP yönetiminin ihraç etmek istediği Belediye Başkanı Tahir Şahin partisine sahip çıktı KARİYER EKSPRESİ 2006 FUARI ‘Menemen laikliğin mabedidir’ HAKAN DİRİK Tahir Şahin. Öğrenci Tuzla’da görücüye çıkacak Eğitim Servisi Sabancı Üniversitesi Kariyer Ekspresi 2006 Fuarı, 2728 Şubat, 12 Mart 2006 tarihlerinde, üniversitenin Tuzla’daki kampusunda yapılacak. Fuarda, öğrenciler, birçok firmanın yöneticisi ile bir araya gelerek iş yaşamına geçiş aşamasında, kariyer olanaklarını değerlendirecekler. Yöneticiler öğrencilere, firmalarının sektörlerindeki yerini, iş hacimlerini ve gelecek stratejilerini anlatacaklar. Fuara katılan firma yetkilileri ayrıca, öğrencilere staj ve işe alım kriterlerine ilişkin de bilgi vererek, ayrıntılı görüşmeler yapacak. Sektörel panel ve seminerlerle de desteklenecek olan Kariyer Ekspresi 2006 Fuarı, sertifika programları ve liderlik panelleri gibi alternatif aktivitelerle de zenginleştirilecek. İZMİR CHP’de, bir yandan seçim startı verilirken bir yandan da ‘‘Mustafa Sarıgül ihraçları’’ sürüyor. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün de katıldığı Kubilay’ı anma törenlerindeki kortej yürüyüşünde Genel Başkan Deniz Baykal’ı beklemediği öne sürülen Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin, yüksek disiplin kuruluna sevk edildi. Menemen’i ‘‘laikliğin mabedi’’ olarak tanımlayan Şahin, partide kalmak için mücadele edeceğini söyledi. CHP Genel Sekreteri Önder Sav imzalı disipline sevk yazısında Şahin şöyle suçlanıyor:‘‘Kubilay’ı anma törenlerine katılacağını bilmesine rağmen genel başkanı, beraberindeki milletvekilleriyle İzmir il örgütünü yok sayarak yürüyüşü başlattığı, resmi töreni, parti içinde sürekli huzursuzluk yaratan Mustafa Sarıgül’ü ön plana çıkarmak için alet ettiği anlaşılmaktadır. Kararlarına uymadığı İzmir il yönetim kurulundan habersiz, ‘CHP İzmir İl Örgütü’ yazılı afiş ve pankartlar yazdırıp kullandığı, yalancılık yaptığı, sahte işlere giriştiği anlaşılmaktadır.’’ Disiplin süreci konusunda ‘‘fevri’’ davranmayacaklarını vurgulayan Şahin ise şöyle konuşuyor:‘‘Menemen, laik Türkiye için son derece önemli bir yer. Özellikle, ülkenin gidişatını düşünürsek laikliğin mabedi haline gelmiş bir yerin belediye başkanını, sadece Sarıgül’le yan yana yürüdü diye CHP’den uzaklaştırmak, son derece antidemokratik bir yaklaşımdır. Menemen’i CHP’nin kalesi olarak değerlendirmek gerekir. Öyle de kalacaktır. Yönetim kendinden olmayanı dışlamaya çalışıyor. Burada solun 36 yıl boyunca seçim kazanamadığı oldu. Biz 1999’da göreve geldik, son seçimlerde oyumuzu yüzde 47.8’e çıkardık. İlk göreve geldiğimizde, bütün tepkileri göğüsleyerek, katledildiği caminin önüne Kubilay büstü diktik. ’’ Sarıgül’ü bir önceki törenlere çağırdığı gerekçesiyle aldığı geçici ihraç cezası 13 Mayıs 2005’te dolan Şahin, kendisine yöneltilen suçlamaları ‘‘talihsiz ve gülünç’’ olarak niteledi. Şahin, ‘‘Yalancılık ve sahte işlere giriştiğimi söylemek, bana hakarettir. Hakkımızı yargıda arayacağız’’ dedi. Şahin, cuma günü de Sarıgül’ü ziyaret ederek, belediyenin meclis toplantısına katılacak. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle