18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Bülent Ecevit, 70’li yıllarda Özel Harp Dairesi’nin varlığını ABD para vermeyi kesince öğrenebilmiş ‘Derin devlet kontrgerilladır’ ülent Ecevit, her zamanki zarafetiyle bizi kapıda karşıladı. Rahşan Hanım’ı göremeyince merak ettik. O da görüşmemize katıldı. Bülent Bey yüzümüzü bahçeye dönerek oturmamızı teklif etti. Karlı bir Ankara gününde Rahşan Hanım’ın kara ve tekir iki sevimli kedisinin eşliğinde çaylar içerek, geçmiş günleri de anarak bir sohbet yaptık. Bülent Ecevit’e, 12 Eylül askeri darbesine giderken gerçekleşen kritik cinayetler üzerine bir yazı dizisi hazırladığımızı anlattık. Aradan 25 yıldan fazla zaman geçen, çok sayıda aydınımızın yaşamını yitirdiği cinayetler ve sonrası konusunda bugün ne düşündüğünü, geçmişi nasıl yorumladığını sorduk. Son günlerde Özel Harp Dairesi eski komutanlarından Kemal Yamak’ın anılarında tekrar gündeme gelen ‘‘derin devlet’’ konusunu sorduk. B İpekçi cinayeti: Yalnızca bir tetikçi yakalandı BERİV AN TAPAN Kemal Yamak’a teşekkür meselesi Orgeneral Kemal Yamak, kendisine Özel Harp Dairesi üzerine yaptığınız ziyaret nedeniyle ‘‘teşekkür ettiğinizi’’, takdirlerinizi belirttiğinizi söylüyor ve sonradan, ‘‘Dinlediklerimizden ürktük’’ sözlerinizi ise anlamakta güçlük çektiğini ifade ediyor. ECEVİT Ben genellikle bana bir konuda bilgi verilmesinden sonra teşekkür ederim. Bu görüşmede de aynı şekilde teşekkür etmişimdir. Ancak benim Özel Harp Dairesi’ne ilişkin endişelerim, çok önemli bazı olayların ürünüdür. 1 Mayıs 1977 olayları, yine Süleyman Demirel’in bir mektubu nedeniyle mitinge katılmamın istenmediği ihbar mektubu, İzmir Çiğli’de olanlar, buna benzer birçok olay benim bu endişelerimi arttırmıştı. İpekçi cinayeti sonrası olanlar da benzer endişelerimi arttırmaktan başka sonuç vermedi. Özel Harp Dairesi’nde brifing Dönemin Genelkurmay Başkanı bir gün gelip bana birkaç milyon dolarlık bir para isteyince şaşırdım. Bu para Özel Harp Dairesi diye adlandırılan ve o güne kadar adını hiç duymadığımız bir kurum için isteniyordu. Daha önce onlara parayı ABD veriyormuş. Bir anlaşmazlık çıktığı için ödeneği kesmişler. Miktarın çok yüksek olma Çetinkaya ve Çalışlar, Bülent ve Rahşan Ecevit ile Ankara Oran Sitesi’ndeki evlerinde görüştüler. (Fotoğraf: KORAY AVCI) sı ilgimi çekti. ‘‘Bir düşüneyim’’ diyerek evrakı bir kenara koydum. Özel Harp Dairesi’yle ilgili bilgi istedim. Onlar gelip kendileri bu bilgiyi vermek istemediler, bilgi vermelerini ben kendilerinden istedim. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanı ile Kemal Yamak kinliğiyle mücadeleye hazırlanmak için kurulduğunu anlattılar. Ayrıca bazı vatansever gönüllüler Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısı olarak görevlendirilmişlerdi. Bazı gizli silah depoları kurulmuştu. Bize verilen brifingden sonra daha da endişelendim. uygun bulduk. Sonra hükümetten ayrıldık. 197879 yılındaki başbakanlığım sırasında bir doğu ilçesini (Iğdır) ziyaret ettim. Oradaki askeri birliğin komutanı generalle görüştüm. MHP’li görevli Bu generalin Sabri Yirmibeşoğlu olduğunu, daha sonra anılarını okuyunca anladım. Ona Özel Harp Dairesi hakkındaki kuşkularımı aktardım ve dedim ki, örneğin bu ilçedeki Milliyetçi Hareket Partisi Başkanı aynı zamanda Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısının gizli elemanlarından biri olamaz mı? General ‘‘Öyledir’’ diye cevap verdi. ‘‘Ama kendisi son derece güvenilir ve vatansever bir arkadaşımızdır.’’ Bunun yoruma ihtiyacı var mı; artık her şey ortada. Herkesin kendisine göre bir derin devlet tanımlaması vardır. Derin devlet olayını en canlı olduğu dönemde yaşadım. Derin devlet, kontrgerilladır. Ben o zaman da uyarılarda bulundum, Cumhurbaşkanı’na kadar durumu ilettim. SÜRECEK ECEVİT: Özel Harp Dairesi’ne ilişkin endişelerim, çok önemli bazı olayların ürünüdür. 1 Mayıs 1977 olayları, yine Süleyman Demirel’in bir mektubu nedeniyle mitinge katılmamın istenmediği ihbar mektubu, İzmir Çiğli’de olanlar, buna benzer birçok olay benim bu endişelerimi arttırmıştı. İpekçi cinayeti sonrası olanlar da benzer endişelerimi arttırmaktan başka sonuç vermedi. gelip bu dairenin ne olduğunu anlattılar. Özel Harp Dairesi, Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada bulunuyormuş. Başbakanlık Konutu’nda bize bir brifing düzenlendi. Rahmetli Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık ile katıldık. Özel Harp Dairesi’nin Türkiye’nin düşman istilasına uğraması durumunda istilacılara karşı gerilla yöntemleriyle ve her türlü yeraltı etBurada duyduklarımız, benim için de rahmetli Milli Savunma Bakanımız Hasan Esat Işık için de ürkütücü gelmişti. Nezaketimizden kendilerine teşekkür etmemizi, sanırım yanlış anlamışlar. Araya Kıbrıs Barış Harekâtı girdi. Özel Harp Dairesi Rum baskınına karşı Türk direnişiyle ilgili bazı görevler de üstlenmişti. Biz de bu sorunu halletmeyi, harekât sonrasına ertelemeyi illiyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979 akşamı bundan tam 27 yıl önce bugün, Maçka’daki evinin yakınlarında arabasının içinde kurşunlanarak öldürüldüğünde, Türkiye belki de o zaman fark etmediğimiz yeni bir döneme giriyordu. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, bu durumu ‘‘terörün eskalasyonu’’ yani terörün bir üst aşamaya çıkarılması olarak yorumlayacaktı. İpekçi’nin öldürülmesi 31 Ocak 1979 için planlanmıştı. İpekçi o gün Ankara’daydı. Böylece ilk plan boşa çıkmıştı. İpekçi, 1 Şubat’ta 16.30 uçağıyla Ankara’dan İstanbul’a geri döndü. Döner dönmez de hemen Milliyet gazetesine gitti. Akşam gazeteden çıkıp evine dönerken Teşvikiye’nin en işlek caddesi olan Emlak Caddesi’nden (şimdi Abdi İpekçi Caddesi) evinin sokağına döneceği sırada arabasına silahlı saldırı düzenlendi. Görgü tanıklarına göre İpekçi’ye iki kişi ateş etmiş, daha sonra kendilerini bekle M yen üçüncü bir kişinin kullandığı araçla kaçmışlardı. İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca, cinayetten 5 ay sonra, 25 Haziran 1979’da Beyazıt Kıraathanesi’nde yakalandı. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş ve İstanbul Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu’nun da katıldığı sorguda Ağca suçunu itiraf etti. İpekçi’yi Karakol Sokağı’nın başlangıcındaki dönemeçte vurmayı kararlaştırdığını, tahminen saat 20.0020.30 sıralarında İpekçi’nin arabasının geldiğini ve köşede yavaşladığını görünce ateş etmeye başladığını anlatan Ağca, daha sonra olay yerinden Taksim’e çıktığını, bu esnada kullandığı silahı boş bir araziye attığını söyledi. Ağca, ‘‘Ardından da KasımpaşaUnkapanı yolundan Aksaray’a geldim ve kalmakta olduğum Dali Oteli’ne yerleştim. Olaydan sonraki gün otelden ayrılarak İzmit’e gittim. İzmit’ten otobüsle Ankara’ya, oradan önce Gaziantep’e, ardından da Malatya’ya geçtim’’ dedi. SÜRECEK Antigerilla Okulu... HİKMET ÇETİNKAYA evletin tüm yetkilileri suskunluk içindeydiler. İktidar boşluD ğundan yararlanan çeteler, sokakları kan gölüne çevirmişlerdi... Bugün 1 Şubat 2006... 27 yıl önce bugün gazeteci Abdi İpekçi öldürüldü... İnsan ölülerine basa basa amaçlarına ulaşmak isteyenler, bu kan gölünden besleniyorlardı... 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan ‘‘devrimci ve yurtsever avı’’ 12 Eylül 1980 sonrası da sürdü... Uğur Mumcu, bundan 31 yıl önce, 17 Haziran 1975’te Cumhuriyet’te ‘‘Antigerilla Okulu’’nu gündeme getiriyordu... Neydi bu okulun amacı? Panama Kanalı’nda Pentagon generallerine bağlı olarak çalışan askeri nitelikteki ‘‘Antigerilla Okulu’’ yanında, merkezi Washington’da bulunan ‘‘Uluslararası Polis Akademisi’’ de, NATO ülkelerindeki sivil haberalma örgütlerine eğitilmiş uzman yetiştirmektedir. Bu her iki kuruluş da doğrudan doğruya CIA’ya (Merkezi Haberalma Örgütü) bağlıdır. Yunanistan’da 1967 yılında gerçekleştirilen faşist darbenin, Yunan İstihbarat Örgütü (KYP) tarafından düzenlendiği, belgelerle kanıtlanmıştır. Darbe lideri Albay Papadopulos’un CIA ve KYP arasında görev yapan ‘‘irtibat subayı’’ oluşu da, tek başına birçok gerçeği anlatmaktadır. İtalyan Gizli Haberalma Örgütü (SID) tarafından girişilen bazı eylemler de, geçen yılın aralık ayında bütün belgeleriyle ortaya konmuştur. Devrimci örgütlere kışkırtıcı ajanlar yetiştirmek, sabotajlar düzenlemek, basını elde tutarak kamuoyunu belirli amaçlar için hazırlamak, darbeyle birlikte, işkenceleri yönetmek, doğrudan doğruya CIA tarafından yönetilen ‘‘kontgerilla’’ örgütlerinin ortak yöntemleridir. Panama Kanalı’nda 1960 yılında kurulmuş bulunan ‘‘Antigerilla Okulu’’, NATO ülkelerinde her türlü sol akımı ezmek için, faşist darbeci yetiştirmektedir. Olağanüstü dönemlerde girişilen amansız baskı yöntemlerini anlayabilmek için, Panama Kanalı’ndaki Antigerilla Okulu, Washington’daki Uluslararası Polis Akademisi ve Türkiye’de, devletin bazı önemli kuruluşları içinde karargâh kuran ‘‘kontgerilla’’ örgütü arasındaki ilişkiyi bilmek, olaylarla bu kuruluşlar arasındaki bağı yerli yerine yerleştirmek gerekmektedir. 12 Mart döneminde, perde arkasından devleti yöneten ‘‘kontgerilla’’ örgütü kimlerden oluşmaktadır? Bunlar devletin hangi kuruluşu içinde görev yapmışlardır? Bu örgütte görev alanlar, yurtiçi ve dışı eğitimlerini nerede tamamlamışlardır? Bu örgütle, sağcı terörist gençlik kuruluşları arasında ne gibi ilişkiler vardır? Bu soruların cevaplarını araştırmak sadece, 12 Mart dönemini anlayabilmemiz için gerekli değildir. Şimdi önemli olan, bu ‘‘kökü dışarıda’’ örgütün, bundan sonra hangi ‘‘taktik’’ ve ‘‘strateji’’ ile yeni eylemler saptadığıdır. 12 Mart muhtırasının gölgesinde, devleti ele geçiren bu örgüt, şimdi hangi eylemlerin içinde ve hangi planların başındadır? 1970’li yılların sonunda salt Türkiye’de değil, dünyanın pek çok ülkesinde sosyalistler, sosyal demokratlar ve yurtseverler hedef olmuş, bu çizgide provokasyonlar, katliamlar zinciri ivme kazanmıştır. 70’li yıllar işçi hareketlerinin, köylü direnişlerinin yükseldiği dönemdi. Antifaşist ve antiAmerikancı bilinçlenme ve tepki giderek artıyordu toplumun duyarlı kesimlerinde. Bu gelişmeler özellikle ABD’nin bölgedeki çıkarlarına zarar verebilirdi. İşte bu sırada kontgerilla eylemleri artmış, Türkİslam sentezi toplumdaki gerici güçleri etkilemişti. Peki niçin hedef seçilmişti İpekçi? Abdi İpekçi, Ecevit’ten Demirel’e dek siyasilerin sevdiği fikirleriyle siyasal ve sınfsal uzlaşmadan yana bir gazete yöneticisiydi. Kısaca ‘‘sağduyunun sesiydi’’ Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi. Abdi İpekçi 1 Şubat 1979’da Maçka’da öldürüldü. Katili Mehmet Ali Ağca’ydı... Ağca, 25 Haziran 1979’da yakalandı. İpekçi’yi öldürdüğünü kamuoyu önünde açıkladı. Birkaç ay sonra da Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırıldı. Ağca’yı kaçıranların Abdullah Çatlı ve Oral Çelik olduğu basına açıklandı. Ağca, kaçırıldıktan sonra bir süre Çatlı’nın evinde saklandı. Karanlık Bir Dönem ORAL ÇALIŞLAR bdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca, cezasını tamamlamadan serbest kalınca, toplumda bir duyarlık oluştu. Ülkenin en önemli gazetecisinin katilinin çeşitli kollamalarla korunması ve sonunda da 5.5 yıl gibi kısa bir süre yatarak serbest kalması hepimizi derinden yaraladı. Geçmiş ‘senaryo’ devam mı ediyordu? Abdi İpekçi 1 Şubat 1979 günü evinin önünde arabasının içinde öldürüldüğünde Türkiye derin bir şok yaşamıştı. Bu şoku dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, ‘‘terörün eskalasyonu’’, yani terörün bir üst aşamaya tırmandırılması olarak tanımlamıştı. Uluslararası terör tanımı içinde bu, toplumda yılgınlığı arttırmayı amaçlayan bir eylem türü olarak kabul ediliyordu. Ağca’nın serbest kalmasıyla eski günlerin karabasanı yeniden üstümüze çöktü. Bir dönem tamamen karanlıkta kalmıştı. 12 Eylül askeri darbesi öncesi ülkemizin en değerli aydınları, bilim insanları, bürokratları, ba A kanları, milletvekilleri sokak ortalarında öldürüldü. Bunlardan çok azının tetikçileri yakalandı. Yakalanan tetikçiler de Abdi İpekçi ve Doğan Öz cinayetinde olduğu gibi, çeşitli müdahalelerle korundu. Doğan Öz suikastında, cinayeti itiraf eden ve idama mahkum edilen İbrahim Çiftçi sonunda beraat ettirildi. Beraat kararını veren mahkeme, sonucu dünya yargı tarihine geçecek şu ifadelerle açıkladı: ‘‘Sanık İbrahim Çiftçi’nin maktul Doğan Öz’ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüş, ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararları mahkememizi bağlayıcı nitelikte bulunduğundan sanık İbrahim Çiftçi hakkındaki 7/8’lik oyçokluğuna dayanan bozma ilamına uyularak, sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle sanık İbrahim Çiftçi’nin beraatına karar verilmiştir.’’ Bu mahkeme kararı, Türkiye’de bu tür cinayetlerin neden çözülemediği sorusunun cevabını da içinde barındırıyor. Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun 8 üyesini 12 Eylül koşullarında kim ikna etmişti? Her seferinde idam kararının onaylanmasını isteyen Askeri Yargıtay Başsavcısı, neden tam karar aşamasında kararın bozulmasını ve Çiftçi’nin beraatını istemişti? Bu onun kişisel tercihi olabilir miydi? Araya giren el kimin eliydi? Gün Sazak neden öldürüldü? Gün Sazak’ı öldürmeye gidenleri kimler yönlendirdi? Hamid Fendoğlu dosyası neden tamamen yok oldu? Cevat Yurdakul ve Doğan Öz, iki önemli kamu grevlisiydi. Her ikisi de dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e ‘‘Çok önemli bilgiler verdik’’ demelerinden bir hafta sonra öldürülmüşlerdi. Ne den? İpekçi cinayetinin faillerine neden ‘yeşil’ pasaport verilmişti? Bütün bu cinayetler neden orta yerde kalmıştı? İşte bu soruların cevabını yeniden aramak amacıyla böyle bir yazı dizisi yapmayı düşündük. Tabii ki ülkemizde öldürülen insanlarımız bu beş isimle sınırlı değil. Bu beş ismi seçerken, biraz da taşıdıkları sorumlulukları dikkate aldık. Türkiye, bu kritik cinayetlerin ardından bir askeri darbeye sürüklendi. O askeri darbenin kurduğu düzeni ve siyasi yapılanmayı henüz aşamadık. Bu nedenle bu cinayetlerin arkasındaki parmakları da ortaya çıkarmak mümkün olmadı. Dönemin başbakanları Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel’e, dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e 25 yıl sonra yeniden sorduk. Hafızalarını tazelemelerini, bir aydınlığa ulaşmak için bildiklerini yeniden anlatmalarını istedik. Bu yazı dizisinde bu konuşmaları, ortaya attığımız soruları bulacaksınız. Hasan Fehmi Güneş’in şu sözleri önemli: ‘‘Bu karanlık dönemle ilgili devlet sorumluluğunu üstlenmeli ve gerçekleri aydınlatarak yurttaşlarından özür dilemeli. Bu amaçla Meclis’te bir araştırma komisyonu kurulması çağrısında bulunuyorum.’’ Türkiye, bu cinayetlerin yüküyle yaşıyor. En çok acıyı ise katillerin sokaklarda dolaştığını gören aileler çekiyor. Bu dizide onların öyküsünü okuyacaksınız. Bu dizi; Türkiye’nin karanlıkta kalmış bir dönemine ışık tutmayı, bu dönemle yeniden hesaplaşmayı isteyenlerin sesi olarak ortaya çıktı. Bütün yitirdiğimiz değerli insanlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. YARIN: ÖLDÜRÜLEN ADANA EMNİYET MÜDÜRÜ CEVAT YURDAKUL ’UN EŞİ ÜLKER YURDAKUL İLK KEZ KONUŞTU CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle