27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Özel şirketlerin sadece kâr amacı güden politikaları çoğu zaman ulusal çıkarlarla uyuşmuyor 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Enerji, kamu önceliği gerektiren bir alan Petrolün 41 yılı kaldı BARIŞ DOSTER Doğalgaz ve petrol başta olmak üzere, enerji kaynakları açısından çok zengin bir ülke olan Rusya’nın yeniden eski günlerine dönmesine çalışan Putin, enerji güvenliğini ve Hazar Havzası kaynaklarını, ulusal güvenlik kapsamında ele alınca, kaçınılmaz olarak, enerjide planlı ve devletçi uygulamaları devreye soktu. Putin, etki alanı dahilinde gördüğü ülkelerde enerji alanında kontrol hisselerini ele geçirmeye, bu ülkelerin enerji politikalarında etkili olmaya başladı. Rus lider bir yandan da ‘‘Şanghay İşbirliği’’ çerçevesinde Çin ile ilişkilerini güçlendirdi. Çin’in, önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olan Güney Çin Denizi’nde aramalar yapması ve Or Erdoğan Fırsatı Kaçırmamalıydı Maliye Bakanı Unakıtan’ın AKP kalesine attığı golün sonucunda çıkan tartışmaları, Başbakan Erdoğan’ın dünkü grup toplantısında gerçek mecrasına sokacağını sananlar yanıldılar. Öteki parti liderlerinin yarım buçuklu anlatımlarının tam tersine Erdoğan, kendi mal bildirimi üstündeki kara örtüyü daha da kararttı. Dahası, kızgındı; sinirliydi ve neredeyse kontrolünü yitirmek üzereydi. Bu nedenle çatmadığı kimse kalmadı. Densizler, adap ve edep dışı ifadeler, yataklık yapan medya; çamur güreşi gibi sözlerin de sahibi olmaktan vazgeçemedi. Dünkü konuşmada mal bildirimi ile ilgili gerçekler de Başbakan tarafından ya yanlış anlatıldı ya da tahrif edildi. Erdoğan ‘‘Malvarlığında gizlilik esası vardır’’ derken madalyonun sadece bir yüzünü gösterdi. Doğrudur. Mal bildirimini alan resmi makamlar, kendilerine kapalı zarf içinde verilen bilgileri, mahkemeler gerekli görmedikçe üçüncü kişilere açıklayamaz. Ancak o ‘‘açıklayamaz’’ kuralı, kendisi hakkında beyanda bulunan kişiyi niçin bağlasın ki? Bir başbakanın, parti yöneticisinin ya da benim gibi iki vakıf yönetim kurulu üyesi ve gazete köşe yazarı olarak, yasa gereğince son rakamları ‘‘0’’lı veya ‘‘5’’li olan yıllarda bildirimde bulunması gereken kişilerin vermekle yükümlü oldukları bildirimleri, diledikleri kişilerle paylaşmalarını hiçbir yasa engellemez. Engelleyemez. Mesela ben, dilersem köşemde kendim ile ilgili mal bildirimini tüm ayrıntıları ile yazarım. Bir internet sitesine de yayımlatabilirim. Taşınır ya da taşınmaz mallarımı tek tek sıralar, onları nerden, ne zaman ve nasıl aldığımı da anlatabilirim. Fosil yakıtların ömrü azalıyor 2030 yılına dek dünya enerji tüketimi yüzde 50 artacak. Bu artışın yüzde 60’ı doğalgaz ve petrol kaynaklı. Fosil yakıtlar, 2030’a kadar enerji ihtiyacının yüzde 85’ini sağlayacaklar. Birincil enerji kaynakları arasında, yenilenemeyen nitelikte olan petrolün 41, doğalgazın 62, kömürün ise 230 yıl ömrü var. Bazı kaynaklara göre özellikle Çin’in hızlı büyümesi nedeniyle kömürün rezerv ömrü kısaldı ve 192 yıla indi. Çünkü Çin, enerjisinin yüzde 66’sını kömürden karşılıyor. Petrolün günlük hareketi 40 milyon varil, doğalgazın 1.9 milyar metreküp, kömürün ise 17 milyon ton. Petrolün yüzde 66’sı deniz yolu, doğalgazın yüzde 75’i boru hatlarıyla taşınıyor. Petrol geçişinde Hürmüz ve Malakka boğazları başta geliyor. Bir yılda boru hatlarını hedef alan 200 terör saldırısı gerçekleşiyor. Basit bir patlayıcı araç bile boru hatlarına zarar verebiliyor. 19802000 yılları arasında 90 sabotaj yapılmıştı. Bunların da 26’sı boru hatlarına, 18’i istasyonlara yönelikti. Her yıl 400 korsan saldırı ise denizlerdeki petrol taşımacılığına yapılıyor. Malakka Boğazı’nda 2004 yılında 200 saldırı gerçekleşti. İran’ın 125, Irak’ın 115, Suudi Arabistan’ın 269, Rusya’nın 60 milyar varil petrol rezervi var. Irak’ın hacmini 300 milyar varile çıkarabileceğini söyleyen uzmanlar var. Irak’ın petrol rezervinin üçte ikisi güneyde, üçte biri ise kuzeyde. Irak doğalgazının büyük bölümü kuzeyde. Pazarlanması için Ceyhan çok uygun. Bu ülkede halen Shell, Total, BP, Apex, Total, Lukoil, Chevron, Exxonmobil gibi devlerin yanında TPAO da bulunuyor. Türkiye’nin KerkükCeyhan Boru Hattı nedeniyle Irak’tan 460 milyon dolardan fazla alacağı var. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin 2030’da günlük petrol ihracatı 39 milyon varil olacak. Dünyada bölgeler arası enerji ticareti, 2030’a dek 2 kat artacak. Bu artıştaki en büyük pay yine petrolün. Petrolün ihraç kapasitesinin büyük bölümü Ortadoğu kaynaklı. Kısa adı OPEC olan Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü, 1960 yılında kuruldu ve 1 trilyon varil petrol rezervine hükmediyor. Pazar payı yüzde 79 olan OPEC’in, artan talebi karşılamak için günlük üretimi 30 milyon varilden 50 milyon varile çıkarması gerekiyor. OPEC’in petrol açısından en zengin ülkesi Suudi Arabistan. Bu ülke AB ve Japonya’nın baş tedarikçisi. Günlük petrol üretimi 4.2 milyon varil olan İran, ülkemizin de en büyük petrol tedarikçisi. Aynı zamanda Rusya’dan sonra dünyanın 2. büyük doğalgaz rezervlerine sahip. Hazar Bölgesi’nin en çok petrol üreten ülkeleri ise Kazakistan ve Azerbaycan. Dünyanın petrol rezervi yüksek ülkelerinden olan Rusya, Norveç ve Meksika, OPEC üyesi olmayan üç önemli ülke. Petrolün maliyeti, en pahalı bölgelerde bile varil başına 7 doları geçmiyor. Normalde 4550 dolar olması gereken varil fiyatı, sık sık 6070 dolara çıkıyor. Petrol fiyatlarındaki artış ise ülkeleri çok güç duruma düşürüyor. Örneğin, varil başına 10 dolarlık artış, Türkiye bütçesine 2 milyar dolar ek yük getiriyor. Yüksek teknoloji sayesinde, enerjiyi 4 ile 10 kez daha az tüketerek, aynı ürünü ya da hizmeti veren araçlar yapılıyor. Gelişmiş ülkeler, en az enerji tüketen araçlara yönelirken eski teknolojileri geri kalmış ülkelere veriyorlar. AB’nin halen 200 milyar metreküp olan doğalgaz ithalatı, 2030’da 640 milyar metreküp olacak. Dünyanın merkezi konumundaki Avrasya’nın kilit ülkesi olmak, Türkiye’ye önemli risk ve tehditlerin yanında, büyük avantajlar da sağlayınca, değişen koşullara göre, yeni ittifaklar ve yeni ayrılıklar da gündeme geldi. tadoğu petrollerine olan bağımlılığını mümkün olduğunca gidermeye çalışması da dikkat çeken gelişmeler olarak öne çıktı. Çin, Kazakistan’ın petrolüne, Türkmenistan ve Özbekistan’ın ise doğalgazına yöneldi. Zengin kömür rezervlerinin yanında, doğalgazda dışarıya daha az bağımlı olan Çin, enerjiyle ilgili büyük kuruluşları yapılandırırken de çok akıllı davrandı. Enerjide yüksek maliyetli ve riskli yatırımlar olan arama yatırımlarını yapabilmek için, kuruluşlarını dikey entegre kurumlar olarak kurdu. Bu kuruluşlar bu sayede, dağıtım ve satıştan kazandıkları parayla arama yatırımlarına kaynak aktarabildiler. Pekin yönetiminin, ABD’de satılan bir petrol şirketini almak istemesine, ABD yönetiminin karşı çıkması da, hem Çin’in gücünü göstermesi hem de ‘‘liberalizm ve özelleştirme şampiyonu’’ ABD’nin ekonomiye müdahalesi açısından dikkat çekiciydi. Dünyanın merkezi konumundaki Avrasya’nın kilit ülkesi olmak, Türkiye’ye önemli risk ve tehditlerin ya nında, büyük avantajlar da sağlayınca, değişen koşullara göre, yeni ittifaklar ve yeni ayrılıklar da gündeme geldi. Kurtuluş Savaşı ile kurulan laik Cumhuriyetten sık sık İslam devleti olarak söz etmesine, başımıza açtığı onca belaya ve Süleymaniye’de geçirdiği çuvala karşın kimilerinin hâlâ ‘‘stratejik ortak’’ olduğumuzu sandığı ABD, Türkiye’ye Montreux Boğazlar Sözleşmesi’ni gözden geçirmesi yönündeki baskılarını arttırdı. Bu sözleşmeye çok doğal ve haklı olarak kıskançlıkla sahip çıkan Türkiye’ye bu konuda destek Rusya’dan geldi. Yeni TÜPRAŞ’lar gerekliydi Enerji, doğası gereği planlı ve kamu önceliğini gerektiren bir alan. Sadece kârı amaçlayan özel sektöre bırakılması, ciddi sakıncalar yaratıyor. Her şeyden önce, kâr amacıyla ulusal çıkar her zaman bağdaşmıyor. 27.6 milyon ton rafinaj kapasitesi olan Türkiye’nin TÜPRAŞ gibi yeni tesislere gereksinimi varken bu dev kuruluş özelleştirildi. Yılda 10 milyon ton petrol ithal eden ülkemizde, 25 milyon ton petrol satan TÜPRAŞ, kârlı, büyük ve stratejik bir KİT olarak tarihe geçti. 16.1 milyar dolar cirosu, 491 milyon dolar net kârı, 8.2 milyar dolar Hazine’ye katkısı, AB ülkeleriyle rekabet edebilen bir teknolojisi ve nitelikli, yetişmiş insan gücü olan TÜPRAŞ, Avrupa’nın en büyük 5 rafineri şirketinden biri. Hazine’nin yıllık gelirinin beşte birini karşılıyor, sektörde fiyat ayarlaması yapıyordu. Yatırım ve personel giderleri dahil tüm harcamalarını da, devlete hiç yük olmadan, kendi özkaynaklarından karşılıyordu. Ne istihdam fazlası olan bir siyasi arpalık, ne teknolojisi eskimiş bir hurdalık ne de kamu kaynaklarını yutan bir kamburdu TÜPRAŞ. Cumhuriyetin yüz akı kurumlarından biriydi. TÜPRAŞ’ı özelleştirenler, Meksika’da bulunan dünyanın 3. büyük petrol şirketi PEMEX’in tamamının, Norveç petrol şirketi STATOIL ’in yüzde 71’inin, İtalya’nın en büyük enerji şirketi ENI’nin yüzde 36’sının, Yunanistan’ın petrol şirketi HELLENIC’in yüzde 36’sının kamuda olduğunu bilmiyorlar mıydı? İlahi Sayın Başbakan! Bu konuda sizin elinizi kolunuzu bağlayan mı vardı? Dün kürsüye çıksaydınız ve İETT’de başlayan o yarı amatör futbol oyunculuğunuzu sürdürmeniz için, sözünü ettiğim kurumdan çalışma karşılığı sağladığınız mütevazı getirilerden başlayarak neniz var, neniz yok tek tek anlatan ilk lider siz olsaydınız... Bakın kendi bakanlarınız arasında, telaştan ya da heyecandan; hatta belki de korkudan alı al, moru mor olacaklar ne yapacaklardı? Ama siz Sayın Başbakan, açık alın ile sınav vermenin mutluluğu içerisinde TBMM binasının merdivenlerinden tek tek inerek, Kızılay’a doğru yürümeye başlayacaktınız. Çevrenizde önce on, daha sonra belki yüz kişi sizi alkışlayacaktı. Kalabalıklar artacak, saydam Türkiye, dürüst başbakan sözleri giderek koro haline gelecekti. Başka hangi ortam öyle bir uçan halının üstünde olmanızı sağlardı ki? Kayyumu bilmeyen danışmanlar! Dün sabah, yatağınızdan çok sinirli kalktığınız anlaşılıyor. Konuşmanızı hazırlamanız için size her zaman yardım eden yakın danışman kadronuzun da, örneğin CHP ile Türkiye İş Bankası arasındaki illiyet bağlarını irdelemenizi sizden isterlerken, kayyumluk kurumu ile düz mirasçılığı karıştıracak kadar bu işlerde bilgi fıkarası kimseler olduğu da görülüyor. Sizi yanıltmalarına izin vermemeniz gereken bir başka unsur da AKP Grubu’nun TBMM’deki sayısal üstünlüğünü unutmanızdır. Mal Bildirimi Yasası’nı, öncelikle politikacılardan başlamak ve tüm ilgilileri içermek koşulu ile bugünden tezi yok değiştirmek için düğmeye bastığınızı da pekâlâ söyleyebilirdiniz. Ve sözlerinizi bitirirken grup yöneticilerinizin dün akşama kadar bu engelleri ortadan kaldıracak bir yasa önerisini tamamlayacağı müjdesini bütün televizyonlardan duyururdunuz. Niçin yapmadınız bu saydıklarımı Sayın Başbakan? Yapmadınız ve şimdi köy kahvelerinde yeni ‘‘Midas’ın Kulakları’’ hikâyelerinin anlatılmasına yeşil ışık yakmış oldunuz. O hikâyeler Frikye uygarlığının üstünde kurulmuş olan Anadolumuzda yarından tezi yok anlatılacaktır. Öyle ki, önünde sonunda mal bildiriminin üstündeki gizlilik örtüsünün kalkmasını, tıpkı 1957 yılının koşulları içindeki İspat Hakkı savunucuları gibi, belki de bugün partinizde olan birileri isteyeceklerdir. O istekler, bir çığ gibi büyüyerek Başbakanlığın kapısını çalacaktır. O zaman, lütfen beni hatırlayınız ve 31 Ocak 2006 günü, elinize geçmiş o mükemmel fırsatı niçin kullanmadığınızı düşününüz. Tabii, belki de benim bilmediğim bazı nedenler sizi frenlemiş de olabilir. ASAM GENEL KOORDİNATÖRÜ DR. NECDET PAMİR: Lobilerin esiri olmamalıyız Türkiye ihtiyaç duyuyorsa, nükleer dahil her türlü teknolojiyi getirmeliyiz. Türkiye doğru teknolojiyle, doğru yasal altyapıyla nükleere evet diyebilir. Ama eski santralların hazır alıcısı, nükleer lobilerinin, doğalgaz lobilerinin esiri olmamalıyız. Türkiye, nükleer çöplük olmamak için çok dikkat etmeli. Bilimsel hareket etmeli. Büyük şirketlerin danışmanları, temsilcileri olan ünlü hocalara, hukukçulara karşı uyanık olmalı. Yenilenebilir enerji kaynakları, linyit, hidroelektrik ve var olan diğer enerji kaynakları ülkemize yeter. Zeki Yamani’nin bir sözü var: ‘‘Taşdevri, taşlar bittiği için sona ermediği gibi, petrol devri de petrol bittiği için sona ermeyecek’’. Denizlerimizde petrol ve doğalgaz aramalarına ağırlık vermeli, kömürdeki büyük potansiyelimizi kullanmalıyız. Türkiye, doğalgazda yüzde yüz dışa bağımlı. Bu oran içinde Rusya’ya olan bağımlılık yüzde 65. Bu konuda yapılan hatalara neredeyse bir Mavi Akım sığar. Rusya ile dengeli politika şart. Karadedeniz’in güvenliği ve Monteux konusunda verdikleri destek önemli. Türkiye yanlış politikalar uyguladı Türkiye’nin 8.3 milyar ton linyit rezervi var. 2010’dan sonra Karadeniz’e 200 milyon ton petrol çıkacak. Türkiye’nin önündeki temel sorunlardan biri, bu petrolün Türk Boğazları’ndan değil, başka hatlardan dünyaya ulaşmasını sağlamak. Son Davos Forumu’ndaki bir gizli oturumda da Türk Boğazları’ndan petrol geçişi ele alındı. 17 deniz mili uzunluğundaki İstanbul Boğazı, dünyanın en zor boğazlarından biri olarak kabul ediliyor. Türkiye, Boğazların petrol hattı olmadığını vurguluyor. Montreux’nün imzalandığı 1936 yılında Türk Boğazları’ndan 4 bin 500 gemi geçmişti. 2004 yılında ise 52 bin gemi geçti. Bunların 9 bin 399’u petrol ve türevi maddeler taşıyordu ve yükleri 145 milyon tondu. Türkiye’nin ısrarla üzerinde durduğu bir diğer alan ise enerji arz güvenliği konusunda kilit ülke olduğumuz. Ankara, boru hatlarının güvenliği konusunda da iddialı ve özellikle son gelişmeler nedeniyle Rusya ve Ukrayna’nın güven vermediklerine dikkat çekiyor. Türkiye’de enerjinin üretim maliyetleri içindeki payı yüzde 30. Bu oran bazı sektörlerde yüzde 45’e çıkıyor. Elektrik üretiminde doğalgaza bağımlılık yüzde 43. BİTTİ Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net PROF. DR. TOLGA YARMAN: Güneş enerjisi ihraç edebiliriz Ülkemizin üç yanı petrol ve doğalgaz. Türkiye enerji koridoru olarak yeni bir İpek Yolu. Bu nedenle hep uyanık olmamız gerekir. Ülkemizde büyük bir su potansiyeli var. Güney Avrupa’nın tümünden 2 kat fazla güneş enerjisi alıyoruz ve Avrupa’ya güneş enerjisi ihraç edebiliriz. Bu konuda Avrupa’nın bize karşı alternatifi Kuzey Afrika olabilir. Avrupa’nın, belalı bir bölge olan Ortadoğu’dan kendini çektiğini ve alternatif enerji kaynaklarına yöneldiğini unutmamalıyız. Saddam’ı kimin besleyip büyüttüğünü göz ardı edemeyiz. Saddam elbette bir felakettir, ama kendisini besleyen Batı’nın yanında minyatür bir felakettir. ABD’nin enerji konusundaki temel stratejisi, ilk önce OPEC’in petrolünü tüketmek, kendi kaynaklarını daha sonra kullanmak. Amerika, dünya kaynaklarını ele geçirerek, aynı zamanda rakiplerinin enerji kullanmasını da engellemek istiyor. Mevcut kaynakları tüketmeden de, yeni teknolojileri açıklamıyor. ABD ile Ortadoğu’dan kovduğu AB arasında nihai bir egemenlik kavgası olacak. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle