25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ARALIK 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Şeker fabrikalarına destek Şekerİş Sendikası’nın, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine, hem de şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden yarar sağlayacak şirketlerin gözetiminde özelleştirilmesine karşı yürüttüğü çabalara Ziraat Mühendisleri Odası’ndan destek geldi. ZMO Başkanı Gökhan Günaydın, Bor, Ereğli ve Ilgın gibi en kârlı şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin aslında şeker fabrikalarının tümünün kapısına kilit vurulması anlamına geldiği görüşüne tümüyle katıldığını açıkladı: “Şeker fabrikalarından yalnızca kâr edenlere yönelik özelleştirme hareketi, sektörü sürdürülemez konuma sokacak ve bu işten rant elde etmekte olanların ekmeğine yağ sürecektir. Konuya bilanço bazında değil, şeker fabrikalarına; üreticiye, nakliyeciye, yöre ekonomisine yaptığı toplam katkı ile yaklaşmak gerekiyor. Kars’taki fabrikayı zarar ediyor diye kapatırsanız, yerine ne koyacağınızı bu topluma söylemeniz gerek. Bu işi, uluslararası şeker ticareti yapan firmaların danışmanlığında yapmak ise kelimenin tam anlamıyla skandalın son perdesidir.” Unutkanlığa düşmeyelim! Şeker fabrikaları bu ülkeyi yoktan var eden can damarlarıdır. SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Dönüşüme Karşı Kampanya Şu hayırlara vesile olacak rastlantıya bakınız ki, Beykoz orman alanındaki talanı durduracağını iddia edenler ile “Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı”nı Meclis’e taşıyanlar aynı kişiler... AKP iktidarının önde gideni olan bu kişileri uyarmak amacıyla Şehir Plancıları Odası “Kentlerimizin yağmalanmasına son verilsin” sloganıyla bir kampanya açtı: “Sağlıklı ve yaşanılabilir kentsel mekân üretimiplanlaması açısından oldukça sorunlu bir kentleşme tarihine sahip ülkemiz için yenileme yoluyla kentsel mekânın düzenlenmesi önemli bir ihtiyaca denk düşmektedir. Ancak bu ihtiyacın çözümüne yanıt olarak geliştirilecek gerçekçi bir yasal düzenlemenin, sağlıklı ve yaşanılabilir kentsel mekân sorununu tüm yönleriyle (sosyal, ekonomik, kültürel ve fiziksel) ele alması ve belirli bir mekânsal bütün (kent, bölge ve hatta ulusal ölçek) içerisinde düzenlemeler getirmesi gerekmektedir. Ne var ki, çeşitli rant çevrelerinin yoğun çabaları ile bugünlerde TBMM’nin gündemine getirilen ‘Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı’ bu tür bir düzenlemenin oldukça uzağında bir kaygı ve içerik taşımaktadır. Söz konusu tasarı, kentsel mekânı barınma ve yaşama alanı olarak değil yatırım aracı olarak görmekte, kamusal yararı ve halkın katılım mekanizmalarını dışlamakta, kentsel gelişimi ve planlama sürecini mekânsal bütünlükten uzak, parçacı, rant odaklı girişimlere terk etmektedir. Bizler aşağıda imzası olan yurttaşlar, kentliler ve şehir plancıları olarak doğal afetlere ve kentsel risklere açık kentsel mekânların kamu yararı ve barınma hakkı doğrultusunda yenilenmesine ve sağlıklılaştırılmasına yönelik hiçbir ciddi öneri sunmayan ve rant amaçlı tasfiye yasasından başka bir karşılığı olmayan Dönüşüm Alanları Hakkında Yasa Tasarısı’na tümüyle karşı çıkıyor; kamu yararı, sosyal adalet ve demokratik katılım ilkelerini esas alan ve bütünlüklü planlama süreçleri öngören bir İmar ve Şehirleşme Kanunu oluşturulmasını vekillerimizden talep ediyoruz.” Güzelim Beykoz’u kaybettik, yeni talanlar durdurulabilir belki. İmza kampanyasına katılmak isteyenler şu bilgisunar adresine ulaşabilir: http://www.spo.org.tr/html2/doc/index.html Paleologos’un Hayaleti ROMA Gene o! Manuel Paleologos... Regensburg konuşmasının başkahramanı... O Paleologos; “Konstantinopol’ün düşmesine çeyrek kala” oğlu, Giovanni’ye bakın ne önermiş? “Kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa o da şudur: Türkler, biz Ortodoks Hıristiyanların; Batı Hıristiyanlarıyla birleşmesinden çok korkarlar. Bundan büyük zarar göreceklerine inanırlar... Kâfirleri (Türkler kastediliyor) korkutmak istediğinde böyle bir birleşmeye niyetlendiğini göster. Ancak bunu asla hayata geçirmeye kalkışma. Bizimkiler (Ortodokslar) henüz böyle bir ‘birlik’ için, gereken yöntem ve yolu bulmaya hazır değil!” (“La Stampa”3 Aralık) Regensburg günlerinde, gözlemcilerin Papa’nın Almanya çıkartmasını, Türk ziyaretinin bir “girizgâhı” olarak değerlendirdiklerini; XVI. Benedikt’in Almanya’da şapkadan çıkarttığı bu “Paleologos muhabbetini”, Patrik Bartholomeos’a gönderilen bir “selam” olarak yorumladıklarını yazmıştım. Papa tabii bu ziyaretinde “Paleologos adını” ağzına almadı. Ama tarihin garip cilvesine bakın ki, o Paleologos’un nasihatini örnek alıyor! Ortaçağda “Avrupa’yı titreten büyük Türk tehdidi” karşısında gerçekleştirilemeyen böyle bir birleşme, 21. yüzyılda hayata geçirilebilir mi? İtalyan medyasındaki yorumlar, şu aşamada bunun “ilahi irade”ye yani “Allah’a kaldığını” vurguluyor. Avrupa’yı saran korku bugün tabii “Türk tehdidi” değil; İslam. Batı sekülerleşirken; İslam yayılıyor ve Eski Kıta’ya nüfuz ediyor. “Paleologos yöntemlerinin” piyasaya çıkarılmasının nedeni bu. Vatikan; İslami tehdit ve sekülerleşmeye karşı, ancak bir “Hıristiyan Birliği gösterisi” ile başedebileceğini hesaplıyor ki malum, Türkiye çıkartmasının baş ajandası buydu. Peki bu noktada bir “tarihi” mesafe alındı mı? Hayır ama bir şeyler değişti. Papaların ayak basamadığı “Rus kilisesinin anahtarlarını” Bartholomeos’tan isteyen XVI. Benedikt, Fener Patriği’nin arkasına muazzam bir “siyasi güç” koydu ve “ekümenikliğini” tanıdı. Rus Ortodoks Patriği Alexis’ten henüz “tık” yok ama Atina’da bir kıpırdanma var. Vatikan şimdi; Yunan Ortodoks kilisesinin başı, baş piskopos Christodoulos’tan “tarihi” bir ziyaret bekliyor. “La Stampa”, böyle bir ziyaretin “olağan dışı” olduğunu yazıyor. “Birleşme” önündeki en büyük engel “Vatikan’ın gücü”. Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasında bu güç nasıl paylaşılacak? Bu hâlâ muamma olsa da, Bartholomeos’un Papa’ya bu yönde yaptığı bir “gizli” öneriden söz ediliyor. Kamuoyuna sızdırılmayan “gizli öneriyi” Papa, uygun gördüğü zamanlama ve yöntemlerle Fener Patriği ile birlikte ele alacakmış... Tunalı Hilmi yine Ankara’da Koleksiyoncular Derneği çok değerli bir iş yaptı. Türk devriminin inançlı, halkçı sivil kadrosundan Tunalı Hilmi’nin anıtının Kuğulu Park’a dikilmesini sağladı, üzerinde inceden inceye çalışılmış “Meşrutiyetten Cumhuriyete Tunalı Hilmi Bey” kitapçığını yayımladı. İşte o kitapta yer alan ve Tunalı Hilmi Bey’in hazırladığı anayasa tasarısından bir madde: “Kadın erkeğe eşittir ve özgürdür.” Türkiye’de bugün kadının kapanması “özgürlük”ten sayılıyor biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Vakıflar Yasası’nı, Papa Türkiye’de Fener Rum Patriği ile fotoğraflar çektirdiği gün Meclis’e geri göndermesi, çok ama çok anlamlıydı! Vakıflar Yasası, Osmanlı millet modelci eski İstanbul Belediyesi tayfası tarafından hazırlanıp Meclis’ten “kaldır parmak, indir parmak” Kurguyu bozan veto hesabı çıkarılmıştı. Görüşmeler sırasında aynı tayfa açık açık “Lozan da tartışılsın” diyebilmişti ve onlar Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisinin en tepelerinde oturmaya devam edebiliyorlardı. Yasa yürürlüğe girseydi, Lozan delik deşik edilecek, laiklik ilkesi işlevsiz kılınacak, bozulmak istenen “yurttaşlık” harcına su katılacak, her cemaat ve tarikat vakıflar aracılığıyla başına buyruk hale gelebilecekti. Yasa yürürlüğe girseydi, Meclis’te neredeyse tek başına yasanın tuzakları ile mücadele eden CHP Milletvekili Orhan Eraslan’ın deyimiyle “çok kısa bir süre sonra İstanbul’da Papalık benzeri bir patrikhane devletinin temelleri atılabilecek”ti. Cumhurbaşkanı Sezer’in “veto”su, hem zamanlaması hem de gerekçeleriyle birlikte Cumhuriyetin kuruluş felsefesini hem içten, hem dıştan yıkmada kararlı bir koalisyonun mantık kurgusunu bozguna uğrattı. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Sosyal Güvenlik 2007: Kamu İdareleri Personel Yasaları (2) Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası’nın gruplandırdığı kamu idareleri ve kurumlarında görevlendirilenlerin hak ve yükümlülüklerini düzenleyen ayrıca personel yasaları vardır. Bu personel yasaları kamu görevlilerinin görev alanlarına ve mesleki özelliklerine göre düzenlenmiştir. Kamu personel yasaları: 1 657 sayılı Devlet Memurları Yasası: Bu yasa, en önde gelen personel yasasıdır. Bu yasanın amacı “devlet memurlarının hizmet şartlarını, niteliklerini, atanma ve yetiştirilmelerini, ilerleme ve yükselmelerini, ödev, hak, yüküm ve sorumluluklarını, aylıklarını ve ödeneklerini ve diğer özlük işlerini” düzenlemektir. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 36. maddesi, memurları 10 ayrı hizmet sınıfına ayırmıştır. I – Genel İdare Hizmetleri Sınıfı: Yönetim, icra, büro ve benzeri hizmetleri gören ve diğer sınıflara girmeyen memurlar Genel İdare Hizmetleri sınıfını oluşturur. II Teknik Hizmetler Sınıfı: Meslekleriyle ilgili görevleri yapan yüksek mühendis, mühendis, yüksek mimar, mimar, jeolog, hidrojeolog, hidrolog, jeofizikçi, fizikçi, kimyager, matematikçi, istatistikçi, yöneylemci (hareket araştırmacısı), matematiksel iktisatçı, ekonomici ve benzeri ile teknik öğretmen okullarından mezun olup da öğretmenlik mesleği dışında teknik hizmetlerde çalışanlar, mimarlık ve mühendislik, şehir plancısı, yüksek şehir plancısı, yüksek bölge plancısı, tütün eksperi yetiştirilenler ile müskirat ve çay eksperleri, fen memuru, yüksek tekniker, tekniker, teknisyen ve teknik unvanlara sahip olup en az orta derecede mesleki öğrenim görmüş bulunanlar, Teknik Hizmetler sınıfını teşkil eder. III – Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı: Sağlık hizmetlerinde (hayvan sağlığı dahil) tabip, diş tabibi, eczacı, veteriner hekim gibi memurlar ile bu hizmet sahasında çalışan yükseköğrenim görmüş fizikoterapist, tıp teknoloğu, ebe, hemşire, sağlık memuru, sosyal hizmetler mütehassısı, biyolog, psikolog, diyetisyen, sağlık mühendisi, sağlık fizikçisi, sağlık idarecisi ile ebe ve hemşire, hemşire yardımcısı, (fizik tedavi, laboratuvar, eczacı, diş anestezi, röntgen teknisyenleri ve yardımcıları, çevre sağlığı ve toplum sağlığı teknisyeni dahil) sağlık savaş memuru, hayvan sağlık memuru ve benzeri sağlık personelini kapsar. IV – Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı: Eğitim ve öğretim vazifesiyle görevlendirilen öğretmenleri, ilköğretim müfettişlerini ve yardımcılarını kapsar. V – Avukatlık Hizmetleri Sınıfı: Avukatlık ruhsatına sahip, baroya kayıtlı ve kurumlarını yargı mercilerinde temsil yetkisini haiz olan memurları kapsar. VI – Din Hizmetleri Sınıfı: Dini eğitim görmüş olan ve dini görev yapan memurları kapsar. VII – Emniyet Hizmetleri Sınıfı: Polis, komiser muavini, komiser, başkomiser, emniyet müfettişi, polis müfettişi, emniyet amiri ve emniyet müdürü sıfatını kazanmış emniyet mensubu memurları kapsar. VIII – Yardımcı Hizmetler Sınıfı: Kurumlarda her türlü yazı ve dosya dağıtmak ve toplamak, müracaat sahiplerini karşılamak ve yol göstermek; hizmet yerlerini temizleme, aydınlatma ve ısıtma işlerinde çalışmak veya basit iklim rasatlarını yapmak; ilaçlama yapmak veya yaptırmak veya tedavi kurumlarında hastaların ve hastanelerin temizliği ve basit bakımı ile ilgili hizmetleri yapmak veya kurumlarda, çarşı ve mahallelerde koruma ve muhafaza hizmetleri gibi ana hizmetler yardımcılarını kapsar. IX – Mülki İdare Hizmetleri Sınıfı: Bu sınıf, valiler ve kaymakamlar ile bu sıfatları kazanmış olup İçişleri Bakanlığı merkez ve iller kuruluşunda çalışanları ve maiyet memurlarını kapsar. X – Milli İstihbarat Hizmetleri Sınıfı: Bu sınıf, Milli İstihbarat Teşkilatı kadrolarında veya bu teşkilat emrinde çalıştırılanlardan özel kanunlarında gösterilen veya bakanlıkça tespit edilen görevleri ifa edenleri kapsar. 657 sayılı yasa kapsamındaki devlet memurları, 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası’nda “iştirakçi” olarak yer almaktadır. Bugün, TC Emekli Sandığı’nda “iştirakçi” konumunda olan devlet memurları, 1 Ocak 2007’de 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Sosyal Güvenlik Kurumu’nda “sigortalı” konumunda yer alacaktır. Vatikan’la “diplomasi valsi” “Reel politikçi” analizleriyle tanınan “Foglio” gazetesi, XVI. Benedikt’in Türkiye çıkartmasını “bir diplomasi dansı” (29 Kasım) olarak tanımlıyor. Türkiye’de gerçekten de “cüret ve temkinin” uygun adımlarla sergilendiği eşine az rastlanır bir “diplomasi dansı” yaptı Vatikan. “Uzun erimli ve asırlık bir Haçlı Koalisyonu girişimini”; “dinler arası barış” paketiyle iç içe, yan yana sunmayı başardı. Bunu ancak “iki bin yıllık bir bellek” ve diplomasi sanatının “tüm incelik ve maharetlerine” sahip olan, Vatikan yapabilirdi. XVI. Benedikt’in Türkiye gezisi “diplomasi başyapıtı” olarak tanımlanıyor bu yüzden. Türkiye’ye gelince... Gezi, “Türk diplomasisi” adına da “başarılı” sayılıyor. Büyük güvenlik risklerinin söz konusu olduğu ziyaretin “olaysız” sonuçlanması, “Türk devletine güveni” pekiştiriyor. Bir “soğuk savaş” atmosferiyle start alan buluşma, “detant virajıyla” sona erdi. Bunda Erdoğan’ın Papa’yı karşılaması kadar İstanbul müftüsünün rolü oldu... Papa, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Erdoğan’a tam olarak ne dedi? Bunu yanlız Allah biliyor! Ancak Erdoğan’ın apar topar açıkladığı “destek”; dünya basınına “Vatikan’ın Türkiye açılımı” olarak yansıdı. Gözlemciler bunu, Türkiye’nin “beceri” hanesine yazdı. “Son derecede olumsuz şartlarda başlayan geziyi, Ankara olabilecek en olumlu yöne çevirmeyi ve ‘hasmı’ diye bilinen Vatikan’ı yanına almayı başardı!” sözleriyle yorumladılar... Dünya kamuoyunda, Türkiye’nin böyle bir izlenim bırakmış olması, “siyaseten” çok olumludur. “Vatikan’la vals” böyle bir diplomasi dansından geçiyor. Ancak dansın arkasındaki “çetin ceviz gerçekler”, Ankara açısından tüm boyutlarıyla incelenmesi gereken “zorlu boy ölçüşmeler” içeriyor. Bunlara; çeşitli yazılarımda ayrı ayrı dikkat çekmeye çalıştım. “XVI. Benedikt gerçeğini”, Ankara’nın şimdi birinci sınıf diplomatlarıyla masaya yatırması kaçınılmazdır. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Birkaç sanayi kurumu 1 nun tek yöne 2 timde birleş 3 mesi. 2/ Göçebelerin ko 4 nak yeri... İki 5 dağın arasın 6 da kalan bü7 yük çukur; vadi. 3/ Ucu dö 8 vülüp fırça 9 durumuna ge1 2 3 4 5 6 7 8 9 tirilen ve diş temizliğinde kullanılması 1 K U Ş K O N M A Z L E K E Müslümanlıkça sün 2 A R A L net olan ağaç çubu 3 S A P A N Ç O R E R E K N D ğu... Bir nota. 4/ Do 4 ğu Karadeniz yöre 5 O S L O R A T E S T E L sinde mısıra verilen 6 S A A T AMA ad. 5/ Gelir... Kupes 7 A R I balığına verilen bir 8 K A R T O Z A N başka ad. 6/ Görün 9 A T K A S N A Ğ I meyen, meydanda bulunmayan... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 7/ Korunmak için bir yere bırakılan eşya... Lantan elementinin simgesi. 8/ Bir gıda maddesi... Çatı kirişi olarak kullanılan ve kiremitlerin altına döşenen ince tahta. 9/ Bir organımız... Yağı alındıktan sonra zeytinin kalan posası. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Bir araya gelen ya da getirilen. 2/ Asya’da bir ırmak... Kirpik boyası. 3/ İş, husus, konu. 4/ “Neler yapmadık şu için / Kimimiz öldük / Kimimiz nutuk söyledik” (Orhan Veli). 5/ Uyarı... Kitap getirmemiş peygamber. 6/ Kokulu bir çörek cinsi... Azerbaycan ve Kars yöresinde kullanılan telli bir çalgı. 7/ Dünyamızın uydusu... Sık gözlü ağ... Lityum elementinin simgesi. 8/ Bağışlama... Genellikle eşeklere vurulan bir tür eyer. 9/ Bilgiçlik taslayan kimse... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle