25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ARALIK 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Sosyal güvenlik destek primi oranında büyük artışa yol açan 5510 sayılı yasa özellikle BağKur’luları etkileyecek 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Emeklinin kâbusu olacak yasa SSK emeklileri şu anda yüzde 7.5’i çalışan, yüzde 22.5’i işveren katkısı olmak üzere yüksek oranda sosyal güvenlik primi ödüyor. 1 Ocak 2007’den itibaren de ödemeye devam edecekler. Ancak maaşlarda yeni bir kesinti olmayacak. İSTANBUL / ANKARA (Cumhuriyet) 5510 sayılı yasa, 1 Ocak 2007’de yürürlüğe girecek. Sosyal güvenlik kuruluşların tek çatı altında birleştirilmesiyle emeklilerden kesilen sosyal güvenlik destek primleri de değişecek. SSK ve Emekli Sandığı’ndan maaş alıp da çalışmaya devam eden emekliler zaten yüksek oranda prim ödedikleri için bu uygulamadan büyük oranda etkilenmeyecekler. BağKur emeklileri ise yüzde 10 olan kesintilerinin yüzde 39’a çıkmasıyla mağdur olacaklar. Sosyal güvenlik uzmanı Yılmaz Şipal’ın verdiği bilgiye göre, sosyal güvenlik destek primi şu anda SSK Vergi Adaletsizliği Vergiyi kimler ödüyor? Devlet, elde ettiği vergi gelirlerini kimlerin yararına ve nasıl kullanıyor? Bu iki soru ve yanıtları, aslında siyasal iktisadın ana konusudur. Çünkü, devlet ile toplum kesimleri arasındaki “temel” ekonomik ilişkiyi gösterir. Aşağıdaki tablo, toplam vergilerin türlerine göre dağılımını veriyor. Birinci sırada, doğrudan vergiler; diğer sıralarda da dolaylı vergiler yer alıyor. Doğrudan vergiler, gelirin büyüklüğüne göre alınıyor. Bunlar, Gelir ve Kurumlar vergileridir. Sayılar, bu yıllarda doğrudan vergilerin toplam içindeki payının azaldığını gösteriyor; 2006’yı da gerçekleşmiş sayarsak, son beş yıl boyunca, sermaye kazanç ve gelirlerinden alınan vergilerin toplam içindeki payı hızla azaltılıyor. Gelir vergileri içinde, maaş ve ücretlerden alınan vergiler çok büyük bir paya sahiptir. Buna karşılık sermaye ve serbest meslek gelirleri çok büyük ölçüde vergi dışı kalıyor. Vergilerin çok büyük bir bölümünü, ekonomik bir işlem yapanların gelirine ya da mal varlığına bakılmaksızın ödediği dolaylı vergiler oluşturuyor. Ülke içinde yapılan ekonomik işlemlerden alınan KDV ve ÖTV ikinci sıradaki vergilerin ana kalemlerini oluşturuyor. Bunlara ek olarak, her birinin toplam içindeki payı yüzde 1.52 dolayında kalan motorlu taşıtlardan alınan vergi ile özel iletişim, özel işlem ve şans oyunları vergileri de bunlara ekleniyor. Ek olarak, gümrük ve dışalım vergileri ile damga vergisi başta olmak üzere, diğer vergi ve harçlar da dolaylı vergiler sırasını tamamlıyor. Tablonun ilk sırası ile ikincisi karşılaştırıldığında görülen gerçek, ülkemizde vergilerin dörtte üçüne yakın bölümünün, vergiyi ödeyenin gelir düzeyi ile ilişkili olmadığıdır. Oysa üye olmaya çalıştığımız AB ülkelerinde vergilerin ortalama olarak yarısı doğrudan, diğer yarısı da dolaylı vergidir. Çok ilginç bir gelişme daha var: Ülkemizde, en haksız vergi türü olan dolaylı vergilerin toplama oranı, son beş yılda, yüzde 67.4’ten yüzde 71.3’e yükselmiştir. Tek başına bu olgu, “çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınması” kuralının geçerli olmadığının; vergilemenin bu en temel ilkesinin çiğnendiğinin ve vergi yükünün gelir grupları arasında çok adaletsiz dağıldığının kanıtıdır. Şöyle kolay bir hesap da yapılabilir. Eğer hükümet, işbaşına geldiği yıl (2002) geçerli olan sermaye üzerindeki vergi oranı olan yüzde 32.4’ü uygulamayı sürdürseydi, yani yüksek gelirlilerden bu oranda vergi alsaydı, izleyen yıllarda şöyle bir sonuç çıkacaktı: Sermaye kesimi, 2003’te 1.61; 2004’te 4.43; 2005’te 4.42 ve 2006’da da 5.9 milyar YTL eski parayla katrilyon TL olmak üzere “daha fazla vergi” ödeyecekti. Yalnızca 2006’da sermaye kesimlerinden alınmayan vergi tutarı Sağlık Bakanlığı’nın 2007 için öngörülen bütçesine (6.6 milyar) çok yakındır. Bütçe verilerine göre hükümet, 2007’de de vergilemede, esas olarak sermaye yanlısı tutumunu sürdürecektir. Vergi Gelirlerinin Yüzde Dağılımı 20022007 (*) 1 Emekli Sandığı’ndan maaş alıp da çalışanlar, yine yılbaşında yaşanacak değişikliklerden maaş kesintisi anlamında etkilenmeyecekler. Çünkü SSK emeklisi çalışanlar gibi sosyal destek primi ödemeleri sürüyor. mak üzere yüzde 12.5 ekleniyor. Bu prim oranının yüzde 33.5 ile yüzde 39 arasında uygulanması anlamına geliyor. SSK ve Emekli Sandığı emeklisi bunu zaten ödüyor.” 2 BağKur’dan emekli olup da işyeri sahibi olanlar, ağır sosyal destek primi ödemeleriyle karşı karşıya kalacak. İşyeri sahipleri için şu anda yüzde 10 olan kesinti yüzde 39’a çıkarılıyor. İşyerlerini kapatabilecekleri uyarısı yapılıyor. Aygün, yasaya göre, 1 Ocak 2007 itibarıyla 18 yaşındayken işe giren bir sigortalının 65 yaşında emekli aylığı almaya başlayacağını, Türkiye’de ortalama yaşam süresinin ise 66 yıl olduğunu ifade ederek, “Emekliye 1 yıl yaşama hakkı tanınıyor’’ görüşüne yer verdi. Aygün, yeni yasaya göre, kamuda ikramiyelerin 2008 yılından sonra, Emekli Sandığı yerine kişinin emekli olduğu kurum tarafından ödeneceğini hatırlatarak bazı kamu kurum ve kuruluşlarıyla belediyelerin mali sıkıntıları nedeniyle emeklilik ikramiyelerini ödeyemeyeceğini, bu durumdan da vatandaşın zararlı çıkacağını ifade etti. 3 ve Emekli Sandığı için yüzde 30. Bunun yüzde 7.5’i emekli çalışan sigortalı payı, yüzde 22.5’i de işveren tarafından ödeniyor. Yeni uygulamada 2007’de işyerinin ağırlık derecesine göre yüzde 39’a çıkabilecek. Ancak örneğin büro işyerleri için yüzde 1. BağKur’dan emekli olanlar içinse şu anda yüzde 10 düzeyindeki prim oranı yüzde 39’a çıkarılıyor. Bunun “haraç” olarak nitelendirilebileceğini belirten Şipal, 5510 sayılı yeni düzenlemeyi şöyle anlattı: “Mevcut kesintilere, genel sağlık sigortası primi yüzde 5 sigortalı hissesi, yüzde 7.5 işveren payı ol ‘İşyerleri kapanır’ Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün de Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın yürürlüğe gireceği 1 Ocak 2007 tarihinin, geçim sıkıntısı nedeniyle çalışmaya devam eden emeklilerin kâbusu haline geldiğini belirtti. Aygün, yaptığı yazılı açıklamada, 1 Ocak 2007’den itibaren emekli ol duğu halde BağKur kapsamında bir iş yapanlardan kesilen sosyal güvenlik destek priminin yüzde 10’dan yüzde 33.5’e çıkacağına işaret ederek bu nedenle on binlerce emeklinin dükkânını kapatmak zorunda kalacağını söyledi. Cumhurbaşkanı’nın 15, CHP’nin ise 20 maddesinin tamamen ya da kısmen iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğu söz konusu yasanın, anayasanın “sosyal devlet ilkesi’’ne aykırı olduğunu belirten Aygün, aynı yasa ile milletvekillerinin kapsam dışı bırakılmasını eleştirerek “Bu yasa, emekliye bay bay, vekile hay hay yasasıdır’’ ifadesini kullandı. HALKBANK ATM’de kötü sürpriz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Halk Bankası’ndan emekli maaşlarını almaya gidenlerin büyük bölümü, TC kimlik numarası kayıtlara girmediği için maaşlarını çekemedi. Halk Bankası ATM’lerine maaş kartlarını takan emeklilerin önemli bir kısmı, ATM ekranındaki “TC kimlik numaranız olmadığı için kartınız geçici olarak iptal edilmiştir” yazı notuyla karşılaştı. MemurSen çatısı altında faaliyet gösteren Emekliler Birliği Sendikası Genel Başkanı İsrafil Odabaş, uygulamanın skandal olduğunu ve emeklilere önceden böyle bir ikazda bulunulmadan hukuksuz şekilde maaşların banka tarafından kullanılma yoluna gidildiğini belirtti. Genç işadamlarına TÜSİAD modeli NECDET ÇALIŞKAN Hazim Sesli ANTALYA Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu (TÜGİK) Genel Başkanlığı’na, EgeAkdeniz Bölgesi Genç İşadamları Federasyonu Başkanı Hazim Sesli seçildi. Tüzük değişikliğinin de yapıldığı ve zaman zaman hararetli tartışmaların yaşandığı TÜGİK’in Olağanüstü Genel Kurulu’nda, konfederasyonunun 14 olan yönetim kurulu üye sayısı 21’e çıkarıldı. Genel kurulda TÜGİK bünyesinde TÜSİAD’da olduğu gibi Türkiye gündemindeki sorunların, uzmanlar tarafından ele alındığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) oluşturulması kararlaştırıldı. TÜGİK’in eski, konfederasyon ? Hazim Sesli’nin başkan seçildiği TÜGİK’in olağanüstü genel kurulunda oluşturulan YİK, hazırlayacağı raporlarla Türkiye gündeminin nabzını tutmaya hazırlanıyor. bünyesinde oluşturulan YİK’in yeni başkanı Erhan Özmen, yeni model hakkında şu bilgileri verdi: “YİK, siyaset, ekonomi, AB, Kıbrıs ve tarım gibi konularda yılda 2 tane önemli projeyi geliştirecek. 15 kişiden oluşacak olan YİK’in 6 üyesi TÜGİK dışından, alanında uzman kişilerden seçilecek. Bundan sonra düşüncelerimizi konuşarak değil, projelerle ortaya koyacağız.” Özmen’in “Teşvikler uçuruma dönüştü. Güneydoğu’ya hiçbir artı getirmedi” sözleri, Anadolu’nun çeşitli illerinden katılan 300’e yakın delege tarafından uzun süre alkışlandı. Cari açığın büyüyen bir sorun olmayı sürdürdüğünü söyleyen Özmen, “Binlerce vatandaşımız iş ararken sanayicimiz ve işverenlerimiz kalifiye eleman bulmakta güçlük çekiyor” dedi. Başkanlığa son anda aday olan İç Anadolu Genç İşadamları Federasyonu Başkanı Hakan Karalar’ın adaylıktan çekilmesinin ardından yapılan oylamada, Hazim Sesli TÜGİK’in yeni genel başkanı oldu. Amaçlarının Anadolu’daki işadamlarının sorunlarını Türkiye’nin gündemine taşımak olduğunu söyleyen Sesli, mevcut yönetimin büyük çoğunluğunun değiştiğine dik kat çekerek “Yönetimin yüzde 95’i değişti. TÜGİK’e zaman ayıramayacak başkanları yönetime almadık” diye konuştu. 2007’de seçimler, AB, Kıbrıs gibi önemli gündem maddeleri olduğu için genel kurulu öne çektiklerini söyleyen Sesli, kendisine yönelik olarak yapılan ‘siyasete atılacağına’ ilişkin iddialara karşı, “En azından 1015 yıl milletvekili olmayacağım” sözünü verdi. 43 ilde toplam 4 bin 800 üyelerinin bulunduğunu belirten Sesli, hedeflerinin 81 ile çıkmak olduğunu söyledi. Toplantıya, TÜGİK’e bağlı 6 federasyon ve KKTC Genç İşadamları Derneği yöneticilerinin yanı sıra AKP Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan ile CHP Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu da katıldı. Üniversiteli ayakkabıcılar geliyor ? Türk ayakkabı sektörü, özgün tasarımlarını üretmek için İTÜ bünyesinde Ayakkabı Tasarımı ve Teknolojileri Fakültesi’ni kurmak için harekete geçti. 20072008 eğitim döneminde faaliyete geçecek fakülteye ilk yıl 30 öğrenci alınacak. ŞEHRİBAN KIRAÇ 2002 Doğrudan: Gelir, Kâr ve Sermaye Verg. Dolaylı KDV, ÖTV. Dışalım vb. Toplam Toplam Vergi Geliri (Milyar YTL) 32,4 2003 2004 30,5 29,0 2005 28,7 2006 2007 28,1 28,7 67.6 69,5 71,0 71,3 71,9 71,3 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 59,6 84,3 101,0 119,3 137,6 158,2 Türk ayakkabıcıları, özellikle Çin’den gelen kalitesiz ürünlerle baş edebilmek için çıkış yolu arıyor. Şu anda 400 milyon çift ayakkabı üretim kapasitesi bulunan sektör, yıllık ancak 180 milyon çift üretim gerçekleştiriyor. Sektörün yıllık ithalatı ise 500 milyon doları buluyor. Türkiye Ayakkabı Sanayicileri Derneği (TASD) Başkanı Ali Murad Kızıltaş, sektörün en büyük sorununun tasarım eksikliği ve kalitesiz ürün olduğunu vurguladı. Kızıltaş, bu eksikliği gidermek amacıyla İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ile Ayakkabı Tasarımı ve Teknolojileri Fakültesi açılması için çalıştıklarını kaydetti. Kızıltaş, ayakkabı konusunda 4 yıllık fakülteler bulunan Çek Cumhuriyeti Tomas Bata Üniversitesi, Londra’daki fakülte ve İtalya’da tasarım konusunda uzman olan Polimoda Enstitüsü ile görüştüklerini ifade etti. Görüşmeler sonunda İTÜ, Tomas Bata Üniversitesi ve Polimoda ile ortak 4 yıllık bir fakülte oluşturmaya karar verdiklerini anlatan Kızıltaş, “Öğrenciler Türkiye’de okuyacak teknoloji eğitimini Tomas Bata’da, tasarım eğitimini de Polimoda’da alacaklar. Proje Ocak 2007’de İTÜ Rektörlüğü’ne sunulacak ve YÖK’ün onayından sonra 20072008 eğitim döneminde öğrenci almaya başlayacağız” dedi. Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) Başkanı M. Yalçın Egemen de, üniversitenin sektör için ciddi bir yol gösterici olacağını belirtti. Türk ayakkabı sekAvrutörünün daha çok dışarıdan pa’daki gelen tasarımcılarla ve ithaikinci latla döndürülmeye çaayakkabı üretim kapasitelışıldığına işaret eden sine sahip olan Egemen, “Ama gerTürkiye, yetiştireceği çek Türk tasarımtasarımcılar sayesinde ları ile ayakkabı üreteceği Anadolu moüretirsek sektör bütifleri ile dünyadaki yük bir patlama yaayakkabı modasına par” dedi. yön vermeyi amaçlıyor. (*) 2006 verileri “tahsilat” beklentisi; 2007 verileri de bütçe öngörüsü olarak. Kaynak: Maliye Bakanlığı “2007 Yılı Bütçe Gerekçesi”. yakupkepenek06@hotmail.com Son vergi iadesinde sahteye dikkat KONYA (AA) Bu yıl son kez vergi iadesi için hazırlık yapan çalışanlar, naylon ve içeriği mantıksız faturalara karşı dikkatli olmaları konusunda uyarılıyor. Konya Vergi Dairesi Başkanı Harun Kaynak, birçok çalışanın vergi iadesinden topladığı belgelerin dışında daha fazla gelir elde etmek için tanıdıklarından fatura ve fiş istediğini söyledi. Para cezalarının yanı sıra kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını dile getiren Kaynak, çalışanın, naylon fatura yüzünden kendini 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle hâkim karşısında bulabileceğine işaret etti. D Ü N YA E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş Ekonomide, siyasette, uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmelerin etkisiyle, siyasi yelpazenin sağında ve solunda, ulusalcı duyarlılıklar yükseliyor; taraflar geçmişin ağır yüküne karşın, diyalog yolları arıyorlar. Böyle bir diyalog, solda (geniş anlamda) hem yeni olasılıklara işaret ederken hem de şoven milliyetçilik, otoriter bir siyasi şekillenme, hatta protofaşist rejim riskleri içerdiğinden güçlü bir gerginlik yaratıyor. Bu bağlamda, soğuk kanlı ve akılcı yaklaşımlar geliştirebilmek açısından, son yıllarda, özellikle Venezüella’da Chavez iktidara geldikten sonra, Latin Amerika da yaşananlar, önemli dersler içeren, zengin bir deney oluşturuyor. / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com Venezüella’dan Ekvador’a yeni halkçılık Halkçılığı, birçok sınıf ve tabakayı içeren bir toplumsal hareketin siyasi ifadesi olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımlamadan hareketle, halkçılığın, bu hareketi bir araya getiren söylemin niteliğine bağlı olarak demokratik, sol ya da sağ, hatta protofaşist özellikler sergileyebileceğini kolaylıkla görebiliriz. Yine bu tanımlamadan hareketle, 1999’da Chavez’in iktidara gelmesinden bu yana, Latin Amerika’da bir demokratik sol halkçı dalganın yükselmekte olduğunu saptayabiliriz. Chavez’in Venezüella’da izlediği politikalar, Amerika’nın emperyalist politikalarına karşı geliştirdiği tutum, Amerika’nın tehdidi altında olan ülkelerle kurduğu ilişkiler, Latin Amerika’da, Brezilya’da Lula’nın neoliberal ekonomik politikaları benimsemesiyle duraklayan sol dalganın, yeniden ivme kazanmasına olanak sağladı. Chavez’i, Bolivya’da Morales, geçen ay da Ekvador’da Rafael Correa, Nikaragua’da Sandinista lideri Daniel Ortega’nın seçim zaferleri izledi. Pazar günü Venezüella’da yapılan seçimleri, yine Chavez’in kazanması bekleniyordu. Bu üç ülkeye ek olarak, Arjantin’de ve Şili’de de seçimleri sol eğilimli politikacıların kazanması, Meksika’da çok güçlü bir sol halkçı dalganın seçimleri kazanma noktasına kadar gelmesini ekleyebiliriz. Latin Amerika’da dünyanın geri kalanından farklı bir siyasi dinamiğin yaşandığı kesin. Chavez’in, iktidara geldiğinden bu yana, ülkede gerçekleşen tüm seçimleri kazanmasını, bir darbeyle devrildikten sonra sokaklara dökülen halkın sayesinde yeniden görevinin başına dönebilmesini, ilk bakışta, petrol gelirlerinin halka dağıtılmakta olmasıyla açıklamak olanaklı. Bu açıdan bakınca, “petrol olmasaydı Chavez olmazdı” da denebilir. Ancak bu, yüzeysel, sürecin içindeki kimi ilginç dinamikleri görmemizi engelleyen indirgemeci bir yaklaşım olur. Gerçekten de Chavez yönetimi petrol gelirlerinin büyük bir kısmını halka aktarıyor. Ancak bu paranın aktarılışının, özgün biçimlerini gözden kaçırırsak, halkın da Chavez’e verdiği desteğin gerçek nedenlerini gözden kaçırabiliriz. Örneğin Chavez yönetimi, bu gelirleri “sadaka” verir gibi dağıtmıyor, eğitim, sağlık ve konut yetersizliği sorununu çözmeye yönelik bir seferberliği finanse etmekte kullanıyor. Ama daha da önemlisi bu seferberlik halkın, özellikle emekçilerin, diğer çalışanların, en yoksul ve muhtaç kesim Latin Amerika Deneyimi Işığında Ulusalcılık Üzerine... lerinin temel gereksinimlerinin karşılanması süreci, aynı zamanda onların, öz örgütlenmelerinin oluşmasının bir aracı olarak da kullanılıyor. Bu bağlamda iki örgütlenme dikkati çekiyor, biri “misiones” adı verilen devletin inisiyatifiyle, sağlık, eğitim, konut konularından, kooperatif kurma, alternatif enerji kaynak(mahalleler) yaşayan halkın katılımıyla seçiliyor. Bu seçilenler, kendilerini seçenlerin düzenli denetimi altında, devletin bu yerel örgütlere, çeşitli projelerde kullanmaları için transfer ettiği kaynakları, kendi inisiyatifleriyle kullanıyorlar. Böylece bu meclislerden birinin üyesinin deyimiyle, Venezüella halkı temsili demokrasi bir blok ve muhafazakârlardan, Pinochet hayranı radikal sağcılara kadar geniş bir ABD yanlısı sağ halkçı bir blokun demokrasinin tüm olanaklarını kullanarak dünyada çok az rastlanan bir siyasi iklimde yarıştıklarını görüyoruz. Bu yarışı da, 1999’dan bu yana hep sol halkçı kamp kazanıyor. Demokratik halkçılığın bileşenleri Tarihte, başarılı bir demokratik halkçı örnek bulmak zor. Sık sık, sol halkçı hareketlerin, seçkinlerin, parti bürokrasilerinin yozlaşmış diktatörlüklerine, sağ halkçı hareketlerin de protofaşist, güçlü adam diktatörlüklerine, daha yakın dönemlerde radikal dinci rejimlere yol açtığına şahit olduk. Latin Amerika’da, farklı bir deney yaşanıyor olmasının arkasında sanırım üç eğilimin kesişmesi yatıyor: Birinci eğilim, Amerika’nın iradesi, IMF denetimi, neoliberal model dışına çıkma çabası olarak şekillenen bir antiemperyalizm/ulusalcılık. İkincisi, son 25 yılda IMF politikalarından ve onları uygulayan işbirlikçi oligarşilerin baskıcı rejimlerinden büyük zarar gören çeşitli halk tabakalarının temel gereksinimlerini karşılamaya yönelik somut politikaların önerilmesi, uygulanmaya konulması, uygulanma süreçlerinin de bu tabakaların katılımıyla gerçekleştirilmeye çalışılması. Böylece siyasileşen, kendi yaşamını denetlemeye başlayan halk kesimleri de, Venezüella’da olduğu gibi kendilerine bu olanağı getiren hükümetleri, liderleri sadakatle destekliyor, antidemokratik sal ları kullanmayı öğrenme çabalarına kadar uzanan kampanyaları yönetmek üzere şekillenen yapılar (Financial Times 30/11). Diğeri de halkın yaşam alanlarında yoksulzengin ayrımı yapmadan kurulmaya teşvik edilen “yerel topluluklar meclisleri” (Michaeal Fox, www.venezuelanalysis.com , 30/11). Sayıları 12,000’i geçerek artmaya devam eden, bu (bizim demokratik kitle örgütlerimizi anımsatan) meclislerin yöneticileri, muhasebecileri, görevlileri bizzat o bölgede den katılımcı demokrasiye doğru önemli bir adım atmış oluyor. Bu sırada ülkenin, zengin sınıflarının, özel sektörün elindeki medyanın bu politikalara şiddetle muhalefet etmelerine, hatta bir darbe girişimine ön ayak olmuş olmalarına karşın ifade, örgütlenme ve toplu gösteri yapma özgürlüklerinin asla kısıtlanmadığı, seçimlere hile karışmadığı, demokratik denetimlere özellikle dikkat edildiği görülüyor. Böylece Venezüella’da sol halkçı antiemperyalist dırılara karşı koruyorlar. Üçüncüsü, yukarıdaki iki politikayı benimseyen ülkelerin hükümetleri, aralarında ekonomik, siyasi, kültürel dayanışma ağları oluşturuyorlar. Bu ülkeler arası halkçı, antiemperyalist dayanışma, ulusalcı reflekslerin, bir yabancı düşmanlığına, şovenizme kaymasının önüne önemli bir engel dikiyor. Ama, antiemperyalist/ulusalcı halkçı blokların, şovenizme, otoriter rejimlere, hatta protofaşizme kaymasını engellemenin en sağlam yolu, bloku oluşturan tabakaların arasındaki çelişkilerin, gerçek çelişkiler olduğunu, ulusal çıkar adına hiyerarşik bir eklemlenmeyle bastırılamayacaklarını, yönetilmeleri gerektiğini baştan kabul etmekten geçiyor. Bu da ancak, bu çelişiklerin pazarlığının yapılabilmesine, uzlaşmaların kurulabilmesine olanak sağlayacak demokratik mekanizmaların oluşturulmasına, yaşatılmasına bağlı. Ancak, bunlar gerçek çelişkiler olduklarından uzlaşmaların, gerçek gereksinimler üzerinden kurulmaları gerekiyor. Diğer bir deyişle en yoksul, muhtaç alt sınıfların en temel gereksinimlerine cevaplar üretilirken blok içindeki daha varsıl kesimlerin, bu gereksinimlerin karşılanmasına yönelik kaynak transferini sağlayacak politikaları samimi bir biçimde benimsemeleri, samimiyetlerini de eylemleriyle göstermeleri gerekiyor. Sağ ve sol ulusalcı eğilimler arasında bir diyalog, belki de ittifak, bunun üzerinde oluşacak bir halkçı blok olasılığını düşünürken yukarıda aktardığım Latin Amerika deneylerini, en azından bir başlangıç noktası olarak göz önüne almak yararlı olabilir. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle