17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 ARALIK 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 21 Zorunlu Nami Tepe: “Milli Eğitim bütçesinde laiklik ‘din dersinin zorunlu olması’ diye tanımlandığına göre laiklik karşıtlarının bu bakanlıkta toplanmasından daha zorunlu ne olabilir!” Ya ğ m u r E k i m Yılbaşı ile Kurban Bayramı çakışmış... “Noel Baba’nın kızağını koyunlar çekiyor!” YENİ bir yıla daha giriyoruz. Bu gecenin yarısında insanlar yeni umutlara doğru yeniden yelken açacak. Herkes kendi beklentisinin gerçekleşmesini isteyecek yeni gelen yılda; sağlık, mutluluk, para, iş, aşk; aklında ne varsa, gönlünden ne geçiyorsa onun hayalini kuracak. Kendinden başkalarını düşünenler dünyayı kucaklayarak “barış” diyecek, “eşitlik” diyecek, insanların açlıktan ölmemesini, sömürülmemesini dileyecek. Aslında tüm dilekler Nasrettin Hoca’nın göle maya çalmasına benziyor; ya tutarsa hesabı! Fakat görüyoruz ki tutmuyor ve yeni dünya düzeninde tutması da asla mümkün değil. Noel Baba sadece ve sadece güçlünün yanında duruyor, “Sam Amca”nın kucağında oturuyor. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Türkmenbaşı öteki dünyada ilk iş olarak, Sırat köprüsünün adını Türkmenbaşı’na çevirmiş! İnceleme Sadettin Öztürk: “RTE, eski cumhurbaşkanlarını inceletiyormuş. İyi bir gelişme. Cumhurbaşkanlığı temelinin Atatürk tarafından nasıl atıldığını öğrenir de yol yakınken Çankaya sevdasından vazgeçer.” İnsanlar hayal ettikleri sürece yaşama daha çok sarılırmış. Umutları yitirmemek gerek. En kötüsü ise hiç hayal kurmamak; umutlanmamak ve umutlandırmamak. İşte Deniz Baykal’ın hali. 2007’den ne bekliyor bilen varsa açıklasın. Çankaya’yı mı koruyacak? Nasıl koruyacağını kendisi bile bilmiyor! İktidara mı gelecek? İktidara gelmek, Türkiye’yi yönetmek gibi bir amacı olduğunu sanıyor musunuz? Sanıyorsanız, kendinize sorun: Deniz Baykal size somut olarak ne vaat ediyor? Anımsayın; Bülent Ecevit, içini doldurmasa bile “hakça düzen” sloganıyla “umudumuz” olmuştu. Umutlar Deniz Baykal’ın içini doldurduğu ya da doldurmadan gündeme taşıdığı hangi sloganı var? Topluma ne vaat ediyor? Uzun yıllar sonra CHP’nin bir vaadine geçenlerde bir televizyon programında tanık oldum. Canlı yayına trafik keşmekeşi nedeniyle geç katılan Onur Öymen stüdyoya girdiğinde, “CHP iktidarında İstanbul’un trafik sorununu çözeceğiz” dedi. Bu söz bile birçok insanın yüreğine su serpmiştir. Belli ki, temel taşları her gün biraz daha sökülen cumhuriyetimizi korumak adına 2007 Türkiye için zor bir yıl olacak. Ama bir de cumhuriyeti kuranların umutlarını ve hayallerini düşünün! Cumhuriyeti korumak, kurmaktan daha zor olmamalı. Gel bakalım 2007; geleceğin varsa göreceğin de var! 2006’nın Son Yazısı Geçen akşam televizyon kanallarında dolaşıyorum, birinde Türk dilinin sorunları tartışılıyor. Bu alanda yetkin uzmanlar, dilciler, yazarlar konuşuyorlar. Birleştikleri nokta dilimizin son yıllarda neredeyse kuşdiline döndüğü… Konuşmacılar, dil konusunda başvurulabilecek “özerk” bir kurumun olması gerektiğini söylüyorlar. Söz döndü dolaştı, 12 Eylül’e geldi, darbecilerin kendi parasal kaynaklarıyla ayakta duran özerk Türk Dil Kurumu’nu nasıl bir devlet dairesine dönüştürdükleri anlatıldı. Bir başka kanala geçtim. Türkiye İşverenler Federasyonu Başkanı, Türkİş Başkanı ve daha birkaç uzman Bakan Murat Başesgioğlu’nu ortalarına almışlar, yeni Sosyal Güvenlik Yasası’nı tartışıyorlardı. Kendine özgü bir terminolojisi olan, herkesin kolay anlayamayacağı bir konuydu. Orada da söz döndü dolaştı, 12 Eylül darbecilerinin sosyal güvenlik düzenini nasıl çorbaya çevirdiklerine geldi. İki tartışmada da sözün 12 Eylül’ün yaptırımlarına gelmesi ilginç bir rastlantı, ama aynı zamanda da ülkemizin acıklı bir gerçeğiydi. ??? Türkiye’de birçok sorunun karmaşıklaşmasının, içinden çıkılamaz duruma gelmesinin nedeni 12 Eylül ve 12 Eylülcülerdi. Toplum bir avuç darbeci tarafından tutsaklaştırılmış, başlarına çıkarıp atılması kolay olmayan çoraplar örülmüştü. Toplumun her kesiminden insanlar, sivil toplum kuruluşları, medya, sendikalar, siyasal partiler yıllardır 12 Eylül Anayasası’nın kökünden değişmesini söylüyorlar, fakat bir türlü değişmiyor, değiştirilemiyordu. Yapılan değişikliklerin topluma etkisi, kangren olmuş bacağa tentürdiyot sürmek hangi ölçüde sonuç verirse, o kadar oluyordu. Siyasal partiler muhalefetteyken anayasanın tutucu ruhundan şikâyet ediyorlar, fakat iktidara gelince kıllarını kıpırdatmıyorlardı. Hoş, parlamentodaki muhalefet partileri de benzer davranışlar içindeydi. Sanki, bir yerlerden birileri parmağını gösteriyor, “Bu işe sakın bulaşmayın!” diyor, onları korkutuyordu. Böyle olunca doğal olarak “demokrasi” kavramı da havada kalıyordu. Karşı propagandası yasaklanarak sözde halkoyuyla metazori kabul edilmiş bir darbe anayasası karşısında eli kolu bağlı duran siyasetçilerin “demokratlıkları” ciddiye alınabilir miydi? Türkiye, darbecileri koruyan, darbecilerinin dokunulmazlıklarını yaşam boyu güvence altına alan, dünyada eşi benzeri olmayan bir anayasa ile yaşıyordu. ??? Bu gece gireceğimiz 2007, seçim yılı. Bize yaşatılan tuhaflıklar zincirinin halkaları olarak önce TBMM bir cumhurbaşkanı seçecek, işler normal yürürse 4 Kasım’da da genel seçimler yapılacak. Cumhurbaşkanının AKP’den seçileceği, genel seçimler sonrasında AKP’nin muhalefete düşeceği varsayılacak olursa, Türkiye, iki başlılığın yol açacağı başka gerginlikler, tuhaflıklar yaşayacak. Bir darbe anayasasıyla yaşamaktan rahatsızlık duymayan, tepkisiz, sesini yükseltme, haksızlıklara karşı direnme yetisinden yoksun, suskun kalabalıkların bu tuhaflıkları yaşaması doğal değil mi? Genel seçimlerde seçilme barajı yüzde 10; bunun da eşi benzeri yok yeryüzünde! Verilen oyların yüzde 40’ı göz göre göre çöpe gidecek. Ulusal istenç TBMM’ye gene yansımayacak. Buna da “parlamenter demokrasi” denecek. Bu güdük “demokrasi”yi bizler de “sahi” sanıp övüneceğiz! ??? Böyle bir günde daha hoş şeyler yazmak gerekirdi belki, ama ne yalan söyleyeyim içimden gelmedi. Her şeye rağmen 2007’nin yurdumuza ve dünyaya barış, herkese, hepimize mutluluk, sağlık, başarı getirmesini diliyorum. (eposta: [email protected]) SESSİZ SEDASIZ (!) Bolu Dağı’nda yalandan kim ölmüş! BOLU’YA kar yağdı, Ankaraİstanbul karayolu trafiğe kapandı. Bayram geldi, Bolu Dağı’nda trafik, İslamcı iktidarın vizyonuna uygun bir şekilde arapsaçına döndü. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün internet sayfasına girip bakarsanız; GümüşovaGerede otoyolunun 30. kilometresinde Kaynaşlı’dan başlayıp, doğu yönünde Asarsuyu Vadisi boyunca ilerleyerek, Bolu Dağı’nı bir tünel ile aşarak Yumrukaya mevkiinde sona eren “Bolu Dağı Geçişi”nin 15 Aralık 2006’da tamamlanması planlanmış. Daha geçenlerde ağzı demeç yapan kişilere Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Fatura Ahmet Önen: “Kuraklık bile AKP’nin işine yarıyor! Uyguladıkları yanlış tarım politikası ile Türk tarımını dışa bağımlı kılanlar, umarım bunun faturasını da Allah’a kesmezler!” bakarsanız, Bolu Dağı Geçişi, aralık ayında hizmete açılmış olacaktı! Karayolları, Bolu Dağı Geçişi’ni altı bölüme ayırmış: Kaynaşlı’dan doğuya uzanan 6.5 kilometrelik bölüm bitmiş. Yolun sonundaki viyadük bitmiş. Viyadükün sonundaki 3 kilometrelik dolgu bitmiş. Buradan sonraki vadide üç viyadük tamamlanmış. Güzergâhı değiştirilen tünelin son işlemleri 2006’da tamamlanmış. Tünel çıkışındaki 7 kilometrelik otoyol bitmiş. Geriye Aralık 2006’da açılışı yapmak kalmış. Yalandan kim ölmüş! Bayramla yeni yıl çakışınca hindiler kesilmekten kurtulmuş: Hindi bayramı! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Bayram’daki Yılbaşı İçin... Bu gece kutlayacağımız “yılbaşı” ile “Kurban Bayramı”nın son beraberlikleri 65 yıl önceymiş… “İki kutsal gün”ün 1941’deki buluşması, emperyalistlerin kapıştıkları “2. Dünya Savaşı”nda yaşanır. Örneğin Kuzey Afrika’da bile yılbaşı kanlar içinde kutlanırken İslam coğrafyasında “bayram” günleridir.. Ardından 1 Ocak 1942’de San Francisco’da bir araya gelen 26 ülkenin Birleşmiş Milletler’i (BM) kurmaya karar vermeleri ise dünya barışı için “umutların örgütlendiği” ilk girişim olur. Bu buluşmada da yeni yıl ile Kurban Bayramı’nı aynı gün kutlayanlar bir aradadırlar… Farklı dinlerin en kutsal günlerini, dünyayı saran savaşta eşzamanlı yaşamaları, acaba BM’ye esin kaynağı olmuş mudur? Bugün de bir bakıma benzer durumu yaşıyor gibiyiz… Dünyanın görünümü 1940’lardan pek farklı sayılmaz… Ortadoğu’daki ABD işgaliyle doruğa çıkan savaş ortamı yüzünden, yeni yıl kutlamaları ile Kurban Bayramı coşkusu yine “buruk” bir beraberlik içinde yaşanıyor… sunulan armağan ise “miladi” takvimle “hicri” takvimin sanki 65 yıllık “ortak özlem”leri gibi… Üstelik küresel sömürgeciliğin gerilimlerinden ötürü emperyalizmi sorgulamak yerine, “medeniyetler çatışıyor” denerek dinlerin sorumlu tutulduğu şu günlerde… Anadolu’nun sesi İşte bu anlamlı buluşmada Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in 24 Aralık 2006’da yayımladığı “Noel mesajı” her yönüyle Anadolu’yu yansıtıyor. Yurttaşları arasında Hıristiyanların da bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden kimliğiyle diyor ki: “Umut, kardeşlik ve dayanışmayı simgeleyen; toplumumuzun her inançtan tüm kesimlerini güçlü dayanışma duygularıyla bir kez daha birleştirecek, umutlandıracak olan Noel bayramının Hıristiyan yurttaşlarımıza, tüm Hıristiyanlara ve insanlığa esenlik ve mutluluk getirmesini dilerim.” Acaba benzer bir açıklamayı, yurttaşları arasında Müslümanların bulunduğu Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin devlet başkanlarından; hiç değilse şu ortak coşku günlerinde duyabilir miydik?.. Ama onlar “Anadolu kültürleri”ni yaşamadılar; ne olduğunu, nasıl bir insanlık bilinci yarattığını bilemezler… ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN ‘Urfa’lı Hz. İbrahim ile ‘Demre’li Noel Baba… Ne var ki belki de asıl hüzün verici olan, 65 yıl önceden çok daha “geri” bir anlayışla, yeni yılı eğlenerek karşılamayı hâlâ “günah” sayanlarımızın olması… üstelik “Anadolu”da!.. Yani, yılbaşının simgesi, Demre’de doğan Noel Baba ile kurbanın kutsal ismi, Urfa’da doğan Hz. İbrahim’in ülkesinde… Böylesi bir kültür coğrafyasında, her iki kutsal coşku “nadiren” aynı güne rastlasa bile, tarih boyunca her yıl ve her zaman “ortak sevinçler”le yaşanmamış mıdır? Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, inançları, eğitimleri, fikirleri ne olursa olsun; kişiliklerini, kimliklerini az da olsa, çok da olsa “Anadolu kültürleri”yle etkileşim içinde edinmişlerdir. Bu uygarlığın yüzlerce yıla uzanan “erdem”leri arasında farklı dinlerden insanların birlikte yaşama kültürü, hatta ortak kent kültürü yaratmaları var… Başka hiçbir coğrafyaya nasip olmayan bu “birlikte coşkulanma”ya 2007 yılı başlarken HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com ‘Yakınlaş’amayanlar Sezer işte bu “fark”ımızı kanıtlarken, “Kayseri Müftüsü” ise “aynı ülke”nin din temsilcisi olduğunu unutup yılbaşının “içkili eğlenceler”le kutlandığını anımsatarak demiş ki: “Kurban etinin yılbaşı eğlencelerinde kullanılması caiz olmaz…” (Moral Haber/11 Aralık 2006) Müftünün bu açıklaması, “Anadolu’nun hoşgörü geleneği”ne ne kadar da yabancı… Oysa “kurban”ın sözlük anlamı “yakınlaşma”… İnsanın sadece Allah’la değil, birbirleriyle de yakınlaşmasını tanımlıyor… Bu nedenle kurban etinden mutlaka “pay” dağıtılması da sıradan bir yardımlaşmanın ötesinde, zengin ile yoksulun yakınlaşması anlamına geliyor… Nice mutlu yıllara ve esenlik içinde bayram günlerine… ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 31 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Halk edebiyatında aruz 1 ölçüsüyle ya 2 zılan şiir türle 3 rinden biri. 2/ Türk tuluat ti 4 5 yatrosunda baş komik gö 6 revindeki 7 uşak tiplemesi... Yolcu evi. 8 3/ Giysi süsle 9 mekte kulla1 2 3 4 5 6 7 8 9 nılan küçük ve pırıltıA lı pul... Temel, esas. 1 Ç U L L A M A L A K A P 4/ Kuran’da bir sure.... 2 A L A Konut. 5/ Türk müzi 3 R U H S A T İ Y E R ğinde, çalgı yapıt 4 P M A B E T A S İ larının bölümlerinden 5 A R A K A E T her birine verilen ad... 6 N E C A Ş İ T İ K İ Bir günün ya da ola 7 A C U R yın arkasından gelen 8 İ N İ T A F F zaman. 6/ Sahip... 9 E M N E P A L Küçük orman. 7/ Bir şeyin en yüksek ve sivri noktası... Şap hastalığına verilen bir başka ad. 8/ Ölüm cezası... Eskiden Karagöz oynatılan kahvelere verilen ad. 9/ Halk edebiyatında aruz ölçüsüyle yazılan şiir türlerinden biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Uygun, tıpatıp gelen... Osmanlılar döneminde Mısır valilerine verilen san. 2/ Yünden dövülerek yapılan kalın ve kaba kumaş... Un, et ve bamya ile yapılan bir yemek. 3/ Sıcak bölge ormanlarında yetişen bir sarmaşık... İşve. 4/ Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü... Manganez elementinin simgesi. 5/ Uzaklık işareti... Argoda esrar. 6/ Bir nota... Ayakkabı çekeceği. 7/ Yunan abecesinde bir harf... Eski dilde tilki. 8/ Açık yeşil renkli, mayhoş ve kokulu bir elma cinsi... Tanrıtanımaz. 9/ Katma, ekleme.... Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri. CUMHURİYET 21 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle