17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 ARALIK 2006 PAZAR 2 emokrasi çoğunluk yönetimi, özellikle oyçokluğu değildir. Demokrasi bir kurallar ve kurumlar sistemi olup standartları vardır. Demokrasi asla çoğunluk baskısı olmadığı gibi azlıkta kalanların baskısı da değildir. Demokrasinin demokrasiyi yok etme hakkı da yoktur. Bir siyasi görüş kendi iktidarında diğer düşünceleri yok edemez. İktidara gelen güçten başka düşüncelere sahip olanların da varlıkları sürmelidir. Toplumun sağlıklı bir şekilde siyasal güce ortak olması, demokrasinin gelişmesi ve korunmasında temel öğedir. Tek ve mutlak hâkim olduğunu sananlar, demokrasiyi kurum ve kuralları ile işletmezlerse kendilerini en güçlü hissettikleri süreçlerde sistemi tıkarlar. Demokrasiler bilim, eğitim, hukuk, kültür ve sanatla korunur ve gelişir. Laiklik olmadan demokrasiden söz edilemez. Sivil itaatsizlik; şiddet içermeyen itaatsizliktir. Bireysel veya politik tüm diyalog yollarının kapandığı, tükenliği yerde, bireysel bilincin toplumsal bilince, kolektif bilince ulaştığı bir eylem biçimidir. Demokratik istemleri iletme yöntemidir. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER D Sivil İtaatsizliğe Doğru Prof. Dr. Osman İNCİ Gilla Luneau – Vose Brove, aynı isimli yapıtında sivil itaatsizliğin; sorumluluğu üstlenen, çıkar gözetmeyen, kolektif akıl ve direniş eylemi olup şiddet içermediğini anlatır. Saydam ve insanidir. Ayrıca tüm yolların tükenmesi, bitmesi, kapanmasından sonra başvurulur. Ulus yerine ümmete güvendiğini, kıyamın başlayacağını açıklayan bir başbakan sırf oy çokluğum var diye Cumhurbaşkanlığı makamını hak eder mi?.. Hem laik hem Müslüman olunmaz, diyen bir Cumhurbaşkanı olabilir mi?.. Bu koşullarda çağdaş, laik, demokratik sosyal hukuk devletinden söz edilebilir mi?.. Bu koşullarda bilimsel çalışma yapılır mı?.. Çağdaş eğitim verilir mi?.. Unutmayalım ki bilimin ve nitelikli eğitimin temeli laikliktir. Bilimsel yayında etik suç (intihal, aşırmacılık, yağmacılık, korsanlık) işlediğinden akademik unvanı iptal edilen Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, Türkiye Cumhuriyeti için : “Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin, laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum… Siyasal öncelikli İslami hareketlerin yine etkin bir şekilde bulunduğu ve iktidara doğru yürüdüğünü görmemiz mümkündür” demekte ve müsteşar iken de aynı görüşte olduğunu ısrarla belirtmektedir. Müsteşar profesör unvanını kaybedince Sayın Başbakan “Benim müsteşarımın sizin profesörlüğünüze ihtiyacı yoktur” diyerek bilimsel suçu adeta kutsamıştır. Başbakan 1996’da: “Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek!.. Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına?.. Bu ne menem şey?.. Hem laik hem Müslüman olunmaz. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan!.. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır… Yahu bu milletin bütünlüğü ne mutlu Türküm diyene ifadesi ile sağlanır mı?.. Osmanlı 30’u aşkın etnik grubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Biz de inanç birliği ile tutacağız. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz. Işıklar göründü, Allah’ın izniyle kıyam başlayacak” demektedir. Başbakan ve müsteşarının Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki görüşleri işte böyle. Bu konuşmayı yapan Sayın Recep Tayyip Erdoğan 16 Mayıs 2007’de Cumhurbaşkanılığı koltuğuna oturmaya hazırlanıyor. Yurttaşlık erdem olarak itaatkâr olmaktan ziyade sorumlu olmayı gerektirir. Sorumlu yurttaş özellikle de demokrasiyi amaç değil araç sayan hükümetlerin önünde, evet efendim deyip, elpençe divan durmaz. Her seçimde oy kullanarak yurttaşlık görevlerini tamamladığını, hatta bütün sorumluluğu devrederek hiçbir konuda yönetim paydaşı olmadığını düşünmez. Burada esas olarak demokrasiyi geniş tabana yaymak amaçlanmakta olup, düzensizliğin sorgulanması da vardır. Şiddet içermeyen eylemlerle hem iktidarı sarsar, hem de demokrasiyi geliştirme yöntemini gösterir. Cumhuriyet kuruluş ve kazanımlarına tamamen ters bir dünya görüşünün Cumhurbaşkanlığı’na gelmesi çabaları sivil itaatsizlik sürecine götürebilir. Demokrasinin diğer unsurlarla ortak hareket ve uzlaşma anlayışı bitmektedir. Birileri hazmettire hazmettire geldiğini açıklamaktadır. Bu durumda çağdaş, laik Cumhuriyetten yana olanlar yurttaş sorumluluğu ile görevlerini yapmalıdır. Sivil itaatsizlik bir vatandaş sorumluluğudur. Demokratik, saydam, amacı belli, şiddet içermeyen ve yasalara saygılı bir Cumhuriyeti sahiplenme ve koruma eylemi olarak gündeme girmelidir artık. PENCERE Yılbaşı ile Bayram Neden Buluştular?.. Mübarek arife sabahında Kurban Bayramı ile Yılbaşı’nın aynı takvim yaprağında nasıl buluştuklarını yazmaya niyetlenmiştim... Uygarlık buluşması mıydı bu?.. Her neyse.. Sabah uyanınca TV’de ne göreyim?.. Saddam’ı asmamışlar mı?.. TV’lerde kıyamet kopuyor... Kimsenin haberi yokken kaşla göz arasında adamın icabına bakmışlar... Bir de marifetmiş gibi sergiliyorlar... Yüzleri maskeli cellatlar Hüseyin’in boğazına ilmiği geçiriyorlar... Saddam sakin... ? Yılbaşı bir yana, Kurban Bayramı bir yana, senenin son gününde eski Irak Diktatörü geldi, lök gibi gündeme oturdu... Peki, bu işin acelesi neydi?.. Mahkeme karar vereli dün bir, bugün iki... Hiç olmazsa bayramın geçmesi beklenemez miydi?.. Arife günü sabahı adam asılır mı?.. Ne biçim Müslümanlık bu?.. Allah, Peygamber yok mu?.. Din, iman, hak getire... Yoksa İslamda arife ya da bayram sabahları infazlar sevap sayılıyor da Saddam bu nedenle mi asıldı?.. ? Saddam arife günü asıldı... Peki, neyin arifesi bu?.. Ortadoğu’da hangi günün hangi bayramın arifesi olduğunu artık hiç kimse kestiremiyor... Haydi diyelim ki bu Ortadoğu’da yaşayan Müslümanların hepsi ilkel.. Daha ulus bilincine ulaşamamış Araplar Irak’ta işgalciyi bir yana bırakmış, SünnisinŞiisin diye birbirlerini boğazlıyorlar... Peki, Amerika Ortadoğu’daki İslam coğrafyasında hangi bayramın arifesinin yaşandığını bilmiyor mu?.. Başkan Bush istemeseydi, Saddam asılabilir miydi?.. Saddam’a idam cezasını veren mahkemedeki yargıçlar düpedüz Başkan Bush’un kuklaları, daha doğru deyişle cellatları değiller mi?.. ? Bugün Kurban Bayramı.. Dün arifeydi.. Arife günü adam asılır mıydı?.. İsterse o adam diktatör olsun, acımasız, zalim, katil, cellat, kıyıcı olsun... İsterse o adam suçlu mu suçlu olsun... Arife günü asılır mı?.. Ertesi günü bayram.. Hazreti Muhammet’in bayramı.. Diyeceksiniz ki: Başkan Bush Muhammet’in bayramını ne bilir?.. Ekleyeceksiniz: Arifeden ne anlar?.. İyi de bu kez İsa’nın yılbaşısıyla Muhammet’in bayramı ne güzel buluşmuşlardı.. Başkan Bush’un bundan da mı haberi yoktu?.. SARIYER İCRA MÜDÜRLÜĞÜ Dosya No: 2006/309 Talimat 63203 Basın numarası ile 24.12.2006 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan ilanımızın tapu kaydı kısmında adres kısmı sehven “Ballar mevkiinde” yayınlanmış olup doğrusu “Bağlar mevkiinde” olacaktır. İlanın Satış şartları kısmında sehven “1 Satış 12 Şubat 2007 Saat 14:00 14:10 arasında” yayınlanmış olup doğrusu “1 Satış 02 Şubat 2007 günü saat 14:00 14.30 arasında”dır. Düzeltilerek ilan olunur. (Basın Tashih) CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle