19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ARALIK 2006 CUMARTESİ 16 İkili ilişkiler Newsweek’in son sayısında Zeyno Baran şöyle yazmış: “Geçen haftalarda Türkiye’nin en üst düzey subayları ile görüştüm. Tümü, demokrasinin kesintiye uğradığını görmek istemediklerini, ancak ordunun yakında laikliği korumak için ki laiklik olmadan çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede demokrasi yürümez müdahalede bulunabileceği konusunu açıkça belirttiler.” Ordunun laiklik konusunda bildik kararlılığını vurgulayan bir tümce bu. Yazıyı tartışmalı kılan, içinde geçen “müdahale” sözcüğü olsa gerek. ABD’deki etkili çevrelere yakınlığı ile bilinen Zeyno Baran’ın yazısı doğru mudur, eğri midir sorgulamaları arasından sıyrılan bir Ankara yorumunu paylaşalım: “Bush’un hem seçim hem de Irak yenilgisi sonrası başta Ortadoğu olmak üzere dış politikasını yeniden irdeleme sürecindeki ABD yönetimine, gerek alt düzey görüşmelerde gerekse ileriye dönük üst düzey temaslara hazırlık niteliğindeki çeşitli ortamlarda kimi değerlendirmeler aktarılması, doğal sayılması gereken gelişmelerdendir. Türkiye’de hem askeri kanat ile hem de Cumhuriyetin temel ilke ve kurumları ile sürekli sürtüşen, halk desteği giderek azalan AKP kadrolarına Bush yönetimince gösterilmiş olan yakın ilginin gözden geçirilmesi çeşitli kanallarla ABD’deki karar mekanizmalarına iletiliyor olabilir. Koalisyon güçlerinin Afganistan ve Irak’ta çok sıkıştığı ortadayken, bölgedeki en önemli stratejik ortağın cumhurbaşkanlığı seçimi gerginliği ile birlikte istikrarsızlığa sürüklenmesinin ABD’nin de yararına olmayacağının dile getirilmesi olasılık dahilindedir. Unutulmamalıdır ki, geleneksel ikili ilişkilerde ABD, Türk askerinin hem bölge hem de ülkedeki ağırlığını; asker de ABD’nin konumunu hiç aklından çıkarmaz. Varılacak sonuç, yine Zeyno Baran’ın yazısının sonunda çizdiği tablo gibi olabilir: Mevcut ‘İslamcı deneyim’in yani AKP iktidarınınsonu, muhafazakâr, laik, ancak yine demokratik, AB’ye daha yakın düşen bir hükümetin oluşturulması.” Bir küçük not daha: Newsweek’te yer alan yazıdaki “müdahale”den kastın ne olduğunu soruşturanlar, son günlerde hareketlenen siyasi ortama, Recep Tayyip Erdoğan’a bir zamanlar “O bir seçilmiştir” diyenlerin yaptıkları “Aman ha, Çankaya için ısrar etme” uyarılarına bakıp yukarıdaki yorumu “gayet makul” bulanlar çoğunlukta. SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Papa’ya yanıtlar Seçmen tabanına selam verecekler ve siyasal hasım gibi gördükleri Cumhurbaşkanı’nı sözde açığa düşüreceklerdi ya, söylenecekleri asıl söylemesi gerekenler sorumluluklarını yerine getirmeyip köşe bucak kaçmayı yeğlediler. Türkiye Cumhuriyeti sahipsiz değildi. Türkiye’ye gelişine hem siyasi hem de dinsel açıdan derin anlamlar katma amacındaki Papa’ya yanıtı devletin iki kurumu verdi: Cumhurbaşkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı. Papa, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den Türkiye’nin laik, demokratik bir ülke olduğunu, dolayısıyla bu ülkede din özgürlüğünün bulunmadığı yolundaki iddiaların doğru olmadığını öğrendi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’ndan da; çok iyi hazırlanmış, kapsamlı ve boyutlu eleştiri ve saptamalarla bezeli, diplomatik dilli bir açıklamayla, dünyada dinin istismar edilerek din adına yanlış işler yapılmaması gerektiğini: “Adına küreselleşme denilen ve hepimizin hayatını kökünden sarsan bir dönüşümün sancılarının çekildiği ve ağır faturaların ödendiği bir dönemden geçmekteyiz. Eğitim, sağlık, güvenlik, beslenme, açlık, sefalet ve çevre sorunları, terör ve şiddet, ideolojik ve çıkar amaçlı savaşlar, sömürüye bağlı geri kalmışlık ve haksızlıklar bu sancıların sadece birkaçıdır. Dini kimliklerin sosyal bir olgu olarak ayrıştırıcı özelliklerini değil, bunların tanımlayıcı ve ilahi hakikatlerin birleştirici özelliğini esas alarak bu sorunlarla mücadele etmeliyiz. Bu sorunların şiddete, baskıya, kalıcı kin ve nefrete dönüşmesini birlikte engellemeliyiz. Biz dini liderler, din bilginleri ve dini kurumlar, uluslararası siyasetin gerilimlerine alet olmayı reddederek bu sosyal sorunların çözümüne katkı sağlamak zorundayız. Bilhassa son yarım yüzyılda Ortadoğu’da barış adına dökülen kan ve akan gözyaşı, insan hakları adıyla hiçe sayılan insan onurları, her türlü terörün, çatışmanın dini zemine kaydırılması çabaları, artık temennilerimizi fiili adımlara dönüştürmeyi zorunlu kılmaktadır.” Devlet, konuğunu ciddiye aldı, gereğini yaptı. Hükümet ise iktidar olamadığını, olamayacağını bir kez daha kanıtladı. ‘İstanbul Mucizesi’ ROMA 1. Ahmet, Ayasofya’nın görkemiyle yarışan camiini, dört asır önce mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’ya ısmarlarken, içinde bir papanın bir gün “dua edeceğini” hiç düşünebilir miydi? İstanbul önceki gün böyle bir “mucizeye” sahne oldu. Mustafa Çağrıcı’nın Papa ile “mihrabın” önünde yan yana dua ederken çekilen resimlerini, dünya basınının birinci sayfalarına çıkaran “tarih yolculuğu” bu kadar uzun! Papa tarih yazdı mı, yazmadı mı?.. Bunu önümüzdeki dönemde göreceğiz. Ama “İstanbul”; şanına, geçmişine, genlerindeki kimyaya yakışan büyüklükte bir “tarih yaşadı” ve “yaşattı!” Şimdiye dek hiçbir papa, “camide” dua etmemiş. XVI. Benedikt’in halefi II. Jean Paul “ilk kez” Şam’da bir camiyi ziyaret etmiş. Ama dua etmemiş. “Uygarlık çatışmasının” papası olarak tanınan “Ratzinger”; İstanbul’da Regensburg konuşmasını unuttu. Ve kendini “mihrabın” önünde “dua ederken” buldu! Papa’ya güven verici bir üslupla, kısa bir saygı duruşu çağrısı yapan İstanbul Müftüsü’nün, bu “mucize”deki rolü küçümsenemez. Ancak mucizenin asıl sırrı “İstanbul”un kendisinde... Ayasofya ile Sultanahmet arasındaki mesafe sadece birkaç yüz metre. “Uygarlıklar arasındaki köprüyü”, yüzyıllar öncesinde kurmuş iki yapı bu. Sultanahmet’i yaratan bir kültürün içinde hiç kuşkusuz Bizans da var. Ayasofya ile Sultanahmet arasındaki kısa, ama aynı zamanda bir o kadar da uzun olan o mesafeyi kat ederken Papa bence bunu bir biçimde hissetti. Ve bu iki mimarlık harikasının gerçekte birbirlerine hiç de yabancı olmadıklarını duyumsadı. Bunu öylesine duyumsadı ki, müftü Çağrıcı duasını bitirip Papa’ya döndüğünde o hâlâ haçının üzerine kavuşturduğu elleriyle gömüldüğü konsantrasyondan çıkamamıştı... İstanbul dışında hangi şehir, Ayasofya’nın yanı başındaki Sultanahmet’ten başka hangi cami; Papa’ya bu anı yaşatabilirdi? Şimdiye kadar hiç görülmeyen ve duyulmayan (!) Beykoz talanından haberdar olmuş Ormanı Bakanı Osman Pepe. Bakan olduğundan beri orman alanlarını satışa çıkarmak için anayasa değişikliğini bile göze almış Osman Pepe, Başbakan’ın “1 gün bile geri kalma, üzerlerine git” sözünü ikiletmiyor, olayın üzerine gidiyormuş. Hatta işin içine bulaştığını anladığı bakanlık personelini de “kulaklarından tutup atıyor”muş... Bu “kulak” meselesi kafamızı Kulaktan kulağa karıştırdı. İşin uzmanlarına danıştık. Orman Kanunu’nda 1987 yılında yapılan değişiklikle “özel ormanlarda” inşaat yapılabilecek alan oranının tüm orman genişliğinin yüzde 6’sına çıkarıldığını anımsattılar. “Kulak” meselesi ile ilgili kuşkularımız da bu noktada başlıyor zaten: Beykoz’daki inşaatlar başlayıp da bu bugünkü aşamaya gelinceye değin Orman Bölge Müdürlüğü ile Orman Genel Müdürlüğü ve bu birimlere Orman Bakanı Pepe’nin getirdiği yöneticiler neden gereğini yapmadılar? Gereğini yapmadıkları için Bakan Pepe, onların kulakları ile neden yakından ilgilenmedi? Dahası, kamu hukukuna göre astlarının hukuksal düzenlemelerle belirlenmiş görev ve sorumluluklarını yerine getirmemesinden ya da getirememesinden üstler sorumlu değil midir? Yani onların da çekilecek, uzatılacak, kızartılacak kulakları yok mudur? İşin uzmanlarına bakılırsa, Beykoz’da yapılanma oranının yüzde 6’yı aştığı saptandıysa eğer, yapılması gereken tek iş var: Binaların yıkılması. Olayın üzerine gittiğini söyleyen Bakan Pepe yapıları yıkabilecek mi, yıkamayacak mı? İşte, zurnanın kulak tozunu patlatacağı yer tam da burasıdır. Gerisi, kulağa çarpan hoş sedadır, o kadar. “Teocon”lar şişti! Camiden çıkarken Papa, Çağrıcı’ya teşekkür etmiş. Ne kadar teşekkür etse azdır. Regensburg konuşmasından sonra “tevil” amacıyla yapmış olduğu hiçbir çaba çünkü, Müslüman komuoyu üzerinde önceki gün İstanbul’da çekilen o fotoğraf denli etkili olmadı. Avrupa’da yaşayan 20 milyon Müslüman nezdinde o kare, Papa adına paha biçilmez “piar etkisi” taşıyor. Vatikan’a ev sahipliği yapan İtalya’daki İslam cemaati organizasyonları, bu beklenmedik adımı “Papa’nın Regensburg’u geçmişe gömme iradesinin somut göstergesi” olarak yorumladı. Arap dünyasında geniş kitlelerin izlediği “El Cezire”, “İstanbul mucizesini”, “tarihi an” olarak damgaladı. “Köktenci Hıristiyanlar” teoconlar şiştiler! Düşmez kalkmaz bir Allah derler ya. Öyle! Ayasofya’da sembol yüklü bir Haçlı duasına girişmesi beklenen Papa, hiç umulmadık bir şekilde tuttu, Sultanahmet’te dua etti sonuçta! Bunu basit bir “takkıye”ye indirgeyemeyiz. Papaların da kamuoyları var. Bush’un “şeytan ekseniyle” zehirlenen Amerikalı “teocon”lar internette “Hani Regensburg sözlerin nerede kaldı?” diye Ratzinger’e öfke saçıyor şimdi. İtalyan”Repubblica” gazetesi bu sitelerin tek tek adını veriyor: “View From the Right”, “Radical Catholic Mom”, “Open Book”, “Custos Fidei” vs. Gelişmiş Ülkelerin Temiz Enerji Yatırımları TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU The Economist, Financial Times gibi dergilerin son aylardaki baş konuları “küresel ısınma”. Haklı bir telaş içinde araştırma ve yorumlar yapılıyor. İngiltere hükümeti de bu konuda Sir Nicholos Stern’den sera gazlarının azaltılmasıyla ilgili bir rapor hazırlamasını istedi. Çin, hükümet programında “YeşiI Muhasebe” uygulatma kararı aldı. Tüm dünya sivil toplum kuruluşları, küresel ısınmaya neden olan sistemi ve ülkeleri uyardılar. Bir taraftan da küresel ısınmanın sonuçlarının ortaya çıkardığı ve hissettirdiği sonuçlarla ilgili somut olaylar yayımlanıyor. Son okuduğumuz örneklerden biri de, Alaska’nın kuzeyinde bulunan Kuzey Buz Denizi’nde buzların erimesiyle kutup ayılarının yaşam koşullarının zorlanması. Ekosistemlerin yok olmaya başladığı sinyallerini, artık sık sık duyacağız. Kutuptaki buzların erimesi, ardından su seviyelerinin yükselmesi, taşkınlar, bulaşıcı hastalıklar, verimli alanların tahribi, açlık ve kıtlık belirtileri biliniyor ve yaşanıyor. The Times dergisinin son sayısında, dev yatırımların ABD’de, temiz enerjiye nasıl aktığı anlatılıyor ve hatta bu iş için soyunanlar, telekom yatırımcılarıyla kıyaslanarak, “Her zaman yatırımlardaki aşırı coşku, aynı sonucu vermeyebilir diye de eleştirel yaklaşımlarda bulunanlar da var” deniyor. Ucuz maliyet ve sera gazlarının azaltılması anlamında temiz enerji çalışmaları için bir araya gelerek araştırmalar yapıldığını belirten dergilerden edinilen bilgilere göre, örneğin rüzgâr enerjisi 1999’da Kvh’i 810 sent olan rüzgâr enerjisi maliyetinin, 34 sente inmiş olması; güneş enerjisi fiyatlarının wat olarak, 2.70 dolara inmesi, temiz enerjilere yönelmek için önemli etkenler. Ama tabii fosil yakıtların çevreye saldığı emisyonların yapacağı ekosistem birimlerinin tahripleri ve bu tahriplerin giderilebilmesi için yapılacak fiyatlandırmanın, kıyaslanamayacak kadar yüksek oluşu da son derece önemle ortaya konabilmelidir. Diğer taraftan “Do no evil” enerji araştırma firması, çalışmaları için Silicon vadisi yerleşkesinde büyük bir güneş enerjisi tesisi kurmayı planladığını; buraya kurulacak panellerin firma elektriğinin yüzde 30’unu sağlayacağını açıklamış. Tahminlere göre temiz enerji yatırımlarının 2004’te 30 milyar dolar; 2005’te 49 milyar dolar olduğu, ama bu yıl 63 doları bulacağı söylenenler arasında. Alman firması SAP Soft Ware, A Bay firmaları dev yatırımlar yaparak bu sektörü desteklemekteler. Bilindiği gibi, Kyoto Protokolü küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının indiriminde hedeflenene, ulaşamadı. ABD, Çin, Hindistan gibi ülkelerin protokoldeki maddelere onay vermemesi tepkilere yol açtı. Böylece “küresel ısınma” hızı konusunda, gidiş daha da kötü oldu. Doğayı kullanarak pazar ekonomimizi nasıl daha çok artırabiliriz eksenli küresel ekopazar tutkularını, “Topluca yok olacağız, felaketler hepimizi bekliyor, o halde yatırımlar temiz enerjiye akmalı” reklamlarıyla birleştirmeyi yakalamış görünüyorlar. Bu gelişmeleri, temiz enerjinin yayılımı ve karbon, kükürt vb. emisyonların azalması yönünden yararlı bulsak da bu tür endüstrilerin kapitalist sistemin pazar ekonomisi gereği, kapışıldığını ve yoğunluk bulduğunu vurgulamak isteriz. Bunun için alınacak önlem, bir an önce kendi doğal kaynaklarımızla temiz enerji endüstrimizin oluşturulmasının sağlanmasıdır. Aslında hedeflenenlerde işlerlik yoksa, hiç zaman kaybedilmeden, yeni uygulanabilir yollar aranmalı ve nedenler açık seçik ortaya konabilmelidir. Bize göre; bir taraftan küreselcilerin doğal mirasa ve diğer insanlara dayatmaları, Kyoto protokolüne imza atmamakta direnmeleri sürerken, bir taraftan da, bu pazarlara dalıvermeleri, doğal dengeye duydukları hassasiyetten değil, paranın gücüne ürkütücü boyutlarda sarılmış olmalarındandır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Çok katmanlı gezinin bilançosu Papa’nın “Türkiye çıkarması” gerçekte bir değil, birkaç geziyi bir araya getiriyordu. 1. İslam dünyasına yaptığı ziyaret: Olumlu. 2. Patrik Bartholomeos’a yaptığı ziyaret: (Vatikan adına!) Başarılı. 3. Ankara’ya yaptığı ziyaret ise çok katmanlı, girift ve (laik TC adına) tuzaklarla dolu... Bunların her biri ayrı yazı konusu. Başlangıçta gezinin asıl odağı olan Bartholomeos faslından, yerim kalmadığı için, satır başlarıyla söz edeceğim. Papa, Bartholomeos’la imzaladığı “ortak deklarasyonla”, Fener Partriği’ni “Vatikan’ın ayrıcalıklı partneri” ilan etti ve Fener’in “ekümenikliğini” kutsadı sonuçta! “Avrupa’da yükselen sekülarizasyona” karşı “ortak cephe” oluşturduklarını beyan eden iki din adamı, Türkiye’ye AB desteği karşılığında, “dini azınlıkların haklarının korunmasını” talep ettiler. Bunun açılımı, “Heybeli’den” başlayarak, Hıristiyan din kurumlarına “eğitim özgürlüğü” ile “misyonerliğe yeşil ışık” yakmaktır. Patrik’le, “de facto koalisyon” oluşturan Papa, Bartholomeos’a verdiği desteğin karşılığında, Fener’den papaların nüfuz edemediği “Rus Ortodoks kilisesinin anahtarını” istiyor! Moskova’nın gömüldüğü sessizlik ise çok çarpıcı. Rusya’dan çıt çıkmıyor. Papa’nın Türkiye gezisini nefes nefese izleyen dünya basını, Ortodoks kilisesinin tepkilerinden hiç söz etmiyor. Bu sessizlik acaba ne anlama geliyor? Ankara’nın araştırması gereken ilginç bir konu başlığı bu. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com T.C. GAZİANTEP 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ DOSYA NO: 2006 / 171 TAL. TAŞINIRIN AÇIK ARTTIRMA İLANI Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve değeri yazılı vasıtanın açık arttırma ile satılarak paraya çevrilmesine karar verilmiş olup Birinci arttırmanın 20.12.2006 günü saat 10.00 10.10 arasında Anıl Otopark (Şehitkamil Kaymakamlığı yanı) Gaziantep adresinde yapılacağı o gün kıymetinin % 60’ına ve satış isteyenin alacağına rüçhanlı olan alacaklıların alacakları toplamını geçer şekilde istekli bulunmadığı takdirde ikinci arttırmanın 25.12.2006 günü aynı yerde ve aynı saatte yapılarak satılacağı; şu kadar ki arttırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin % 40’ını bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanlı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; mahcuzun satış bedeli üzerinden K.D.V’nin damga vergisinin alıcıya ait olacağı şartnamesinin ilan tarihinden itibaren icra dosyasında görülebileceği, giderleri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarası ile dairemize başvurmaları ilan olunur. 20.11.2006 Kıymeti: 12.000.00 YTL adedi: 1 adet cinsi niteliği ve önemli özellikleri: 27 NV 775 plakalı lacivert renkli ön camı çatlak 2000 model volswagen marka 1.6 bora tipi AKL687741 motor nolu WVWZZZIJZYM602291 şasi nolu hususi otomobil (Basın: 59593) TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Beyaz kum 1 midyesi... Bir nota. 2/ Işık kay 2 nağının 1 saniyede çevresine 3 yaydığı ışık 4 enerjisi... Kara 5 göz ve ortaoyununda sarhoş 6 tiplemesine ve 7 rilen ad. 3/ Ge 8 milerde korkuluk olarak geri 9 len kalın halat. 4/ ‘‘Ke1 2 3 4 5 6 7 8 9 me’’ denilen, yenebilir 1 E H L İ B E Y T bir mantar cinsi. 5/ Kö2 S E S UME L A tü bir işteki yardımcı3 T R İ P MN C lar... Utanç duyma. 6/ 4 E G Z A M A S U Bir ilimiz... Bir derebeT A T E R yinin himayesine girip 5 T E S P İ L kendini onun hizmetine 6 İ L O B adayan kimse. 7/ Mu 7 Z E T E T İ K ayene için hekime öde 8 M E K ONOM İ nen ücret. 8/ ‘‘Ben ko 9 F L O R A E S yun olayım sen de bir /Meleye meleye getirek yazı’’ (Türkü)... Suda yaşayan tek hücreli bir canlı. 9/ Bir renk... Yat limanı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Telve ile yapılmış tadı kötü kahve... Akım şiddeti birimi kiloamperin kısa yazılışı. 2/ Yapma, etme... GümüşhaneBayburt karayolunda bir dağ geçidi. 3/ Gediz Irmağı deltasında, yüzlerce kuş ürünü barındıran bir lagün. 4/ At tüyünün rengi... Optik kaydırma. 5/ Kadın hapishanesi. 6/ İki ağzı da keskin uzun bıçak... Zerdüşt dininde ateş tanrısı. 7/ ‘‘Akdeniz anemisi’’ de denilen kansızlık hastalığı. 8/ Büyük zoka... Küçük mağara. 9/ Anlama yeteneği... Nişastalı tanelerin suyla kaynatılarak bulamaç kıvamına getirilmiş durumu. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle