27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 2006 PAZAR 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI B 7 B 8 KY 10 PB 8 PB 12 PB 8 PB 10 PB 6 KY 5 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya KY Y Y Y K Y B K PB 10 8 10 8 4 14 3 6 13 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB Y Y Y Y Y Y K 18 17 11 15 10 14 7 12 7 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Bütün bölgelerimiz parçalı ve çok bulutlu, Karadeniz, Doğu Akdeniz, İç Anadolu’nun güney ve doğusu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Ankara Çankırı, Kocaeli ve Sakarya çevreleri yağışlı geçecek. Hava sıcaklığı İç ve Doğu kesimlerde hissedilir derecede azalacak, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo K 3 Helsinki K 1 Stockholm K 3 Londra PB 12 Amsterdam Y 14 Brüksel Y 22 Paris PB 9 Bonn Y 10 Münih Y 16 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Y Y Y Y KY KY B B PB 12 11 19 9 8 6 19 14 10 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı K B B B B Y Y PB Y 2 29 12 31 25 23 16 20 14 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Bilemediğim pek çok keyfi olmalı kışın, karın... Ne ki başkentte yaşayan milyonlara göre değil bu keyif, bu kış ve kar zevki. Hele Büyükşehir Belediye Başkanınız Melih Gökçek ise, kışın, karın keyfini sürmek, karın yağmasını beklemek ne kentsel bir zevk ne de akıl kârı. Yolları yürümez hale getiren bir belediye başkanı. Isınmayı lüks sınıfına sokan bir belediye başkanı. Halk arasında Çankaya ilçesinden oy alamadığı için başkentin bu yöresindeki insanlardan intikam almak veya bana (ya da oğluma) oy verirseniz bu eziyetlerden kurtulacaksınız mantığıyla hareket ettiği söylenen bir belediye başkanı. Müslüman kentinde halka ‘‘gâvur eziyeti’’ çektiren bir belediye başkanı. Gazetelerin sayfa sayfa yayımladığı Ankara eklerinde bile, Ankaralıya kış kıyamette yaşattıklarının hesabı sorulmayan bir belediye başkanı. Bulunmaz Hint kumaşıymış gibi korunan kollanan bir belediye başkanı. ??? Trafiğin temel arteri Atatürk Bulvarı’nı köstebek yuvasına çevirdi. Trafiği yan yollara yöneltti; zaten dar, iki tarafına otomobiller park ettiği için daha da daralan yollarda trafik Allah’a emanet. Savunmaya geldi mi sıra, Melih Gökçek’i kimse tutamaz. Bir azarlamadığı kalıyor. Kış başında yol yapımına girişmenin anlamsızlığını anımsatanlara; gülerek neredeyse ‘‘Altgeçitler yapılsın, o zaman dua edecekler bana’’ dedirten bir savunma yapıyor. Kent içinde yol, tünel vs. yapımına neden kış başında giriştiğini soranlara; sorumsuzluğun tipik bir örneğini veriyor. Esenboğa Havaalanı yolu inşaatı bittikten sonra oradaki araçlargereçlerle kent içindeki yolların, tünellerin inşaatına geçilebilmiş! Yaz ayları torbaya mı girdi diyenlere söyleyebildiği bu. ??? Kış kıyamette BOTAŞ’ın doğalgaza yaptığı zamma Ankara Belediyesi’nin borçlarını ödememesi neden gösteriliyor. Ne münasebet. Gökçek’ten bir basın toplantısı. Öyle bir hesap çıkarıyor ki, hani insanın yahu galiba BOTAŞ’ın Ankara Belediyesi’ne borcu var diyesi geliyor. Bir zamanlar Sebati Ataman adında bir Demokrat Parti bakanı vardı; bir gün öyle bir hesap yaptı ki, biz Amerika’ya değil, Amerika bize borçlu imişiz de haberimiz yok! İşte o hesap; Gökçek de şu diyor, bu diyor, BOTAŞ’a borcunun abartıldığını, ancakkkk borcun sadece ve sadece 204 milyoncuk YTL olduğunu, daha önceki her açıdan başarılı dürüst belediye başkanı Murat Karayalçın’ın da 100 milyon YTL’lik borç bıraktığını söylüyor. İnsaf! Sen Karayalçın’ın bıraktığı mütevazı borcu bırak şimdi; belediyeyi devredeceğin partiye üstelik YTL de değil, milyarlarca dolar borcun hesabını vermeye bak! Bugün türlü siyasal oyunlar Ankara Belediyesi’ni masaya yatırmayı engelliyor. Büyükşehir Belediyesi’nin hesapları, kitapları... Bomboş arazinin ortasından geçirilen geniş, iki tarafı ağaçlandırılmış asfalt yolların neden yapıldığına ilişkin söylentiler... Araştırılamıyor. Araştırılması engelleniyor. Çoğunluk partisi AKP grubu içinde Melih Gökçek’le yakın arkadaşlık kurmuş olanların, araştırmaların yolunu kapadığı öne sürülüyor. Her konuda alnının açık olduğunu söyleyen Gökçek, acaba neden her türlü hesabı verebileceği bir araştırma komisyonunun kurulmasını bizzat istemiyor? Soruşturun beni demiyor. Diyemiyor! Güzelim Türkiye, AKP iktidarının çiftliği sanki. Bakanları, belediye başkanları... Tepe tepe kullanıyorlar. Kar yağdı, yağacak. TV’lerde meteoroloji uzmanları böyle diyor. Dışarısı soğuk mu soğuk. Bugün evden çıkmak istemiyorum. Halk başkentte uyardı ? Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY lerine dikkat çekerek ‘‘Bu gidişe dur diyemezsek gidecek yerimiz yok’’ dedi. Sarıhan, ‘‘Antiemperyalizme kafa tutanların sayısı giderek artıyor’’ derken, yurt topraklarının satışına karşı olanların alanı doldurduğunu söyledi. Katılımcılara, ‘‘Toprakları, devrimleri korumaya söz veriyor muyuz? Tandoğan’dan Cumhuriyet güneşinin yeniden doğacağına söz veriyor muyuz’’ sorularıyla seslenen Sarıhan’a, kitle ‘‘Evet’’ diyerek yanıt verdi. Sarıhan konuşmasını, ‘‘Cumhuriyet sonsuza kadar yaşayacak’’ sözleriyle bitirdi. ‘Başka yol çıkmaz sokak’ Daha sonra Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı emekli Orgeneral Şener Eruygur söz aldı. Eruygur, ‘‘Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek yaşatma kararlılığımızı dosta düşmana göstermek için toplandık’’ dedi. Eruygur, Cumhuriyetin 83 yıl önce kanla ve irfanla kurulduğunu, şimdi ise dış güçler ve onların içerideki işbirlikçileri tarafından aşındırılmaya çalışıldığını kaydetti. Eruygur, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saygınlığını zedelemeye yönelik çabalar artıyor. Atatürk karşıtı nesiller yetiştiriliyor. ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ özdeyişi yeni kimlik tartışmalarına kurban ediliyor. Ulusal kaynaklarımız tüketiliyor, topraklarımız satılıyor. Buna da ‘yenilikçilik, değişim’ diyorlar. Türkiye ve Türkiye’ye hakaret marifet sayılıyor, ödül alıyor’’ diye konuştu. Eruygur, Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulmasının tek yolunun Atatürkçülük olduğunun altını çizerek ‘‘Başka yollar çıkmaz sokaktır’’ dedi. Uygarlaşma ve uluslaşma adına 1923’te yakılan ate şin hiç sönmeyeceğini belirten Eruygur, konuşmasını Ulu Önder’in ‘‘Ne mutlu Türk’üm diyene’’ sözü ile tamamladı. Soros ve Gülen uyarısı Eruygur’dan sonra katılımcılara seslenen gazetemiz yazarı Şükran Soner de, yürüyüşün duyurulması konusunda ‘‘büyük medya’’nın üzerine düşen görevi yapmadığına dikkat çekerek ‘‘Sermayenin en küçük bir toplantısını dakikasına kadar veren medya, bu sabah dahi bu yürüyüşü duyurmadı’’ dedi. Mustafa Kemal Atatürk’ün birçok olumsuzluğa ve elverişsiz şartlara karşın Cumhuriyeti kurabildiğine dikkat çeken Soner, bu başarının temelinde ‘‘lider, örgüt ve ideoloji’’nin yattığını söyledi. Soner, ‘‘Nerede Soros varsa, nerede Fethullah Gülen okulları varsa; orada beyaz karanfil devrimleri oluyor’’ vurgusunu da yaptı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan ise konuşmasına, ‘‘Atatürk’ün kızları, oğulları merhaba. Bu güzel günde Atatürk güneş gibi doğuyor tepemizden’’ diyerek başladı. Saylan, şunları kaydetti: ‘Türkiye sahipsiz değil’ ‘‘Çankaya’da laiklik istiyoruz, yönetimlerde laik düzen istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli hukuktur, biz hukuk toplumu istiyoruz. Eşitlik, adalet istiyoruz.Ayrımcılık, hukuksuzluk istemiyoruz. 83 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nde aşiret, tarikat düzeni istemiyoruz. Bu ülke sahipsiz değil. Sahibi bizleriz, sizlersiniz. Biz Mustafa Kemal’in çocuklarıyız.Yurtta barış dünyada barış ilkesiyle ülkemizi daha da ileriye götüreceğiz.’’ Katılımcılara son olarak ise gazeteciyazar Tuncay Özkan seslendi. ‘‘Anadolum hoş geldiniz. Ankara’yı karanlık gördünüz de mi geldiniz’’ diye başladığı konuşmasında erken seçim istedi. Hükümeti istifaya çağıran Özkan, ‘‘Katil bir dünya düzeni kuranlar, al bayraklara sarılı çocuklarımızı bize gönderenler, ovada siyaset yapsın diyenler, lanet olsun size. Katiller demokrasisi, hırsızlar düzeni kalkacak. Bugün 4 Kasım 2006, 4 Kasım 2007’de, bir sene sonra sandık geldiğinde hesap soracağız. İsteseler de istemeseler de Amerika ile birlikte göndereceğiz onları’’ dedi. ‘Çankaya’ya barikat’ Fethullah Gülen’in Cumhuriyetçileri kastederek sarf ettiği, ‘‘Bunlar bir avuç, bunlarla başa çıkılır’’ yönündeki sözlerini anımsatan Özkan, ‘‘Erkeksen gel de mücadele et, Amerika’nın arkasına sığınma. Gel de boyunu posunu görelim’’ dedi. Özkan, ‘‘Polisi, adaleti ele geçirdiler.Askeri ele geçirmek istiyorlar. Ama boğulacaklar, kendi faşistliklerinde boğulacaklar’’ dedi. Konuşmasında sık sık ‘‘Samsunlu kardeşlerim’’ ifadesini kullanan Özkan, ‘‘Yoruldunuz mu? Yorulmayın. Çankaya önünde barikat kuracağımız günler gelecek’’ değerlendirmesini yaptı. Ankara Marşı’yla Anıtkabir’e Mitinge katılan yurttaşlar; Türk bayraklarını, Atatürk posterlerini ve gazetemizin dünkü sayısını ellerinden düşürmedi. Gazeteciyazar Tuncay Özkan, konuşmasının ardından alanı dolduran binlerce kişiden Ankara Marşı’nı söylemesini istedi ve marş eşliğinde Anıtkabir’e yüründü. Anıtkabir’de dev Türk bayrağı ve Atatürk posteri ile merdivenlerdeki yerini alan yurttaşlar, marşlar söyledi, sloganlar attı. Eyleme katılan pek çok kişi, başına ‘‘Atam izindeyiz’’ bandı takarken birçok kişi Atatürk kartpostallarını şapkasına iğneleyerek miting sonuna kadar başında taşıdı. ‘Anamı da aldım geldim’ ? Tandoğan Meydanı’ndaki mitingde Erdoğan’a tepki olarak “Anamı da alıp geldim” pankartları da taşındı. Mitingin ardından yürüyüşe geçen katılımcıların sayısı, soğuk hava ve diğer olumsuzluklara karşın Anıtkabir’e varıldığında iki katına ulaştı. ZEYNEP ŞAHİN Elbet bu doğal olan! Küreselleşme ne doğayı ne doğal olanı dinliyor; kendi kurallarını koyuyor. Koyduğu kurallar da ortada: Paranın sınırsız serbest dolaşımı, insanın paranın kölesi haline getirilmesi! Fakir ülkelerden zengin ülkelere, ölümü göze alıp her yöntemi deneyerek ‘‘kapağı atma’’ çabasının başka anlatımı olabilir mi? Dünya nüfusunun yarısı günde 2 doların altında gelirle yaşamaya çalışıyor. Zengin Kuzey’in toplam refahtan aldığı pay yüzde 85’e dayanıyor, fakir Güney’in payı yüzde 15’te kalıyor. Bu durum Türkiye’de de geçerliliğini koruyor. Varlıklı ilk yüzde 20 ile yoksul yüzde 20 arasındaki uçurum giderek katlanıyor. İç göç, bu ayrımı hem derinleştiriyor hem yakınlaştırıyor. Derinleştiriyor; çünkü, göç aynı zamanda yoksullaşmak ve kayıt dışına çıkmak demek, kapkaç demek, şiddet demek, sağlıklı eğitimden yoksun kalmak demek... Yakınlaştırıyor; çünkü, büyük kentlerde çok katlı villalarla tek odalı gecekondular yer yer iç içe! ??? Aç kalan insan ne yapar? Bilgenin dediği gibi; önce değerlerini yer! Victor Hugo şöyle diyor: ‘‘Öyle alçak kapıdır ki açlık; geçilmesi kaçınılmaz hale geldi mi, insan artık ne kadar büyükse o kadar çok eğilir!’’ Açlık, salt mideyi kemirmiyor, toplumsal değerleri, ülkesel değerleri de kemiriyor. Türkiye’deki genel yozlaşmanın, bu yozlaşmayı sorgulayacak toplumsal güçten yoksun olmanın önemli bir nedeni de bu. Kölelik döneminde bir köleye sormuşlar: Çok zengin olsaydın ne isterdin? Soluksuz yanıtlamış: Çok kölem olsun isterdim! Açlık, her türlü açlığı da beraberinde getiriyor! Türkiye’de insanların biraz zengin olma fırsatını ele geçirince bunu abartmasının ve her yöntemi deneyerek sınırsızlaştırmasının nedeni de bu duygu olsa gerek! ??? Yeryüzündeki bu dengesizlik nasıl giderilebilir? Her şeyden önce bunun sorun olduğunu ve çözümün kaçınılmazlığını düşünen bir yönetim anlayışı gerekli... İnsanoğlunun geliştirebildiği en iyi yönetim biçimi olarak kabul edilen demokrasi, bugün için bu sorunu çözebilecek mekanizmalardan yoksun. Neden? Çünkü demokrasi de pek çok ülkede kuşatma altında! Öteki coğrafyaları bir kenara koyalım; Türkiye’de ‘‘açlık’’ çözülmesi gereken bir sorun değil, sandık için kullanılması gereken bir ‘‘fırsat’’ olarak görülüyor. İktidarı hedefleyen ya da iktidarını korumaya çalışan pek çok siyasi hareket ne yazık ki bu yönde hareket etti; aç insanlara balık tutmasını öğretmek yerine günde bir ekmek, haftada bir kilo makarnaya kendisine muhtaç etti. Hedef ‘‘balık’’ tutmak değil ‘‘alık’’ tutmak ya da daha yerinde anlatımla toplumu ‘‘alıklaştırmak’’ oldu. Türkiye bu yöntemin en çok kullanıldığı ülkelerden biri... Hem iktidarı kimseye bırakma hem de insanın yaşam hakkından sonraki en temel hakkını verme! Bu tip iktidarların bir hedefi de ‘‘Seçeneğimiz yok’’ dayatmasını kabul ettirmektir. Her şeyin çivisinin çıktığı bir ortamda hem açlığı kullanıp hem ‘‘Seçeneğimiz yok’’ diyene ‘‘Çivi de sizde, çekiç de’’ deyip seslenmeli: Al çak! ankcum?cumhuriyet.com.tr / IŞIL ÖZGENTÜRK Geçmiş Hepimizin Annesidir ? Baştarafı Arka Sayfada Sinemacılar Derneği’yle birlikte düzenlediği bu etkinlik, gerçekleştirilmeye çalışılan bir hayalin önemli adımlarından biri. Muğla bir kent belgeliği oluşturmaya çalışıyor. Arşivlemenin ve belleğin son derece zayıf olduğu ülkemizde belediyelerin bu tür girişimleri beni heyecanlandırıyor ve üç gün içinde öğrendiklerim, görüp duyduklarım bu heyecanın hiç de boşuna olmadığını gösteriyor. Öyle heyecanlanıyorum ki, bu işin uzmanı akademisyenlere, belgeselcilere inat ben de kendi çapımda yazılı bir tarih oluşturmak için artık soyu tükenen o eski bir cümbüşün peşinde dolaşıp duruyorum. Malumunuz .. Muğla, tarihte Rumlarla Türklerin en çok kaynaştığı, birbirlerinin bayramlarını dört gözle bekledikleri, kız alıp damat verdikleri bir kent. Kentin eski dokusunu oluşturanlar özellikle Girit”ten gelmiş Rum yapı ustaları, hele bir Mihail Usta var ki, Muğla’nın Mimar Sinan’ı.. bütün eski güzel Türk ve Rum evleri onun ustalığından geçmiş, bugün bile gör kemleriyle göz kamaştırıyorlar. Sonra ne olmuş.. Mihail Usta, kızı Andonia Hacistefanu ve silah yapım ustası damadı Stefanun Hacistefanu 1924’teki mübadelede yurt bildikleri Muğla’dan ayrılıp Yunanistan’a gitmek zorunda kalmışlar. Sadece onların değil, mübadeleyle Muğla’dan ve Türkiye’nin pek çok yerinden göç eden 1.5 milyon Rum’un bu zorlu yolculuk hikâyesi Muğlalı araştırmacı yazar Ertuğrul Aladağ’ın Küçük Asya’dan Göç alt başlıklı Andonia adlı kitabında anlatılıyor. Kitaptaki hikâyeler atölye çalışması için Yunanistan’daki Küçük Asya Araştırmaları Merkezi’nden gelen Stylianos Kapsomenos tarafından da doğrulanıyor. Bu merkez, Yunanistan’da özellikle mübadeleyle gelen ve başka yerlere giden insanlarla görüşerek bir yazılı tarih oluşturmayı misyon edinmiş. Kuruluş yılı ise 1930. Merkez görevlileri Muğla’dan göç eden Mihail Usta, kızı ve damadının yanı sıra marangoz Athdnasios Gliçopholus ve kızı diş doktoru olan Hacispiru ile de bire bir sa atlerce süren konuşmalar yapmışlar. Hepsinin ortak sözleri şu olmuş: “Muğla büyük bir kentti. Saray gibiydi evleri.. güzelliğinden dolayı şaşırabilirdin. Biz Atina’ya geldiğimizde hiç etkilenmedik, daha büyük bir kente gelmiştik ama.. güzellikte, zenginlikte, yaşam biçiminde Muğla’nın yanında sözü olamazdı. Derenin içinde kışın yağmur suları akardı ve biz su sesini dinlemekten haz alırdık. Onu dinlemek çok güzeldi. Çok, çok mesut insanlardık, ah Muğla, Muğla anımsanası…unutulmayası…” Ah, ah.. şu dünyanın baş belası göçler.. ah, ah.. sevdikleri, karınlarını doyurdukları yerlerden başka yerlere sürüklenenler… Atölyede ikinci gün Muğlalılara ve Muğlalıların anılarına ayrılmıştı. Yapı ustası Sabahattin Kayar, Müslümanlığı seçen Stella’nın torunu muhasebeci Ali Rıza Yıldırım, inşaat mühendisi Abidin Kıyı, ilk Cumhuriyet öğretmenlerinden Osman Günsan, o mutlu ve mesut kardeşlik günlerini anlattılar. Bitmedi, Belgesel Sinemacılar birbirinden etkileyici, bilgi verici Mihriban Tanık’ın “Muğla’da Güz Baharı” ve “Gelveri Güzelyurt”, Enis Rıza’nın “Ayrılığın Yurdu Hüzün’’ ve “Yeni Bir Yurt Edinmek’’ ,Yusuf Niş”in “Delbeğin Son Kadınları” ve “Ormancı Türküsü’’ adlı belgesellerini gösterdiler. Daha bir yığın etkinlik yapıldı ama.. benim yerim kalmadı. Bu arada Muğla gerçekten değişik bir yer, Belediye Başkanı Osman Gürün’ün ilk icraatlarından biri “Serpil Parkı” olmuş. Parka adını veren Serpil Abla herkesin sevip ilgi gösterdiği bir kent delisi. Her zaman parkın olduğu yere gider, oturur, derin düşüncelere dalarmış. Başkan bu parka onun adını vermeyi önermiş, parkı hep bekleyeceğini düşündüğünden... Yerim kalmadı ama anlatmak istediğim daha pek çok şey var, bu karmakarışık günlerde böyle bir toplantı beni çok umutlandırdı. Birbirimizin tarihini kişiler aracılığıyla öğrendiğimizde dostluk çok daha kolay olacak. Çünkü geçmiş, hepimizin annesi... isilozgenturk@gmail.com ANKARA ‘‘Cumhuriyetimiz İçin Halk Yürüyüşü’’ genç yaşlı on binlerce yurttaşı Cumhuriyetin başkenti Ankara’da bir araya getirdi. Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) toplandıktan sonra Tandoğan Meydanı’na yürüyüşe geçen katılımcıların sayısı, soğuk hava ve diğer olumsuzluklara karşın Anıtkabir’e vardığında iki katına çıktı. Mitinge katılmak amacıyla Anadolu’dan Ankara’ya gelen yurttaşlar, ‘‘Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz’’, ‘‘Ne senden ne de kurmuş olduğun Cumhuriyetten vazgeçeceğiz’’, ‘‘Laik Türkiye tehlikede, uyan Türkiye’’, ‘‘Çocuğun için Cumhuriyete sahip çık’’, ‘‘Anamı da alıp geldim’’, ‘‘Laik eğitim istiyoruz’’ pankartları taşıdılar. Yürüyüş ve miting boyunca hep bir ağızdan ‘‘Yan gelip yatma, ülkeyi satma’’, ‘‘Toprak namustur, satılamaz’’, ‘‘Çankaya’da türban istemiyoruz’’, ‘‘Hükümet istifa’’, ‘‘Türkiye laiktir laik kalacak’’, ‘‘Geliyor, geliyor Kemalistler geliyor’’, ‘‘Kemalistler burada, Tayyip nerede’’ sesleri yükseldi. Eylem için Ankara dışından gelenlerin tercihi, otobüslerin yanı sıra trendi. Başkente gelenler için toplam 60 otobüs tutuldu. AKM önünden başlayan yürüyüşte ilk atılan ve mitingin sonuna kadar en çok dile getirilen slogan, ‘‘Türkiye laiktir laik kalacak’’tı. CAMİ PARASI TOPLAMIŞLAR Parsadan’ın Cüppeli Ahmet Hoca anıları ANKARA (ANKA) Tansu Çiller’in başbakanlığı dönemindeki örtülü ödenek skandalıyla Türkiye’nin bir dönemine damgasını vuran Selçuk Parsadan, ölümünden önce kendisiyle yapılan söyleşide, geçen günlerde jetskili tatil fotoğraflarıyla gündeme gelen ve Cüppeli Hoca olarak bilinen FatihÇarşamba semtinin İsmailağa Camii imamlarından Ahmet Mahmut Ünlü’yle birlikte ‘‘Cami yaptıracağız’’ diyerek halktan para toplamalarını da anlattı. Geçen 25 Temmuz’da yaşamını yitiren ünlü dolandırıcı Selçuk Parsadan’la yaptığı uzun söyleşi, yazar Oktay Güzeloğlu tarafından ‘‘Yüzyılın Dolandırıcısı Selçuk Parsadan’’ adıyla kitap haline getirildi.Kitapta ‘‘Cüppeli Ahmet Hoca’yla çalıştık. Ben 11 tane cami parası alarak 1 tane cami yaptırmama sevabını işleyen bir insanım’’ ifadesini kullanan Parsadan, yardımları akla gelebilecek tüm genel müdürlere telefon açarak ‘‘Ben Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden bilmem kim? Cami yaptırıyoruz’’ diye istediklerini anlatıyor. Marşlarla karşılama Ankara’dan eyleme katılanlar, Anadolu’dan gelen yurttaşları AKM’de 10. Yıl Marşı ile karşıladı. Miting boyunca, Ankara Marşı, 10. Yıl Marşı ve Gençlik Marşı söylendi. Anıtkabir merdivenlerinde ise ‘‘Yemen Türküsü’’ de okundu. Miting alanının her yanı Ata’nın sözlerinin ve resimlerinin yer aldığı büyük afişleriyle donatıldı. Mitinge çok sayıda çocuk ve gencin katıldığı gözlendi. Engelli yurttaşlar da soğuk havaya ve binlerce kişilik kalabalığa karşın miting alanındaydı.Destekçi kuruluşlar arasında yer almamasına karşın İnönü, Antalya ve 19 Mayıs üniversitelerinden öğrenci toplulukları ile çeşitli sivil toplum kuruluşları da mitinge katıldı. Pankartlar arasında, gazetemizin ‘‘Tehlikenin farkında mısınız’’ sloganı da yer aldı. ‘Yüzde 50’ anlaşması yapmışlar Parsadan, para paylaşımı konusunda ise şu bilgileri veriyor:‘‘Parayı topluyordum,Yüzde 50’sini ben alıyordum. Hesapta yüzde 50 ama verir miyim onlara, yüzde 90’ını ben götürüyordum, yüzde 10 veriyordum.’’ Dolandırıcıları bile kandırdığını söyleyen Parsadan, ‘‘... Bunların hangisi inanan insan ya? Herif nasıl toplarsa toplasın da, bizim de hesabımızı versin. Aksın bir yerden para, gelsin diyorlar’’ diyor. CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle