25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 KASIM 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasına ‘gerilim zarar verir’ düşüncesiyle karşı duran Gülen, bunun olmayacağını da iddia ediyor: AKP gemisi limana varmayacak hareketiyle ilgili güncel G ülen tartışmaların başında şu geliyor: ? AKP ile ilişkiler nasıl? Bu konuda özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi süreciyle ilgili farklı değerlendirmeler var. Dizinin dünkü bölümünde vurguladığımız gibi, Gülen ilke olarak bütün hükümetlerle iyi geçinmeyi başardı, her hükümet değişikliğinde kadrolarını korudu. Ancak ABD’den Türkiye’ye dönmeyi başaramadı. Bu durum grubun içine ‘‘inanmış insan’’ yerleştirme konusu başta olmak üzere hareket açısından bir dizi olumsuzluk yaratıyor! Bir dönem Gülen’in sağlığının Türkiye’ye gelmesine engel oluşturduğu tartışıldı. Bu yüzden uçağa binemediği anlatıldı. Oysa giderken binmişti! Bu durumda, gidiş yönünde uçağın sağlığına zarar vermediği, dönüş yönünde zarar verdiği gibi bir kara mizah anlatımı gündeme geliyor. AKP iktidarının ilk aylarından itibaren Gülen’in Türkiye’ye dönüşü için çok ciddi bir süreç başlatıldı. Sürecin içinde devlet kurumları da yer aldı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in ‘‘Gülen’in Türkiye’ye gelmesine hiçbir engel yoktur’’ demeci vermesi de genel iklimin tamamlayıcılarından oldu. Arada ABD’de Gülen’in oturduğu yeri adeta ‘‘kutsal mekân’’ gibi görüp sık sık ziyarete gidenler de mesaj getirip götürdü. Sonuçta Gülen, Türkiye’ye gelemedi. Kimi bilgilere göre Gülen’in etrafındakilere şunu söylediği iddiası var: ‘‘AKP yerine başka bir hükümet olsaydı, Türkiye’ye gelebilirdim!’’ Yine bir başka iddia da ABD’nin Gülen’e şu mesajı ilettiği yönünde: ‘‘Artık ülkenize dönseniz... Hani sizin için de...’’ Bu tartışmalar bir yana, son dönemde öne çıkan durum gidişte vurguladığımız gibi cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili. Ankara’da güvenlik birimlerinin raporlarına da yansıyan durumlardan biri şu: ORTA ASYA YATIRIMLARI B ir dönem Gülen’in sağlığının Türkiye’ye gelmesine engel oluşturduğu tartışıldı. Bu yüzden uçağa binemediği anlatıldı. Oysa giderken binmişti! Adalet Bakanı Cemil Çiçek ‘‘Gülen’in Türkiye’ye gelmesine hiçbir engel yoktur’’ dedi. Sonuçta Gülen, Türkiye’ye gelemedi. Kimi bilgilere göre Gülen’in etrafındakilere şunu söylediği iddiası var: ‘‘AKP yerine başka bir hükümet olsaydı, Türkiye’ye gelebilirdim!” ‘‘Gülen, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasından yana değil. Eğer çıkarsa, ciddi gerilim olur. Böyle bir aşamada gerilim en çok bizim hareketlere zarar verir. Erdoğan’ın bunu görmesi ve ona göre hareket etmesi gerekir. Köşk’ü elde edeyim derken eldekiler de gidebilir!’’ Bu değerlendirmeye ek olarak, Gülen’in çevresiyle paylaştığı cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki görüşünü de aktaralım: ‘‘AKP gemisi limana varamayacak!’’ Gülen’in bunu söylerken Erdoğan’ın çok zorlamasına karşın Köşk’e çıkamayacağını düşündüğü yorumları yapılıyor. Son bir kulis bilgisi daha: Gülen, önümüzdeki seçimlerde en sağlıklı durumu AKP’nin bir koalisyona ortak olmasında görüyor! Bütün bunların AKP içinde de ciddi bir tartışma konusu olduğu, Gülen’in Köşk muhalefetinin önümüzdeki dönemde ayrıca öne çıkabileceği değerlendirmeleri var. Konunun güncel yönüyle ilgili gelişmeleri önümüzdeki günlere bırakalım. ABD destekli yükseliş! 19 98’de Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne girdiğimde hayal kırıklığımı gizleyemedim. İki katlı, eski bir yapı. Görevli dedi ki: ‘‘Biz buna şükrediyoruz. Kimi ülkeler hâlâ bina arıyor.’’ O sırada Moğolistan’daki Türk okullarının sorumlusu da büyükelçilikteydi. Bir günümü de kendilerine ayırmamı istedi. Randevulaştık. Adres, Ulan Batur’un iyi binalarından birisine çıktı. Birinci katta Amerikan kökenli ünlü Artur Andersen Madencilik, Danışmanlık vardı. İkinci kat, IMF’nin Ulan Batur bürosuydu. Bir üst kat, oralarda tanınan adla ‘Türk Kolejleri temsilciliği’ idi. İki ABD merkezli kurumun yanında kurulu bu temsilciliğin içi de fena donanımlı değildi. SOVYETLER’İN ÇÖKÜŞÜ GRUPLARIN ETKİSİ GÜVENLİK BİRİMLERİNİN RAPORLARINDA Yerine kim geçecek? azı dizimizde konu ettiğimiz güncel tarikat ve grupların ortak özelliklerinden biri şu: Grubun lideri ölünce mutlaka bölünme ya da değişme yaşanıyor. Bu durum Gülen hareketi için ne kadar geçerli olacak? Şimdiden görünen o ki, Gülen’den sonra grup içinde ciddi tartışmaların çıkma olasılığı yüksek. Gülen’den sonra öne çıkabilecek kesin bir isim bulunmuyor. Ancak 4 iç gruplaşmadan söz ediliyor: 1 Medya grubu. 2 Devletin içindeki polisler ve bürokratlar grubu. 3 Eğitim kurumları grubu. 4 Şirketler grubu. Bunlardan birinin ötekine tartışmasız üstünlüğü görünmüyor. Her grubu temsil eden kimi spekülatif isimler var. SON HEDEF ŞERİAT ‘Ilımlı İslam akımı’ G Söz konusu raporlarda ılımlı İsülen hareketi çevresinde sürlam anlayışını sistem içinde tutmadürülen bir tartışma da şu: İslamın başına ılımlı sözcüğü ge nın bir parçası olarak, din ile demoktirildiğinde bunun ısı derecesi ne rasi kavramlarının iç içe sokulmak dir? Nereye kadar ılımlı, nereye istendiğine dikkat çekiliyor. Buna ilişkin bir kesit: kadar aşırı sayılacak? ‘‘Dinle ilgili tartışmaların en can Bu tartışma elbette Gülen grubuyla doğrudan bağlantılı değil. Ancak, alıcısı dinin demokrasi ile bağdaşGülen’in gerek Türkiye’de gerek tırılmaya çalışılmasından kaynaklanse Türkiye dışında algılanışı ‘ılım maktadır. Oysa ikisi toplumlar ve lı İslamın temsilcilerinden’ biçimin devletler için çok önemli ama çok de özetleniyor. Güvenlik birimlerin farklı değerlerdir. Demokrasi bir yönetim biçimice hazırlanan raporlarda ucu teröre de bulaşan radikal İslamcı akım dir. Yöneten ve yönetilen ilişkisinin ların ılımlı olarak kabul edilen ke halka verildiği ve yöneticinin değişsimlerin içinden ‘‘güvenilir eleman’’ tirilmesi yetkisinin halkta bulunduğu bu yönetim biçiminde halkın irasağladıklarına dikkat çekiliyor. Raporlarda ayrıca laikliği savu desi en üstün irade olarak kabul nanların, toplumun dinle ilgili kay edilmektedir. Halkın yöneticilerini gılarını giderici yönde hareket et seçme hakkı kadar önemli olan bir medikleri de vurgulanıyor. İşte bir diğer husus, bu seçimde aralarında tercih yapabileceği çeşitli seçenekleparagraf: re sahip bulunmasıdır. Seçe‘‘Laik düzen içerisinde büyüneklerin bulunmadığı bir sisyüp gelişen İslamcı partilerin salt seçme yetkisisöylem ve eylemlerine rağGüvenlik temde nin kullanılması fazla bir men demokratik sürece birimlerinin anlam ifade etmekten katılmalarına izin veraporlarında ucu uzaktır. rilmesi, demokratik sisteröre de bulaşan Yine demokrasi, antemle bütünleştirilmecak bir hukuk devleleri ve laik partilerin radikal İslamcı tinde yaşama geçiridin konusunda kamuakımların ılımlı lebileceği için ‘hukuoyunun endişelerini olarak kabul edilen nun üstünlüğü’ ilkegiderecek aktivitede kesimlerin içinden si, vazgeçilmez bir bulunmamaları dikkate alındığında, bu ‘‘güvenilir eleman’’ öneme sahiptir. Hiçsağladıklarına bir hukuk normu ebegünün Türkiyesi’nde dikkat diyen kalıcı ve değişmez politik çıkar hesapları olarak yorumlanamaz. yüzünden bilinçli bir şekilçekiliyor. Toplumun gelişmesine pade ‘tarikat özendiriciliği’ ralel olarak hukuk da kendiyapılmaktadır. Bunun sonucunda da tarikatlar, kökeni bunlara da ni yenilemekte ve gelişimini sürdüryalı gruplar güçlenerek siyasi, sos mektedir. Demokrasi, özgür düşünceyi, taryal ve ekonomik alanda yerlerini altışmayı, sorgulamayı da beraberinmaktadır. Türkiye’nin mevcut düzenine en de getiren bir yaşam tarzıdır. Bu ana ilkelerden hareketle siyategre olmuş bulunan İslamcı eğilimlerin yanı sıra, irticanın temel ama sal sistem getiren hiçbir dinin demokcı olan İslam devletine demokratik ratik bir toplumsal düzene izin versüreç içinde gelişi amaçlamayan ra mesi mümkün değildir. Zira dinledikal İslamcı hareketler de mevcut rin özünü teşkil eden Tanrısal dutur. Bu hareketler şiddeti gündem yuru sistemi ve onun anayasası olan lerine aldıkları anda, genellikle en kutsal kitaplar ‘Tanrı sözü’ olarak aşırı uca, silahlı yöntemlere gitmiş kabul edilmekte ve yönetme erkini lerdir. Kimi camilerdeki tarikat top Tanrı’ya ve onun seçtiklerine devlantılarında yuvalanan İBDAC ve retmektedir. Demokrasinin temel şartları araHizbullah bunun örneklerinden biridir. İBDAC salt terör eylemleri sında yer alan çoğulculuk ilkesi de için alt gruplar kurmaya kadar git aynı prensipten hareketle, kabulü miştir. Hizbullah içinde de tek yolun imkânsız bir ilkedir. Zira Tanrı’nın silahlı yol olduğunu iddia eden İlim duyurusuna dayanan bir siyasal siscilerle buna katılmayan Menzilci teme anternatif öngören siyasal parler karşı karşıya gelmiş, üstünlük sağ tiler peşinen ‘inançsız, imansız ve kâfir’ olarak adlandırılmaktadır.’’ layan İlimciler olmuştur.’’ Y Gülen grubunun faaliyet alanı çok geniş ve derin olduğu için çalışmaların hedefi zaman zaman dağınık görünüyor. Ancak tüm faaliyetin ortak bir hedefi de içerdiği gerçek. Bu konuyla ilgili hazırlanan ‘‘genel bakış’’la ilgili raporda satır başlarıyla şu noktalara dikkat çekiliyor: İslamcı gruplar laik düzeni yıkmak ve şeriat esaslarına dayalı bir devlet yapısı kurmak için iki temel yöntemden birini öne çıkarmaktadır; partileşerek, sandık yoluyla iktidara gelmek... Devlet kurumları ve toplum içinde ezici bir çoğunluk elde ederek tüm yapıyı ele geçirmek, devamında iktidarı biçimlendirmek. Gülen grubu ikinci yöntemi tercih etmiştir. Gülen grubu, güvenlik kuvvetleri dahil tüm devlet organlarında kadrolaşmayı strateji olarak benimsemiştir. Günümüzde barışçı ve devletle uzlaşmacı bir tutum içerisinde, yandaşlarını eğitim ve okumaya teşvik eden, devlet kademelerinde görev almaya hazır nitelikli elemanlar yetiştiren, her bakımdan yakından takip ve kontrolü gereken en etkili radikal dini grup olarak görülmektedir. Demokratik yollardan devlet kademelerinde kadrolaşarak Atatürk ilkelerini ortadan kaldırıp şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurmayı hedeflemektedir. Salih İzzet Erdiş’in elebaşı olduğu İBDAC, Gülen’i ‘İşbirlikçi’ olarak tanımlıyor. Gülen dengeleri bozdu ülen’in 1990’lı yıllarda hızla yükselişinin arkasında ciddi bir Amerikan desteğinin olduğu, güvenlik birimlerinin raporlarında da göndermeler yapılarak vurgulanıyor. Bir başka pencereden bakınca Gülen’in Türkiye içindeki İslamcı hareketler açısından da gözden uzak tutulamayacak önemli bir unsur olduğu dikkati çekiyor. Konuya ilişkin bir rapordan bölüm aktaralım: ‘‘Gülen, önceleri Nurcuların Yeni Asya grubuna dahil olmuş, 1980’lerde Sıddık Dursun’dan ayrılmış, daha sonra ise Türkiye’de liberal bir İslami hareketin öncüsü olmuştur. Gülen’in siyasetle ilişkisi doğrudan değil, dolaylı biçimde devam etmektedir. Fethullah Gülen’in hızlı yükselişi, Türkiye’de siyasal İslamın yegâne temsilcisi olarak kabul edilen Erbakan’ı tek otorite olmaktan çıkarmıştır. Gülen, liberal bir İslami yaklaşımla Türk G muhafazakârlarının manevi lideri hatta ikinci cumhuriyetçilerin fikir babası konumuna gelmiştir. Farklı tarikatlardan yetişen Erbakan ve Gülen siyasi bakımdan da farklı eğilimlere sahip görünmektedirler. Ancak bir dini hareket yaratmaktaki katkıları ortaktır.’’ Gülen’e radikal İslamcı gruplar ise açıktan cephe alıp, çok ağır ifadelerle saldırıyorlar. Onlara göre, Gülen’in bu sistemle uzlaşan tutumu İslama çok ciddi zarar veriyor. Örneğin İBDAC’nin Gülen’le ilgili ifadelerinden bazıları şunlar: Namı diğer sarıklı sapık... İşbirlikçi... İnkârcı! Bu tanımların devamını çok ağır olduğu için, aktarmıyoruz. Yine İslamcı gruplar içinde bazılarının iddiası da şu: Gülen, İslamiyetin önemli bir bölümünü Hıristiyanlığa yamamak istiyor! Benzer tabloyla Orta Asya’nın öteki coğrafyalarında da karşılaştım. Bişkek’teki okullardan birini ABD Büyükelçiliği restore ettirip hazır vermişti. Bu hareketin 90’lı yıllardan 2000’lere okul açtığı ülkeler şunlar: Irak, Güney Afrika Cumhuriyeti, Bangladeş, Endonezya, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Rusya Federasyonu (Doğu Sibirya, Çuvaşistan, Tataristan, KaraçayÇerkes, Dağıstan, Başkurdistan), Ukrayna, Afganistan, Makedonya, Moğolistan, Pakistan, Moldova, Gürcistan, Fas. Bu okulların açılışında iki durumun altını çizelim: 1 Tarihleme olarak 1990 sonrasına, yani Sovyetler Birliği’nin çöküşüne karşılık geliyor. 2 Coğrafya olarak, 20. yüzyılın önemli bir diliminde Sovyetler’in etkisi altında kalmış bölgelere karşılık geliyor. Gülen hareketiyle ilgili güvenlik raporlarından birinde şu değerlendirme dikkat çekici: ‘‘Gülen grubunun daha ziyade Avrupa alanı dışında, İngilizAmerikan etkinliği altındaki veya ilgi alanındaki bölgelerde geliştiği görülmektedir.’’ Aynı rapora göre Gülen grubunun yurtdışında hedef seçtiği ülkeye yerleşme stratejisi şöyle: ‘‘Hedef aldığı ülkelerde, ilk planda dini ağırlıklı açılımlar yerine eğitim amaçlı kuruluşlar tesis eden grup, bilahara bu kuruluşların finansmanını karşılamak ve açılım yaptığı ülkelerde kalıcılığı sağlamaya matuf olarak ticari işletmeleri devreye sokmaya başlamıştır... Ancak bu, grubun açtığı okulların ekonomik altyapısını anlatmaya yetmemektedir.’’ Raporda sözü edilen ‘‘öteki’’ desteklerin arasında Gülen okullarının yükseldiği dönemin cumhurbaşkanları yer alıyordu. Turgut Özal ve Süleyman Demirel, Orta Asya ülkelerinin devlet başkanlarına yazdıkları özel mektuplarda bu okullara her türlü desteğin verilmesi yönündeki arzularını dile getirdiler. Gülen adına bu ülkelere gidenler, ellerinde Türkiye’nin en yüksek makamının yazdığı mektupla bütün kapıları açmayı başardılar. YARIN: ANADOLU FEDERE İSLAM DEVLETİ (AFİD) KAPLANCILAR CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle