16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 KASIM 2006 PAZARTESİ 4 Kurultay bildirgesi: HABERLER Esnafa seslenen Baykal, devletin temelleriyle oynanmak istendiğini söyledi 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK Vergi yükü azaltılsın ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’nin Esnaf Kurultayı’nın sonuç bildirgesinde, esnaf ve sanatkârların çeşitli konulardaki istemleri sıralandı. Bildirgede, esnaf üzerindeki 26 çeşit vergi ve harç ödeme mükellefiyetinin yarattığı mali ve bürokratik yüklerin azaltılması gerektiği vurgulandı. Bildirgede, esnaf ve sanatkârların ekonomik ve sosyal yapının istikrar unsuru ve Türk toplumunun orta direği olduğuna işaret edilerek “Anayasanın 173. maddesinin, devletin esnaf ve sanatkârları koruyup desteklemesini öngören hükmüne karşı son yıllarda devletin, bu görevini yerine getirmediği” ifade edildi. Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Yasası’nda yeniden yapılan esnaf tanımıyla başta şoförler olmak üzere meslek gruplarının yanlarında çalışan çırak, kalfa ve ustaların kapsam dışına çıkarıldığına işaret edilen bildirgede şöyle denildi: “Esnaf ve sanatkârlık mesleği, AB müktesebatı ile ahilik geleneğine de uygun olarak yeniden tanımlanmalıdır. Hiper ve gros marketlerin kuruluş faaliyetlerine sınırlama getiren AB mevzuatı, yürürlüğe konulmalıdır. Karayolları Taşıma Kanunu’nun kamyoncu esnafını ve dolayısıyla bireysel taşımacılığı sıkıntıya sokan hükümleri değişmelidir.” ‘Türkiye’ye sahip çıkın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Esnaf Kurultayı’nın açılışında yaptığı konuşmada esnafa, “Dükkânınıza, tezgâhınıza sahip çıktığınız gibi Türkiye’ye de sahip çıkın” mesajı verdi. CHP Esnaf Kongresi dün Çankaya Belediyesi’nin Anatolia Kültür Merkezi’nde toplandı. Kongreye ülkenin her yerinden esnaf temsilcileri ile CHP örgütleri katıldı. CHP örgütlerinin pankartlarında “İktidar kepenkleri kapatıyor/ocakları söndürüyor/çözeceğiz sorunlarınızı” denilirken esnaf örgütleri de, “Seçme ve seçilme hakkımızı elimizden almaya kalkışan iktidarı durduran Baykal’a esnaf minnettardır” ve “Esnafın sabrı taşıyor” pankartları açtı. Esnaf kesiminin sorunlarının anlatıldığı sinevizyon gösterisinin ardından konuşmasını yapan Baykal, “örneği görülmemiş bir toplantı gerçekleştirdiklerini, Türkiye’nin sorunlarının sadece siyasetçilere bırakılamayacak kadar önemli olduğunu, ülke geleceğine milletin hep birlikte el koyması gerektiğini” söyledi. Baykal, “Artık sorunları, müteahhide, taşerona devreder gibi siyasetçiye devrederek çözme zamanı geçmiştir. Halkımız doğrudan devreye girecektir’’ dedi. Baykal, iktidarın, esnaf kuruluşlarını tümüyle etkisiz hale getirmenin yollarını aradığını vurgularken “AB ülkelerinde kent içinde bulunması mümkün olmayan hipermarketler, Çankaya Belediyesi’nin Anatolia Kültür Merkezi’nde toplanan esnaf kurultayına ülkenin her yerinden esnaf temsilcileri ile CHP örgütleri katıldı. Kurultayda konuşan Baykal, “Artık sorunları, müteahhide, taşerona devreder gibi siyasetçiye devrederek çözme zamanı geçmiştir” dedi. (Fotoğraf: AA) Körgörü... ‘Körgörü’ bir sinirbilim (nöroloji) terimi. Görme siniriyle ilgili bir hasar olduğunda, beynin görmemesi gereken bölgenin de ‘görülebildiği’ne ilişkin bir bulgu. Buna ilişkin açıklamalar da var. Nörolog Dr. Adam Zeman’ın yazdığı ‘Bilinç’ adlı kitapta (Çeviri Gürol Koca, Metis Yayınları, 2006 Kasım) konu anlatılıyor. ‘Körgörü’, ilk kez 1974 yılında Lancet dergisinde yayımlanmış. ‘Körgörü’ terim olarak da, konu olarak da dikkatimi çekti. Çünkü, bizim görmeyle ilgili işlevlerimizde toplumsal bir bozukluk olduğu anlaşılıyor. Bize musallat olan toplumsal illet, ’görmemesi gerektiğini görmek’ değil de tam tersine ‘görmesi gerektiğini görmemek’. Buna ‘bakarkörlük’ ya da ‘görmezden gelme’ diyebiliriz. Bizim toplumumuzda ‘görmemesi gerektiğini görmek’ çok bela getirici bir iştir. Onun için de genelde insanlarımız gözlerinin önünde olup biteni bile ‘görmezler’. Çünkü görmemek rahatlatıcı bir durum yaratır. ‘Görürse’, tanık olmak ‘zorunda kalır’. ‘Tanık olmak’ da belki ‘gördüğünü açıklamak’ zorunda bırakır. Bu da belki bir ‘sorumluluk’ altına sokar. Onun için de ‘görmedimbilmiyorumhaberim olmadı’ üçlüsü çok kullanılan bir soruna bulaşmama yöntemidir. Son günlerde konuşulan TESEV raporu da bu yaklaşımın izdüşümünü taşıyor. “Dindarlık artıyor ama şeriat tehlikesi yok. Dindarlık yaygınlaşıyor, ama tesettüre girenlerin sayısı azalıyor. Toplumsal gelişim din eksenli, ama din kurallarının toplum yaşamına uygulanması gibi bir olasılık yok” diyen sözcüler tutarlı bir saptama getirmiyor. Rapor bir araştırmaya dayandırıldığı için de karşı çıkışın bilimsel bir niteliği yok sayılıyor. ‘Laikliğe yönelik tehdit’ de öyle. Cumhurbaşkanı uyarıyor. Genelkurmay Başkanı da, kuvvet komutanları da uyarıyor. Üniversite rektörleri uyarıyor. Ama siyasal iktidara sahip olanlar böyle bir tehlike görmediği gibi bu sözleri ‘laikçilerin tantanası’ demeye gelen bir tutumu benimsiyor. (Laikçi diye bir terim yok ama olsun, nasıl olsa kimse böyle şeylere aldırmıyor.) Atatürk’le ilgili yaklaşımlar da “görmezden gelme, görmesi gerektiğini atlama, sanki öyle değilmiş ya da öyle olmamış gibi” davranma nitelikleri taşıyor. Önce çok masum görünen “Ama demokrasiyi getirmedi ki” eleştirisiyle başlamıştı. Siz seksen yıl sonra bile getiremediğiniz demokrasi konusunda Atatürk’ü eleştireceksiniz. O dönemin nüfusunu, okur yazar bile olmayışını atlayacaksınız. O dönemin feodal ilişkilerine değinmeyeceksiniz, bir burjuva sınıfı bile olmayışına dokunmayacaksınız. Sonra da kalkıp “Ama demokrasiyi de getirmedi ki” türünden sözlere sığınacaksınız. Ama bunlar geride kaldı. Şimdi Atatürk’ün yaptıklarını da ‘Canım bunlar ezber’ diye, ‘resmi tarih uydurmaları’ diye, ‘etrafındakiler yapmıştı, ona mal edildi’ diye azımsama, küçümseme dönemine girildi. Türkiye’ye bugünkü modern yapısını da, görüntüsünü de getiren büyük lideri, sanki Avrupa Birliği’ne katılmanın engeliymiş gibi gösterme gayretleri sürdürülüyor. Elbette bunlar ‘görme bozukluğu’ndan çok daha büyük hastalıklardır. Çanakkale zaferini bile Mustafa Kemal’in adını anmadan “Evliyalar bulutlar gibi gelip küffarın üstüne çöktü, onlar da yenilip gittiler” biçiminde aktaran çevrelerin tutumuna “Yok canım, irtica nerede, kim görmüş” diyerek arka çıkanların yaptığı görme bozukluğu değildir, şaşırtmacadır, körleştirmedir. Bu tutumlar da, bir üniversite profesörünün Atatürk için ‘bu adam’ sözünü kullanması da artık bir kampanya olduğu ortaya çıkan bu çeşitli saldırıların daha da artacağını gösteriyor. Kampanya, çeşitli etkenlerle aynı çizgide hareket eden çevrelerin ortak bir tutumunu göstermektedir. Bütün bunların kalıcı bir önemi yoktur. Toplumun en duyarlı kesimleri, en bilinçli kesimleri neyin ne olduğunu, neyin neden böyle geliştiğini hem bilmektedir, hem sezmektedir. Türkiye bir yol ayrımına gelmiştir. Bu ayrımın bir yanında Atatürk’ün yolunu izlemekte kararlı, bağımsız, laik Cumhuriyetçiler vardır, öbür yanında ılımlı İslam formülüyle dış destek alan siyasal İslamcılar ile onlarla işbirliği yapan dış güçlerin işbirlikçileri vardır. Oyun bu yol ayrımının kavşağında oynanmaktadır. Şimdi görev, Cumhuriyetin korunması ve geliştirilmesi için iş ve güç birliğinin yapılmasıdır. Bu görev, bu ülkede yaşayan herkese düşen görevdir. email: [email protected] [email protected] www.erdalatabek.com grosmarketlerin Türkiye’de şehir merkezlerinde kurulduğunu, bu nedenle pek çok mahalle bakkalı ve marketin kapandığını” anlattı. Huzur ve istikrar istiyoruz Baykal, Türkiye’de bugün esnafa sahip çıkacak iktidara her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunduğunu, esnafın sorunlarını çözmeden Türkiye’yi kurtarmanın mümkün olmayacağını vurguladı. Baykal, “yapay tartışmalara, çekişmelere” karşı uyarılarda bulundu. “Biz huzur ve istikrar istiyoruz. Devletin temellerine sahip çıkılmasını istiyoruz. Ama bu temellere saldırılar var” diyen CHP lideri, “Yapay azınlıklar yaratma çabalarına rağmen, içten ve dıştan tezgâhlanan oyunlara rağmen, niçin barış ve kardeşlik içinde yaşıyoruz? Çünkü temellerini sağlam atmışlar, mayasını sağlam karmışlar ülkenin. Laik demokratik Türkiye’ye dönük, bu sağlam temele dönük saldırılar var. Sinsi saldırılar var. Bunlara izin vermeyeceğiz” dedi. Baykal, konuşmasının sonunda esnafa, “Türkiye’ye sahip çıkın. Tezgâhınıza, dükkânınıza sa hip çıktığınız gibi Türkiye’ye de sahip çıkın” diye seslendi. TESK Başkanı Derviş Günday, hükümetin esnafın artan sorunlarına duyarsız olduğunu vurguladı. Baykal’a kendilerine verdiği destekten ötürü teşekkür eden Günday, “İnsanca ve hakça demokratik haklarımızı, seçme hakkımızı, hizmetimizin karşılığını verin dedik, vermediler. Esnafı yok saydılar. Bundan önceki iktidarlarda bize yardım eden, haklarımızın alınmasında destek veren siyasetçiler vardı. Ama bu son 4 yılda hiç olmadı’’ diye konuştu. Brüksel’dekiler Ne Düşünüyor? BRÜKSEL Avrupa Birliği Dönem Başkanı Finlandiya tarafından düzenlenen bir bilgilendirme turu için Avrupa Birliği’nin başkentindeyiz. Bir grup gazeteci, Avrupa Birliği Türkiye ilişkileri konusunda gelinen son noktayı birliğin yetkililerinden dinleyeceğiz. Finlandiya’nın dönem başkanlığında neler olup bitebileceğini anlamaya çalışacağız. Türkiye AB ilişkilerinin özellikle Kıbrıs sorunu nedeniyle tatsızlaştığı şu günlerde düzenlenen bu bilgilendirme toplantılarından amaçlananın ne olduğunu konuştukça ve dinledikçe anlayacağız. Bugün başlayan toplantıların ilk gününün programı şöyle: 1. Oturum: Avrupa Komisyonu Genişleme Müdürlüğü’nden Genel Müdür Yardımcısı Alain Servante, Avrupa Birliği’nin genişleme politikalarını anlatacak. 2. Oturum Avrupa Birliği’nin Genişlemeden Sorumlu üyesi Olli Rehn’in yardımcısı JeanChristophe Filori, AB Türkiye ilişkilerindeki kilit konuları irdeleyecek. 3. Belçika Dışişleri Bakanlığı’ndan Marc Vanheukelen, Türkiye’nin üyelik süreci konusunda Belçika’nın bakış açısını aktaracak. Öğleden sonraki 4. oturumda Finlandiya’nın AB’deki sürekli temsilciliğinin sözcüsü Makro Ruonala Finlandiya’nın başkanlık döneminde aday ülkelere karşı önceliklerini dile getirecek. 5. oturumun konuşmacısı Andrew Rasbash, Kıbrıs Türk toplumuna AB’deki destek bölümünden. Kuzey Kıbrıs’a AB yardımını anlatacak. Dört gün boyunca sürecek bu bilgilendirme toplantılarının bir kısmı da Helsinki’de yapılacak. Orada da Finlandiya’nın yaklaşımlarını ayrıntılı olarak öğrenme olanağı bulacağız. ??? Bu konuşmaları dinledikten, AB yetkilileriyle bütün temel konuları enine boyuna konuşma ve tartışma olanağını bulduktan sonra, AB Türkiye ilişkilerini, bugün gelinen noktayı daha iyi anlayabileceğiz. İzlenimlerimi sizlerle paylaşacağım. Bu bilgilendirme toplantılarının hedefi hiç şüphesiz ki medya aracılığıyla Türk kamuoyunu aydınlatmak ve AB konusunda birinci elden bilgi vermek. Türkiye AB ilişkileri ne yazık ki hâlâ ülkemizde efsaneler üzerinden yürüyor. Kamuoyu doğru bilgilerle yönlendirilmiyor. AB’nin değişik konulardaki tepkileri anlaşılmıyor. AB kamuoyu da ülkemizdeki tepkileri anlamakta zorlanıyor. ??? Türkiye şu anda AB ile üyelik müzakereleri yürütüyor. Binlerce konu AB’ye uyum hedefi çerçevesinde tartışılıyor, Türkiye’nin yasalarının ve uygulamalarının AB’ye uyumlu hale getirilmesine çalışılıyor. Türkiye gibi adam başına yıllık geliri Avrupa ortalamasının çok altında olan, henüz bir sanayi ülkesi sayılamayacak bir ülkede AB ölçütlerini tutturmak kolay değil. Müzakere yürütmek de kolay değil. Türkiye gibi, otoriter geleneklere sahip bir ülkede demokratikleşme kolay değil. Türkiye gibi, dağılan bir imparatorluğun üzerinde kurulmuş bir ülkede Batı’ya güven sağlamak da o kadar kolay değil. Bölünme ve dağılma sendromu bu ülkede çok köklü bir tepki olarak varlığını koruyor. ??? Türkiye gibi yakın tarihinde 3.5 askeri darbe yaşamış bir ülkede otoriter sistemden, çağdaş demokratik değerlere dayalı bir sisteme ulaşmak da o kadar kolay değil. AB, bir proje. Henüz tamamlanmış bir süreç de değil. Nereye gideceği, nasıl şekilleneceği, dünyadaki gelişmelerle, AB içindeki gelişmelerle çok yakından bağlantılı. AB’nin çıkış amacı sayılan hamle, geçmişte iki dünya savaşı yaşamış iki ülkenin Almanya’nın ve Fransa’nın Avrupa’da kalıcı barışa ulaşmak için yaptıkları uzlaşmayla başladı denebilir. Bu iki can düşmanı ülkenin, giderek ortak bir Avrupa idealine doğru başlattıkları bu hamle, karmakarışık süreçlerden geçmesine karşın, asıl olarak başarılı bir yönde ilerliyor. Şu anda sayıları 25’e ulaşan AB üyesi ülkelere yeni ülkeler katılıyor ve birlik hep büyüyor. Büyüdükçe de sorunları karmaşıklaşıyor. Bu kadar karmaşık bir sürece değişik tepkiler gösterilmesi de çok doğal sayılmalı. AB’nin içinde de bu sürece inanmayan, olumsuz tepkiler gösterenler bulunduğunu biliyoruz. Böyle olması da doğal. Aynı tepkiler Türkiye tarafında da var. Bütün mesele Avrupa’yı bizim doğru anlamamız, içindeki değişik eğilimleri görmemizde. Tabii Avrupalıların da Türkiye’yi anlaması gerekiyor. Türkiye’deki duyarlıkları, statükocu güçlerin işi engelleme çabalarını görmeleri, onların ekmeğine yağ sürecek tutumlardan kaçınmaları gerekiyor… İşte böyle. Şimdi Brüksel’deyiz… Anlamak için buradayız. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle