15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bu Çocuklar Neden Suçlu? M. Naci ÜNVER Yargıtay 8. Ceza Dairesi Onursal Başkanı okak çocuklarının sayısı hızla artıyor. UNICEF’in raporlarına göre sadece Diyarbakır ilimizde 20 bin çocuk sokakta çalışıp yatıyor... İstanbul’daki sokak çocuklarının sayısının bunun çok üstünde olduğu açık. Türkiye genelindeki kesin sayıyı da tam olarak bilen yok…. Kapkaç ve hırsızlık çeteleri kent insanının korkulu rüyası oldu. Çete elemanlarının önemli çoğunluğu çocuk yaşta. Ve de çok çocuklu yoksul ailelerin çocukları. Şiddet olayları okulları da sardı. Herkes birbirine aynı soruyu soruyor: “Bu çocuklar neden suç işliyor?” Açıkçası kafalar iyice karışık. Bilimsel saptamalara göre doğuştan suçluluk kuramı geçerliliğini çoktan yitirmiş. Uzmanlar çocukları suça iten etkenleri bunun dışında aramanın daha gerçekçi olacağı görüşündeler. Yapılan araştırmaların sonucuna göre çocukları suça iten etkenler beş ana başlık altında toplanmakta. Bunlar a) Kişiliğe bağlı nedenler. b) Aile içindeki olumsuzluklar. c) Okul çevresindeki uyumsuzluklar, kötü arkadaşlar. d) Ekonomik yaşamdaki olumsuzluklar. e) Modern yaşamda çoğalan ve hızla değişen gereksinimlerin karşılanamamasının doğurduğu umutsuzluklar. f) Şiddet içeren her türlü yayınlar ve özellikle de filmler. Bu etkenler arasından okul ve aile ortamının önemini ortaya koymak açısından somut olaylardan yola çıkarak birkaç gözlemimizi aktarmak istiyoruz... Kadın oldukça öfkeli. Durmadan haykırıyor: “Devlet bu çocuğu neden alıp da eğitip, ıslah etmiyor? Neden?” diyor. Çocuğu henüz on üç yaşındaymış. Babasını çok küçük yaştayken kaybetmiş... İş anneye düşmüş. Kadın eğitimsiz ve bir mesleği yok. Buna karşın çalışıp çabalayıp ekmek parasını kazanma savaşımına girişmiş. Gün olmuş çocuğunun üstüne kapıyı çekip işe gittiği günler olmuş. O biraz büyüyüp okul çağına gelince rahatlarım diye sevinmiş. Ona göre çocuk bir devlet okuluna gidecek, orada eğitilip yetiştirilecek ve böylece sokağın kötülüklerinden uzak kalacaktı... Ancak sonuç hiç de umduğu gibi olmamış. Çocuk kötü arkadaşlar edinmiş. Sonuçta da bozulmuş... Her gün ortalama bir olaya karışıyormuş. Yaralama, darp, hırsızlık vb... Bir ara kardeşini bile yaralamış... Neyse ki yaraları yüzeyselmiş. Kadın “Yaralar derin olsaydı ya da ölseydi ne yapardık” diye inliyor. Sonra sürdürüyor: “Çocuk suç işleyince alıp götürüyorlar. Bir süre sonra da getirip teslim ediyorlar... Mahkeme öyle karar veriyormuş... Yeterli eğitim ve ıslah kurumu olmadığı için bu uygulamayı yapmak zorunda kalıyorlarmış.” ‘Ne İmiş Politika?’ “Ne çıktı, ne de çıkar sesiniz/ Diledikleri gibi yapsınlar dersiniz/ Olur mu devlet işlerine karışmak/ Siz oturun bekleyin o kadar/ Sanki bir dişçidir başucunuzdaki kader/ Sizin ödeviniz de ağzınızı açmak.” Partiler kurulur, liderler seçilir, seçimler yapılır, Meclis’ler toplanır, kararlar alınır!.. Birtakım adamlar ortaya çıkar, meydanlarda bağırır çağırırlar, “Bizim görevimiz sizi yönetmek” derler.. Kim verir onlara bu sorumluluğu? Gelir diktatör olur, asar keser, hapislere tıkar, vergiler yaratır, gençleri savaşlara iter, kırdırırlar! Siz, susarsınız, direnmeden, karşı koymadan, tam bir üşengenlikle! “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın. Azıcık aşım kaygısız başım. Dünya yansa benim hasırım yanmaz. Büyüklerimiz bizden daha iyi bilir. Salla başını al maaşını” gibi safsatalara inanarak... Politika, uzmanların, yetkililerin alanıdır diye kandırmışlar yılgınları! Üçünüz, beşiniz, yüzünüz, bininiz bir araya gelip yürüseniz, haklarınızı bağırsanız, özlemlerinizi gerçekleştirmeye kalksanız, ne olacak sanki? Karşınıza eli sopalılar, silahlılar, coplular dikilecek, kiminiz dayak yiyecek, kiminiz ölecek, çoğunuz rutubetli koğuşlarda günler geceler geçirecek!. Sen misin karşı koyan, sen misin bizden daha başka düşünen, okuyan, yazan, düş kuran, güzellikleri, mutlulukları arayan, yaratmak için çırpınan? “Lazım derler vergileri arttırmak/ Güzel derler bir donanma yapsak/ Koskoca bir ordu daha iyi/ İhracat ithalat gümrüğü derler/ Etek dolusu laf ederler/ Ve öğretmişlerdir size susmayı. Derler arttı ekmeklerin fiyatı/ Hadi derler harbe, işte vakti/ Gülerler arkanızdan sonra da/ Alavere dalavere ederler/ Oturturlar şapa, kazık atarlar/ Ne imiş Politika”.. Şairler, yazarlar istedikleri kadar “Uyandırmazsan uyanacak değil” desin, “Koyun gibisin kardeşim” desin, “Zincirlerinden başka kaybedecek neyin var” diye sorsun, Namık Kemal’ler, Tevfik Fikret’ler “Uyan bu hab’ı gafletten” diye yazsın... Boştur! Gerçek anlamda, eğitimden yoksun milyonlar güdüldükleri yere doğru koşuşurlar... Behçet Necatigil’in Adam Yayınları’nda çıkmış olan “Çeviri Şiirler” adlı kitabını yeniden okurken; yazıma aldığım dizelere rastladım. Hele Alman şairi Erich Kästner’in “Politika Dışındaki Kutlama” adlı şiirini okurken içinde çırpındığımız gaflet uykularını anımsadım. Kästner, politikaya ilgi duymayan ya da politikayı tehlikeli bir iş sayan, bu yanlışa zorbalarca inandırılanlar için yazmış, Goethe’lerin, Beethoven’lerin Almanyası’nı Nazi boyunduruğuna kaptıranları örnek göstererek! “Öyle salaksınız ki dut yemiş bülbül/ Ensenizde boza pişer siz oralı değil/ Hep kendi havanızda/ Para ister karınız, ağlar emzikteki/ Sizse yatak sevdasında, vaktiniz mi var ki/ Devletle uğraşmaya... Allah size göz vermiş, vermiş ama nerde?/ Bırakın kellenizi siz hâlâ büroda/ Aldatırlar sizi böyle daha çooook/ Oturun kuzu kuzu/ Hükümet mi, hepsi bir ha o, ha bu/ Memnunsunuz, mesele yok”. Bir söz de ben ekleyeyim; siz politikayla ilgilenmezseniz o sizinle ilgilenir!.. S Kadın bir türlü akıl erdiremiyor bu işe: “Koskoca devletin yeterli sayıda eğitim ıslah kurumu yapacak parası yok mu? Buna bir türlü inanamıyorum” diyor. Bir baba anlatıyor. Okumuş, aydın bir adam. Çocuğu ilköğretim yedinci sınıf öğrencisiymiş. Çocuk bir sabah çok düşünceli. Ona nedenini soruyor. Sonra oldukça ilginç karşı bir soruyla karşılaşıyor: “Baba cin var mı?” Adam şaşırıyor: “Nereden çıkardın bunu” diyor. Çocuk anlatıyor: “Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni derste sıkça cinlerden söz ediyor. Şayet namaz kılmazsanız sizi cinler çarpar” diyor. Babanın şaşkınlığı daha da artıyor. Kuşkusuz orada da kalmıyor, çocuğunun geleceği hakkında kaygı duymaya başlıyor. “Bunlar mı öğretilecek çocuklarımıza” diyor. Okul kapısının biraz uzağında birbirini boğazlayan ya da öldüren çocukların durumu milli eğitimin yetkilisini fazlaca ilgilendirmiyor. Dahası olayın okul dışında olmasını sevindirici buluyor. Verilen eğitimin yanlışlığının ve yetersizliğinin bu sonuçta payının olabileceğini görmezlikten geliyor. Sokaktaki çocuklar suç işliyor, okuldaki çocuklar suç işliyor. Yetkililer bu çocuklara ulusal temele dayalı çağdaş bir eğitim verilememiş olmasının ortaya çıkan ürkütücü tablodaki payını akıllarına bile getirmiyorlar. Hiç kuşkusuz işin bir de adli yönü var. Peki, bu konudaki uğraşlar amacına ulaşabiliyor mu? Suç işleyen ya da suça yönelmiş çocukları topluma kazandırma adına etkin önlemler uygulayabiliyor muyuz? 07.11.1979 tarihinde kabul edilip 21.11.1979 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmasına karşın yürürlük tarihi 1 Haziran 1982 olan 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun, fiili işlediği zaman on bir (Yeni Ceza Yasası’na göre 12 yaşını bitirip) yaşını bitirmeyen çocukların aile, terbiye, okul durumu, gidişatı, içinde yetiştiği ve bulunduğu koşullar ve bunlar gibi diğer hususlar çocuk mahkemeleri nezdinde görevlendirilmiş olan sosyal hizmet uzmanları veya yardımcıları veya pedagog veya psikolog veya psikiyatr gibi uzmanlar aracılığıyla incelendiğinde suç işleyen çocuğa ceza tertibi gerekmiyorsa bunun yerine kimi önlemlerin uygulanmasını öngörmektedir (Md.12 ve 20). Yasanın 10. maddesinde de çocuğa ceza yerine uygulanacak önlemler sıralanmaktadır: Bunlar 1) Veliye, vasiye veya bakıp gözetmeyi üzerine alan akrabalardan birine teslim. 2) Bakıp gözetmeyi üzerine alan güvenilir bir aile yanına yerleştirme. 3) Bu maksatla kurulmuş çocuk bakım ve yetiştirme yurtlarına veya resmi benzeri yahut özel kurumlara yerleştirme. 4) Genel ve katma bütçeli daire ler, mahalli idareler, bankalar, iktisadi devlet teşekkülleri ve bunların ortaklıkları tarafından kurulmuş fabrika, müessese ve ziraat işletmeleri veya benzeri teşekküllerle işyerlerine veya meslek sahibi bir usta yanına yerleştirme. 5) Resmi ya da özel bir hastaneye veya tedavi evine veya eğitimi güç çocuklara mahsus kurumlara yerleştirme (md.10). Görüldüğü gibi bugünün Türkiyesi’nin koşullarında ayakları yere basmayan ve uygulama yeri olmayan bir önlemler dizisi var yasada.. Bu olanaksızlıklar içinde en çok uygulama olanağı bulunan önlem olarak çocuğu suç işlemesinde önemli etken olan aile ortamına geri göndermek kalmaktadır... Bu da sonucu itibarıyla “Suç işle de geri gel” demektir... Kısaca belirtmek gerekirse bugünkü koşullarda yargılamadan amaçlanan toplumsal yarar elde edilememektedir. Basına yansıyan bilgilere göre son beş yılda 400 binden fazla çocuk suçlu konuma düştü. Suç işleme sayısı giderek artıyor. Adli istatistiklere göz attığımızda bu karanlık tabloyu daha iyi görebiliyoruz. Çocuklar hakkında ceza mahkemelerine 2001 yılında 87206 dava açılmasına karşın bu sayı 2002’de 100904, 2003 yılında 124620l ve 2004 yılında da 136358’e ulaşmış. Medyada sıkça yer alan haberlere baktığımızda uyuşturucu tacirlerinin okulları hedef seçtikleri açıkça ortada. Ayrıca uyuşturucu kullanım yaşının ilkokul çağına kadar indiğini görmek dehşet verici. Eğitim kurumlarımızın çocukların suça yönelmesini önleyecek ulusal temele dayalı çağdaş bir eğitim verdiklerini söylemekte güçlük çekiyoruz. İşsizliğin, yoksulluğun ve eğitimsizliğin kıskacındaki çok çocuklu yoksul ailelerin çoğunun, çocuklarıyla iletişimi ya yetersiz ya da tümüyle koparmışlar. Sonuçta sokaklara suçlu çocuk ihraç eder konuma gelmişler. Sokakları mesken tutan çocukları yerleştirecek yeterli sayıda yetiştirme yurdumuz yok nedense. Kimi büyük devlet adamlarımız herkese “Daha çok çocuk yapın” diye buyuruyorlar!.. Bu arada yetkililerimiz halen çocuk suçluluğu sorununun salt polisiye önlemlerle çözülebileceği kanısındalar.. Neler yapılabilir? Çoğumuzun bildiği gibi çocuk suçluluğunun temelinde birçok sosyoekonomik neden yatmaktadır. Sorunun çözümü için de kimi önlemlerin alınması gerekmektedir. Bize göre öncelikle çok çocuklu aileler olmak üzere tüm yoksul ailelerin çocuklarının beslenmelerini ve eğitimlerini destekleyecek bir sistem oluşturulmalı ve hemen yürürlüğe konulmalıdır... Ayrıca aile danışmanlığı uygulaması kurumlaştırılıp yaygınlaştırılmalıdır. Devlet istihdam yaratan yatırımlara önem verip suçların artmasında büyük etken olan işsizlik sorununun çözümüne katkıda bulunmalıdır... Tüm bunların dışında ulusal eğitim insan odaklı çağdaş bir temele oturtulmalı ve eğitim kadroları da buna göre oluşturulmalıdır. PENCERE Şaibeli Gidişat!.. Seçim yoklamaları yapılıyor, gazetelerde yayımlanıyor; ne ölçüde gerçekleri yansıtıyor?.. Bilinemez!.. Ama genelde ortaya çıkan sonuçlar birbirine benziyor.. AKP yüzde 30’un altına düşüyor.. CHP yüzde 20’ye doğru tırmanıyor.. MHP ile DYP yüzde 10’u aşıyorlar.. ? Allah, peygamber.. Din, iman.. Türban, mürban.. Takıyyeci parti her şeyi kullandı.. Nafile!.. Çünkü halka yedirdiği nedir?.. IMF politikası!.. Halk da ekonomide IMF siyasetini bir dönemden fazla yemiyor... ? Ancak AKP’nin elinde bir koz var.. Takıyyeci parti cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip’i ya da bir suretini, Çankaya’ya oturttu mu, sandıkta ağırlık kazanabilir... O zaman Türkiye allak bullak olacakmış, kime ne!.. RTE’nin gözü kara!.. ? AKP iktidara nasıl oturdu?.. Tüm seçmenlerin yüzde 25’inin, sandığa gidenlerin yüzde 34’ünün oylarıyla Meclis’in yüzde 65’ini ele geçirdi... Meclis’te tüm seçmenlerin yaklaşık yarısının (yüzde 45) esamisi okunmadı... Şimdi bu Meclis mi yeni cumhurbaşkanını seçecek?.. Meclis çoğunluğu tarihsel bilinçte eksikli, iktidar ayrıca ayıplı... Nasıl?.. Al Başbakan’ı, topla bakanları, AKP’nin üst yönetimini bu takıma ekle!.. Yüzde 90’ı dosyalı, yolsuzluktan şaibeli, hele Maliye Bakanı evlere şenlik, dostlar başına!.. Bu şaibeli iktidar mı cumhurbaşkanını seçip devletin başına oturtacak?.. ? AKP son seçim anketlerinde yüzde 30’un altına düştü... Yüzde 70’lik Türkiye, yüzde 20’lerde dolanıp duran bir takıyye partisine laik Atatürk Cumhuriyeti’ni gözü kapalı teslim mi edecek?.. ? Müslümanlığı kullanıp, İslamı kafakola alıp, tövbe estağfurullah Allah’ı, Peygamber Efendimizi de kurdukları siyaset tezgâhına alet eden yolsuzluk ve dincilik şaibelilerine cumhurbaşkanlığı seçimini teslim edersek yazık olur laik Türkiye Cumhuriyeti’ne... CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle