15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 2006 CUMA 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN BOTAŞ Teftiş Kurulu Başkanvekili Özbalcı, genel müdürlükteki bürosunda yaşamına son verdi Cumhurbaşkanının Tarafsızlığı ve Seçimi Son günlerin uzun süre gündemde kalacak en önemli konusu Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Cumhuriyetin temelinin atıldığı 864 rakımlı tepenin 2007’den başlayarak yedi yıl süreyle yeni konuğunun kim olacağı tartışmasının böylesine tutkuyla yapılması boşuna değil. Kabul etmek gerekir ki, 2007 yılında Çankaya için yapılacak seçimler, 1982 Anayasası’nın veya herhangi bir parlamenter sistemin içinde “Cumhurbaşkanlığı” kurumunun öngörülen yetkilerini de aşan bir önem kazanmış bulunuyor. Gerçekten de 1982 Anayasası Cumhurbaşkanının yetkilerini, 1961 Anayasası’na göre arttırmışsa da Anayasa Hukuku Hocası, Prof.Dr. Süheyl Batum’un dünkü “Vatan”daki köşesinde de belirttiği gibi yine de, başkanlık ya da yarı başkanlık sisteminden söz edemeyiz. Bu koşullarda bile şu anda kuruma yüklenen olağanüstü önem nedensiz değil. Türkiye’de kayıtlı seçmenin yüzde 25’inin, sandık başına gidenlerin yüzde 33’ünün oylarıyla çarpık, demokrasi ve hakkaniyet dışı, ulusal irade kavramına aykırı yüzde 10’luk baraj sisteminin azizliği yüzünden anayasayı bile değiştirebilecek bir çoğunluğa sahip olan AKP iktidarının tamamlanmasına çok az kalmış, “sivil darbe” girişimidir Çankaya seçimine olağanüstü önem katan neden. ??? Sihirli formülü Başbakanlık Müsteşarı Dinçer tarafından “Ne kadar küreselleşme, o kadar İslamileşme” şeklinde dile getirilen ve bu yüzden de büyük dış desteğe sahip bulunan AKP iktidarının sivil darbesini, rejimin sınırları içinde engelleyecek tek kurum bugün Cumhurbaşkanlığı makamıdır. Bu yüzdendir ki bugün AKP’nin sivil darbesinin önündeki en büyük, en yaşamsal stratejik hedef 864 rakımlı tepedir. O tepe düştükten sonra, bütün kalelerin işgal edilmesi, bütün tersanelere girilmesi, iktidara sahip olanların kişisel çıkarlarını küreselleşmecilerin emelleriyle bütünleştirmelerinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır. İşte Cumhurbaşkanlığı seçiminin önemi buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü içinde bulunduğumuz olağanüstü halde, Çankaya’nın bugünkü sakini Ahmet Necdet Sezer, ulusun onurunu ve rejimin güvencesini oluşturan kararlı kişiliğiyle, rejime karşı herhangi bir darbenin önünde yıkılması güç bir engel olarak durmaktadır. Sayın Sezer’in bu duruşu kimi çevreler tarafından “tarafsız olup, olmadığının” da tartışma konusu edilmesine yol açmaktadır. ??? Anayasanın, Cumhurbaşkanının nitelikleri ve tarafsızlığını belirten 101. maddesinin son fıkrası “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisiyle ilişkisi kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer” derken tarafsızlığı tanımlar. Ama “Andiçmesi” başlığını taşıyan 103. madde bu tarafsızlığın sınırını çizer. Bu maddeye göre, Cumhurbaşkanı devletin varlığı ve bağımsızlığı, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliği, anayasaya ve hukukun üstünlüğü ilkelerine, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına, laik Cumhuriyete bağlı kalınmasının güvencesi ve koruyucusudur. Yani bütün partilere eşit mesafede duracak olan Cumhurbaşkanı, yukarıda saydığımız hususların koruyucusu ve güvencesidir, başka bir deyişle bu konularda taraftır. Sayın Sezer’e kızanlar, onun görevini yeminine sadık bir taraf olarak sürdürmesine tahammül edemeyenlerdir. Cumhurbaşkanlığı seçimine de bu açıdan bakmak gerekir. Önemli olan, Çankaya’ya, Tayyip Erdoğan’ın mı ya da eşi tesettürlü veya tesettürsüz birinin mi oturup oturmayacağı değil, yeni Cumhurbaşkanının yemininin gereğini yerine getirip getiremeyeceğidir. Cumhurbaşkanının seçimi konusuna gelince: Anayasa Cumhurbaşkanı seçiminin, milletin belirli bir çoğunluğunu temsil edecek oranla gerçekleştirilmesini öngörmüştür. Bu durumda, garip baraj oyunu cilvesi, milli iradenin yarısını temsil etmediği aşikâr olan bir parlamentonun kayıtlı seçmenin yüzde 25’ini temsil eden kanadı tarafından seçilmesi, anayasanın lafzına uygun, ama ruhuna aykırı olacaktır. Demokratik açıdan da uygun olmayacaktır bu seçim. Bu seçim yine de yapılırsa ne olur? Cumhuriyetin ilkeleri yine de korunur, ama bu koruma rejim ve ülke açısından daha sancılı olur. Başmüfettiş intihar etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere bazı kurumlardan borcunu tahsil edemediği için finansal krize girdiği belirtilen BOTAŞ’ta Genel Müdürlük Başmüfettişi olarak görev yapan Metin Özbalcı, tabancayla intihar etti. Özbalcı’nın intihar etmeden önce bir mektup yazdığı belirtilirken, yakınlarını arayarak çocuğunu onlara emanet ettiğini söylediği öğrenildi. Özbalcı’nın bıraktığı mektupta “zor bir karar verdiği, ailesini üzdüğü için özür dilediği ve kendisini affetmelerini istediği” belirtildi. Bilkent’teki BOTAŞ Genel Müdürlüğü’nde mesai bitiminde bürosunda tabancayla intihar eden Metin Özbalcı’nın odasına ilk olarak çalışma arka ? BOTAŞ Genel Müdür Vekili Düzyol, Özbalcı’nın mesai saati sonuna doğru odasında ölü bulunduğunu ve tabancayla intihar ettiğini kaydetti. Özbalcı’nın, “kararı nedeniyle üzdüğü ailesinden özür dilediğine” ilişkin bir mektup bıraktığı belirtildi. daşları girdi. Özbalcı’nın yanında kendi el yazısıyla yazdığı intihar mektubu bulunurken, BOTAŞ Genel Müdürlüğü’nün yetkilileri de hemen jandarmaya haber verdi. Jandarma olay yeri inceleme ekipleri, Özbalcı’nın odasında inceleme yaptı. Cumhuriyet savcılığı da konuya ilişkin soruşturma başlattı. sel’’ olduğu ileri sürüldü. BOTAŞ Genel Müdür Vekili Saltuk Düzyol, Özbalcı’nın mesai saati sonuna doğru odasında ölü bulunduğunu ve tabancayla intihar ettiğini kaydetti. Düzyol, çalışanlar tarafından silah sesinin duyulmadığını ifade etti. Özbalcı için ‘‘Sevilen bir arkadaşımızdı’’ diyen Düzyol, intihar etmeden önce masanın üzerine bir not bıraktığını, ancak içeriğini bilmediğini anlattı. Düzyol, Özbalcı’nın evli ve bir çocuk babası olduğunu söyledi. Finansman sıkıntısı çekildiğini bil ‘İntihar nedeni kişisel olabilir’ Özbalcı’nın aynı zamanda Teftiş Kurulu Başkanvekili olduğu öğrenilirken, intihar etmesinin nedeninin ise ‘‘kişi diren BOTAŞ yetkilileri, kamunun, kuruma olan borcunu ödemediğini ve bu nedenle BOTAŞ’ın faizle para aldığını açıklamış, doğalgaza zam yapılmaması durumunda BOTAŞ’ın iflas edeceği uyarısını yapmıştı. Doğalgaza yüzde 5.8 oranında yapılan zammın ardından kamuoyunda tartışılmaya başlanan BOTAŞ’ın kamudan toplam 9 milyar YTL tutarında alacağı bulunuyor. Alacaklıların başında ise Melih Gökçek yönetimindeki Ankara Anakent Belediyesi’ne bağlı EGO geliyor. EGO’nun BOTAŞ’a olan borcunun 1 milyar YTL ’ye yaklaştığı tahmin ediliyor. BOTAŞ’ın son 10 yılda bazı özel şirketler ile kurumlara maliyetinin altında gaz satarak toplam 264 milyon dolar zarar ettiği ileri sürülmüştü. SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ ZİYARET ETTİ 15 YENİ ÜNİVERSİTENİN KURUCU REKTÖRLERİ Avukat Behiç Aşçı ölüm orucunun 226. gününde İstanbul Haber Servisi F tipi cezaevlerinde uygulanan tecridin kaldırılması için ölüm orucunda 226. gününe giren İstanbul Barosu avukatlarından Behiç Aşçı’yı ziyaret eden, aralarında İstanbul Tabip, Eczacı, Diş Hekimleri, Veteriner Odası, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu’nun bulunduğu meslek örgütleri, tecridin kaldırılmasını ve Aşçı ile çözüm için diyalog kanallarının açılmasını istedi. Aşçı’yı dün evinde ziyaret eden oda temsilcileri, tecridin “insanlık ayıbı” olduğunu dile getirerek daha fazla ölümlerin ve sakatlıkların yaşanmaması için hükümete, Sağlık Bakanlığı’na ve Adalet Bakanlığı’na harekete geçmeleri çağrısında bulundu. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen, 2000 yılından bu yana F tipi cezaevlerinde tecridin kaldırılması için eyleme giren 122 kişinin öldüğünü, 600 kişide de kalıcı sakatlık meydana geldiğini anımsatarak “Cezaevlerindeki kişilerin insan onuruna yakışır bir şekilde cezalarını çekmelerinin mümkün olduğuna inanıyoruz” dedi. AKP’nin güdümlü üniversite ısrarı sürüyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP iktidarı, 15 yeni üniversitenin kurucu rektörlerinin atanmasında ağırlığını koymaktaki ısrarından vazgeçmiyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in geri göndermesi ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına karşın, hazırlanan yeni yasa önerisinde de iktidar ağırlığı korundu. İptal edilen düzenlemede kurucu rektörlerin MEB ve Başbakan’ın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanması hükme bağlanıyordu. TBMM Genel Kurulu’nda önceki gün ele alınan yasa önerisiyle, YÖK de devreye sokuldu. Bu öneride, kurucu rektörlerin 2 yıllığına ‘‘Milli Eğitim Bakanlığı’nca belirlenen dört profesör aday içinden YÖK’ün 15 gün içinde seçerek Cumhurbaşkanı’na sunacağı iki aday arasından’’ Cumhurbaşkanı tarafından atanması öngörülüyordu. Genel kurulda AKP’lilerin verdiği önergenin kabul edilmesiyle bu düzenleme bir kez daha değiştirildi. Buna göre; YÖK Genel Kurulu tarafından yasanın yürürlüğe girmesinden sonra 1 ay içinde üye tamsayısının dörtte üç çoğunluğu tarafından belirlenecek altı profesör arasından Milli Eğitim Bakanı üç aday seçecek ve bu adaylar Cumhurbaşkanı’na sunulacak. Adayların salt çoğunluk yerine dörtte üç çoğunlukla belirlenmesi zorunluluğu getirilmesi, iktidarın Bakanlar Kurulu kontenjanıyla atanan üyelerin de seçim sürecine dahil olmasına sağlama planı olarak değerlendirildi. YÖK yetkilileri ise ‘‘Tasarı, siyasi amaçla yapılmış ve kamu yararı amacının üstünde. Siyasi art niyeti gösteren bir düzenleme. Yasa, iktidarın üniversitelerde söz sahibi olmak istemesinin kanıtı’’ dediler. asirmen?cumhuriyet.com.tr Biracı Kovalayan Belediye Başkanı İçki meraklısı değilim, dost meclisinde içerim, sigara hiç içmem. Üsküdar Belediye Başkanı’nın Nuh Nebi’den kalma bir kanuna dayanarak giriştiği uygulamanın ardından, içimden Üsküdar sahillerine gidip bira içmek geldi. TV ekranlarında izledik, sahilde balık tutarken, yanında da birası olan yurttaşın arkasından polis ve zabıta gelip 132 YTL cezayı kesmiş, bununla da kalmamış; Belediye’nin internet sitesinde bu yurttaşın, buna benzer yurttaşların fotoğrafları, kimlikleri yayımlanarak teşhir edilmiş. 200 yılı aşkın bir süredir önemli modernleşme atılımları yapan, ciddi devrimler yaşayan ülkemizde, bir din devleti kurulabilir mi? Türkiye’nin çağdaşlık birikiminin bu tehdidin üstesinden geleceğine inanıyorum. Türkiye’de böyle hedefleri olanların bulunduğu bir gerçek. Türkiye’nin İran olacağı konusunda ciddi kaygıları bulunanlar da toplumumuzda önemli bir oran oluşturuyorlar. Zaten sorun yalnızca dine dayalı devletle sınırlı değil. Üsküdar’daki belediye başkanının yaptığı başlı başına bir felaket. Sahilde balık tutup, yanında bir bira da bulunan yurttaşın peşine düşen bir anlayışın Üsküdar’da belediyeyi yönetmesi tehlikelidir. Bu tür uygulamalar ve müdahaleler toplumun huzurunu, dengelerini bozuyor. Üstelik bu belediye başkanı iktidardaki AKP üyesi. Bu yaptıklarına AKP yönetiminden ciddi bir tepki de gelmiyor. Bu yazıyı yazdığım ana kadar AKP yönetiminden şöyle bir açıklama haberlere yansıdı: Belediye Başkanı’nın yaptıkları yasaldır, yanlışı insanların internet sitesinde teşhir edilmesidir. ??? Türkiye’de bir dini yönetim isteyenler, bir din devleti kuramasalar bile, toplumun huzurunu bozabilir, iç gerginliğin artmasına kışkırtıcı tutumlarıyla katkıda bulunabilirler. Ben eminim ki kısa süre sonra AKP yöneticileri bu uygulamanın kaldırılması için Belediye Başkanı’nı uyaracaklardır. Ama iş işten geçmiş olacaktır. Toplumun din devleti endişesi yaşayan kesimleri, bu uygulamayı bir kenara kaydedecekler ve örnek olarak göstereceklerdir. Daha önceki benzer uygulamalarla üst üste koyacaklardır. Kaygıları artacaktır. ??? AKP’yi kuranların önemli bir çoğunluğu siyasi İslamcı bir gelenekten geliyorlar. Geçmişlerine baktığımız zaman laik Türkiye’yi savunanları tedirgin edecek söylemlere sahipler. AKP’li yöneticiler “değiştik, değişerek geliştik” diyorlar. İnsanlar değişmez diye bir kural yok. Hepimiz dünyanın ve Türkiye’nin değişiminden etkilenerek değişiyoruz, gelişiyoruz. Bunca büyük altüst oluşlar karşısında yerinde durabilmek mümkün mü? Ancak inandırıcı olmak diye de bir sorun bulunduğunu unutmamak gerekir. Türkiye’nin bir gerginlik yaşadığı gerçek. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşması, toplumun bir kesiminde tedirginliği artırıyor. Bu tedirginliği kullanmak isteyenlerin, istismar etmek isteyenlerin olduğu da bir gerçek. ??? AKP’nin Üsküdar Belediye Başkanı, tam bu ortamda gerginliği daha da tırmandıracak, insanları yerinden hoplatacak bir uygulamayı gündeme getirdi. Bununla radikal kesimleri memnun edebilir, içki ve sigaradan kaçmak isteyen bazı çevrelerin desteğini alabilir. Belki de bunun için yapıyor. Belki de “Bunlara içki içirtmeyeceğim, Allah’ın sevabını kazanacağım” diye yapıyor. Onun yaptıkları, beni öfkelendiriyor, birçok kesimi ise “İşte gördünüz mü, ellerine küçücük bir yetki geçince, kendi inandıklarını dayatıyorlar, yarın da kadınların zorla örtünmesini isteyecekler” diye düşünmeye sevk ediyor. Sonuç olarak bu türden görüntüler gerginliğin daha da artırılmasını kışkırtıyor. ??? AKP yöneticileri, toplumdaki kaygıların yanlış olduğunu, kendilerinin bir din devletinden yana olmadıklarını zaman zaman belirtmek gereğini duyuyorlar. Kendilerinin de laikliği savunduklarını ifade ediyorlar. Bu sözleri nasıl inandırıcı olabilir? Türkiye’nin çeşitli yörelerindeki bazı AKP’li belediyeler, sonunda kendi inançları doğrultusunda fırsat buldukça dayatmalar yapıyorlar. Hâlâ İstanbul’da belediyeye ait yerlerde alkollü içki yasağı uygulanıyor. Bunlara bakanların tepki göstermesi yerinde değil mi? Önceki gün Üsküdar Belediyesi’nin uygulamalarından TV ekranlarına yansıyanlar insanı öfkelendiriyor, kaygılandırıyor… Türkiye’yi bu kadar aşağılamaya kimsenin hakkı yok… Mezardaki kemikler Veysel Güney’e ait değil ? MERSİN (Cumhuriyet) Ankara Adli Tıp Kurumu, Gaziantep’teki isimsiz bir mezardan alınan kemik örneklerinin, 1981 yılında idam edilen ancak cenazesi ailesine verilmeyen Veysel Güney’e ait olmadığını açıkladı. Kurumun bu kararı ile ‘‘Güney’in mezarı nerede’’ sorusu yeniden gündeme gelirken, Mersin 78’liler Derneği Başkanı Ethem Dinçer dönemin sorumluları hakkında dava açacaklarını söyledi. DNA testi sonucunun açıklandığı gün, KahramanmaraşAdana karayolunda adli tıp kurumlarına gönderilmek üzere hazırlanmış bir sandık içerisinde iskelet ve resmi belge bulunduğunu da anımsatan Dinçer, ‘‘Bu kuşkularımızı arttırmıştır’’ dedi. ‘Bu vatan Kuran’a gerici diyenlerindir’ ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır, Kırşehir Lisesi’nde Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında okunan şiiri TBMM gündemine taşıdı. Şiirde ‘‘Bu vatan ne senindir ne benimdir/ Kuran’ı kaldıran, başörtüsünü yıkanlarındır’’, ‘‘Bu vatan Kuran’a gerici diyenlerindir/bu vatan domuz eti yiyenlerindir’’ gibi dizeler yer alıyor. Bayındır, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde Cumhuriyet kutlamaları sırasında okunan şiire dikkat çekerek, ‘‘Bu gibi propagandaların teftiş mercii kimdir? Eğitimciler bu gibi durumlarda bakanlığınıza bilgi vermekle yükümlü değil midir, yoksa zaten bakanlığınız tarafından onay alınmış mıdır’’ sorularına yanıt istedi. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle