25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 EKİM 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Uymak Cemil Aydemir: ‘‘RTE “Herkes sivil iradeye uymak zorundadır. Buna Türk Silahlı Kuvvetleri de dahildir’ diye buyurmuş. Evet, herkes anayasaya ve yasalara uymak zorundadır; buna RTE ve AKP de dahildir!’’ Ya ğ m u r E k i m Asker kaçağı uçak kaçırmış... ‘‘THY’nin rötarlarına kılıf yapsınlar!’’ ABD’NİN Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, irtica konusunda Türkiye’de yaşanan olayları ‘‘kuru gürültü’’ olarak yorumladı ve bu yorumuyla dört yıldır ‘‘kuru gürültüye pabuç bırakmayan’’ İslamcı iktidara birkaç milyar dolar düşük faizli kredi açmaktan çok daha büyük bir kıyak çekti! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yanına Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’de alıp ramazan bitmeden Ross Wilson’u iftar yemeğine çağırmalı ve teşekkür etmeli. Diplomatik nezaket bunu gerektirir! Aslında takke düştü ve kel göründü. Bir sömürge valisi havasındaki Ross Wilson’un yorumu, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın ‘‘kullanılmak’’ ile ‘‘süpürülmek’’ arasındaki ince çizgide yaptığı ABD gezisinden ‘‘kullanılmak’’la döndüğünü gösterdi. DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Kuru gürültü İrtica bahane! Ilımlı İslam şahane! Ross Wilson’ın sözünü ettiği ‘‘kuru gürültü’’yü kim çıkarıyor bir de ona bakalım: Cumhurbaşkanı. Genelkurmay Başkanı. Kara Kuvvetleri Komutanı. Hava Kuvvetleri Komutanı. Deniz Kuvvetleri Komutanı. Kuru ya da yaş fark etmez, gürültü rahatsızlık verir. ABD’yi kimlerin rahatsız ettiğini, kimlerin rahatlattığını Ross Wilson’un yorumu çok güzel açıklıyor. Ancak bu noktada küçük bir ayrıntı var: Piyasa!.. Paşalar konuştu... Cumhurbaşkanı konuştu... Genelkurmay Başkanı konuştu... Yargının üst düzeyi zaten konuşmuştu... YÖK Başkanı ve rektörler de öyle... Toplayın; devletin zirvesinin neredeyse tamamı konuşmuş!.. Peki, ne dedi konuşanların her biri?.. İrtica dedi!.. Karşıdevrim dedi!.. Türkiye üstüne karanlık oyunlar oynanıyor dedi!.. Üniter devlet, bölünmezlik dedi!.. Tabloda kim eksik?.. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı!.. O da konuştu; havada, ABD’ye doğru uçarken!.. Peki, ne dedi Başbakan? İrtica tehlikesi yok! İrtica ülkenin gündeminde sağlıksız olarak yaşatılıyor. Ne yazık ki bundan nemalananlar var... Şu uzaklığa, şu kopukluğa bakın!.. Ama Tayyip Bey, gündemin yoğunluğu içinde kaybolup giden çok ama çok önemli bir başka şey daha söyledi: Gerginliğe yol açan söylemler ekonomideki hassas dengeleri, piyasaları etkiler... Şu mantığa ve de öve öve bitiremedikleri kalkınan Türk ekonomisine bakın!.. ??? Peki, nedir bu pek korkulan, hapşırsan etkilenen “piyasa”?.. Ne olduğunu, Başbakan’ın yukarıdaki sözlerinden yalnızca bir gün sonra Milliyet gazetesinde Güngör Uras anlattı, hem de “Ayşe Teyze”nin bile anlayacağı yalın bir dille!.. Uras gayet basit bir başlık atmıştı: Ekonominin kaderini yabancılar belirliyor.. Nasıl? Çünkü Türkiye’de ekonomi üretime değil, piyasaya dayanıyordu.. Piyasanın ipi ise yabancıların elindeydi... IMF destekli istikrar programı kapsamında “yüksek faiz, ucuz döviz” uygulaması sonucu, hükümet ekonomiyi yönlendirme gücünü kaybetmişti.. İşte bu kadar! Piyasa denilen şey işte bu!.. Ve bu hâkimiyet devam ettiği sürece hükümet yani Merkez Bankası ve Maliye istese de ekonomiye müdahale edemez diyordu Uras... Niçin? Çünkü Merkez Bankası’nın elinde faizi yükseltmekten, Maliye’nin elinde ise vergiyi arttırmaktan başka araç ve güç kalmamıştı da ondan!.. Üstelik hükümet bu araçları da piyasanın ipini elinde tutan yabancıları mutlu etmek için kullanıyordu!.. Gördünüz mü piyasa neymiş!.. ??? Bu piyasa öyle bir şey ki, devleti yönetenlerin, yönetilenlerin, bankaların, işadamlarının, halkın gözü onda. Piyasa sabah açılıyor, akşam kapanıyor. Gün boyu yurtdışından gelen emirlere göre dalgalanıyor. Türk halkına ise dalgayı seyretmekten, dalganın faturasını ödemekten başka yapacak bir şey kalmıyor!.. Peki, bu piyasa nasıl işliyor? Daha doğrusu yabancılar birtakım iyi eğitim görmüş (ve de yabancılaşmış) Türkleri de kullanarak Türk ekonomisiyle nasıl oynuyor?!. Güngör Uras bunu da gayet anlaşılır bir şekilde açıklıyor: Türkiye’ye bir gün döviz gönderiyorlar. Döviz fiyatları düşüyor. Ertesi gün piyasadan döviz topluyorlar... Döviz fiyatları hemen yükseliyor. Faizi yeterli bulmadıklarında hemen aba altından sopa gösteriyorlar, döviz göndermeyi kesiyorlar. Merkez Bankası korkudan hemen faizi yükseltiyor.. Hazine bonosu alıyorlar. Faizi az bulurlarsa hemen satmaya başlıyorlar. Hazine korkudan hemen bono faizini yükseltiyor. Borsada işlem gören hisse senetlerinin çoğu yabancılar adına alınmış durumda. Onların alım satımına göre borsa yükseliyor ya da çöküyor. Bu arada Türkler silkelenirken, yabancılar kazanıyor. Yabancı istikrarlı piyasa değil oynak, dalgalı piyasa istiyor. Bunu bile bile yaratıyor ve paradan para kazanıyor.. Uras diyor ki, “Günümüzde ekonomi üretime dayanmıyor. Piyasaya dayanıyor. Hükümet üretimin sağlıklı olarak büyümemesini dert etmiyor. Piyasadan korkuyor. Çünkü ekonomi kadar hükümetin de kaderi piyasaya bağlı...” İşte Tayyip Bey’in, “Aman konuşmayın yoksa etkilenir, gerilir” dediği piyasa bu!.. Türkiye’nin kanını, iliğini emen, tüm değerlerini sömüren yabancı para sahipleri... Bu, sözün bittiği yerdir... Utanç verici değil mi? Bu gidişin sonu, kendi ülkemizde ırgat olmaktır. Bunu önleyecek yegâne çare ise ortadadır: Bu peşkeş düzenine, bu gayrı milli kafaya, bu iktidara son vermek!.. e posta: umitzileli?gmail.com İlaç gribi azdırıyormuş. Cüzdanı da! Yandan Yavuz Kırkalı: ‘‘Başbakan, PKK uslu durursa askerin operasyon yapmayıp yan gelip yatacağını mı söylemek istiyor!’’ Ross Wilson, Başbakan’ın ve İslamcı iktidarın sırtını sıvazlarken Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tan da sitayişle söz ediyor. Büyükanıt’ın şubat ayında ABD’ye yapacağı ziyaretin öneminden söz ediliyor. ABD her zaman olduğu gibi ikili oynuyor. Çünkü ABD için ‘‘kullanım’’a açılanın sadece başbakan olması hatta bu başbakanının Cumhurbaşkanı yapılması bile yetmiyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nde Türkiye’nin bir bütün olarak teslim alınması ve kayıtsız koşulsuz her şekilde kullanılması gerekiyor. Bir bakıma sömürge valisine teşekkür etmeliyiz. Gündeme ‘‘kuru gürültü’’yü sokarak birkaç ay içinde meydana gelecek çok ama çok büyük patlamaların haberini verdi. SESSİZ SEDASIZ (!) İstanbul Milli Eğitim Müdürü denetimde! İSTANBUL Milli Eğitim Müdürlüğü ile Cağaloğlu Anadolu Lisesi binaları ‘‘komşu’’ gibidir. Şehremini Lisesi Müdürlüğü’nden İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne getirilen Ata Özer Cağaloğlu Anadolu Lisesi’ne uğruyor. Ata Özer’in gündeminde öğrencilerin kıyafetleri bulunuyor. Bahçede kravatsız birkaç öğrenci görünce, okul müdürünü öğrencilerin önünde azarlıyor. Derken bahçede bir kız öğrencinin karşısına dikiliyor ve gömleğinin üstten iki düğmesi açık öğrencinin yakasını elleriyle bir güzel açtıktan sonra ‘‘Etin gözüküyor’’ diye azarlıyor. Buna aslında taciz denir Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com AkPak Gülhan Elmas: ‘‘PKK siyasallaştırılırsa yeni adıyla PKP, kısa adıyla Pak Parti de Ankara’da siyaset sahnesine girecek demektir!’’ Siyaset Akif Kökçe: ‘‘Terör siyasallaşıyor. PKK’ye ‘koordinatör’ atanırken, demokrasiye de ‘terminatör’ atandı galiba!’’ ama adam Milli Eğitim Müdürü olunca üstelik okul müdürünü bile azarlayan biri olunca tabii ki kimse sesini çıkaramıyor. Sonra bir gün, makam otomobilini Çemberlitaş’ta durdurup yolda yürüyen kız öğrencilerin önünü keserek öğrencilere ‘‘kıyafet azarı’’ çekiyor. Ve son olarak okulun karşısındaki pastanede kahvaltı eden öğrencileri siyah gözlüklerinin ardından gözetliyor. Ata Özer, ‘‘4. Muratlığa’’ bu kadar meraklıysa, herhangi bir imam hatip lisesine de uğramalı; kızlar türbanlarını düzgün takmışlar mı diye denetlemeli! Zorlama yorumla karar verdiler: Türbanlılar azalıyor! Görünen köy istatistik istemez. Balık Tarlalarına Taş Darbesi TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU Geçen günlerde Milas’ın Avşar köyündeydik. Oradan bize kadar yükselen köylü çığlıklarına daha yakından destek olmak istedik. Gerçekten de sorunları önemli ve yaşamsaldı. Akıllarına gelen her kapıyı çalmışlar ama bırakın seslerini duyurmayı, yetkililere dert anlatmaya gittiklerinde, içeri bile alınmamışlardı. Yani anayasanın ve Çevre Yasası’nın kendilerine verdiği “vatandaşlık haklarından” yararlanmaları dahi olanaksızlaştırılmıştı. ??? Milas’ın Avşar köyü, zeytin ağaçları, denizi ve tertemiz havası ve bembeyaz evleriyle şirin bir yerleşim yeri. Buranın en büyük özelliği tarlaların çoğunun balık üretim çiftlikleri olarak kullanılması. Köylüler, tarlalarını 12 metre kazdıklarında tuzluluk oranı %13 olan deniz suyu çıktığını, bu nedenle yıllardır tarlalarını havuz haline koyarak, burada çeşit çeşit nefis deniz balıkları ürettiklerini, anlattılar. Bulunmaz bir zenginlik, doğal üretim ve geçim kaynağı. Devletten vaktiyle teşvik de almışlar. O yörede 400 hanelik 2 köyde yaklaşık 50 balık üretim tarlası olduğunu öğrendik. Taş tepeler, çevresinde yayılan zeytin ağaçlarıyla köyleri, ayrıca bir güzellik katarak, kucaklamış. Ama insanlar bu güzellikleri fark edemeyecek kadar mutsuzlar. Çünkü, köylerden yaklaşık 100 metre uzaklıkta bir şirketin, zeytin ağaçlarını kesip tepeleri oyarak taş çıkardığını öğrendik. Söz konusu şirketin elemanlarının, dinamit patlatarak çıkardıkları parça taşları, işleme sokarak kum, mıcır elde etmeyi sürdürdüklerine, tanık olduk. Asfaltın ana geçiş yolları, çıkarılan yığıntılarla kaplanmış gibiydi. Bir anda içi yanan ve huzurları kaçırılmış olan köylüler çevremizde toplandılar. “Duvarları çatlamamış evimiz kalmadı; odalarımızın ortasına gece yarısı düşen kaya parçalarının kâbusunu yaşıyoruz. Hamile kadınlarımız, bebeklerimiz, yaşlılarımız, korku içinde yataklara düşüyorlar. Balıklarımız gürültüden ölüyor ve sakatlanıyor ve onları satamıyoruz. Bu durumda üretimimizi sürdürmemiz olanaksız. Elde kalan zeytinlerimiz bizler gibi, toz toprak içinde ve can çekişiyorlar; ekonomik durumlarımız bozuldu, geçinemiyoruz. Yıllardır yerleşim yerimiz olan köylerimizi terk edemeyiz. Ama sesimizi duyan yok” diyorlardı. Gerçekten de çoğu sakat olduğu için satamadıkları balıkları gösterdiler. Eğri büğrü, farklı yaratık olmuşlardı. Tüm olumsuzluklar bir bakışta fark edilebiliyordu. Mülki amirliğin ya da belediyenin görevi, toplum sağlığını, huzurunu bozan; ekosistemi tahrip edenleri, cezalandırmak; yasal olmayan toplum ve çevre sağlığını bozan bir çalışma varsa onu durdurmaktır. “Bu durumu, yetkililerinize iletmediniz mi” diye sorduk. İletmesine iletmişler tabii, davacı da olmuşlar ama yetkililer “Görev ve yetkileri gereği” bu yaşamsal soruna sahip çıkmak şöyle dursun; yaşamsal haklarına sahip çıkma savaşımı veren yöre insanlarını, makam kapılarından içeriye bile sokmamışlar. ??? Sıkça sözü edilen “AB Müzakere sürecinde İnsan Hakları ve Yaşamsal Haklar” ilkelerine uymayan bir tablo. Yasalar birileri için var da, diğerleri için yokmuş gibi yürütme sistemi ve görev anlayışı. Peki, uluslararası sözleşmelere ne oldu? Örneğin 1972’de Paris’te imzalanan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme”; 1979’da Bern de imzalanan “Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi”; canlı popülasyonlarını koruma ile ilgili benzer sözleşmelerin, bu doğal ekosistem ile ilişkisi ve önlemi ülkemiz için geçerli değil mi? Geçerli ise neden uyulmuyor? Yerleşim bölgesinde böyle bir gürültü kirliliği ve korku yaratmak; insanlara her an bir deprem ortamı yaşatarak onların mallarına zarar vermek, suç değil midir? Onca insanın geçim kaynağına el koymak nasıl açıklanabilir? Ya ekonomik ve doğal kayıplar? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 5 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Van Gö1 lü’nde küçük bir ada. 2/ Ka 2 rakter... Eti lezzetli bir balık. 3 3/ İnsanların 4 kanını emdiği 5 ne inanılan hortlak... Böre 6 ği, çiçeği ve te 7 razisi vardır. 4/ 8 Otuz iki kâğıtla oynanan bir is 9 kambil oyunu. 5/ Deri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ya da tahta kazımakta 1 MA K UMB A L kullanılan ve iki ucun2 A L İ Z E S K İ da da sapı olan eğri bı3 R A K L A P A S çak... Sodyum eleT E R A N E mentinin simgesi. 6/ 4 A D Bir soru sözü... Tavla 5 Ş A R A Ş U R A Z A R A da ‘‘üç’’ sayısı... Fo 6 O Ğ U Z T I R G A F toğrafçılıkta ‘‘bula 7 T nık’’ anlamında kulla 8 U R İ A T A İ nılan sözcük. 7/ Gerek 9 A N A B A S İ S siz, anlamsız, boş söz. 8/ İyi nitelikleri olmayan, kötü... Gelinin başından saçılan para, çiçek, şeker gibi şeyler. 9/ Atların alınlarında bulunan beyaz leke... Siper, hendek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: TC KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ 2004/1345 Vas. Tayini Mahkememizce verilen 6.6.2005 tarih ve 2004/1345 E 2005/456 K. sayılı kararıyla İbrahim ve Esma’dan olma 6.10.1943 doğumlu MUSTAFA AYDIN’a TMK’nin 405. maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine İbrahim ile Esma’dan olma 1938 doğumlu kardeşi ZEKİYE ZAFER vasi olarak tayin edilmiştir. 6.6.2005 Basın: 47711 1/ ‘‘Söğüt bülbülü’’ de denilen ötücü bir kuş... Bir nota. 2/ Mesafe... Sırtta taşınan yük. 3/ Bir şeyin olmasına az kaldığını belirtmek için kullanılan deyim sözü... Yaşanmış olayların anlatıldığı yazı türü. 4/ Ölenlerin kılınmamış namazları ve tutulmamış oruçları için verilen sadaka. 5/ Sularda yaşayan tek hücreli bir canlı... Yabancı. 6/ İnce yapılı... Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa. 7/ Ender, seyrek... ‘‘Franz ’’: Ünlü Çek yazar. 8/ Derince çanak... Argoda genç ve yakışıklı erkeğe verilen ad. 9/ Pamuk ya da ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın ve ensiz bir kumaş... Şarkı, türkü. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle