19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 EKİM 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr UNESCO tarihi bombalayan İsrail’e ‘diplomatik kollama’dayken dünya sanatçıları ayaklandılar 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL İsrail’e ‘Evrensel Kültür’ boykotu eş bin yıllık bu kent, depremlerle, dev dalgalarla ve savaşlarla her yıkılışından sonra daha güçlü ayağa kalktı...’’ Bu satırların yer aldığı Toronto Star gazetesindeki ‘‘Beyrut’’ yazısını (1 Ağustos 2006) aktarırken: ‘‘İsrail’in acımasız bombalarına Birleşmiş Milletler’in (BM) yanı sıra UNESCO gibi kültür kurumlarının da seyirci kalmaları, tarihe kim bilir hangi onur kırıcı yorumlarla geçiyor?’’ demiştik... (Cumhuriyet11 Ağustos 2006) Bu yakınmamızın ardından meğer UNESCO Lübnan’a 4 kişilik heyet göndermiş... Genel Müdür Koiçiro Matsuura da ‘‘Kültürel varlıklar için tüm önlemlerin alınmasını istiyoruz...’’ diyerek tarihi yerleri gözetmelerini ‘‘İsrail’’le birlikte ‘‘Hizbullah’’tan da istemiş... UNESCO Genel Müdürü’ne, asıl ‘‘uyarı’’sını İsrail’e yapması gerektiğini; tek önlemin ise ‘‘savaşın devamının engellenmesi’’ olduğunu anımsatan var mı bilemiyoruz. Ancak gördüğümüz o ki, İstanbul’u Dünya Mirası listesinden ‘‘onur kırıcı’’ söylemle çıkartma tehdidinde bulunan UNESCO yönetimi, Lübnan’da taş taş üstünde bırakmayan İsrail’e karşı ‘‘kibarlık’’ın doruğunda... İstanbul’un yeterince korunamadığı gerçek olsa bile, Türkiye’yi Buda heykellerini parçalayan ‘‘Taliban’’la aynı gösterebilenler; yaşama ve kültüre saldırmakta Taliban’ı çoktan geride bırakan İsrail’i ‘‘incitmemek’’ amacıyla, 34 gün boyunca bombalanan Hizbullah’a da ‘‘tarihi koruyun’’ diyebiliyorlar... Oysa vaktiyle, ABD ve İngiltere ‘‘...hep 3. ‘Benden Sonra Tufan Olmasın!’ Muhsin Ertuğrul’un anılarını topladığı kitaba verdiği başlık : “Benden Sonra Tufan Olmasın!” Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yayınları Toplumsal Belgeler Dizisi’nde, 1989 yılında yayımlanmış. Son haftalarda bu kitabı bir kez daha okumak ihtiyacını duydum. Tıpkı ondan hemen önce, Sabahattin Eyuboğlu’nun tiyatro üzerine yazılarını da yeniden –kim bilir kaçıncı kez!– okuma ihtiyacını duymuş oluşum gibi. Muhsin Ertuğrul’un anılarının daha önsözünde, insanı sarsmaya başlayan kimi satırlar: “İnsan, yaşamı boyunca, karagöz perdesine oyun öncesi iğneyle iliştirilmiş ‘göstermelik’ gibi kalmamışsa; etten, kemikten, beyinden, duygudan yapılmış bir yaratığın yararlı izlerini taşımışsa, bırakalım yaptıklarını bize söylesin. O zaman, gecesi arkamızda kalır, önümüze gündüzü serilir; böylelikle yoksuldan aşırılan somunun hesabı verilmiş olur.” Büyük sanat adamı, anılara girdikten sonra da şu ‘somun’ meselesine yine değinmiş; doğumundan söz ederken şöyle diyor : “İyi mi, kötü mü oldu? Hiç doğmasaydım daha mı iyi olurdu? Doğuşum toplumumuza katkıda bulundu mu, yaşamımdan olumlu izler kalacak mı, yoksa bu dünyadan yalnız somun tüketicisi olarak mı geçip gideceğim?” ??? Sanatla yoğrulmuş, sanat düşüncesiyle, eylemlerini hep birleştirmiş, “…bu sanat dalının toplumun yüreğinde çiçekler açtıracağına”, “yeryüzünde tiyatronun binbir derde deva olduğuna”, “Bütün kötülüklerin, insanın insandan kopmasından, uzaklaşmasından; birbirlerinin sıcaklığını, sevgisini duyamadıklarından doğduğuna” inandığı için, bütünüyle tiyatroya adanmış bir yaşamın sahibi geriye baktığında, hâlâ yediği somunun hakkını vermiş olabilmenin kaygısını taşısın; Bodrum’daki yazlıkların, Nişantaşı’ndaki kışlıkların, arabaların ve kotraların hesabını yapacak yerde, kendine sadece “Yoksa bu dünyadan yalnız somun tüketicisi olarak mı geçip gideceğim?” diye sormuş olsun – bugün için, inanılır şey mi bu? Yediği somunun hesabını vermenin sınırlarını çok aşarak, hep kötü koşullardan söz eden tiyatroculara ise Sabahattin Eyuboğlu yanıt vermiş, hem de ta 1955’te, yani bundan tam 51 yıl önce: : “…peki, şartlar bizde her yerden kötü diyelim: Kötü şartların da kendine göre tiyatrosu, bu kötü şartlarla savaşan tiyatrosu olmaz mı?.. Sanatın rahat şartlar içinde geliştiğini söyleyenler, sanattan vazgeçmiş, yahut sanatın kırıntılarıyla geçinen rahatına düşkün kişilerdir. Sahici sanatkâr, kötü şartlara rağmen, hatta kötü şartlardan faydalanarak yapacağını yapar. Bizde tiyatronun gelişmesini engelleyenler, çok rahat şartlar içinde tiyatro yapanlardır… Sadece sahneye çıkmayı bir saadet saymayan adamı hiçbir devlet tiyatro adamı yapamaz… Bizde tiyatro, zor para getirdiği için değil, kolay para getirdiği için gelişmiyor belki. Tiyatroda biraz olsun kendini gösterip de fakir, mesela bir ilkokul öğretmeni kadar fakir kalmış kimse tanıyor musunuz? Tiyatrolarımızda adı geçen sanatkârları bir gözden geçirin: Kendileri hep bu memlekette tiyatro sanatının para getirmediğinden şikâyet ederler ama, çoğu kolayca kazanılmış bir sahne şöhretini, paraya çevirmekle meşguldürler…” ??? Eyuboğlu’nun bu satırları yazışının üzerinden geçen 51 yıl, ne yazık ki Türk tiyatrosunun yararına işleyen bir zaman olmadı. Bu zaman içersinde özel tiyatroların büyük çoğunluğu, 1982 yılında yürürlüğe giren ve özel tiyatrolara devlet yardımını öngören yönetmelikle birlikte, kendilerini anlayış olarak birer ödenekli tiyatroya dönüştürmekte hiçbir sakınca görmediler. Bu yönetmeliğin yürürlükten kaldırılmasından bu yana tanık olunan tepkiler, bu durumun en canlı kanıtıdır. Muhsin Ertuğrul’un somun hesabının yerini nicedir başka dökümler aldı. Öyle ki, günümüzde yayımladıkları anılarında, bir yandan gözde kıyı kasabalarında yaptırdıkları evlerden ve yatlardan söz ederken öte yandan koşulların ağırlığı ve devlet yardımının azlığı yüzünden tiyatro yapmakta ne kadar zorlandıklarını aynı kitapta yazmaktan çekinmeyen kimi ‘kıdemli’ özel tiyatro sahiplerimiz var! Muhsin Ertuğrul ile başladık, onunla noktalayalım: “Yarın kıyamet kopacağını bilsem, bugün bir tiyatro daha açarım…” ahmetcemal@superonline. com [email protected] ‘‘B İNSANI “TARİHİYLE” BOMBALADILAR İsrail’in 34 gün kesintisiz boma yağdırdığı Lübnan topraklarındaki tarihsel miras, antik çağdan Osmanlı dönemine kadar binyılların tanığı. Savaş, sadece yaşamı değil, yaşamın kimlik kaynağı olan bellek değerlerimizi de yok ediyor... kulak asmazken, İrlanda parlamentosu AB Bakanlar Konseyi’nden İsrail’e karşı ticari yaptırım uygulanmasını istedi. Güney Afrika da İsrail’e ekonomik boykotu gündeme getirirken, Glasgov’daki Avrupa Kriket Şampiyonası’nda İsrail’in maçları programdan çıkartıldı... E MİMARLARIN BOYKOTU İşte tüm bu duyarlı çıkışlar arasında mimarlar da yerini alıyor... Venedik’teki ‘‘Mimarlık Bienali’’nde bildiri yayımlayan ‘‘Filistin’de Adalet için Mimar ve Planlamacılar’’ (APJP) adlı grup, 19 Kasım’a kadar sürecek etkinliklerde İsrail’in temsiliyetini kınıyor. İsrail’in bienale gönderdiği ve Arap dünyasıyla savaşlarında ölenleri simgeleyen ‘‘15 anıt’’lık çalışması için aynı bildiride; ‘‘Lübnan’a yönelik çirkin savaşla, Gazze’de devam eden tek taraflı savaşın sorumlusu ‘mimari’yle aklanamaz...’’ deniyor. Projede ‘‘anıtlaştırılan savaşlar’’ın hedefi ve asıl kurbanlarının Filistinliler olduğunu anımsatan APJP soruyor: ‘‘Filistinli mimarlar neden bienalde yoklar?’’ Nitekim ‘‘İsrailli’’ olmasına rağmen bildiriyi imzalayan mimar Tula Amir de; ‘‘Proje, dökülen ve gelecekte dökülecek kanların meşrulaştırılmasıdır’’ derken, İngiliz Yahudi mimar Abe Hayeem ise projeyi şöyle özetliyor: ‘‘İsrail’in savaşları haklı çıkarılıyor...’’ İsrail’in ‘‘işgal’’e dayalı kuruluş yıllarında Filistinlilere kendi vatanlarında yaşattıkları ‘‘El Nakba’’ya (Büyük Felaket) dair tek bir anıtın bile olmaması da projeye yönelik ‘‘siyasi propaganda mimarisi’’ eleştirisinin gerekçeleri arasında. Bütün bu değerlendirmeleri umutla izleyen Filistin Mimarlar Odası’nın tek tesellisi ise İsrail’in bienalden atılmasını talep ederken yalnız kalmaması; dünya mimarlarından ‘‘mimarca’’ desteğin artması... Bakalım, UNESCO’yu yönetenler, işte bu ‘‘evrensel kültür bilinci’’ne yeniden kavuşabilecekler mi? V dünyanın kültürleriyle ilgileniyor’’ diyerek UNESCO’dan ayrılıp parasal katkılarını kestiklerinde bile UNESCO’yu yönetenler, sömürgeciliğe karşı ‘‘insanlıktan yana’’ çizgiden asla ödün vermemişlerdi... Öyle anlaşılıyor ki şimdiki yönetim ise BM’yi ‘‘evrensel adaleti simgeleyen kimliği’’nden uzaklaştıran ‘‘ABD kutuplu’’ küresel egemenliğin fazlasıyla etkisi altında... İNEMACILARIN DİRENİŞİ UNESCO İsrail’e karşı işte böylesine ‘‘diplomatik kollama’’ içindeyken, sivil sanat dünyası ise tarihsel sorumluluklarını unutmuyor... Sinemanın çağdaş isimlerinden Ken Loach, filmlerinin geçen ayki Hayfa Film Festivali’nde gösterilmesine ‘‘izin vermeyerek’’ demişti ki; ‘‘Filistinlilerin boykot çağrısını S destekliyor ve İsrail’e kimsenin gitmemesini diliyorum.’’ Filistinli sinemacıların ve sanatçıların ‘‘Gerçek ve Kalıcı Barış Sağlanıncaya Kadar İsrail’e Akademik ve Kültürel Boykot’’ çağrısına uyan Yunanistan Film Merkezi de Hayfa’ya katılmazken, Edinburgh ve Locarno Film Festivalleri ile İrlanda Film Enstitüsü, ‘‘sivillerin katliamıyla lekelenen para’’ tanımını yaparak İsrail’in sponsorluğunu reddettiler... Bizde de Belgesel Sinemacılar Birliği İsrailFilistin işbirliğiyle başlamış ‘‘Greenhouse’’ adlı filmdeki ortaklığından çekildi. AB’nin projeyi sürdürme kararına Türkiye’den ‘‘başka ortak’’ aranması üzerine de şu açıklamayı yaptı: ‘‘Yaşanan gelişmeler karşısında İsrail kaynaklı Greenhouse projesini Türkiye tüm kurumlarıyla boykot etmelidir...’’ Bu insanlık dileğine Türkiye’yi yönetenler 15 EKİM’E KADAR İSTANBUL VE ANKARA’DA PLASTİK SANATLAR DERGİSİ ARTİST’İN YENİ SAYISI ÇIKTI Türkiyeİran Edebiyat Günleri’nin ikincisi başlıyor Kültür Servisi İlki 1424 Mayıs 2004’te Ankara ve İstanbul’da düzenlenen ‘Komşu Aç Kapıyı: Türkiyeİran Edebiyat Günleri’ etkinliğinin ikincisi yarın başlıyor. 15 Ekim’e kadar Ankara ve İstanbul’da gerçekleşecek olan etkinliğin ana konusu ‘çokseslilik’. Yurtdışından ve yurtiçinden birçok edebiyatçının katılacağı etkinlikte konuşmacılar romanda, öyküde ve şiirde çokseslilik üzerine bildiriler sunacaklar. Bu bildiriler, etkinliğin sonunda bir kitap haline getirilip basılacak. Kültür Bakanlığı, belediyeler ve üniversitelerin desteğiyle düzenlenen ‘Komşu Aç Kapıyı’nın Ankara ayağı 68 Ekim tarihleri arasında TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde yapılacak. Etkinlikte Ahmet İnam, Ahmet Yıldız, Ali Fuat Bilkan, Aydın Çubukçu, M. Bülent Kılıç, Çiğdem Yıldırım, Gürsel Korat, Halim Şafak, Hüseyin Su, İhsan Işık, Kenan Sarıalioğlu, Kurtuluş Kayalı, Laurent Mignon, Nilay Özer, Şükrü Erbaş, Süha Oğuzertem, Onur Kula ve Yıldırım B. Doğan Ankaralı edebiyatseverlerle buluşacak. Etkinliğe İran’dan da Bahareh Rezai, Fereşte Sari, Huşiyar Ansarifer, Mahmut Develetabadi, Meftuh Emini, Mehrnuş Kurbanali, Mehsa Mohebbali, Meryem Horasani, Muhammed Muhammedali, Rıza Beraheni, Rıza Seyfeddini, Şuşa Guppy ve Ziba Kerbasi katılacak. İstanbul’da ise 1415 Ekim’de Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampusu’nda yapılacak olan etkinliğe Adnan Özer, Ahmet Oktay, Ataol Behramoğlu, Ayfer Tunç, Ece Temelkuran, Füruzan, Hande Öğüt, Oruç Aruoba, Selim İleri, Sennur Sezer ve Tahsin Yücel konuşmacı olarak katılacaklar. (www.komsuackapiyi.net) Güncel gelişmelerden sanat felsefesine Kültür Servisi Aylık plastik sanatlar dergisi Artist’in ekim sayısı çıktı. Genel yayın yönetmenliğini sanat tarihçi eleştirmen Kaya Özsezgin’in yaptığı derginin bu sayısında, yine ülkemiz ve dünyadan sanat haberleri, sanatçı yazarların kaleminden eleştiri yazıları yer alıyor. İNSELLİĞİN KIRMIZI HAVARİLERİ’ Necmi Karkın, ‘Tinselliğin kırmızı havarileri’ başlıklı yazısında, felsefi ve sanat tarihsel açıdan yaklaşarak konuyu ele alıyor. Yahşi Baraz da bu sayıda Barselona’daki Joan Miro Vakıf Müzesi üzerine izlenimlerini paylaşıyor. Kaya Özsezgin’in çevirisiyle ‘Kandinsky ve Ansızın Ortaya Çıkan Soyutlama’, Gülgün Başa ‘T Mila Venüsü ‘KOMŞU AÇ KAPIYI’ rır’ın ‘Rodin’i Anlamak’, Erhan Ersöz’ün ‘Türk Sanatçısı Dünya Sanatçısı mı?’ dergide yer alan yazılardan. ‘Askeri Müze Resim Koleksiyonlarında Osmanlı Donanma Gemileri’ konusundaki inceleme yazısını Serdar Başaran kaleme almış. ‘Sanat Felsefesinde Estetik Nesnenin Eleştirisi, Nesnenin Estetik Eleştirisi ve Sanat Ontolojisi’ başlıklı yazısıyla Süleyman Özderin, Rembrant Van Rijn’in sanatını ve yaşamını ele aldığı yazısıyla Gülseli İnal, ‘Bakakaldığımız Başyapıtlar’ adlı yazısıyla Ziya Gürel de derginin bu sayısının konukları arasında. Gültekin Çizgen de, ‘Doğu Batı’ başlığı altında, bu kavramlara derin bir bakışı paylaşıyor okurla. Artist, daha fazla sanatsevere ulaşması için 1 YTL’den satışa sunuluyor. TC ZEYTİNBURNU 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2005/818 Davalı FAZLI PORTAKAL Yakup ve Ayşe oğlu 1945 d.lu Evren Mah. Gülbahar Cad. Bahar Sok. No: 25 Bağcılar adresinde iken ikametgahı halen meçhul. Davacı KEZBAN PORTAKAL vekili tarafından davalı FAZLI PORTAKAL aleyhine mahkememize açılan boşanma davasının açık yargılaması sırasında davalıya dava dilekçesi ve duruşma gününün davalının adresi meçhul bulunduğundan ilanen tebliğine karar verilmiştir. Mahkememize ait 2005/818 esas sayılı dava dosyasının duruşma günü olan 15/11/2006 tarihinde saat 14.00’teki duruşmada hazır bulunmanız, hazır bulunmadığınız takdirde kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, temsil ettirmediğiniz ve duruşmaya gelmediğiniz takdirde yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve karar verileceği hususunda dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 18/09/2006 Basın: 47795 CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle