20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 EKİM 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 Etkinliğin 25 yıllık yolculuğuna emeği geçenlere şükran borçluyuz Haydi kitap fuarına am 25 yıl geçmiş aradan! Yarın açılacak olan İstanbul Kitap Fuarı 25 yaşında! Kimi zaman daha dündü diyorum birinci kitap fuarının heyecanıyla coşup kanatlandığımızda; kimi zaman da ne dünü, yüz yıl geçti aradan diyorum… Gönül yaşıma, umutla umutsuzluk arasında gidip gelmelerimle bağımlı olarak, TÜYAP Kitap Fuarı’nın 25 yılı, ya uzuyor ya da kısalıveriyor… Zaten bu yılın teması “Kitap Fuarı’nın 25 Yılı – Bir Yolculuk Öyküsü”… Henüz yarın olmadı, bu tema üzerine hazırlanan sergiyi görmedim ama belleğimden damıttıklarımla, çoktan bu yolculuğa çıktım bile… Yıl 1982… 12 Eylül’ün tüm şiddeti, baskısı, yasaklarından kurtulamamışız henüz! Milleti korku esir almış! Kitaplar toplanıyor, kitaplar yasaklanıyor, kitaplar yakılıyor, yazarlar tutuklanıyor, okurlar işkencede… Önümüze her gün farklı bir yasaklar listesi geliyor. Ve böyle bir ortamda İstanbul’da Kitap Fuarı düzenleniyor! Ne müthiş bir vaha, nasıl bir buluşma, paylaşma ortamı! Daha da çoğu var; bir direnme, bir meydan okuma ortamı… Kitaplar arasında soluk alıyoruz. Okurlar yazarlarla buluşuyor, kucaklaşıyor. Hep birlikte çoğalıyoruz. Sanki açlıktan, kıtlıktan çıkmış gibiyiz. Sütun sütun yazmışım: “Millet, haberiniz var mı? Bu kitaplar buraya yakılmak için toplanmadı! Bu kitaplar buraya yargılanmak için de toplanmadı!” diye haykırarak müjde veriyorum okurlara… Gençler anımsamaz, yetişkinler ise tadına doyamadıkları Tepebaşı’ndaki sergi alanına takılı kalmıştır. (Doğrusu ben de, Beylikdüzü’ne taşınmadan önceki mekânı, hayatın tam içindeki o Tepebaşı’ndaki fuarları çok özlüyorum.) Ama kitap fuarı önce Taksim Meydanı’ndaki Etap Otel’de açılırdı. Şimdiki “The Marmara”da; iki kata yayılırdı. İlk yıl 80 bin kişi, ikinci yıl 200 bin kişi fuarı gezdi diye şaşıp kal T DÜNDEN BUGÜNE ? Kitap Fuarı 25 yıldır hep birlikte çoğaldığımız bir paylaşma ortamı... Kitaplar arasında soluk alınan, okurlarla yazarları bir araya getiren bir buluşma. mıştık! Herhangi bir fuarı gezen ziyaretçi sayısının çok üzerinde sayılardı bunlar! Nasıl unutabilirim? 1983’te, İkinci Kitap Fuarı’nın açılışının ertesi günüydü. Aziz Nesin’e inme indi, kısmi felç geçirdi, hastaneye kaldırıldı. Kendine geldiğinde ilk söylediği şuydu: “Okurlara çok ayıp oldu, kitap fuarında imza günüm vardı…” 1984’te, Üçüncü Kitap Fuarı’nda bir araya gelen yazarlar, okurlar en çok neyi konuşuyorlardı bilir misiniz? Bir ya da iki hafta önce Atatürk Kültür Merkezi’nde “İslam Tıp Konferansı’’ toplanmış ve konferansın açılışında, bir İngiliz bilim adamının kitabı yakılmıştı! Evet, Atatürk’ün adını taşıyan bir kültür merkezinde! Yine o günlerde Kültür Bakanlığı’nın en büyük tasası, “suçlu” ya da “zararlı” diye etiketlediği ve depolarına kaldırdığı kitapları nasıl imha edeceğini bilememekti. Depolar dolup taşmış, artık başka kitap almıyordu…Yakmalı mı, yoksa SEKA’ya mı yollamalı? Kim demişti anımsamıyorum: “Önce işe kitaplar yakılarak başlanır, sonra insanlar yakılarak bitirilir!”… O günlerde, Madımak adlı bir otelde bir gün insanları da yakacağımızı elbet bilmiyorduk. AYATIMIZI ZENGİNLEŞTİRENLER 1984’te fuar yönetimi yeni bir uygulama başlattı. Fuara gelen okurların seçimiyle, ankete katılımıyla “Halk Ödülü” konuldu. İlkini Yaşar Kemal, ikincisini Aziz Nesin aldı. 198489 yıllarında “Halk Ödülü” alanlar Yaşar Kemal (2 kez ) Aziz Nesin (2 kez) Mehmet Ali Birand ve Emin Çölaşan’dı. 1987’den sonra ise İstanbul Kitap Fuarı Onur H Yazarları seçilmeye başlandı. Bu yılın onur yazarı Doğan Hızlan. Yaşamını yalnızca edebiyata, kitapların dünyasına değil, kültürümüzün her alanına adamış Doğan Hızlan’ı kutlarken, önceki onur yazarlarını, çizerlerini de anmadan geçemiyorum. İşte hayatımızı zenginleştiren bir liste: 1987 Fazıl Hüsnü Dağlarca, 1988 Nadir Nadi, 1989 Turhan Selçuk, 1990 Aziz Nesin, 1991 Melih Cevdet Anday, 1992 Yaşar Kemal, 1993 Rıfat Ilgaz, 1994 Adalet Ağaoğlu, 1995 İlhan Selçuk, 1996 Peride Celal. 1997 Vedat Günyol, 1998 Fethi Naci, 1999 Server Tanilli, 2000 Şükran Kurdakul, 2001 Semih Balcıoğlu , 2002 İlhan Berk, 2003 Tahsin Yücel, 2004 Gülten Akın, 2005 Vüsat O. Bener, 2006 Doğan Hızlan. Kitap Fuarı’nın 25 Yılı yolculuğunu kısa kesmek zorundayım. (Yerim bitmek üzere) Ama zaten yukarıdaki isimlerin her biri sizi farklı yolculuklara çıkarmaya yetecektir… Zaman oldu, kitap fuarına bomba ihbarı yapıldı, bir anda polis gücüyle fuar alanını terk etmek zorunda kaldık. Sonra bir şey bulunamadı dendi. Gerçek miydi, provokasyon mu bilemem… Zaman oldu kitabı en büyük düşman belleyip milleti ondan uzaklaştırmaya çalıştılar. Televizyonda kitapların “suç aleti” diye gösterildiği günlerdi… Bırakın kitaplarını, söylemini beğenmediğimiz yazarları linç etme döneminden önceydi... Kitap Fuarı bunların tümüne direndi, meydan okudu… Bundan 25 yıl önce 40 yayınevi 30 yazarla yola çıkmıştı… Bugün 500 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu; etkinliklere katılan 800 yazarla yoluna devam ediyor… Bu yolculuğa emeği geçenlere şükran borçluyuz… Yarın yolunuz kitap fuarına düşecek olursa, saat 15.00’te Türkiye Yazarlar Sendikası standında sohbete, imza günüme beklerim. www.zeyneporal.com ! KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Kentli Olma Bilinci Bayram sırasında pek çok İstanbullu kenti terk edip başka ülkelere gitti. Kimi vatandaşlarımız, bu günlerini alışveriş ve benzeri maceralara hasrederken kimileri de bilgi hazinesini geliştirmek için kullandı bu tatil olanağını. Yaptıkları yolculuklar, dünyanın farklı köşelerindeki yerel yönetimlerin kentsel dönüşüme, kültür ve sanata ilişkin yaklaşımları hakkında bir fikir verirken, kendi kentlerinde olup bitenlerle karşılaştırma olanağı sağladı hiç kuşkusuz. İstanbul, her yıl olduğu gibi bu yıl da, ramazan ayı süresince yerel yönetimlerinin kültür ve sanat anlayışının yansımalarına sahne oldu. Kentin, Taksim, Sultanahmet gibi ana merkezlerinde taşra estetiğinin tipik örnekleri ile karşılaşan kentliler, Avrupa’da kent kültürüne sahip çıkan yerel yönetimlerin yaptıklarını görünce neler hissettiler acaba? Herhalde merak etmişlerdir: Belediye başkanlarının Avrupa ülkelerine yaptıkları yolculuklardan neden hiç ders çıkarmadıklarını… Çıkarsalar, Beyoğlu kaldırımlarının hali böyle olur muydu? Tarihi yapıların restorasyonu bu kadar bilinçsiz yapılabilir miydi? Kentlilere sunulan kültür ve sanat etkinliklerinin düzeyi de farklı olurdu herhalde… Elbette, bütün bunlar oluyorsa, kentli olma bilincine sahip çıkmayan yurttaşların sorumluluğu göz ardı edilemez. Kaçımız, kentin kültür, sanat değerlerinin korunması için mücadele ediyoruz? Kaçımız, bu alanda bir şeyler yapmaya çalışan az sayıdaki sivil toplum örgütüne omuz veriyoruz? Kaçımız, mahalle düzeyinde örgütlüyüz ve mahallemizin fiziki ve sosyal yapısına yönelen her müdahalede sesimizi duyurmak ihtiyacını hissediyoruz? Gelin, Avrupa’daki birkaç uygulamadan söz edelim, tatil anılarımız henüz tazeyken. Yöneticilerimizin bu anlatacaklarımızdan zerre kadar etkilenmeyeceğini bilsek de... ??? Fransa’dan başlayalım isterseniz – hani şu sıralar yeniden düşmanımız olan Fransa’dan (Sırası gelmişken, söylemeden edemeyeceğim: Kültürel boykotla ancak kendimizi cezalandırırız. Bu saçmalığa kültür ve sanat insanlarımızın geçit vermeyeceğine inanıyorum. Siyasilerin başarısızlıklarının bedelini neden halk ödesin ki?) Evet, Fransa’daki bir uygulamadan söz edeceğim. Kentsel dönüşüm kavramından, rantsal dönüşüm anlamını çıkartmıyor Fransızlar; yasa çıkarıp halkın malını elinden almak yerine, dönüşümü halkın katılımı ile gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bizimkiler kadar zeki olmadıklarından herhalde, her şeyi kendilerinin çözemeyeceklerini düşünüyorlar. Tarihi mekânların (kiliseler, şatolar vb.) restorasyonu yerel yönetimlerin sorumluluğunda. Ve bu işi büyük ölçüde merkezi hükümetin fonları ile gerçekleştiriyorlar. Kültür (ve İletişim) Bakanlığı’nın bu konuda yerel yönetimlere getirdiği bir koşul var: Tarihi mekânın kullanımı konusunda bir plan sunmaları ve kullanımın sivil toplum örgütleri eliyle gerçekleşmesi. Mesela, bir manastır mı onarılacak, koşul; o manastırda bir değil, birkaç sivil toplum örgütüne mekân verilmesi ve onlar aracılığıyla manastırın kültür ve sanat etkinliklerine açılması. ??? Kentlilik bilinci kamusal alana sahip çıkma sorumluluğunu içerir. Kentin en önemli yaya güzergâhı İstiklal Caddesi’nin maruz kaldığı reklam bombardımanından (acaba aydınlatma sisteminin seçiminde etken olmuş mudur, telleri çamaşır ipi gibi kullanma düşüncesi); Taksim Sular İdaresi duvarı üstüne hiçbir estetik kaygı taşımaksızın rasgele yerleştirilmiş Belediye duyurularından acaba kaç İstanbullu şikâyetçidir? Eminim, sayımız hiç de az değil. Peki, “Kaçımız bu konuda bir şey yaptık” sorusunun cevabı da aynı derecede olumlu mu? Ne dersiniz? Kamusal alan, yerel yönetimin rant alanı değildir, olmamalıdır. Toplumsal yarar, yalnızca duyuruların içeriği ile açıklanamaz. Duyurunun, biçimi, estetiği de önemlidir. Kamusal alana yapılacak her türlü fiziki müdahale sorumluluk gerektirir. Bütün bu önermelerde anlaşıyorsak, “Ben yaptım oldu” mantığı ile hareket eden yöneticileri durduracak tek gücün sivil inisiyatifler olduğunu unutmamakta yarar var. Bu konuda gene Avrupa’dan bir örnek verelim: Barcelona caddelerinin iki yanındaki aydınlatma direklerinde hepsi aynı boyutta, iyi bir tasarımcının elinden çıktığı belli olan duyurular asılı. Peki, ne var bu duyurularda? Kentin önemli kültür ve sanat etkinlikleri… Kentin ana caddelerini şirketlere pazarlamak akıllarına gelmemiş demek ki adamların! 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti (daha doğrusu bu sıfatı paylaşacak üç kentten biri) olmaya hazırlanan İstanbul’un yerel yöneticilerinin kültür ve sanat alanları ile ilişkileri konusuna devam edeceğiz. [email protected] Sergi Rahmi Koç Müzesi’nde yer alacak ‘Leonardo: Evrensel Deha’ Sergisi İSTANBUL (AA) Rahmi M. Koç Müzesi, Leonardo Da Vinci’nin mühendislik harikası olarak kabul edilen, orijinal çizimlerinden yola çıkılarak yapılmış makinelerin kopyalarından oluşan “Leonardo: Evrensel Deha’’ sergisine 2 Kasım31 Aralık 2006 tarihleri arasında ev sahipliği yapacak. Müzeden yapılan yazılı açıklamaya göre, “Leonardo: Evrensel Deha’’ sergisi, The Partners işbirliği ve Arçelik’in ana sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Sergi, Leonardo Da Vinci’nin 14781513 yılları arasında tasarladığı ve kendisinin orijinal çizimlerini derinlemesine çalışmış, konularında uzmanlaşmış tarihçiler ve mühendisler tarafından inşa edilmiş benzersiz 40 adet işlevsel, çoğu gerçek ebatında replikayı içeriyor. Da Vinci tarafından önerilen ve Da Vinci döneminde bulunabilen tahta, ip, tutkal gibi malzemeler kullanılarak, sadece o dönemin aletleriyle, tamamen el işçiliği ile yine Da Vinci’nin talimatlarına göre yapılmış eserleri içeren sergi, makinelerin kullanımına göre 5 bölümden oluşuyor. İlk 4 bölüm, Leonardo Da Vinci’ye eserlerinde ilham veren doğadaki dört madde “toprak, ateş, hava ve su’’ya göre tasarlanmış replikalardan oluşurken, 5. bölüm ise Da Vinci’nin tasarladığı diğer mekanizmaları içeriyor. Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilecek olan interaktif sergide, ziyaretçiler, Da Vinci’nin zekâsını anlayıp, bazı makinelere dokunma ve kullanabilme fırsatı da bulacak. ‘Aydın mısın?’ sorusuna yanıt aramak... Kültür Servisi Utku Erişik ve radyo programcısı Barbaros Uzunöner, “Aydın mısın” adlı oyunuyla seyirci karşısında. Oyun 3 Kasım’da İstanbul Caddebostan Kültür Merkez’inde, 10 Kasım’da Bartın Belediye Cep Sineması’nda, 25 Kasım’da İzmir Güzelyalı Kültür Merkez’inde, 1 Aralık günü İstanbul Caddebostan Kültür Merkez’inde ve 67 Ocak 2007 tarihinde de Almanya Köln Arkadaş Tiyatro Sahnesi’nde tiyatro severlerle buluşacak. Oyunun yaratıcıları Erişik ve Uzunöner oyunu Rıfat Ilgaz’ın “Aydın mısın?” şiirinden yola çıkarak yazdıklarını söylüyorlar. Oyunda, edebiyatımızın ustalarından Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Halikarnas Balıkçısı ve Attilâ İlhan sahnede buluşuyorlar ve yaşadıklarını anlatarak “Aydın kime denir” sorusuna yanıt arıyorlar. Oyunun müziklerinde ise Edip Akbayram, Zülfü Livaneli, Sevingül Bahadır, İlkay Akkaya ve Serhat Akyol’un destekleri var. Erişik, bu oyunu yazma ve sahnelemedeki çıkış noktalarını şöyle özetledi. “Bu ülkeden bir an önce kaçma heveslisi, yurtdışında ışıytılı yaşama özenen ya da tek çıkış yolunu bu olarak gören yaşıtlarımıza farklı bir bakış, bir umut ışığı olabilmek istedik. Rıfat Ilfaz’ın sözlerini anımsatalım. ...’Benden geçti mi diyorsun, korkuluk ol’...’Benden geçti...’ diyenleri harekete geçirebilmek istiyoruz. Her anlamda sıkıntılı günlerden geçerken, bu aydınlığa bizi götürecek olan kişi yine bizleriz.” K Â M İ L M A S A R A C I ‘RIFA ILGAZ’IN ŞİİRİNDEN YOLA ÇIKTIK’ K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K SENDER DÜZENLİYOR Temel senaryo dersleri başlıyor Kültür Servisi Senaryo Yazarları Derneği (SENDER), dördüncü dönem çalışmalarına başlıyor. Derneğin 2006 – 2007 kış sezonu programında yer alan 4 farklı atölyeden biri olan “Senaryo Temel Tasarım ve Senaryo Geliştirme Atölyesi”ne son başvuru tarihi 15 Kasım 2006. SEN–DER’in önceki dönemlerinde ustalardan ders alan yüzlerce kişi sertifika sahibi oldu. Hatta bazı öğrenciler profesyonel anlamda çalıştılar. 2006 – 2007 sezonunda da katılımcılar aylık bedeli 200 YTL toplamda 600 YTL olmak üzere Safa Önal, Hüseyin Kuzu, Atilla Engin, Haluk Ünal gibi usta isimlerlerden 3 aylık bir eğitim alacaklar. Atölye günleri talebe bağlı olarak cumartesi veya pazar olarak belirlenecek. Öğrenciler günde 4 saatten toplam 48 ders saati eğitim alacaklar. Atölye öğrencilerine ve öğrencilere yüzde 20 indirim sağlanacak. (0212 244 21 22251 65 45/[email protected] Web: www.sender.org) CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle