25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 2006 CUMARTESİ 16 Hoş Seda Dr. Metin Bakkalcı, Füsun Sayek’in Türk Tabipleri Birliği’ne önderlik ettiği sürece en yakınında çalışan arkadaşlarından biriydi. Bakkalcı’ya bir süre önce sormuşlardı, ‘‘Füsun Sayek’i nasıl bilirsiniz’’ diye. Duygu ile bilincini birbirine katıp yanıtlamıştı: ‘‘Ne mutlu ki, bu ülkenin ve hekimlik ortamının bir Füsun Sayek’i var. Ne mutlu ki, hekimlik vicdanının örgütü olan Türk Tabipleri Birliği’nin bir Füsun Sayek’i var. Ne mutlu ki, bizlerin bir Füsun Sayek’i, Füsun Ablası var. İnsana ait tüm zenginlikleri yansıtan o muhteşem gözleri, umutlarımızın, gelecek hayallerimizin bile yok edilmeye çalışıldığı bir ortamda her zaman gülen aydınlık yüzü, her türlü zorluklar karşısında bile içten ve doğal refleksi ile kışkırtıcı zekâsının olağanüstü buluşması ile beden dili dahil kendisini her düzeyde ifade ederek hepimizi çoğaltışı ile o bizim yaşam sevincimiz. Bizzat var oluşu tüm insanlık için yaşamı güzelleştirmek, insanların mutlu ve sağlıklı olması, iyi hekimlik değerleri ışığında mesleğimizin nitelikli ve yaşam sevinci ile yerine getirilmesiyle özdeşleşmiş bir insan, bir hekim, bir anne, bir eş, bir kadın, bir dost... Onunla birlikte bugünü zenginleştirdiğimiz gibi, geleceğe çok daha umutla bakabiliyoruz.’’ Yaşam dediğin, adınla geride bir hoş seda bırakabilmek değil mi zaten? Kadro SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Ağlamakla, İnlemekle Olmaz Ankara hep duruydu, kendi halindeydi, alçakgönüllüydü ve birkaç ayrıklık dışında hiç bu denli zevksiz, eciş bücüş duruma düşürülmemişti. Melih Gökçek yine Ankara’nın kalbini deşiyor. Üstü ortaçağ tozu ile kaplı, gerici, tutucu, içine kapanık kasaba kültürü, Cumhuriyet’in Başkenti’ni adeta teslim alıyor, işgal ediyor. Hem de göz göre göre... Mimar Behruz Çinici’nin geçenlerde ODTÜ Mezunları Derneği’nde verdiği konferansta dediği gibi: ‘‘Bahtı karaların koşup sarıldığı güzel Ankaramız bugün maalesef talihsizlikler içinde, yani bir kara baht yaşıyor.’’ Kara Sessiz adımlarla girerdi derse. ‘‘Sosyal adaleti’’ sesini hiç yükseltmeden, tane tane anlatırdı. ‘‘Benim katkıda bulunmamı gerektiren durum, ezilenin yanında olmaktır, onun davalarını, onun haklarını ve özgürlüklerini savunmaktır’’ demişti. Onları savundu ve onları savunan çocuklar yetiştirdi. Cahit Talas, öğrencilerinin küçük dev adamıydı... 1960’larda sosyal adaleti anayasallaştıran kadronun Çalışma Bakanı Cahit Talas’a göre, ‘‘üniversitelere, işçi kesimine, sendikalara ve sol aydın kesimine karşı yapılan’’ 12 Eylül bahtla kalsak iyi, kara amaçla da karşı karşıyayız: ‘‘Başkentin inşasının arka planında Atatürk’ün toplumu ve insanı merkeze alan şehircilik felsefesi vardır. Sözünü ettiğim felsefenin ardında derin bir estetik, sanatsallık ve bilimsellik var. Fakat bu değerler yok edilmek isteniyor. Çünkü, Ata silinmek isteniyor.’’ Behruz Çinici, üzerimizdeki tozu silip süpürmemiz gerektiğine inanıyor: ‘‘Teklifim, bunlara engel olacak örgütlenmeye geçmek. Sadece ağlamakla, inlemekle olmaz. Ciddiyetle çalışmak ve örgütlenmek şart.’’ Koruma sorumluluğunu yeğenine bırakmış, şoförünü de belediye başkanlığından getirmişti. Onların sayesinde gerçekleşen büyük ‘‘kadrolu balyoz harekâtı’’ sonucu kilitli kaldığı makam arabasından kurtarıldı! Kısaca, Recep Tayyip Erdoğan ‘‘kadrolaşma mağduru’’ oldu. Niye Tren Kazası Olmaz? “Ankara’dan Brüksel’e bir uçak kaldırdığınızı düşünün. Depodaki benzin Brüksel’e kadar. Brüksel üzerinde alçalmaya başladığınız ve iniş takımlarını açtığınız sırada kontrol kulesi ‘hava muhalefeti nedeniyle inemezssiniz, diyor...” Bunu taa 17 Aralık 2004 zirvesi öncesinde yazdım. Türkiye ile müzakerelere yeşil ışık yakan o meşhur kader zirvesi öncesinde hatırlarsanız, AB Komisyonu bir “tavsiye raporu” 6 Ekim çıkarmıştı. Karşımıza getirilen birbirinden sert müzakere şartları (açık uçluluk, kalıcı derogasyonlar ve Türkiye’nin AB yapılarına demirlenmesi) zirve öncesinde yayımlanan o raporda vardı. AB’yi yakından tanıyan diplomatlar, daha o zaman Bismillah derken teşhisi koydular: “Bu uçak, bu şartlarda Brüksel’e inmez!” Eski Dışişleri bakanlarımızdan İsmail Cem iki yıl sonra aynı şeyi söylüyor: “Üyelik, hayal! Tepkisiz ve çaresiz siyasetiyle Ankara; ‘özel statü’ yü kabullenmiştir...” Efendiler Asker ve sivil kanatta giderek yükselen sesten rahatsız olanlara, Atatürk’ün 30 Ağustos 1924’te Dumlupınar’da yaptığı konuşmadan bir tümce: ‘‘Efendiler, kendilerine bir ulusun geleceği emanet edilen adamlar, ulusun güç ve yeteneğini yalnız ve ancak yine ulusun gerçek ve elde edilebilir yararları doğrultusunda kullanmakla yükümlü olduklarını bir an kafalarından çıkarmamalıdırlar.’’ di. Sürüklene sürüklene getirildi. Bizim yapacağımız belli. Cahit Talas’ın 1962’de yayımlanan yazısının başlığındaki gibi yapacağız: ‘‘Çalışmaya Koyulalım.’’ Ne için koyulalım? ‘‘Hürriyetlerimizden ve haklarımızdan fedakârlık etmeksizin kalkınmanın, sosyal barış ve adaletin tesisinin demokratik bir sistem içinde de mümkün olabileceğini ispat etmek’’ için koyulalım. Cahit Talas öğretmenimizin, bugüne hazırlamamız için verdiği ev ödevi budur. İlk günah... Siyasi ikbalini AB’den müzakere tarihi almaya bağlayan AKP hükümeti, “ilk günah” olarak tanımlayabileceğimiz o sakıncalı rapora bir kez “olumludur” vizesi verince; karşımıza her yeni dönemeçte kademe kademe ağırlaştırılan şartlar çıktı. Cem’in sözünü ettiği “tepkisiz, çaresiz siyaset” budur! Kapalı kapılar ardında faaliyet göstermekten vazgeçmeyen “özel statü lobisi”, 17 Aralık kararlarına örneğin önce ima yoluyla “AB’nin yeni üye alma kapasitesine” bir atıf soktu; daha sonra bu atıf, müzakere çerçevesini belirleyen 3 Ekim 2005 Lüksemburg toplantısında “önkoşula” dönüştürüldü. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Gidişatı gören Türk kökenli eski AP parlamenteri Ozan Ceyhun, son aşamada şunları söylemekten kendisini alıkoyamadı: “Yıllardır Türkiye’nin AB üyeliğini savunmuş biri olarak ilk kez 3 Ekim günü, keşke,dedim Gül uçağa binip gelmese ve haber gönderse: Onca yıl bekledik. Siz önce AB olarak kenara çekilin ve aranızda anlaşın. Sonra müzakereleri başlatırız!” Tüm adaylar için “zorlu bir yarış” olan AB müzakerelerine bir kez böylesine “malul” konumdan başlar; ardından da “Bizim için önemli olan sonuç değil, süreçtir!” kabilinden aptalca açıklamalar yaparsanız, sırtınızı doğrultmanız asla mümkün olamaz. Karşınıza “Ermeni kartını” da, “Pontus kartını” da, “Süryani kantını” da çıkarırlar... Türkiye bu akla ziyan açıklamaları, en üst düzey ağızlardan, “bakanların” ağzından yaptı... Önemli olan süreç mi? İşte alın size “süreç”! Sosyal Adaletin Öğretmeni darbesi, en çok SBF’yi ve SBF’de kurumsallaştırdığı sosyal politika bölümünü yıkıma uğratmıştı. Talas, 12 Eylül sonrası öğretim üyesi arkadaşlarının kıyıma uğramasını kınamak için emekliliğini isteyen ender akademisyenlerdendi. Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, o günlere ilişkin önemli bir tanıklığa değinir: ‘‘Ben ayrılmadan kısa bir süre önce, Cahit Talas’ın yerine bölüme başkan olan Sait Dilik bana geldi, ‘Bundan böyle bu bölümde Cahit Hoca’nın değil, Sabahattin Zaim’in kitabını okutacağız’ dedi.’’ 12 Eylül kafasının Cahit Talas yerine önerdiği; İlim Yayma Vakfı ile İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın kurucu ve yöneticisi, İslam Kalkınma Bankası Yöneticilerini Seçme ve Değerlendirme Komitesi Üyesi Sabahattin Zaim, bugün ülkeyi yönetenlerin ‘‘hoca’’sıdır. Türkiye, bugüne pat diye gelme İrtica, İrticayı Arıyor! (2) ALPASLAN BERKTAY 30.5.2005 tarihli, yine bu başlıklı yazımdan bazı alıntılar: “Cumhuriyet gazetesi, günlerce uyardı. Cumhurbaşkanı Sezer, ‘En büyük tehlike irticadır ve devletin içine sızmaktadır’ dedi. Bu yüzden gerici medya ve politikacıların çirkin saldırılarına uğradı. Doğru atış hedefini bulmuştu. ‘Nerede irtica? Listesini versin!’ dediler... İrtica, tekbir sesleriyle Cumhuriyet gazetesine üç bombalı saldırıda bulundu. Konuşması gerekenlerin kimi sustu, kimi ‘Vah.. vah..’ dedi. Bu kez, bu suskunluk, ilgisizlik ortamında Danıştay’ı bastı. Kendine ‘Allah’ın askeri’ diyen bir katil, bir Danıştay üyesini şehit edip, 3’ünü de yaraladı. Bastığı oda, şeriatın türban bayrağına karşı Laik Cumhuriyet’in yasalarını korumakla görevli olan bölümdü... Cumhuriyet şehidi Mustafa Yücel Özbilgin’in cenaze törenindeki çok büyük kalabalığa ve en üst düzeydeki katılıma karşın devletin Başbakan’ı sırra kadem basmış, sudan bir bahane ile bir yere kaçmıştı. Tıpta bunun adına, olsa olsa ‘suçluluk kompleksi’ denilebilirdi... Şimdi bir soru: Bu saldırıları acaba kim azmettirdi? Ve Başbakan cenazeden niçin kaçtı?.. RTE’nin dramı: Bir yanda bilim çağı, öbür yanda ortaçağ.. Ortada Tayyip, ne yapsın? İp cambazlığı, akrobasi nereye dek?.. Deve hendek atlar mı? Şeriat Çankaya’ya çıkar mı? Ve baştaki soru: Nerede irtica? Aynaya bakın. Alın size irtica!” ??? İrtica nerede? Koltuğuna oturur oturmaz “İnadına türban!” diyen bir Meclis Başkanı “Laiklik tartışmaya açılmalı!” diye ekliyor. Laik Cumhuriyet’in Başbakanı olup, “Ben laik değilim” diyebilen kişi de, “Nerede irtica?” deyip, irticayı tartışmaya açıyor. Türban ise, Fas’tan Endonezya’ya, kara çarşaftan çuvala, ABD’nin “Yeşil Kuşak Projesi”yle hortlattığı irticanın simgesi.. Yıllar önce Turhan Selçuk’un çizdiği bir karikatür yayımlanmıştı: “Franguli’yi kim soydu?” Beyoğlu’nda kuyumcu Franguli.. Yukarıdaki sinema afişinde maskeli, tabancalı bir haydut, inip dükkânı soyuyor, sonra yukarıya çıkıp çerçevesine giriyor. Aşağıdakiler, gözlerini uzaklara dikip soyguncuyu arıyor. Ve bir alt yazı: Franguli’yi kim soydu? Ve bir soru: Nerede irtica? Soran da, Recep Tayyip Erdoğan! “Tecahülü ârifane” görmezden gelme! Sıkışınca da, “laik’’! Hatta “Atatürkçü”!.. Binbir suratı mı oynuyor? ??? Gülbettin Hikmetyar, Erbakan, Fethullah müridi RTE, “Ben değiştim” diyor. Acaba? Ülkede başbakanlık yapmış çirkin politikacılar “Şeriata karşı yürünmez!” derken, Sıvas’ta binlerce şeriatçı yobaz “Şeriat isteriz! Cumhuriyet Sıvas’ta doğdu, Sıvas’ta ölecek!” çığlıklarıyla 37 suçsuz aydını diri diri yakıyor. Günün başbakanı, “İyi ki halktan ölen olmadı!” diye şükrederken, belediye başkanı bir kara molla oğlu da “Gazanız mübarek olsun!” diye kutluyor. (Ellerinize sağlık!)... Onların ellerini öpen, eteklerine davranan sadık müritleri RTE de, sıkışınca “Ben değiştim!” diye, yağdan kıl çeker gibi aklandığını düşünüyor, rahatlayınca “Ben değişmedim!” diyerek eski, irticacı gelenek ve kimliği yeniden sahipleniyor! Can çıkmadan huy çıkar mı ve kırk yıllık Kâni, Yani olur mu? Eski Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, “İrticanın daniskası var! Görevde olsam, AKP için kapatma davası açardım!” dedi. Yargı ve hukuk kurumları bu konuda ne der? 6 ay sonrası için şimdiden Çankaya hazırlıklarına girişen, “Laiklik, irtica tartışılmalıdır!” diye üste çıkmaya çabalayan yöneticileriyle birlikte, AKP’nin anayasa karşısında “meşruiyet”i ve asıl o! tartışılmalı, sorgulanmalı, yargılanmalıdır! Ey hukuk! İrtica Çankaya’ya çıkar mı? Çıkarsa, tarih ve Atatürk bizi affeder mi? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Ve ‘kafesteki aslan’ Murat Yetkin dünkü yazısında, Atina’daki diplomatik çevrelerin şu ifadeyi kullandığını yazıyordu: “17 Aralık 2004’te aslan kafese girdi. 3 Ekim 2005’te kafes daraldı. Biraz daha daralırsa aslan kafesten kaçabilir..” Aynen böyle. Yani kafesin “optimum bir daralma kapasitesi” var. Nefes almanız engellenmeyecek! Aslan kafese girerken ne denmişti? “Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda, mümkün olan en güçlü bağlarla Avrupa yapılarına bağlanması...” İşte! Türkiye müzakerelerin açılması için “önkoşul” kabul edilen Ankara Anlaşması’na (limanlarını Güney Kıbrıs’a açmaya) ilişkin yükümlülüklerini ”nefes alamayacağı için” yerine getiremiyor. Ve “Fin planı” şu bu derken, “süreç” yürüyor. Niye? Kimse çünkü aslanı kafesten kaçırmak istemiyor. “Aslan kafeste kaldığı sürece” Türkiye, Avrupa Parlamentosu ve Komisyonu gibi “kurumlar dışında her şey” yani “masanın dışında kalan her şey” anlamına gelen “Avrupa yapılarına” aşama aşama, mümkün olan en güçlü bağlarla bağlanacaktır... Bunun kestirme adı “özel statü”. Cem de bunu söylüyor. 25’li Avrupa, 2007 başından itibaren “27’lere” dönüşecek ve 27 başlı bir canavar olacak. “27 başlı canavarın” önünde ilk etapta çözüm bekleyen bir “Avrupa Anayasası” meselesi var. Aslanı hiç kafesten kaçırıp, durduk yerde başlarına ek bir bela almak isterler mi? Bu “süreç” devam edecek ve tren kazası olmayacaktır. Türkiye’yi kıvrım kıvrım kıvrandıracak “süreç” aslında yeni başlıyor. “Önemli olan süreçtir!” diyenlerin dikkatine... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Dosya No:2006/4 Satışına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymeti, adedi. Adana ili Seyhan ilçesi Kanalüstü Mahallesinde tapunun Sayfa 2394 Cilt 22 Ada 1849 Parsel 119’da kayıtlı 1062 m2 lik taşınmaz izaleyi şüyu kararına istinaden satılacaktır. Taşınmaz Adana ili Seyhan ilçesi Mavi Bulvar ve kanala cepheli eski Baraj lisesine takriben 50 metre mesafede olup halen arsa durumundadır. Etrafından kısmen imarlı yapılar yapılar mevcuttur. Taşınmaz bulunduğu yerde Belediyenin tüm hizmetleri mevcuttur. Taşınmazın bulunduğu yer kullanım şekli ve imar durumu göz önüne alındığında 1 m2 sinin 250,00 YTL değerinde olduğu taşınmazın tamamının 265.500,00 YTL Muhammen bedel üzerinden aşağıdaki şartlarda satılacaktır. İMAR DURUMU: D YAPI NİZAMI Satış Şartları: 1 Satış 11/12/2006 Pazartesi günü saat10.00’dan 10.15’e kadar Adana Adliye binasının 4. katında 407 veya 408 nolu odalarında açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin % 60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları mecnunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartı ile 21.12.2006 Adliye binası 4 katta 407 veya 408 nolu odalardan birinde aynı saatlerde de ikinci artırmaya çıkartılacaktır. Bu artırmada ‘da bu miktar elde edilmemişse gayrimenkul en artıranın taahhüdü saklı kalmak üzere artırma en çok artırana ihale edilecektir. Şu kadar ki artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin % 40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen kıymetin % 20 si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Katma Değer Vergisi, ihale pulu, tapu harcı, ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir 2464 Sayılı kanunun 68. maddesi gereğince Tellaliye harcı satış bedelinden ödenir. 3İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddiaların dayanağı belgeler ile ONBEŞ gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır aksi takdirde haklan tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4 İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın Dairemizce tahsil olunacak bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5 Şartname ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya örneği gönderilebilir. 6Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları başkaca bilgi almak isteyenlerin 2006/4 sayılı dosya numarası ile müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. İc.İf.K 126 İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 51705 ADANA SULH HUKUK MAHKEMELERİ SATIŞ MEMURLUĞUNDAN GAYRİMENKULUN AÇIK ARTIRMA İLANI HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 21 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tango benzeri, ama ritmi da 1 ha hızlı Arjan 2 tin halk dansı. 2/ ‘‘ kaşları 3 nı çatar/Gamze 4 si sineme batar’’ 5 (Karacaoğlan)... Kendisine ina 6 nılan, sır verilen 7 kimse. 3/ Pele 8 rinli bir tür palto... Bir cetvel 9 türü. 4/ İlave... ‘‘Sayı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 farkı’’ anlamında kul 1 H A R P U Ş T A lanılan spor terimi. 5/ 2 A B A R T I İ Ş Sıkıntı verme, üzme... 3 Y A B A R O D A Hatay ilinde bir ırmak. 4 M A L İ L A R 6/ Büyük demiryolu duA rağı... Emile Zola’nın 5 A N T İ K O R N A P A L M bir romanı. 7/ Bir tiyat 6 N O M K O P ro oyununda, ana olayın 7 A Y A daha iyi belirmesi için 8 A T L E T P O gerekli ikinci derecede 9 Ü N İ T İ D A L olay... Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayılmış bir strateji oyunu. 8/ Yankı... İçgüdü durumunu almış alışkanlık. 9/ Eskiden harman ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi... Erkek ördek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sambaya benzer, Haiti kökenli bir dans. 2/ İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan sinek... Büyük kent serserisi. 3/ Takımlar grubu, küme... Süpürgeotu. 4/ İyi, güzel.. Sazın en ince ses veren teli. 5/ Nevşehir’in bir ilçesi. 6/ Afrika’da bir ülke... Satrançta bir taş. 7/ Tarlalar arasında sınır çizgisi olarak kullanılan ekilmemiş bölüm... Nâzım Hikmet’in soyadı... Derviş selamı. 8/ Eski Türklerde kutsal sayılan hekim. 9/ Birinin ölümünden duyulan üzüntüyü anlatan lirik şiir... İnce dantel. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle