20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EKİM 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER Hükümetin, bazı tarikat ve cemaatlere yapılan bağışlara vergi muafiyeti getirdiği ortaya çıktı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Ne Yapmalı? – 1 Fransız Parlamentosu’nun, 12 Ekim 2006 günkü tarihi oturumunda, Ermeni soykırımının varlığını yadsıyanlara ağır hapis ve para cezası verilmesini öngören tasarıyı kabul etmesi, Türkiye’de şaşkınlık ve öfkeyle karşılandı. Metin henüz yasalaşmış değil. Ama bu durum, bugüne dek olduğu gibi, kulağımızın üstüne yatmamıza neden olmamalıdır. Her şeyden önce bir noktayı belirtmek isterim: Bu konu daha mayıs ayında gündeme gelmişti. Ankara ve Türk kamuoyu ile onun Fransa’daki uzantıları ise, yumurta kapıyı çalana kadar hiçbir şey yapmadılar. Artık bu tasarı yasalaşsa da yasalaşmasa da harekete geçmenin, bir devlet politikası oluşturup; onun sürekli, ısrarlı, takipçisi olmanın zamanı gelmiştir. Önce bir hususu vurgulamak gerek. Türkiye 1915 olayları ile ilgili olarak, şimdiye kadar bir politika oluşturamamış, Ermeni iddiaları konusunda meydanı boş bırakmış, bunun bedelini de, çok pahalıya ödemiştir. Bu durum, “Türk’ün Türk’e propagandasıyla” yetinmeyen, uluslararası alanda ön alan bir politika oluşturulmasını zorunlu kılıyor. ??? Türkiye’nin Ermeni diasporasının iddialarına karşı uluslararası alanda atağa geçmesinin bu savları sarsacağı bilindiği içindir ki, Ermeniler, birçok ülkede Fransa’dakine benzer girişimlerde bulunmaktadırlar. Ermeni soykırımı iddiaları, dünyanın çeşitli ülkelerine yayılmış Ermenilerin kanaat önderlerinin varlık nedeni haline gelmiştir. Bu iddialar, onların bulundukları ülkelerde asimile olarak kimliklerini unutmalarını engelleyici bir husus olarak kabul edilmektedir. Bugün iki tür Ermeni gerçeği ile karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi Ermeni diasporası ise, ikincisi de, Ermenistan’dır. Bu iki tarafın da, Türkiye ve Ermeni soykırımı ile ilgili yorumlarında bir farklılık yoktur. Her ikisi de son irdelemede Türkiye’den toprak ve tazminat taleplerini de saklı tutmaktadırlar. Ancak Ermeni diasporası için Türk düşmanlığının ağır bir bedeli olmamasına karşın, Ermenistan için durum tersinedir. Soykırım iddialarına karşı bir politika oluşturup, uluslararası alana gecikmiş olarak çıkarken, iki Ermeni gerçeğinin varlığını unutmamak, her ikisine karşı da politika oluşturmak da gerekmektedir. ??? Ermenistan devleti, Türkiye’ye karşı düşmanca tutumunun (ki bu tutum toprak taleplerini de kapsıyor) bir bedeli olduğunu anlamalıdır. Unutmayalım, komşumuz Ermenistan, yayılmacı, işgalci ve işgal ettiği topraklar (Yukarı Karabağ) üzerinde insan haklarını çiğneyici bir devlettir. Ve şu anda bu devletin, hem Türkiye hem de topraklarını işgal ettiği Azerbaycan ile sınırları kapalıdır. Bölgedeki belirsizlikler ve son gelişmeler yakında Gürcistan sınırının da kapanması sonucunu doğurabilir. Bu durumda diasporanın cazgırlığını üstlenen kimi Batı ülkelerinin Türkiye üzerinde yoğunlaştırdıkları, “Ermenistan sınırını açın!” baskılarına karşı direnmek zorunludur. Türkiye Ermenistan sınırını, ancak bu devlet bölgedeki saldırgan eylemlerinden, Türk toprakları üzerindeki emellerinden vazgeçtikten ve 1915 olaylarını belgeler üzerinde incelemeyi kabul ettikten sonra açabilir. Aynı zamanda Türkiye kendi toprakları üzerinde kaçak olarak yaşayan, sayılarının 40 – 70 bin olduğu söylenen Ermenistan vatandaşlarını sınır dışı etmek zorundadır. Bunlar acilen uygulanması gerek politikalardır. Ama bu politikaları uygularken, kimse ASALA’laşmamalı, Ermeni düşmanlığı tohumlarını atmamalıdır. Biz diaspora Ermenilerinin kanaat önderleri ile Erivan’ın politikasına karşıyız, onlarla mücadele etmek durumdayız, Ermenilere karşı değiliz ve onların tarihimizdeki yerlerini, birlikte yaşadığımız yüzyıllar içinde ortak kültürümüze kattıkları ürünleri de unutmamak zorundayız. ??? BİR NOT: İki gündür bu sütunlarda yayımlanan TESEV ile ilgili bilgiler için birçok okurumdan teşekkür ve tebrik içeren, e – postalar alıyorum. Bütün bunların muhatabı ben değilim, bilgileri derleyip sunan Mustafa Yıldırım’dır. AKP’ den tarikat teşviki MURAT KIŞLALI ANKARA AKP döneminde yapılan düzenlemelerle, bazı tarikat ve cemaatlerin vakıf ve derneklerine yapılan bağışların tamamının vergiden muaf hale getirildiği ortaya çıktı. Buna karşın Mehmetçik Vakfı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği gibi vakıf ve derneklere yapılan bağışlarda ise ancak Bakanlar Kurulu izni veya ‘‘kamu yararı olması’’ şartıyla ve sadece ‘‘yüzde 5’lik bir vergi indirimi’’ sağlanıyor. İsmail Ağa Cemaati’nin önde gelenlerinden Cüppeli Ahmet Hoca lakabıyla bilinen Ahmet Ünlü’nün Malta’ya yaptığı gezide mayolu fo ? AKP döneminde yapılan iki düzenlemeyle bazı tarikat ve cemaatlerin vakıf ve derneklerine yapılan bağışların tamamı vergiden muaf hale getirilirken, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Mehmetçik Vakfı gibi çağdaş kurumlarda bu oran, o da hükümetin iznine bağlı kalmak şartıyla yüzde 5 olarak uygulanıyor. toğraflarının ortaya çıkmasının ardından, Türkiye’de faaliyet gösteren tarikat ve cemaatlerin maddi kaynakları bir kez daha gündeme geldi. AKP hükümeti, 2 Ocak 2004’te yürürlüğe giren 5035 sayılı ve 31 Aralık 2004’te yürürlüğe giren 5281 sayılı yasalar ile Gelir Vergisi Yasası’nın 40/10. maddesini değiştirdi. Yasada yapılan değişiklik sonucu, ‘‘Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara, Maliye Bakanlığı’nca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamının, beyanname veren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince gider olarak indirilebilmesi’’ sağlandı. giyecek ve yakacak’’ bağışları, tamamıyla vergiden düşülüyor. Buna göre gelir beyannamesi veren tüm gerçek kişi ve kurumlar, bağış yapmaları durumunda bu kapsama girerken, yapılan bağışlar KDV’den de muaf tutuluyor. Ayrıca ‘‘gıda bankacılığı’’ yapan vakıfa Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınması veya derneğin ‘‘kamu yararlı dernek’’ olması da gerekmiyor. Mevcut mevzuata göre, sadece Bakanlar Kurulu tarafından ‘‘vergi muafiyeti’’ tanınan vakıflar ile ‘‘kamu yararına çalıştığı tespit edilen’’ derneklere yapılan bağışlarda, sözkonusu bağışın yüzde 5’ini aşmayan kısmı vergiden düşülebiliyor. Bu oran kalkınmada öncelikli yörelerde yüzde 10’a çıkabiliyor. Faydalanamayanlar AKP’nin ‘‘yüzde 100 vergi muafiyetinden yararlanamayan’’ çağdaş vakıf ve dernekler arasında ‘‘Atatürkçü Düşünce Derneği, Türk Silahlı Kuvvetler Vakfı, Mehmetçik Vakfı, Anne ve Çocuklarını Eğitim Vakfı, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çocuk Esirgeme Kurumu’’ da yer alıyor. ‘Bağışlar KDV’den de muaf’ Böylece faaliyet konusu içine ‘‘gıda bankacılığı’’ ibaresini ekleyen tarikat ve cemaatlerin vakıf ve derneklerine yapılacak ‘‘gıda, temizlik, K ADI’NIN MALVARLIĞI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Erdoğan’ın ‘kefaleti’ işe yaramadı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun temyiz incelemesi sonunda vereceği karar, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kefil olduğu Yasin El Kadı’nın malvarlığının dondurulması kararının sürüp sürmemesine ilişkin davanın seyrini belirleyecek. Kurul, 10. Daire’nin malvarlığındaki tedbiri kaldıran kararını iptal ederse El Kadı’nın malvarlığındaki donma sürecek. Dairenin iptal kararının kurulca da yerinde görülmesi durumunda ise El Kadı nefes alacak. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, El Kadı’nın malvarlığının dondurulmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptalini temyiz eden Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı’nın temyizden feragat istemlerini reddetmişti. Danıştay 10. Dairesi’nin El Kadı lehine kararının ise yürütmesini durdurmuştu. Bu aşamadan sonra kurul, El Kadı hakkındaki temyiz incelemesini karara bağlayacak. Kurul, 10. Daire’nin El Kadı’nın malvarlığının dondurulmasına ilişkin kararını iptal ederse, malvarlığındaki dondurulma kararı aynen korunacak. Kurulun dairenin görüşüne katılarak Bakanlar Kurulu kararının iptali yönündeki görüşü ise Yasin El Kadı’nın malvarlığındaki dondurma kararını ortadan kaldıracak. 1 İstanbul’da emniyet zirvesi 921 EKİM ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 14. Avrupa Polis Akademileri Başkanları Ve Eğitim Kurumları Konferansı ‘‘Polis Eğitim Ve Öğretiminde Çağdaş Yaklaşımlar’’ başlığı altında 1921 Ekim 2006 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilecek. Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan’ın yurt dışında olması nedeniyle internet üzerinden yapılan açıklamada, 14. Avrupa Polis Akademileri Başkanları Ve Eğitim Kurumları Konferansı hakkında bilgi verildi. HannsSiedel Vakfı ile Polis Akademisi Başkanlığı tarafından ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleştirilecek konferansa AB üyesi, Doğu Avrupa, Balkanlar, Orta Asya ve bölge ülkelerinden polis akademileri başkanları, polis eğitimcileri, bilim adamları ile akademisyenler katılacak. [email protected] Adem Yıldız, Kuşadası’nda üç gün mülki amirlik yapıp kayıplara karıştı İptal kesin çözüm Başbakan Erdoğan’ın ‘‘Hayırsever bir kişi. Kendisine kefilim’’ dediği El Kadı’yı ‘‘kurtarmak’’ için AKP iktidarının önündeki kesin çözüm Bakanlar Kurulu kararıyla mümkün olabilecek. BM Güvenlik Konseyi kararı uyarınca Bakanlar Kurulu kararı olarak yayımlanan terörü finanse eden kişiler listesinde Yasin El Kadı’nın da adı bulunuyor. İktidarın ‘‘sorumluluğu’’ üstlenerek El Kadı’nın adının da yer aldığı Bakanlar Kurulu kararının iptaline ilişkin yeni bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarılabilir. Çıkarılabilecek bu karar, Yasin El Kadı ile sınırlı olabileceği gibi tüm listenin iptali yönünde olabilecek. Ancak iktidarın böylesi bir kararla El Kadı’yı terörü finanse edenler listesinden çıkarması Türkiye’yi hem Avrupa hem de BM nezdinde zor duruma sokabileceği, bunun sorumluluğunun da iktidara ait olacağı vurgulandı. Sahte kaymakam dolandırıcı çıktı LATİF SANSÜR asirmen?cumhuriyet.com.tr Çelik: Ulusalcılığı benimsemeyiz ? ELAZIĞ (AA) Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ‘‘Yeniçeriler dönemindeki ‘istemezükçülüğün’ adının ulusalcılık olduğunu’’ ileri sürdü. Çelik, Elazığ Öğretmenevi’nde verdiği ‘‘Küreselleşme Sürecinde Türkiye’’ konulu konferansta, küreselleşmeye övgüler dizdi. Çelik, ‘‘Türkiye’de bildiğiniz gibi bir Türk milliyetçiliği vardı. Son zamanlarda bir de ulusalcılık diye bir şey çıktı. Ulusalcılık, içe kapanmanın, Türkiye’yi dünyadan koparmanın, soyutlamanın, AB’ye karşı olmanın, her türlü şeye karşı olmanın adeta adı haline geldi. Yeniçeriler dönemindeki ‘istemezükçülüğün’ adı ulusalcılık oldu. Bunu benimsememiz mümkün değil’’ dedi. KUŞADASI Kuşadası’nı 3 gün yöneten sahte kaymakamın Kuşadası’nda bir otelde garsonluk yaptığı ve sabıkalı dolandırıcı olduğu belirlendi. Cevat Fehmi Başkut’un bir dönem sinemaya da uyarlanan ‘‘Buzlar Çözülmeden’’ eserindeki sahte kaymakam olayının benzeri Kuşadası’nda yaşanmış, bir kişi 3 gün boyunca ilçe kaymakamlığını yönetmişti. Gerçek adının Adem Yıldız olduğu öğrenilen bu kişinin kayıplara karışmasının ardından, olayın ayrıntıları da netleşiyor. Yıldız’ın Kuşadası’nda bir otelde garsonluk yaptığı ve sabıkalı dolandırıcı olduğu ortaya çıktı. Aydın Valisi Mustafa Malay, ? Aydın Valisi Mustafa Malay, isminin Adem Yıldız olduğunu belirlenen sahte kaymakamın bir otelde garson olduğu ve dolandırıcılıktan sabıkası bulunduğunu belirtti. Sahte kaymakamın kendisini esnafa İçişleri Bakanı Aksu’nun yakını olarak tanıttığı öğrenildi. kendini ‘‘stajyer kaymakam, kaymakam refiki’’ olarak adlandıran kişinin, refiklik ve stajyerlik prosedürünü iyi bildiğini söyledi. biliyor, öğrenmiş. Çıkıp gelmiş Kuşadası’na, ‘Tayin oldum, yazım gelecek’ diyor. Kaymakam da doğal olarak ilgileniyor. Bir gün birlikte oluyorlar. Sonra izne ayrılıyor. Ertesi gün bu şahıs geliyor, Söke Kaymakamı ile iki toplantıya iştirak ediyor. Sonra foyası meydana çıkacağını anlayınca kaçıyor. Yapılan araştırmada bu kişinin sabıkası olan, bir otelde garsonluk yapan, birtakım suçlara karışan kişi olduğu öğrenildi. Adli yasal tatbikat sürüyor.’’ ‘Abdülkadir Aksu’nun yakınıyım’ demiş Olayın ortaya çıkmasından sonra sahte kaymakamın bazı esnaflardan ‘‘borç’’ para aldığı ve kendini İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu’nun yakını, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı’nın yeğeni olarak tanıttığı da anlaşıldı. Kuşadası’nın kanayan yarası olan ‘‘hanutçuluk ve turistlerin büyük alışveriş merkezlerine yönlendirilmesi’’ konusunda yardımcı olacağını söyleyen sahte kaymakamın, esnafa ‘‘Siz bir dilekçe yazın, Abdulkadir Amca’ya götürüp sorunu çözeyim’’ dediği de savlandı. ‘Tayin oldum, yazım gelecek’ Malay, şu bilgileri verdi: ‘‘Kaymakam sınavından sonra valiliklerde, müfettişlerin yanında staj yapılır, kaymakamların yanında kaymakam refiki olarak iş öğrenilir. Kaymakam refikini yetiştirir. Demek ki bu şahıs bunu Lübnan ve Filistin’e yardım ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şubesi, Halkevleri’nin, Filistin ve Lübnan’a yardım amacıyla başlattığı kampanyaya, mama ve kuru gıda desteğinde bulundu. Sendika yöneticileri, Halkevleri’nin, ‘‘Yaşasın Filistin, Filistin Yaşasın’’ kampanyası kapsamında Kızılay Yüksel Caddesi’nde açtığı standı ziyaret etti. Kampanyaya desteklerini bildiren sendika yöneticileri, Lübnan ve Filistin halklarının yardımına koşmayı insan olmanın gereği kabul ettiklerini söyledi. Fransa Meclisi’nin “Ermeni sorununu” tartışmayı yasaklayan ve cezalandıran kanunu, özgürlükleri hedef aldığı için baştan sakattı. Bu nedenle bir azınlık tarafından oylanan bu kanun bir anlamda ölü doğdu. Böyle bir kanunu Fransa’da yürürlüğe koymak, uygulamaya kalkışmak o kadar da kolay değil. Fransa çok zarar görebilir. Fransa’nın önde gelen aydınları, yazarları, gazetecileri bu çarpık kanunu eleştirdiler, böyle bir kanunun çıkarılmaması gerektiğini açıkladılar. Bir anlamda genel geçer sıradan düşüncelere itibar etmediler. Kanunun bütün bunlara rağmen çıkarılmış olması yine de Fransa gibi bir ülke için ayıptır. ??? Avrupa Birliği ülkelerinde yayımlanan gazeteleri internet ortamında izliyorum. Tamamına yakını Fransız Meclisi’nin aldığı bu kararın yanlışlığına dikkat çekiyorlar. Eleştiriyorlar, düşünce özgürlüğünü hedef alan Fransa’ya Karşı Uygar Dünyanın Tutumu içeriğiyle uygulanamaz bir kanun olduğunu ifade ediyorlar. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği tartışılırken, ülkemizdeki değerlendirmelerden en dikkat çekici olanlardan birisi: “Avrupa Türkiye’yi almaz, bizi aralarına istemiyorlar” şeklindeki yorumdu. Aslında Avrupa bir bütün değil, nasıl Türkiye bir bütün değilse. Orhan Pamuk’un bir Türk romancısı olarak Türkçeyle yazdığı eserleri dünyanın en önemli edebiyat ödülüne layık görüldüğü halde ülkemizdeki tepkiler birbirinden öylesine farklı ki... Büyük çoğunluk sevinç ve mutluluğunu ifade ederken, bazılarımız ne diyeceğini bilemiyor, bazılarımız ise üzüntülerini ifade ediyor. Bu da bizim farklılıklarımızı gösteriyor. Avrupa da böyle. Bazı çevreler, siyasi akımlar, partiler, gruplar, demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri esas alırken, bazıları milliyetçiliği tercih ediyor. Örneğin Fransız milliyetçileri Türkiye’nin AB üyeliğini istemiyorlar. Sosyalistlerin bir kesimi de onlarla aynı düşüncede, tıpkı Türkiye’dekine benzer bir saflaşma Fransa’da da yaşanıyor. ??? Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan çevreler, “Ermeni soykırımı olmadı diyenler cezalandırılmalı” kanununu da bu süreci engellemenin bir parçası olarak gündeme getirdiler. Amaç ne yapıp edip Türkiye’nin önünü kesmek. Ancak Avrupa’da ve Fransa’da onlar olduğu gibi, demokrasi, özgürlük yanlısı güçler de var. Onların da önemli bir çoğunluğu Türkiye’yi insan hakları, demokrasi gibi konularda eleştirseler de, üyelikten yana tavır koyuyorlar. Türkiye üye olur mu, olabilir mi, olamaz mı, bunları tartışmak için söylemiyorum bütün bunları. Batılı yazarları çizerleri okurken, onların Türk Ceza Kanunu’ndaki 301. madde nedeniyle açılan davalara gösterdikleri tepkiyle, Fransa Meclisi’nin çıkardığı yasakçı kanuna karşı da aynı tepkiyi gösterdiklerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Avrupa Birliği bir melekler birliği değil ki... Bu nedenle Avrupa’dan gelen her şey de temiz değil. Böyle bir inancım hiçbir zaman olmadı. Bütün mesele olaylara önyargısız bakmak, nesnel gerçekleri doğru anlamaya çalışmak. Yanlışa yanlış, doğruya doğru demek. Ancak o zaman sağlıklı siyasetler üretilebilir. Avrupa’da yayımlanan gazetelerin çoğunluğu yasa teklifini saçmalık olarak niteliyor. Bu kez bizi memnun edecek yazılar yayımlanıyor. Türkiye’yi haklı gören yorumlar yayımlanıyor. Tabii ilginç karşılaştırma lar da yapılmıyor değil. Bir Belçika gazetesi örneğin şöyle bir değerlendirme yapıyor: “Türkiye’de ’Soykırım oldu’ diyenlere hapishane yolu görünürken, Fransa, ‘Soykırım olmadı’ diyenleri hapse atmaya çalışıyor. İki ülkede de hapishane tehdidi varken, tarihi gerçeklere nasıl ulaşılacak?” Tabii bu tartışma sırasında Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi nedeniyle açılan davalar da gündeme geliyor ve eleştiriliyor. Biz de aynı eleştirileri yapmıyor muyuz? ??? Türkiye’nin AB yolculuğunun zor ve netameli olacağını herkes söylüyordu. Biz şimdi bunu somut olarak yaşıyoruz. Her adımda Türkiye’nin karşısına sorunlar çıkıyor. Bu sorunların bir kısmı dışarıdan kaynaklanıyor, Fransız Meclisi’nin kararı gibi, bir kısmı da kendi içimizden kaynaklanıyor, 301. madde nedeniyle açılan davalar gibi… Yola devam… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle