27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 EKİM 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Basamakları Tırmanırken Bu dönemde bürokraside yükselmek mi istiyorsunuz, merdivenlerin basamaklarını yavaş yavaş tırmanacaksınız... Sözgelimi, piyasa ile ilgili yakından ilgilenen bir yerde çalışıyorsunuz diyelim. Masanıza, paranın yeşili ile ideolojinin yeşilini bir tutan iki kurumun birleştirilmesine ilişkin bir dosya geldi mi, hemen kapacaksınız. Birleştirmeye karşı çıkan uzmanlar olursa eğer, onların gözünün yaşına bakmayacak, sürüm sürüm süründüreceksiniz ki, sizin önünüze kırmızı halılar seriliversin. Çok beklemez, genel müdürlük koltuğuna oturursunuz. Genel müdür oldunuz mu, ilk ‘‘icraat’’ınız ne olacaktır? Hiç kuşkusuz, ne kadar deneyimli yönetici varsa görevden alır, ‘‘Daha sonra yapmak zor olurdu’’ diyerek yerlerine takunyalıları atar, yardımcılarınızı da istediğiniz gibi belirleyebilirsiniz artık. Dilerseniz, yasa, hukuk, yönetmelik tanımaz, daha önce görev yaptığınız kurumun tepesinde bulunanların akrabalarını getirebilirsiniz o konuma. Sonra da döner, büyük bir gururla dersiniz ki: ‘‘Hatır gönül ilişkileriyle batmış, ölüme terkedilmiş kurumu hayata döndürdüm.’’ Fark Mış, Mış... AB raporlarına türban girsin diye didinirken bir baktılar ki, yumurta kapıya gelmiş, Fransa almış başını gidiyor. Fransız firmalarını boykot edeceklermiş... Geçti Bor’un pazarı... Kapı gibi uluslararası tahkim var. Hani ulusalcıların ‘‘Egemenlik elden gidiyor’’ haykırışları arasında Danıştay’ın yetkilerinin kısıtlanıp kabul edilen uluslararası tahkim var ya, işte o. Haydi bakalım, kolaysa ihaleleri iptal etsinler, sözleşmeleri uygulamasınlar... ‘‘Ermeni soykırımı yoktur’’ diyene ceza verecek olan Fransa’ya bir de ‘‘Siz de Cezayir’de soykırım yaptınız’’ misillemesi PKK terör örgütünden Murat Karayılan, 10 Ekim’de kimi açıklamalar yapıyor. Artık PKK’ye ‘‘yok edilmesi gereken bir güç olarak değil, ateşkes çağrısı yapılan ve diyalog sistemi içinde düşünülen bir politika’’ ile bakıldığını söylüyor ve ekliyor: ‘‘Bize denildi ki, ‘Her gün cenazelerin geldiği bir ortamda adım atılamaz, çözüm gündemleştirilemez, dolayısıyla bize şans verin, çatışmasız bir süreç olsun. Böylece Kürt sorununun çöyapacaklarmış. Devamıyız diye habire övündükleri Demokrat Parti dönemini anımsasınlar: ‘‘4 Ekim 1953: TürkFransız görüşmeleri sonucunda yayımlanan bildiride Türk Hükümeti, Kuzey Afrika, Tunus, Cezayir ve Fas’taki milliyetçilik hareketlerini bastırmayı amaçlayan Fransız politikasını destekledi.’’ (Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 19451971, Feroz Bedia Turgay Ahmad.) Türkiye, yıllardır dik duramıyor, bugün ise boynu büsbütün eğildi. Yedi düvelin yine üzerimize üzerimize gelmesi, abanması rastlantı değil... Bu yıl Nobel Fizik Ödülü iki Amerikalı bilim insanına verildi. Nobel ödüllü fizikçiler; ‘‘evrenin doğuşu, galaksi ve yıldızların oluşumunu anlamaya olanak tanıyan kara madde ve kozmik arka plan radyasyonun açısal farklılıklarını’’ bulmuşlardı. Elde ettikleri veriler, evrenin oluşumuna yönelik ‘‘büyük patlama’’ kuramına ek katkılar sağlıyordu. Nobel ödülünün açıklandığı günlerde Türkiye’de de başka bir ‘‘kara maddenin arka plan farklılıkları’’ tartışılıyordu: İrtica var mı, yok mu? SAĞANAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Hüzünlü Nobel (1) Yazdan beri İstanbul Trieste üzerinde bir kitabın hazırlığı içindeyiz. Adı: “İki Kent, Tek Deniz”.. Trieste’yi İtalya’nın yaşayan en büyük yazarlarından biri, Claudio Magris, İstanbul’u ben anlattım. Magris’in metnini de ben Türkçeleştirdiğim için artık ezbere hatırlıyorum. Bizzat “Nobel adayları” arasında sayılan Magris, yazısının bir bölümünde “Pamuk’un İstanbul’u”na atıfta bulunuyor ve İstanbul’un yazarını şu sözlerle tanıtıyor: Elektrik çarpması Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) uzmanları, 3 elektrik dağıtım bölgesinin özelleştirilmesine ilişkin ihale ilanının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay’a dava açmadan önce, özelleştirme ile yaratılmak istenen yeni yapıyı incelediler. Gördüler ki, getirilen yeni sistem tümüyle şirketlerin kârlarını garanti etmek, bunun yükünü de tarifeler yoluyla halka yıkmaktan başka bir anlam taşımıyor... EMO Başkanı Kemal Ulusaler’in verdiği örnek o anlamı yeterince açıyor:‘‘Getirilen yeni ‘tarife metodolojisi’ ile dağıtım hatları için yapılacak yatırımların maliyetinin faturalar yoluyla tüketiciden tahsil edilmesi öngörülmektedir. Yani gerekli altyapı yatırımları yapılsın diye vergisini veren yurttaş, kullandığı elektrik ücreti içinde bu yatırımları ikinci kez şirketler için finanse edecektir.’’ Kafka’nın Prag’ı gibi... “Pamuk bir başyapıt olan ‘İstanbul’unda, bir eski mozayiğin yanı sıra modern parçaların değişik gerçekliklerinin çatışmaları nedeniyle yaratıcı bir edebiyat olarak sunuyor şehri. Doeblin’in Berlin’i, Dos Passos’un New York’u, Musil’in Viyana’sı, Kafka’nın Prag’ı, Balzac’ın Paris’i, Dickens’in Londra’sı, Svevo’nun Trieste’si gibi...” “Derinlik sahibi” bir kalem olarak tanınan Claudio Magris’in “Pamuk’un İstanbul’u”unu yerleştirdiği yere bakın: Musil’in Viyana’sı, Kafka’nın Prag’ı, Balzac’ın Paris’i, Svevo’nun Trieste’si gibi... İtalyan yazar, Pamuk konusundaki teşhisini Nobel’den çok önce işte kaleme aldığı bu satırlarda yapmıştı. Rastlantıya bakın ki Nobel’in gerekçesi bugün Magris’in yargısıyla birebir çakışıyor. Magris’i anmamın nedeni de bu... Ne diyor Nobel jürisi? “Yaşadığı kentin melankolik ruhunu arayışında, kültürlerin çatışması ve birleşmesinde yeni semboller bulduğu için...” Kim o? zümü de adım adım gündeme getirilir.’ Biz bunun üzerine tamam diyerek şans verdik ve bu süreci başlattık. Şimdi bekleyip göreceğiz. Biz ateşkes çağrısı yapanlara bu adımı atarken gereken çağrıları da yaptık. Şimdi izliyoruz.’’ Dahası, ‘‘ateşkesin kalıcı olması için ‘resmi’ diyalog geliştirilmesi’’nden söz ediyor... PKK’ye kim yapıyor bu çağrıları? Terör örgütü ile resmi olmayan yollardan diyalog geliştiren kim ola ki? İnsanın aklına ister istemez aynı gün CHP lideri Deniz Baykal’ın sözleri geliyor: ‘‘Ta geçen yaz içine girdiği yeni söylemden tutun, bugün en son geldiği yerde ‘Durduk yerde operasyon yapılmaz’ dediği aşamaya kadar tümünde, bu senaryonun içinde, mihverinde, özünde Tayyip Erdoğan var. Tayyip Erdoğan olmasa, zaten bunların hiçbirisi olmaz, ondan güç alarak bunlar götürülüyor, onun yaklaşımından güç alarak bu götürülüyor. Şimdi, bu senaryo yeni bir noktaya geldi. İşte, kendi ifadeleriyle ‘Ateş kestik, silah bıraktık’ diyorlar. Tabii ateşkes, çok kırıcı bir değerlendirme, bir meşrulaşma çabası, bir Türkiye ile eşit konuma geçme çabası...’’ ‘Tüm dillerdeki en güzel roman...’ Edebiyat dünyasında demek ki paylaşılan böyle ortak “kriterler” de var. Yalnız Magris değil, İtalyan edebiyatının en “baba” eleştirmenyazarlarından Pietro Citati gene “Nobel”den aylar önce şunu yazmıştı: “Pamuk, Nobel’i hak eder mi, etmez mi.. bilemem. Bildiğim bir şey varsa o da şudur: ‘Benim Adım Kırmızı’ son yıllarda herhangi bir dilde okuduğum en güzel roman...” Son olarak, Türkiye’yi içerden tanıyan bir tarihçi yazarın gene “Nobel” yargısından çok önce ifade ettiği görüşleri aktarmadan geçemeyeceğim. Sözünü ettiğim tarihçi, Türk okurlarının aşina olduğu bir isim: Andrew Mango. Dört yıl önce, Mango da bu gazete için yaptığımız bir söyleşide şunları söylemişti: “İngiltere’de bir dergide bir yazı yazdım. İstanbul yeni bir fikir üretebilir mi? Bence üretebilir... 19. yüzyıl sonlarında İstanbul hoş, ama yaratıcı bir merkez değil; bir Avrupa taşrasıydı. 20. yüzyıl boyunca çok değişiklik geçirdi ama yine taşra kaldı. Bugün taşralılıktan çıkabilir gibime geliyor. ‘Benim Adım Kırmızı’ romanı vesilesiyle yazmıştım o yazıyı. Orhan Pamuk’ta özgünlük teması çok belirgin. Pamuk taşranın meşhur yazarı olmak istemiyor. Ortadoğu yazarı da olmak istemiyor. Bir dünya yazarı olmak istiyor!” Talim Terbiye Kurulu ve YÖK, İşlevlerinde Bütünselleşmeli İ. GÜRŞEN KAFKAS Eğitim bütünseldir. Farklı eğitim sistemleri ülke insanlarını böler. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati döneminde eğitim işlevleri için Talim ve Terbiye Kurulu adlı bir danışma organı oluşturuldu. Kurul, “bilimsel yapıya dayanıyordu”. Amacı: “çağdaş eğitim ve öğretimin yapılanmasını gerçekleştirmekti.” Çağdaş eğitimin ilkelerinin yer alacağı programlar, buna uygun öğretim yöntemleri, gözlem, deney, araştırma özellikleri ve nitelikli bilimsel çatıyı oluşturmaktı. Yokluk ve olanaksızlıkların o günkü ortamında ve çok kısa süreçte eğitim engelleri aşılıp özveri ve dayanma gücüyle büyük atılımlar gerçekleştirilmişti. Atatürk’ün “çağdaşlaşma yenileşme ve gelişme” içerikli ülküsünü başarıya ulaştırma savaşçısı Mustafa Necati’nin çabalarının bugün tökezlemeye başladığını, siyasi karmaşanın bilimselliğin önüne geçtiğini görmenin burukluğunu ulusça yaşıyoruz. Ulusal başarı ve çağdaşlaşma olgusu ile eğitimimizde edineceğimiz ivmeyle önümüzdeki engeller aşılmalıdır. Bacon; “Bilgi güçtür, bilen yapar” özdeyişiyle bilginin gücünü açıklar. Talim ve Terbiye Kurulu, eğitim kurumlarımızdaki programlarda verilen bilgi gücünün, bilimsel örtüşme donanımlı olmasında ısrarlı olmalı. mal, TBMM’de duyurmuştu. Kurul çalışmalarına ışık tutacak “Heyeti İlmiye ve Eğitim Şurası” adlı; eğitimin niteliğini, değişim ve gelişimini sağlayacak toplantılar yapılması uygun görülmekteydi. Eğitim şurası 1921’de başlayan çalışmalarıyla; eğitimin nitelik ve niceliklerinin çağdaş uygarlıklar seviyesine ve onun da üzerine çıkarmayı hedefliyordu. Kurul, eğitim politikalarının oluşturulduğu, toplumsal değerdeki kesimlerin katıldığı bir danışma organı işlevindeydi. Milli Eğitim hizmetlerinde asıl olan öğretmendir. Öğretmen yetiştirme, eğitim sisteminin en öncelikli sorunlarındandı. Nitelikli eğitim, nitelikli öğretmenle olabilecekti. Mustafa Necati, Talim ve Terbiye Kurulu’nu “Türk eğitiminin manevi kontrol görevini yapacak bir bilim ve uzmanlar kurulu” diye düşünmüştü. Kurul, yapısı ve işlevi gereği eğitimin, gelişen bilimsel, teknik, sosyal kültürel ve ekonomik koşullara uyumunu sağlayacak yapıdaydı. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY İstanbul: Kültür üreten kent İşin püf noktası budur: Pamuk’a verilen Nobel’le İstanbul “kültür tüketen” bir kent olmaktan çıkmış ve “kültür üreten” bir kente dönüşmüştür. Bu, İstanbul adına da, Türkiye adına da muazzam bir sıçrama... Yazının başında sözünü ettiğim “İki Kent, Tek Deniz” isimli kitap için yazmış olduğum “İstanbul” yazısında; ben de tam bunu anlatmıştım: “İstanbul, artık bildiğiniz İstanbul değil. Büyük bir kültürel dönüşümden, mayalanmadan geçiyor. Art arda açılan müzeler, sanat galerileri, özel TV kanalları, çok seslilik, genç yönetmenler, yazarlar vs... Hepsi bu yeni mayalanmanın eseri. Bu kent artık yalnız kültür tüketen bir kent değil. Kültür üreten bir kent olma yolunda!” Orhan Pamuk’a verilen “Nobel”i ben öncelikle, bu açıdan değerlendiriyorum. Pamuk, bu topraklara Mars’tan ışınlanmadı. “Nobel’li yazarımız” bu ortamın, bu kültürün ürünü. Bu ortak kültür ”kültürümüz”, böyle bir çıtaya eriştiği içindir ki; aramızdan bir Orhan Pamuk çıktı, çıkabildi. Türkiye bu çıtaya, yarım asır önce gelebilmiş olabilseydi; savunduğu fikirler uğruna vatandaşlığını dahi yitirmiş olan Nâzım Hikmet, muhtemelen bu ödüle ulaşmış olacaktı. “Nobel”, Türk kültürü adına devasa bir eşiktir. Ödülde etkili olan siyasi faktörler; başlı başına ayrı bir konu. Gelecek yazıda devam edeceğiz... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com Reform gereksinimi Eğitimdeki yenileşmeleri sisteme taşıyacak ve gelişmeler uygulayacak “Eğilim şuralarını” gerçekleştirmelidir. Eğitimimizde, yarınlara tutunabilmemiz bu güçlü kurulun sağlıklı çalışmalarıyla olabilecektir. Bugünün eğitim programları mizah penceresinden bakılacak tiyatro konularıyla doludur. Yıllardır politikacıların eğitime yükledikleri çileli gidiş, Talim Terbiye Kurulu ile YÖK’ün eşgüdümlü çalıştaylarıyla aşılabilecektir. Talim Terbiye, ilk ve ortaöğretimdeki yenileşme, gelişme ve bilimsel kurguyu sisteme taşımalıdır. Bilimin üretken yapısıyla üniversitelerimize gelecek gençlerimizi YÖK, umut dolu yarınlarımızın mimarları olarak yetiştirmelidir. Eğitimimize bakış açısı farklılığı, Talim Terbiye’nin siyasallaşma yapısı, YÖK’le farklı konularda tartışmalar, sorunları körüklüyor. Körüklemenin mimarları da politikacılardır. Eğitim; bilimsel, ilkeli, teknik ve teknolojik donanımlı, çağdaş ve yenilikçi boyutlarda olmalıdır. İdeolojik ve dini motifli eğitim bilimsellikten uzaktır. İdeolojik ve dini yapılı yakın coğrafyamızdaki komşu devletlere bakıldığında “yıkım, bilgisizlik ve tutsaklık”, bilimsel eğitim öncelikli ülkelerde ise umut, başarı ve özgürlük görülecektir. 1981’de 2547 sayılı yasa ile kurulan YÖK, yükseköğretimdeki “başarısızlık ve yozlaşmayı” sonlandırmayı amaçlamalıdır. Köklü reformlarla çağdaş bir yapı kaçınılmazlığı YÖK’ü oluşturmuştur. Anayasanın 130 ve 131. maddeleriyle kendisine verilen yetkilerle, özerk ve kişilikli bu kuruluşun görevi, yarınlarımız olan gençlerimizi en iyi şekilde yetiştirmek olmalıdır. Gençlerimize yazık oluyor. Ülkemizin eğitim politikası, hükümetler üstü bir devlet politikası olmalıdır. Hükümetin siyasi otoritesiyle çözümler üretmek, tek yanlı ayrımcı ve dini misyon içerikli olacaktır. Diz boyu kadrolaşmak, dinselliğe doludizgin ulaşmak, eğitimi yozlaştıracaktır. Eğitimde birlik Cumhuriyet öncesi eğitim kurumları, ulusal bir nitelik taşımaktan uzaktı. Okullar birbirine kapalı, dikey kuruluşlar gibiydi. En yaygını, Kuran öğretimine, Arapçaya, ezbere dayalı mahalle mektepleri ve medreselerdi. İkincisi, yenilikçi Tanzimat okulları olan sultaniler ve idadilerdi. Üçüncüler ise yabancı okullar denilen azınlık okulları ve kolejlerdi. Üç ayrı yaşam biçimini, ayrı görüşleri, ayrı çağın insanını yetiştiren bir karmaşaydı. Bu eğitim tarzı benimsenemezdi. Her biri farklı ve çarpık bir eğitim veriyordu. Millet egemenliğini yaşam biçimine dönüştürecek kuşaklar bu sistemle yetiştirilemezdi. Ulusal kültürümüzün güçlendirilmesi ve ulusal birliğimizin sağlanması da bu eğitimle gerçekleştirilemezdi. Bu nedenlerle, Cumhuriyetin getirisi değişim süreci içinde “Tevhidi Tedrisat Yasası” çıkarıldı. Cumhuriyetin yenileşmelerine aykırı olanları kapatıldı, diğerleri geliştirilip, değiştirildi ve denetime alındı. Yani “Öğretimde Birlik” sağlandı. Bu yolla, eğitim demokratikleşecek, kapsam olarak da “laiklik eyleme dönüştürülecekti.” Bu toplumsal dönüşüm sürecinden amaçlanan toplumumuzun geleneksel yapısına çağdaş bir boyut kazandırmaktı. Yapılmak istenen, bireylere yurttaşlık bilincini kazandırmak ve toplumsal yapıyı eğitim yoluyla yaygınlaştırmaktı. Talim Terbiye Kurulu, Cumhuriyetin getirisi birçok çağdaş düzenlemelerden biriydi. Ülkenin eğitim ve öğretim esaslarını, özgür ve bilimsel bu yapıyı 1926’da bizzat Mustafa Ke OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Sarı renkli ve tatlı bir şeftali 1 cinsi. 2/ Güzel 2 koku... Parıltısını artırmak için 3 elmas taşlarının 4 altlarına konan 5 ince metal yaprak. 3/ Derin 6 üzüntü ya da 7 acı... ‘‘Misket li 8 monu’’ da denilen, acı sulu kü 9 çük limon cinsi. 4/ Şar1 2 3 4 5 6 7 8 9 kı, türkü... Naylondan 1 O R T O P E D İ yapılmış olta ipi. 5/ Arap 2 S abecesinde bir harf... Gü N İ A G A R A 3 K A R A Y A N I K neş doğmadan önceki S A R A alaca karanlık. 6/ Ağır 4 O Y A N EM A N lık ve uzunluk ölçüleri 5 L E Ş A R U Z D için kabul edilmiş yasal 6 O T O R S O Y A ölçü modeli. 7/ Leke sür 7 J mek, iftira etmek. 8/ Ör 8 İ P T A L MA L dek yavrusu... Eski Mı 9 T O P A T A N sır’da güneş tanrısı. 9/ Deniz teknelerinin arka tarafı... Serdar, başkomutan. İngiltere’de master yapmış, Westminister University ve Premier College İngilizce sertifikalarına sahip öğretmenden, iş İngilizcesi, genel İngilizce, her düzeyde konuşma, sınavlara hazırlık. ATÖLYE İDA Güzel Sanatlar’a hazırlık, hobi amaçlı yağlıboya, karakalem... Resim öğretmeninden Kadıköy’de atölye ortamında resim dersleri verilir. Tel: 0535 794 09 85 0536 225 07 80 / 0216 345 06 17 YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kütahya yöresine özgü, tarhana, un ve yoğurtla yapılan bir çorba. 2/ Bir bilgisayar oyunu... Işık kaynağının 1 saniyedre çevresine yaydığı ışık enerjisi. 3/ Eskiden mürekkebi kurutmakta kullanılan ince kum... Edirne’nin bir ilçesi. 4/ Orta Asya’da yaşayan Şamanist Türkler arasında yaygın bir fal... Telli bir çalgı. 5/ Hiperaktif çocukları sakinleştirmekte kullanılan ilaç. 6/ Bağışlama... Atıf Yılmaz’ın bir filmi. 7/ Birden fazla terimi olan cebirsel ifade. 8/ Dinsel tören... Çanakkale Boğazı’nda, pek çok deniz kazasının meydana geldiği bir burun. 9/ Maksat... Yaşamsal sıvı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle