27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 OCAK 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Simavi, şehit fotoğraflarının yalnızca Hürriyet’te yayımlanması için para teklif edince, bağırdım 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT ‘Sen beni satın alamazsın’ TARKAN TEMUR 1952 yılı yaz ayında askerliğini yapmak üzere Ankara’daki Topçu yedek subay okuluna gönderilir Birgit. Polatlı’daki altı aylık eğitimin sonunda Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Temsil Bürosu’na atanır ve burada, gazeteci Erol Simavi ile birlikte yönettiği Temsil Bürosunu, dönemin gazetelerinde yer alan TSK ile ilgili haberleri rutin olmaktan çıkararak tanıtır. Dumlupınar Denizaltısı, 4 Nisan 1953’te Çanakkale Boğazı’nda Naboland isimli İsveç şilebiyle çarpışarak batar. ‘‘Ben, Simavi’ye elimize mükemmel bir olanak geçtiğini ve bu fırsatı kullanmamız gerektiğini söyledim. Öncelikle kaza haberini AA’ya ilettik. Kısa bir bülteni tüm gazetelere dağıttırdık. Kurtarma çalışmalarının aralıksız devam ettiğinden başkaca bir haber yoktu. Oysa, biz ayrıntılı haberler peşindeydik. Simavi’yi çok sevindiren bir çözüm yolu buldum. Çanakkale’deki komutanlığı arayarak karşıma çıkan görevlinin rütbesinin bir üstündeki biri olarak düşsel bir isim verip bilgi istedim. Kurtarma çalışmalarının sürdüğü, bir iki kez Dumlupınar’dan su yüzüne çıkmış olan şamandıradaki özel telefonla irtibat kurmak istenildiğini, ancak boğuk gelen seslerden fazla bir bilgi öğrenilemediğini öğrendim. ‘Boğuk ses’ bölümünü ölçülü bir ha Dülger’i Satır Aralarından Okumak Ortada fol var ama henüz yumurta yok denilebilecek bir sırada, Antalya Milletvekili Mehmet Dülger’in önceki günkü Sabah’ ta yayımlanan ‘‘uyarıları’’nı, sadece Emine Erdoğan’ın türbanına indirgemek, yanlıştır. Gazete, Dülger’in söylediklerini ‘‘Köşk’te türban Türkiye’yi sarsar’’ başlığı ile yayımlarken kalkışma hazırlığında olduğu anlaşılan milletvekilinin söylediklerinden en magazinel olan bölümünü öne çıkarmışlar. Oysa eski Doğru Yol Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi ve bugün TBMM Dışişleri Komisyon Başkanı da olan Dülger, bence Bayan Erdoğan’ın, eşi mutlaka Köşk’e çıkmayı arzu ediyorsa, başını açmaya razı olması koşulunu gündeme oturtarak Genel Başkanı’nı politikadan silmek istediğini saklamıyor. 2007 Mayıs ayında Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koymayı düşünüyorsa ,Tayyip Erdoğan , öncelikle aile meclisini toplayarak ve Emine Hanıma başını açmasını önermeliymiş. AKP Milletvekili’nin Aksi bir duruma Türkiye’nin hazır olmadığını söylemesi, Genel Başkanlarını Çankaya’da görmek isteyen parti yöneticileri için son derecede moral bozucu bir çıkıştır. Bir tür tekerleğe çomak sokmaktır. Ama Dülger’in, partisinde sıkıntı yaratacak asıl sözleri şunlar olmalıdır: ‘‘.. Belki de Erdoğan, kanaatlerimiz burada görev yapmamıza engel, kanaatlerimiz bizim için daha önemli diyerek aday bile olmaz.’’ ? ‘‘Erol Simavi, cüzdanından kâğıt paralar çıkardı, sanırım 500 lira filan olmalıydı, bana uzattı. ‘Sen beni satın alabileceğin karakterde biri mi sandın?’ diye bağırdım. Şaşırmıştı, kollarını açtı, kucakladı beni ve özür diledi. ‘Tamam Dünya’ya da gönderecekler, şimdi söyleyeceğim’ dedi”. ...O tarihlerde Hürriyet gazetesinin Taksim alanı’nda ışıklı bir haber panosu vardı. Simavi’nin Hürriyet’e, benim Ulus ve Dünya’ya geçtiğim ayrıntılı haberlerin, o panoda yer aldığını düşünmemiştik. Oysa panoda faciayla ilgili geniş bilgilerin olduğunu gören meslektaşlarımız, Taksim’e karargâh kurmuşlar, Simavi ‘atlatıyorum’ diye verdiği haberleri diğer gazetelerle istemeden paylaşmıştı. Bir başka deyişle hak yerini bulmuştu.’’ Nara Burnu’ndaki denizin altından gelen sesin sahibinin son sözlerinin ‘‘Vatan sağolsun’’ olduğunu servis yapan Birgit ve Simavi, şehit fotoğraflarının peşine düşer. Personel Başkanlığı’ndaki dolaplarda bulunan fotoğrafları, dolapları kırarak alırlar. ‘‘Şehitlerin vesikalık fotoğraflarını beyaz kâğıtlar üstüne, rütbelerine göre sıraladık. Hürriyet’ten gelen bir foto muhabiri hemen kopyaladı. Bir kopyayı AA’ya ulaştırdık. Diğerini Hürriyet bürosunda bulunan dönemin tek telefoto ciha ber haline getirdik ve AA ile gazetelere kısa bir bilgi olarak geçtik. Simavi telefonun başına oturmuş ve saat başı Çanakkale ile konuşuyordu. Bir ara ‘tanıtım malzememizin’ tükendiğini fark ederek, kendisinin Cumhurbaşkanlığı Başyaveri olduğunu ve Reisicumhur Hazretleri’nin yeni bir haber olup olmadığını sorduğunu iletti. Karşı tarafın yanıtıyla da, ‘Cumhurbaşkanı’na arz edilecek önemde bilgileri’ önündeki kâğıda geçirdikçe, yüzündeki gülümseme belirginleşti. zı İstanbul’a geçecekti. Ama bunun için Simavi’ye bir koşul da belirtmiştim. İstanbul’daki fotoğrafların bir kopyası da, çalıştığım Dünya gazetesine ulaştırılmalıydı. Simavi kulaklarına inanamadı. AA’nın, ancak bir gün sonra dağıtıma koymaktan başka yapacağı bir şey yoktu ve dolayısıyla da Türk basınında tek faks vericisine sahip gazete olan Hürriyet, tüm İstanbul gazetelerini atlatmış olacaktı. ...Simavi elini pantolonunun arka cebine soktu. Cüzdanından kâğıt paralar çıkardı, sanırımı 500 lira filan olmalıydı, bana uzattı. ‘Sen beni satın alabileceğin karakterde biri mi sandın?’ diye bağırdım. Şaşırmıştı, kollarını açtı, kucakladı beni ve özür diledi. ‘Tamam Dünya’ya da gönderecekler, şimdi söyleyeceğim’’ dedi. Cumhuriyetin ve Erdoğan’ın ilkeleri çelişiyor Bana kalırsa Antalya Milletvekili, liderine ikili bir tuzak hazırlamaktadır. Açık söylemiyor ama, o tuzak içine yerleştirilmiş mayınlardan birisi ile Tayyip Erdoğan’ın düşünce yumağının, Türkiye Cumhuriyetini ayakta tutan ana ilkelerle ters olduğunu en azından tartışmaya açmak istiyor. Başbakan, bu gerekçeyi içine sindirdiği takdirde Çankaya’ya aday olmaktan vazgeçmesinin nedenini de kabul etmiş olacaktır. Oysa daha geçen hafta atv deki Siyaset Meydanı’ndan tüm dünyaya, Mayıs 2007’de Cumhurbaşkanı olmayı düşünebileceğini söylemiştir. Yok, şayet Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı adaylığını gerçekleştirirse, Dülger’in söylediklerini tam okuyarak ‘‘kanaatlerinin bu aşamada da değişmiş olduğunu kabul ettiğini’’ içine sindirmiş olacaktır. Çankaya’da Milli Görüşçü bir Cumhurbaşkanı görmek isteyen taban, o zaman bir kez daha gömlek değiştirmekten çekinmemiş kişiyi önder olarak benimseyecek midir? Dülger’in demecinde yer alan ikinci mayın da bence bu sözlerin altına gizlenmiştir. ‘‘AKP’yi ayakta tutan koalisyon.’’ Bir süreden beri iktidar partisi içinde baş gösteren mırıltıların giderek homurdanmaya dönüştüğü görülüyor. Turhan Çömez’in grup kürsüsünden söylediklerini zamanın çürümesine bırakan yönetime, Mehmet Dülger ilginç bir hatırlatma yaparak parti grubunda ‘‘çok sayıda’’ ANAVATAN, DYP ve MHP kökenli milletvekilinin bulunduğunu söylemek gereğini duyuyor. Genel Başkan da, yöneticiler de bu olguyu elbette biliyorlar. Ama Dülger’in amacı onlar aracılığı ile kamuoyuna 1960 öncesi Demokrat Partisi’nde BayarMenderes, 27 Mayıs sonrası Adalet Partisi’nde DemirelBilgiç’in koalisyonlarının bulunduğunu hatırlatıyor. Öylece Erdoğan’ın kulağına kar suyu kaçırmak istiyor. AKP yönetimi, bir tür parti içi demokrasiye bağlılık gerekçesini öne çıkararak, mesela Balıkesir Milletvekili Turan Çömez’i sorguya çekmek yerine onun konuşmasında hedef tahtası yaptığı Maliye Bakanı Unakatın’ ı uyarmış ve kendisinden 3 maymunları unutmamasını istemiştir. Aslında o strateji Çömez’in o gün başlattığı salvo atışlarını başka milletvekillerinin izlemesini önlemeyi amaçlamaktaydı. Ama nereye kadar? Daha doğrusu hangi aşamaya kadar? Bir süreden beri Bakanlar Kurulu’nda yapılması beklenilen değişikliğin sürekli ertelenmesi, Başbakan’ın hoşnutsuzlar cephesini genişletmekten çekindiğini gösteriyordu. O cephede olduğu anlaşılan Dülger, son açıklamasıyla doğrudan Genel Başkanını hedef almak gereğini duyduğu için olmalı, toplumun önemli bir kesiminin çok duyarlı olduğu öğelerle kendisini itham ediyor. Dahası külahları değişmekten söz ediyor. Erdoğan, külah değişmekten söz eden milletvekiline, ‘‘Ne duruyorsun ?’’ diye meydan mı okuyacak? Yoksa bu demeci okumamış, görmemiş hatta duymamış gibi mi davranacaktır? Bayram sonunda toplanacak olan parti grubunu bekleyeceğiz. 1953’te Çanakkale Boğazı’nda Naboland isimli İsveç şilebiyle çarpışarak batan Dumlupınar Denizaltısı’nda 81 denizci yaşamını yitirmişti. 2 Muhalefete DP engeli ? 1946’da demokrasi ve özgürlük istemleriyle yola çıkan ‘‘Yeter söz milletindir’’ sloganıyla geniş seçmen kitlelerinin desteğini alarak 1950 seçimlerinde iktidar olan, 1954’te oy desteğini ve Meclis’teki sandalye sayısını çoğaltan DP iktidarının yöneticileri, giderek ‘‘sinirlerini komuta edemez duruma gelir’’. zide kendisine eşlik eden CHP Parti Meclisi Üyesi ve gazeteci Nizameddin Nazif kapıyı açar ve ‘‘Beyefendi sizi derhal mi götürmek istiyorlar’’ diye sorar. Bunun üzerine bir genç adam Nizam’a: ‘‘Siz kimsiniz’’ diye sormuş. Nizam da mukabele etmiş: ‘‘Ya siz kimsiniz?’’ Genç adam birden parlamış. ‘‘Vay , beni tahkir ha? Ben savcıyım. Sizin adınız ne’’ ‘‘Nizameddin Nazif! Gazeteciyim...’’ Savcı çekmecesindeki bir listeye bakmış: 1946’da demokrasi ve özgürlük istemleriyle yola çıkan ‘‘Yeter söz milletindir’’ sloganıyla geniş seçmen kitlelerinin desteğini alarak 1950 seçimlerinde iktidar olan, 1954 ‘te oy desteğini ve Meclis’teki sandalye sayısını çoğaltan DP iktidarının yöneticileri, giderek‘‘sinirlerini komuta edemez duruma gelir’’. 1955 Ağustos ayında, anamuhalefet partisi genel sekreterinin masum bir gezisine karşı sergilenen tahümmülsüzlük, kara mizah örneği olarak siyasi tarihimizde yerini alır. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek yurt gezilerine çıkmaya başlar. Galata Rıhtımı’na, İnönü de Gülek’i uğurlamak için gelir. ‘‘Erzurum’’ adlı geminin 4 saat gecikmeli hareket edeceği ilan edilir. Böylece limanlarda Gülek’i bekleyenlerin dağılması hedeflenmektedir. Beraberinde 9 gazetecinin de bulunduğu Gülek, bu durumu bir basın toplantısıyla kamuoyuna aktarmak ister ve DP iktidarına bu tür yollara başvurmama çağrısında bulunur. Erzurum gemisi, tarifeye göre Ereğli’de kısa süre kalacaktır. CHP’liler daha atak davranıyor Ancak, Gülek’in Zonguldak’a varışını daha da geciktirmek amacıyla, geminin ihtiyacı olan kömürlerin Ereğli’de yükleneceği duyurulur. Oysa o güne kadar tüm deniz araçlarının, kömürleri vinçlerle Zonguldak’ta yüklenmektedir. Ereğli’de ise bu iş, bir dizi işçinin sırtlarında taşıdığı küfelerle yapılabilecektir. Gülek bunun üzerine takayla yoluna devam etmek ister. Ereğli Kaymakamı, takanın limandan ayrılmasın izin verilmemesi üzerine Gülek için büyük bir motor bulunur. ‘‘Kaymakam, ona da izin vermek istemez ama, CHP’liler bu kez daha atak davranarak yazılı emirden söz edince çaresiz kalır. Gülek rıhtıma çıkar ve kalabalık karşılayıcılarına hitap edip, kentin sel felaketine uğrayan mahallelerine gideceğini söyler. Bu kez karşısına Emniyet Müdürü dikilir ve ‘Olmaz’ der. Gülek, ‘Niçin’ diye sorunca, müdür tabancasına sarılır ve ‘Yürü, karakola gideceğiz. Direnirsen seni vururum’diye bağırır. ‘Savcılık makamına kıç dönmek’ Gülek, Emniyet Müdürlüğü’nden tekrar gemiye getirilir. Erzurum gemisi Sinop’a geldiği zaman, CHP Genel Sekreteri’ni partililerin yanı sıra, polisler de karşılar. Gülek’e, Galata rıhtımında yaptığı basın açıklaması nedeniyle İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararı verdiği bildirilir ve adliyeye götürülür. Kara mizah örnekleri Sinop’ta daha da büyüyecektir. Genel sekreter bir odada bekletilirken, ge‘‘Sizi tevkif ediyorum’’ demiş. Savcı hemen bir zabıt kaleme almış. Tevkif sebebi şuymuş: ‘‘Kıçını çevirmek suretiyle savcılık makamına hakaret!’’ Savcı bunu odadakilere imzalatmak istemiş. Fakat, Jandarma komutanı dahil hiç kimse imzalamamış. Bunun üzerine savcı, zabıt kâtibine imzalatmış. Bu sırada savcının Malatyalı olduğu meydana çıkmış. Heyetteki bir Malatya milletvekili genç adama dönmüş: ‘‘Demek bir de Malatyalısınız ha’’ demiş. Savcı bir kenara çekilmiş. Orada başlamış ağlamaya ‘Beyaz Eldivenli hâkim’ Gülek, basın açıklaması nedeniyle tutuklanarak Paşakapısı Cezaevi’ne gönderilir. İktidar popülist yöntemlerle kitleleri etkileyen Gülek’i susturarak CHP’ye gözdağı vermek ister. CHP’liler ise delillerin toplanmış olduğu ve sanığın kaçma durumu bulunmadığı için tedbir olarak verilen tutuklama kararının kaldırılıp kaldırılamayacağını araştırır. İlhami Sancar ve ekibi, İstanbul ceza hâkimlerini tek tek gözden geçirirken, Ekrem Özden, adeta Arşimet gibi ‘‘Buldum’’ der. Ailece CHP’li olan, 7. Sul Ceza Hâkimi Hamdi Öner’le konuşulabileceği düşünülür. ‘‘Ekrem Bey, beni de alarak 7. Asliye Ceza Hâkimliği’nin odasına gittik. Hamdi Bey bizi sıcak karşıladı. Ama ziyaretin nedenini öğrenince de, sıkıntılı olduğu yüz hatlarından okunur hale geldi. ‘Dosyayı inceleyeyim’ diye elbette bir hâkimin söyleyebileği kadarını söyledi. Ekrem bey bana hafifçe göz kırptı. ‘Orhan sen öbür işlerini bitir. Ben geliyorum’ dedi. Hamdi Bey’e veda ettim. Kısa bir süre sonra Ekrem Bey de çıktı. Hızlı adımlarla yanına gittik. ‘Çocuklar hiçbir şey belli etmeyin. Oldu bu iş’ dedi. Hamdi Bey’in salıverme kararını yazdırmak için mahkeme kaleminden sekreter çağırdığını söyledi. Mahkeme kâtibinin kucağında daktiloyla hâkimin odasına girişi ve çıkışı bize çok uzun zaman almış gibi geldi. Sonra Ekrem Bey kalemden yazıyı aldı, savcılığa gitti ve salıverilme yazısı Paşakapısı’na ulaştı. Haber elbette o yazıdan önce gerekli yerlere ve o arada cezaevine de gitmişti... Ertesi günkü gazeteler Gülek’in tahliye kararını veren Öner’e gelen telgraflar arasında kendisine bir kadın vatandaşın ‘Beyaz eldivenli hâkim’ dediğini yazıyordu. Öyle bir hanım yoktu. Yakıştırma sadece Öner’i değil, geniş meslektaş grubunu da hem hoşnut edecek, hem de özendirecek nitelikteydi.’’ 6 Eylül’de “Atatürk’ün evinin bombalandığı” söylentisiyle başlayan olaylarda, gayrimüslimlere ait pekçok işyeri yağmalandı. Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net Kemal Amca, Şefkatli sıcak gülüşünü, zor günlerde bize kol kanat gerişini hiç unutmayacağız. Ersin ve Füsun’dan ayrı tutmadığın: Ali Rıza, Dilek, Özcan, Celal, Birol 67 Eylül olayları 6 Eylül 1955. Selanik Radyosu’nun 13.00’teki Ajans haberlerinden Selanik’te, Atatürk’ün evinin bombalandığı Yeni Sabah gazetesinin yazıişlerine bomba gibi düşer. Birgit’i arayan Milli Talebe Federasyonu Başkanı Hüsamettin Öztürk telefon ederek, Kıbrıs Türk’tür Derneği olarak bildiri hazırlamak için federasyon binasında toplanacakların söyler. Bildiri kaleme alınır. Akşam saatlerinde küçük gösteri gruplarının, ‘‘Kıbrıs Türk’tür’’ sloganlarıyla toplanmaya başlar. Reşat Mahmut, Birgit’e ‘‘Olup bitenler iç açıcı değil. Başlıkları yapmadan sen bir iki arkadaşla Beyoğlu’nu görsen’’ der. ‘‘Çevre tam bir felaket gibiydi. Mağazalar tahrip olmuştu. İstiklal Caddesi’ne kumaşlar serilmişti. Yer yer, radyo, buzdolabı parçaları yerlere saçılmış haldeydi. Gömlekçi Zara’nın önünde Aziz Nesin, Yaşar Kemal donakalmış haldeydiler.’’ 7 Eylül akşamı, Birgit’, Milli Talebe Federasyonu yöneticisi olarak Vali’nin görüşmek istediği söylenerek evinden alınır. Ama, Vilayet Binası yerine Emniyet Müdürlüğü’nün olduğu Sansaryan Han’dır gidilen yer. 7 Eylül akşamı valiyle görüşmek için götürülen Birgit, Harbiye Cezaevi’nden ancak, 28 Aralık’ta çıkar. 67 Eylül olaylarında etkin olan İktidar yanlısı ve kâğıt üstünde varlık gösteren ‘‘İstanbul Üniversiteliler Talebe Cemiyet’’ adlı gençlik derneği başkanı Mürşit Yolgeçen de, Birgit gibi 7 Eylül’de gözaltına alınır, ancak, askere gönderilmesi gerektiği söylenilerek Tuzla Piyade Yedek Subay Okulu’na gönderilir. Böylece ne uzun süre tutuklu kalır, ne de o koşullarda, herhangi bir açıklama yapmasına neden olacak koşullar yaratılır. Cumhurbaşkanlığı krizi Cevdet Sunay’dan sonra seçilecek cumhurbaşkanıyla ilgili seçim turları, bıktırıcı bir biçimde TBMM’de sürmektedir. Ecevit’in Genel Başkanlığı’nda Merkez Yönetim Kurulu olarak bu soruna çözüm arayan bir toplantıda, genel merkezin emektarlarından Hasan Efendi kapıyı aralayarak, Birgit’e işaret eder ve ‘‘Orhan Bey, seni bir Paşa istiyor’’ der. Telefona gittiğinde, Fahri Çoker’i Cumhurbaşkanlığı Başhukuk Danışmanı olarak telefonda karşılar. ‘‘Sayın Ecevit ile bu akşamüstü sizin evde bir çay içemez miyiz?’’ sorusunu yöneltti bana. Bülent Bey’e durumu ilettim. Oturduğum evde akşamüstü buluştuk. Çoker, Ecevit ve CHP evet derse Kontenjan Senatörü Fahri Korutürk’ün seçim düğümünü çözebilecek konumda olduğunu, bunun için Demirel ve Çağlayangil ile anlaştıkların söyledi. Ecevit arkadaşlarıyla konuşacağını ama kendi oyunun olumlu olduğu yanıtını verdi. Çoker, o gece ilerleyen saatlerde, CHP ve AP’nin ortak cumhurbaşkanı adayı olacağı için Ankara’ya dönmesini, İstanbul’da haber bekleyen Korutürk’e bildirmişti!’’ T.C. İLAN BİGA SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN 2003/367 Esas 2004/1032 Karar Davacı İçdaş vekili tarafından davalılar Fatma Çoban ve arkadaşları aleyhine açılan izalei şüyu davasının yapılan yargılaması sonunda; Biga ilçesi Değirmencik köyü Soğuksu mevkii 447 parsel üzerindeki ortaklığın satılarak giderilmesine karar verilmiş olup dahili davalılardan Şahin İzmir’e işbu kararın ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla kararın gazetenin ilan tarihinden itibaren 8 gün içinde kanun yoluna başvurulmadığı takdirde kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 416 BİTTİ CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle