25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Kuş gribini insanlar yayıyor irdlife International (BI) adlı uluslararası kuruluş, kuş gribini yenmek için ABD ve Avrupa Birliği’nin desteğiyle geniş kapsamlı bir araştırma başlattı. BI’nin uzmanları, Türkiye’nin Ermenistan sınırında kuş gribi olaylarının görülmesinde bir gariplik olduğu düşüncesinde. Örgütün bilgilendirme bölümünün başkanı Richard Thomas, bir İsveç gazetesine şu açıklamayı yaptı: ‘‘Kuş gribi virüsünü göçmen kuşlar yaymıyor. Onlar kuzeydoğu istikametinde uçarlar. Eğer bu virüsü yabani, göçmen kuşlar yayıyor olsaydı, salgın Hindistan’da başlar ve Avustralya, Yeni Zelanda ve Afrika’da devam ederdi. Bu virüsü kapan yabani kuşlar, fazla yaşayamazlar ve uzaklara uçamazlar. Biz binlerce göçmen kuş yakalayıp tahlilden geçirdik, tek birinde kuş gribi virüsü bulamadık, yani H5N1 virüsünü.’’ O zaman aklıma, benim gariban ülkemin Doğu ucundaki yoksul insanlarına bu lanet nasıl bulaştı, sorusu geliyor. Richard Thomas, B konusunda erken önlemler alan Güney Kore ve sorumu duymuş gibi yanıt veriyor: Japonya’da, göçmen kuşların geçiş hattında yer ‘‘İnsanlarla. Salgın, köy köy dolaşıp egzotik aldıkları halde, tek bir kuş gribi olayına kuşlar satın alan kaçakçıların izinde yayıldı. rastlanmadı. Yıllardır kuş gribi üzerine Ayrıca eğitimsiz aşıçılar da virüsün yayılmasını İsveç’in Kalmar şehrinde araştırmalar hızlandırdı. İkinci neden, ticareti yasak olan yapmakta olan uzman Björn Olsen, BI’nin canlı kuşların kaçakçılar tarafından elden ele gayet haklı olduğunu söylüyor. dolaştırılmasıdır. Kuş gribi olayları, sürekli olarak şehirler arası yolları ve S T O C K H O L M Olsen, kuş gribinin, yalnızca insanların kendilerinin yarattığı tren istasyonlarını izliyor. Üçüncü çevrelerde görüldüğünü vurguluyor. ve en kaygı verici neden ise kümes Avrupa Birliği’nin bu konudaki hayvanlarının dışkısının Asya’da araştırmalarını göçmen kuşlara ve bazı Doğu Avrupa ülkelerinde yönelik olarak sürdürmesini, balık yemi olarak kullanılması. göçmen kuşlarla ilgili gerçeğin Vietnam’da sazan balığı ve iri karides çiftliklerinde yalnızca bu tür GÜRHAN UÇKAN ortaya çıkarılması bakımından doğru buluyor ama ‘‘Göçmen yem kullanılıyor. Birleşmiş Milletler, kuşlara takılıp kalınmamalı’’ uyarısında da geç de olsa bu tür yemlerin kullanılmasını bulunuyor. İsveç Tarım Bakanlığı’nın veteriner yasakladı.’’ Birdlife International, kuş gribi Başmüfettişi Jan Danielsson ise konuyu görülen 3600 yerde incelemeler yapmış. Moğolistan’daki Erhel Gölü dışında bu yerlerin ülkemize getiriyor: ‘‘Kuş gribinin nasıl yayıldığını tam anlamıyla bilmiyoruz. hepsinde bu cins kuş yemi kullanıldığını Göçmen kuşlar, teorilerden yalnız biri. saptamış. Yem ithali, kuş kaçakçılığı ve hijyen Ama elde edilen veriler, bu teoriyi doğrulamıyor. Ayrıca Türkiye’de kuş gribi olaylarının sınırda anaç tavuk ticareti yapılması yüzünden gerçekleştiğini biliyoruz.’’ İsveç, yazları göçmen kuşların akın akın geldiği bir ülke. Tek bir kuş gribi olayına rastlanmadı. Uzakdoğu’da ilk hastalanmalar patlak verince, başta hindi olmak üzere kanatlı hayvanların açık havada beslenmesi yasaklandı. Gotland’daki hindi çiftliklerinde, hayvanların dolaştığı alanların üzerine tel örgü çekti. İthal kuş yemleri üzerindeki denetim arttırıldı. Halen, kuş gribi görülen ülkelerden gelen yolcuların yanlarında taze gıda maddeleri ve canlı hayvan getirip getirmedikleri, sınır kapılarında ve havaalanlarında kontrol ediliyor. Bu hastalığın havadan değil, yerden ve insan eliyle yayıldığı artık kesinleşmiş durumda. Ülkemizde de zaten yoksulluktan kırılan insalarımıza bir darbe daha vurulmadan önce işin bir de bu yanıyla ilgilenilirse daha iyi olur. Hollanda’da demokrasi aşındı ollanda, Avrupa’nın en demokrat ve en yeşil ülkelerinden birisiydi. Düşünce özgürlüğüne, insan haklarına saygılı tavrıyla diğer ülkelere örnek oluşturdu hep. Dünyada, ilk kez eşcinsel evliliklere Hollanda’da izin verildi. Yine dünyada ilk kez, bu ülkede hafif uyuşturucuların kullanımı ve satışı da serbest bırakıldı. Uzun yıllar, sosyal demokrat partilerce yönetilen Hollanda, çevre konusunda da bir dönem Avrupa’nın ‘‘örnek’’ ülkesi durumuna geldi. Yeterli toprağı olmamasına karşın denizden kazanılan topraklarla adeta yapay bir ‘‘cennet’’ yaratıldı. ‘‘..dı’’ diyoruz, çünkü çok değil, yakın zamana kadar bu iki alanda Avrupa’nın örnek ülkesi olan Hollanda’da artık bu değerler hızla aşınıyor. Ülke gündeminden düşmeyen öncelikli konulardan birisi çevre. Hollandalı bilim adamları, yeşil dokunun gitgide azaldığını dile getiriyorlar. Bilim adamları, uzun süreli enerji kullanımı, yeşilin azalması gibi sorunlar nedeniyle Hollanda’nın, Avrupa’nın gerisine düştüğünden yakınıyorlar. Çevreyle ilgili tartışmaların gündemde olduğu dönemde yaşanan bir ‘‘yeşil katliamı’’, bilim adamlarının kaygılarını doğrular nitelikteydi. Hollanda’nın güneyindeki Limburg bölgesinde yer alan Schinveld kasabasında, son yılların en büyük ağaç katliamı gerçekleştirildi. Gerekçe olarak da 6 hektarlık ormanın, Schinveld kasabası yakınlarında bulunan NATO’ya ait AWACS üssündeki uçakların iniş ve kalkışlarını ‘‘olumsuz etkilenmesi’’ gösterildi. Hollanda’daki sol partiler ve çevre örgütleri bu karara karşı uzun süre direndiler. Kasaba halkı da ormanların kesilmesine tepki göstererek protestoculara destek verdi. Çok sayıda insan günlerce ormanda yatıp kalkarak ağaçların kesilmesini önlemeye çalıştı. Ancak belediye ve hükümet yetkilileri, protestocuları ‘‘bölücü ve yıkıcı’’ ilan edip bunların görüşlerine itibar edilmemesi çağrısı yaptı. Ardından askeri özel timler ormana girerek yüzlerce göstericiyi gözaltına aldı. Bunlardan yaklaşık 45’i tutuklandı. Hemen ardından da iş makineleri ve elektrikli testereler, 6 hektar ormanı yerle bir etmek için işe koyuldu. NATO uçakları için çevre katliamına göz yuman muhafazakâr sağ hükümet, AMSTERDAM demokrasi konusunda da benzer tutumlar sergiliyor. Yani daha açık bir deyişle sadece çevre değil, YUSUF ÖZKAN demokrasi de günden güne aşınıyor. Özellikle azınlıklar ve entegrasyondan sorumlu Bakan Rita Verdonk’un uygulamaları, ancak faşist yönetimlerde görülebilecek örnekler sergiliyor. Bayan Verdonk, bakan olmadan önce hapishane müdürlüğü ve istihbarat elemanlığı görevlerinde bulunmuş. Bu yüzden sol partiler tarafından Hollanda’yı ‘‘koca bir hapishaneye çevirmekle’’ eleştiriliyor. Ancak bakan, bu eleştirilere kulak tıkayarak kabinenin de desteğiyle ‘‘bildiğini okumayı’’ sürdürüyor. Geçen yıl 40 yaşlarında bir kadının, çantasını kapan Faslı bir genci otomobille sıkıştırarak ölümüne neden olması üzerine ‘‘Kapkaç yapmasa yaşıyor olacaktı. Bu nedenle kadının cezalandırılması gerekmez’’ yönünde açıklamalar yapan Verdonk, bu kez de ‘‘dil’’ konusuna el attı. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük insan göçü olarak değerlendirilen ‘‘26 bin sığınmacının sınır dışı edilmesi’’ kararının ‘‘mucidi’’ Verdonk, ülkedeki yabancılardan pek de hazzetmiyor. Aile birleşimini neredeyse olanaksız hale getiren düzenlemelere imza atan Verdonk, son olarak ‘‘sokakta Hollandaca dışında başka bir dil konuşulmaması’’ önerisini gündeme getirdi. Yabancı kökenlilerin yoğunlukta olduğu Rotterdam’da belediyenin aldığı karar, Verdonk’u da cesaretlendirdi. Rotterdam Belediyesi’nce hazırlanan 7 maddelik ‘‘davranış rehberi’’nde, sokakta sadece ‘‘Hollandaca konuşulması’’ gerektiği vurgulandı. Ardından radyo ve televizyonlara demeç veren Verdonk da sokaklardaki anadil yasağının tüm ülke geneline yayılması gerektiğini öne sürdü. Ancak göçmen örgütleri ve sol partilerin tepkileri üzerine bu görüşlerinden ‘‘şimdilik’’ çark etti. ‘‘Şimdilik’’ diyoruz, çünkü genel beklenti, Verdonk ve muhafazakâr sağ hükümetin, buna benzer yeni önerileri yeniden dillendireceği yönünde. 2007’de Hollanda’da seçimler var. Özellikle son yıllarda giderek filizlenen aşırı sağcı kesimin oylarını alabilmek için sağ partiler faşizmin sınırlarını zorlayan açıklamalarını yoğunlaştırdılar. 2007 seçimleri öncesi bu söylemlerin daha da artması ve ülkedeki demokratik yapının daha fazla aşındırılması bekleniyor. H Babalara oyuncak tren H ızlı tren yola koyuluyor. kaçınmıyorlar. Her yıl milyonlarca Upuzun, bembeyaz bir Avro’yu bu uğurda çekinmeden yılan gibi kıvrılıyor. harcıyorlar. Noel ve yılbaşı öncesi Şatoların ve üzüm bağlarının minyatür tren satan dükkânlardan yanından geçiyor. Köprülerden çıkmayanlar oğullar değil, onların nehirleri aşıyor, dağların içindeki babaları. Avrupa’nın en büyük ve tünellerden süzülüyor, romantik en eski oyuncak trenler yapımcısı tarihi kentleri geride bırakıyor. Maerklin’in Stuttgart yakınındaki Son istasyona vardığında müzesini de her ay on binler hoparlördeki ses, gelişini ziyaret ediyor. Bu fabrikanın bildiriyor. Hiç kimse inmiyor. 1935’te sadece 300 adet yaptığı Çünkü bu trenin yolcuları cansız! ünlü İsviçre lokomotifi ‘‘Timsah’’ Koskocaman bir salonda, başka günümüzde açık arttırmalarda bir bir dünyadayız. Büyüklerin otomobil fiyatına alıcı buluyor. minyatür trenler dünyasında! Evler, saraylar, şatolar, kiliseler, Onların bu dünyasına, ‘‘düşler hayvan sürüleri, otomobiller, dünyası’’ da diyebiliriz... kamyonlar, tramvaylar, ellerinde Buharlısı, elektriklisi, dizeli, tam bavulları istasyonlarda bekleşen 200 lokomotif, boy boy, renk renk, yolcular... Karlı yamaçlara tam 600 vagon, 800 metre ray ve tırmanan teleferikler, doruklardan 42 tren dizisi. Böylesine bir aşağı süzülen kayakçılar... ‘‘düşler dünyası’’nın Aralarından geçen Almanya’da başka S T U T T G A R T yolcu trenleri, yük benzeri bilinmiyor. trenleri, her ülkeden Salonda tek kadın yok. ünlü upuzun trenler. Pür dikkat gezinen Bu güzel, karlı kış erkekler de yaşını gününde dönüş yolu başını almış, kırkınıniçin otobanı değil ellisinin üzerinde çoğu. ormanlar, köyler ve AHMET ARPAD Tek tük çocuklar da kasabalar arasından göze çarpıyor. uzanan dar, inişliAlmanların bu tür oyuncak çıkışlı, virajlı yolu yeğliyoruz. trenlere merakı sonsuz. Evinin bir Geçtiğimiz köyler, küçük odasını trenlerine ayıramayan, çatı kasabalar insansız. Boşaltılmışlar arasına ya da bodruma kapağı sanki. Sıcak evlerinde oturuyor, atıyor. Küçük lokomotiflerden, ahırlarda hayvanlarıyla ilgileniyor, uzun vagon dizilerinden, şaraphane ya da birahanelerde ormanlardan, dağlartepelerden içkilerini yudumluyor olacaklar. oluşan ‘‘düşler dünyası’’nda Kimi yamaçlardaki kısa yaşayanlar çocuklar değil pistlerde kayak yapanlar da göze yetişkinler, yaşını başını almış çarpıyor. Bizim aklımız hâlâ insanlar. Küçük memurundan Merklingen’deki ‘‘düşler banka müdürüne, lise dünyası’’nda... Babaların öğretmeninden başhekime, 19. yüzyıldan bu yana severek yargıca, her meslekten insan oynadığı tek oyuncak, minyatür minyatür trenlerle kendi dünyasını trenler. Ve bu, böyle kalacağa da kuruyor. Evinde halının üzerine benziyor. Boş zamanlarını buharlı kurduğu birkaç metrelik rayla ve elektrikli lokomotiflerin düşlere dalan, çocukluğunu çektiği trenlerin dünyasında yeniden yaşayan bu insanlar, geçiriyor bu ‘‘büyük çocuklar’’. hevesleri uğruna hiçbir giderden www.ahmetarpad.de Fotoğraflar: REUTERS Sergi salonunda facia: 12 kişi öldü Polonya’nın güneyindeki Chorzow bölgesinde bir sergi salonunun çatısının çökmesi sonucu en az 12 kişinin öldüğü bildirildi. Polis sözcüsü, kurtarma görevlilerinin enkazdan 12 kişinin cesedini çıkardığını, enkaz altında halen yüzlerce kişinin olduğunu belirtti. Kazada, 50 kişinin yaralandığı kaydedildi. Çatının, biriken karın ağırlığını taşıyamayarak çöktüğü belirtiliyor. ‘Hecelemeye devam! ABeDe: ABD’ A BD’de ulusal heceleme yarışmalarından 79.’su bu yıl, mayıs ayında yapılacak. Elli eyaletin en seçkin öğrencilerinden, bizim Hababam Sınıfı argosuyla biraz ‘‘inekçe’’ olanları yarışacak. 10, 15 harf bir araya gelip okunduğunda, sanki 3 harften oluşuyormuş gibi işitilen sözcükleri heceleyecekler. Bu ulusal, her yıl tekrarlanan yarışmanın adı ‘‘National Spelling Bee’’, Türkçesiyle ‘‘Ulusal Heceleyen Arılar’’. Yarışmalarda 300 bin sözcükten oluşan lügatın hiç akla hayale gelmez sözcükleri bir kurul önünde çocuklara sorulacak, onlarsa bu sözcüğün harflerini tek tek heceleyecekler. Örneğin, düzensiz ritim anlamındaki ‘‘dysrhythmia’’ diye bir kez söylenen sözcüğe, heceleme arısı hemen, saniyesinde şöyle yanıt vermek zorunda olacak: ‘‘D, y, s, r, h, y, t, ...’’ yahut İngilizce abc’siyle, ‘‘Divayesareyiçh...’’ gibi sesler çıkarıp heceleri bitirecekler. Bitiremeyene ödül yok! Ödülü, Edward W. Scripps adındaki Amerikalı ünlü basınmedya patronu adına kurulan bir vakıf ve şirket dağıtıyor. 300 kadar destekleyici kuruluşun arka çıktığı bu yarışmanın amacı, İngilizcedeki anlaşılmazlığı bir nebze olsun ortadan kaldırmak şeklinde açıklanıyor. Ne yazık ki anlaşılmazlığın ortadan kalkması bir yana, hecelendikçe bir kördüğüm haline gelen bu sözcüklerle durum daha da iç karartıcı görünüyor. Zeki ve ezberci çocuklara sorulan sözcüklerin hecelenişini TV’lerde, PBS eriyip gitmişti. Oysa çok basitti. Benim bile Radyosu’nda izleyecek, ertesi gün gazetelerde 273 yarışmacının katıldığı bu yılki okuyacağız. Ancak, ne ki İngiliz dilinin bu yarışmada, bu sözcükle başarılı olmam işten heceleme özelliği oldukça, yarışmadan sayılmazdı. ‘‘İeksti’’ diye başladım mı, beklenen amaç bir türlü gerçekleşmeyecek ve ‘‘hazırlıksızca ya da özensizce’’ anlamındaki yüzde 12’si okuryazar olmayan 290 milyonluk extemporaneously’nın bir çırpıda sonunu ABD’de, heceleme yarışmaları bizdeki getirirdim. 12 bin dolarlık ödülü Hint göçmeni ÖSS sınavlarına benzer bir hal almaya devam çocuğa verseler bile daha sırada 5 binlik, 3 edecektir. ÖSS 1996 Türkiye Birincisi binlik, dolar cinsinden öteki ödüller vardı. Tamer Çakıcı, bu kadar sözcüğü hecelemeye Sorulduğunda, ani atak anlamındaki kalkışsaydı, şimdi doktorasını yapmakta ‘‘blitzkrieg’’i ya da dev gibi karşılığında olduğu, bizim Purdue Üniversitesi’ne okunan ‘‘brobdingnagian’’i söyler kadar uzanan başarılı öğrenim yaşamını tamamlayamazdı, diye INDIANAPOLIS miydim, emin değilim. Örneğin, dudaktan çıkan seslerle kulağımıza düşünüyorum. Bunu, Tamer’i bir ara ‘‘kazmafit’’ olarak gelen, kampusta görünce, ona sormalıyım. ‘‘chasmophyte’’yi her babayiğit Bu yılın hecelemearısı Anurag heceleyebilir miydi? Ya, bir şeyin Kashyap adında, Hint asıllı değersiz oluşunu bildiren şu Kaliforniyalı bir ailenin 13 yaşındaki sözcüğü heceler miydiniz: zeki oğluydu. ‘‘Appoggiatura’’ MAHMUT ŞENOL ‘‘Floccinaucinihilipilification.’’ sözcüğünü doğru olarak hecelemişti. Yazıldığı gibi okunmayan, Anlamını biliyor muydu, açıkcası okunduğu yazılanına uymayan bir dilde, bundan pek emin değilim. Zira, sözlüğe heceler karışıyor. İngilizcenin sözcük yazılımı, bakınca, karşılığında ‘‘müzikte ritmi dizimi ve gramatik kuralları ‘‘fonetik’’ güzelleştiren bir ilave nota’’ okunuyordu. Eski olmadığından, yazdığını okuyup telaffuz Yunancadan derleme bir Latince sözcüktü, etmekte zorlanmaları da doğal oluyor. Bir de sanırım Bach’tan ya da Beethoven’dan bu konuşulduğu ülkelerle ilintili, hatta aynı ülkede yana pek kullanan olmamıştı. Olsun, sözcük farklı bölgelere ilişkin aksanlarıyla İngilizce, sözcüktür! Lugatta durmasında ne sakınca var? herkesin konuştuğunu sandığı evrensel bir dil Bir sıfat olarak kullanılan ‘‘extemporaneously’’ olup anlaşılması zorlaşıyor. Bu zorluğu aşmak sözcüğü bir önceki yarışmacıya sorulduğunda, için, ikide bir, hecelemek denilen, bizim zavallı çuvallamış, Hababam Sınıfı’ndaki ‘‘Güzel Türkçemizde’’ pek anlamı ve karşılığı Mahmut Hoca’nın kül yutmaz bakışları altında olmayan bir zahmete kalkışıyorlar. Düşünün bir kere, adınızı yazamayan bir memura nüfus müdürlüğündeki masası başında dikilmiş, ona heceliyorsunuz: ‘‘Abdurrahim... Himmmm, efendim! Himmmm! Abdurrahim.’’ Fazla hecelemeye gelmez, memuru kızdırırsanız, oradan kovulmak ihtimali de var. Türkçemizde, zaten bunu soran da olmaz, hecelemeye kalkışan da... Ama on yıldan bu yana, ABD’de, yeni tanıştığımız herkese, her seferinde hecelemekten artık kendi adım Mahmut’u, şöyle biliyorum: ‘‘Em, ey, eyiçh, em, yu, ti.’’ Bununla beraber, yaşasın teşbih diyorum: Adıma bir türlü Mahmut diyemeyenler, ısrarla ‘‘Mohammad’’ gibisinden türlü yakıştırmalarda bulunanlara, en kolay yolu çoktan buldum. Fillerin atası durumundaki, eski zaman yaratıklarından Mammut sözcüğüne bunun için razı olmam yetti! İşte, bu yılın İngilizce heceleme yarışmasının ‘‘hit!’’ sözcüğü ‘‘Appoggiatura’’ idi. Mayıs ayındakini heyecanla bekliyorum. Bir yandan da, İstanbul sokaklarında eskiciyi, işportacıyı, tuhafiyeciyi, kokoreçciyi İngilizce yazmaya özenenleri hem acıyarak, hem gülerek, ama hepsinden çok içerleyerek anımsıyorum. Sonra da Türk Dil Kurumu’nu kuran, sevgili Ata’mızı özlemle anıyorum. Üyesi olduğum Dil Derneği’ne de buradan kolay gelsin, diyorum. Siz dilinizle, hakkı yenmiş o güzelim Türkçemizle gurur duyun. msenol34?yahoo.com CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle