13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 OCAK 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr ‘USTALARA SAYGI’ GECELERİ 15 FERİDUN ANDAÇ HAYATIN ÖTE YAKASI Nâzım Hikmet anılacak Kültür Servisi Yeni yılın ilk ‘‘Ustalara Saygı’’ etkinliği, 106. doğum günü kutlanan Nâzım Hikmet için gerçekleştirilecek. Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu tarafından düzenlenen gece, Akatlar Kültür Merkezi’nde, 2 Ocak 2006’da takip edilebilecek. Etkinlik, İstanbul Gölge Oyuncuları’nın saat 19.00’da Nâzım Hikmet’ten sahneledikleri ‘‘Sevdalı Bulut’’ ile başlayacak. Nâzım Hikmet’in Türkiye televizyonlarında yayımlanan ilk görüntülerinin sunulacağı geceye; şairin eşi Vera’nın kızı da konuk olacak. Anyuta Stepanova, ‘‘Ustalara Saygı’’ etkinliğine katılmak için Moskova’dan gelecek. Vera’nın kızı, izleyicilere Nâzım’ın yaşadığı evin fotoğraflarını gösterecek ve ustadan Rusça şiirler okuyacak. Emre Kınay’ın sunacağı geceye; Atilla Birkiye, Cüneyt Türel, Deniz Gökçer, Doğan Hızlan, Mustafa Avkıran, Timuçin Esen, Turgay Fişekçi, Zafer Ergin, Zeliha Berksoy katılacak. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda ustanın ‘‘Benerci Kendini Niçin Öldürdü?’’ adlı yapıtını yorumlayan Celal Kadri Kınoğlu, Kürşat Alnıaçık, Yurdaer Okur, Tansel Önger ve Hülya Karabayır da etkinliğin konukları arasında yer alacak. Faruk Şüyün’ün yönettiği ‘Ustalara Saygı’ toplantısında; Semiha Berksoy’un Nâzım Hik Gogol’ den ayrı düşmemek Evet. Çok erken yaşlarda ‘‘Benim yazarım’’ diyebildiğim Gogol’den ayrı düşmemek için elimden gelen her şeyi yaptım. Neredeyse bir ömür boyu ‘Ölü Canlar’ romanını yanımdan/masamdan ayrı tutmadım. Türkçedeki tüm çevirilerini döne döne okuyup notlar aldım. Ona dair yazılan her şey ilgimi çekti, yakınında durdum. Ele geçirdiğim resimlerinden yola çıkarak Gogol portreleri çizdim. Öykü/roman/oyunlarından devşirdiğim, kendi yazdığım yazılar birkaç defteri doldurdu. En sonunda da beni Gogol’e götüren, onunla tanıştırıp buluşturan çocukluk kentine yaptığım yolculukta, sahneye konan ‘Müfettiş’ oyununu gidip izledim... Erzurum ve Gogol... Gogol ve Erzurum... Bu iki adın yan yana gelmesi öylesine anlamlıydı ki benim için... Çocuksu masumiyetimle karın engâh engâh yağışını bir pencere arkasında, sıcak odada seyretmek gibi bir şeydi... Bir yanıyla yalan/ikiyüzlülük, diğer yanıyla da gerçek/gerçeklere bakmak biçimi üzerine kurulu oyunda Gogol’ün çağları aşan sesini bulmak anlamlıydı. Onun, taşra hallerine bakan bir yazar olarak yaşadığı dönemi anlamaya/anlatmaya yönelten düşüncenin tözünde; o günün Rusyası’nda yaşanan bozukluklara bakış vardır. Toplumdaki çözülme, düşkünlük, aldatma/yalan nasıl filiz verip gelişebiliyor; insanın buradaki rolü incelikli biçimde hicvediliyor. Gogol’ün dünyası OKUMA ÖNERİLERİ * Nikolay Gogol: Ölü Canlar, Çev.: Ahmet Ekeş, 1971, Varlık Yay., 419 s.; Bütün Oyunları: Müfettiş / Tiyatrodan Çıkış * Bir Evlenme; Çev: M. Cevdet Anday Erol Güney, 1971, Cem Yay., 310 s.; Mayıs Gecesi, Hasan Ali Ediz Vasıf Onat, 1938, Remzi Kitabevi, 140 s.; Bir Delinin Hatıra Defteri, Çev: Nihal Yalaza Taluy, 1982, Varlık Yay., 150 s.; Petersburg Öyküleri, Çev: Mehmet Özgül, 2002, T. İŞ Bankası Kültür Yay., 292 s.; Masallar, Çev: Ergin Altay, 1992, İnkilap Kitabevi Yay., 256 s. * Henri Troyat: Gogol, Çev: Bedia Kösemihal, 2000, Multunigal Yay., 490 s. Louis Leger: Gogol’ün Yaşamöyküsü, Çev: Selahattin Hilav, 1996, Düşün Yay., 154 s. * Carlos Fuentes: Kendim ve Ötekiler, Çev: Şemsa Yeğin, 2003, Can Yay., 264 s. met’ten okuduğu şiirler ve ustanın onun için yazdığı ‘‘Bu Bir Rüyadır’’ operetinden aynı adlı şarkıyı yorumladığı görüntüler de seyircilere sunulacak. Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu, Nâzım Hikmet’in 106. doğum yılını etkinliklerle kutlamaya devam edecek. Kutlamalar kapsamında; Esin Afşar ile Yunanlı solist Soula Kyralzoğlou ve piyanist Charis Kyralzoğlou’nun sunacağı, ‘‘Nâzım Şarkıları ve Şiirleri’’ başlıklı bir konser gerçekleştirilecek. Akatlar Kültür Merkezi’ndeki konser, 3 Ocak akşamı saat 20.30’dan itibaren takip edilebilecek. Kültür Merkezi, 4 Ocak’ta ise Dostlar Tiyatrosu’nun ‘‘Nâzım Hikmetİnsanlarım’’ adlı gösterisine ev sahipliği yapacak. Genco Erkal’ın tek kişilik gösterisi de saat 20.30’da başlayacak. ‘‘Ustalara Saygı’’ gecelerinin 23 Ocak’taki konuğu ise Haldun Dormen olacak. BELLEK KUTUSU ‘‘Gogol bizi gerçekliği aldatmaca olarak algılamaya dönüşümden sonraki ikinci silahı budur ve yazarın yapıtı boyunca olağandışı sonuçlar yaratacak şekilde kullandığı tuhaflık, yabancılık duygusuyla dürtülerek uyanmaya çağırır.’’ Carlos Fuentes Bono’nun yoksullukla savaşı ? LONDRA (BBC) Ünlü müzik topluluğu U2’nun öne çıkan üyelerinden Bono, ‘küresel boyutta yoksullukla savaş kampanyalarına katılmasının’ kimi zaman sorun çıkardığını söyledi. Bir radyoda katıldığı söyleşide, bu yolda yaptığı bazı açıklamaların, başarılı müzik topluluğunun diğer üyelerinedn bazılarında hoşnutsuzluk yarattığını, bir ara bu nedenle topluluktan ayrılmak zorunda kalabileceğini düşündüğünü söyledi. Şarkıcı, ‘Make Poverty History’ kampanyası ve Bob Geldof’la birlikte ‘Live 8’ konserinde göze çarpan sanatçılar arasındaydı. Bono, topluluktaki arkadaşlarının kendisine düşünce olarak destek verdiklerini, ancak bir rock’n roll topluluğunun ilk işinin müzik yapmak olduğunu hatırlatarak onu fazla ileri gitmemesi için uyardıklarını söyledi. Bir tür ‘acı alay’dır; ‘eski kent’in sokaklarında gezinirken kentin, son otuz yılda aldığı/verdiği göçle bu denli değişmesini, bir anlamda yoksullaşmasını anlamaya çalışıyordum. Kent, bu yanıyla Gogol’ün dünyasını anlatıyordu bir bakıma da... Girdiğim bir esnaf kahvesindeki insanların duruşu, kendi aralarında konuşma biçimleri onları karşımda birer Gogol kahramanı kılıyordu. Gördüğüm yıkıntıların ötesindeki hayatların ‘zengin’liği yeni gelen ‘değer’lerle bezeliydi. Bu ‘içkent’ sözün, bağlanmanın, paylaşmanın yurduydu aslında... Çözülenlerin ardındakilerin neler olduğunu düşündüğünüzde, bir kenti geleceğe taşıyan değerlerin de bundan nasıl pay aldığını gözlemleyebiliyordunuz. O sokaklardan geçip kenti yönetenlerden birinin makamında oturmuş çocukluk günlerimizden söz ediyorduk. Dostumun kapısı açıktı... Buraya yönelen her üç kişiden ikisi ‘maruzat’ını anlatıp düşkünlüğüne derman olmasını istiyordular dostumdan. O da eskiden taşıyıp getirdiği değerleri yitirmediğini gösterircesine; notlar alıyor, telefonlardan birilerine ulaşıyor, direktifler veriyor, onlara iyileştirici sözler ediyor, birkaçının ardından, şefkatli elini onlardan esirgemediğini hissettirircesine, onlara para/gıda yardımı yapıyordu. Dışarıda kar soğuğu vardı. Bense Gogol’le yol alıyordum gene... 18091852 yılları arasında yaşayan Gogol’ün anlattığı, öykü/roman/oyunlarına konu ettiği coğrafya ve insan gerçeklikleriyle bir anda yüzleştiğimi hissediyordum. Gogol’deki hüznü, derin kederi, ülkesinin dönüştüğü (o günkü) durumu görebilmek için sanırım önce ‘Ölü Canlar’ romanını okumak gerekiyordu. Benim ona gidişim, onu tanıyışım elbette bu itkiden doğmamıştı... Bunu bir başka yazımda uzunca anlatmıştım. İlkokula beni yazdığım/anlattığım bir öyküden dolayı ödüllendiren öğretmenim Leyla Hanım, Gogol’ün ‘Mayıs Gecesi’ kitabını armağan etmişti. Beni Gogol’e götüren, oradan da Rus edebiyatı ile tanıştıran bu kitaptaki öyküler ve Hasan Ali Ediz’in kapsamlı tanıtım yazısından yola çıkarak hayatın görünen yüzünün öte yakasındaki bir dünyaya adım atmaya başlamıştım. ‘Ölü Canlar’ı okuduğumda, Rusya gözümde canlanmıştı. Uçsuz bucaksız bir bozkırın köyden kente dönük yüzünde, tam da ara yerde Gogol duruyordu karşımda. Romanın kahramanı Çiçikov’la hem hayatın bin bir yüzünü görüyor hem de insanın içindeki sanrının ne olduğunu, bunun nelerden kaynaklandığını gözlüyordunuz. İnsana doğru giden, onun davranışlarında toplumdaki çelişkileri, çözülme ve yozlaşmayı anlatan Gogol’de baş edilemeyen bir hüzün ve keder vardır Çocukluk kentimin sokaklarında ağan insan yüzlerine yansıyan bu duyguyu hissedebilmemde Gogol’ün bir okurda yaratabileceği içgözün açılma serüveninin payı olduğunu dü şünüyordum o an. Kar soğuğuna aldırmadan önüme düşen, bana sanki bu sokakların başka bir dili olduğunu anlatmaya çalışan çocukla yol alırken kendimi, bir anda, ‘ölü can’ toplayıcısı Çiçikov’un yerine koymuştum. Ölü/yitmiş anılar zamanında geziniyordum... Yüzümü döndüğüm çocukluğumun sokağından geçerken; dünü geleceğe bağlayan ne varsa yıktığımızı gözlemiştim. İşte o an, Gogol ile Çehov buluşmuştu bende. Ama kentte gezinirken Gogol’den kopamıyordum. Köylere uzandığımda, nedense Çehov daha sarsalayıcı bakışıyla yakalıyordu beni. ‘Halk yaşamı’ndan kesitler Gogol’ün anlatılanlarında insanı yalnızlaştıran, sığındığı yerden çıkaran ironide; gülümserken düşündüren, zaman zaman sizi öfkeye boğan, ‘‘Bu kadarı da olmaz’’ dedirten bir bakışla yüzleşirsiniz. Gogol’ün anlatısının asıl dönüşüm noktası da budur işte. Roman ve öykülerinde beliren ‘halk yaşamı’ndan kesitlerde eleştirel olurken insanın iç dünyasına bakmayı öncelediği anlatılarında humoru elden bırakmaz. İnsanı, çatışma odağındaki durumlarda anlatır. Oradan topluma, onun içsel gerçekliğine yönelir. Gene bir akşamüstü, sahnesinde Shakespeare’i izlediğim, sevinçten gözlerimin buğulan dığı Erzurum Devlet Tiyatrosu’nda, bu kez Gogol’ün ‘Müfettiş’ oyununu izleyecektim. Kaygılıydım! Acaba salonda kimler olacak, daha çok hangi kesim gelecek oyun izlemeye... Ya birkaç sırayı bile dolduramazsa izleyici... Koltuğuma gömüldüğümde, çocukluk kentimin kavuştuğu bir tiyatro sahnesinde Gogol’ü izlemenin heyecanıyla kıpır kıpırdım. Oyunun başlama gongu vurduğunda, salonun silme dolduğunu görmem ise yetmişti... Yönetmen Hakan Boyav’ın sahneye koyduğu ‘Müfettiş’, başladığı tempoyu yükselterek sizi koltuğunuza bağlıyor, oyuncuların etkileyici maharetiyle iki yüzyıl ötedeki bir dünyadan bugünün gerçeklerine baktırıyordu. Burada Gogol anlatısının payı tartışılamaz elbette. Ama böylesi bir oyunu kavrayıcı/yaratıcı bir bilinçle sahneye taşımak, oyun ekibinin böylesi bir ruhu sahnede izleyiciye hissettirmesi kutlanası bir durum. Gogol’ün taşrasından insana doğru yürürken kendi taşramızda da nasıl iyi şeylerin kotarılabildiğini görüyordum. İsterdim ki; yönetmen Hakan Boyav’ın ‘Müfettiş’ini başka kentler, başka insanlar, kendilerini ‘sırça köşk’te sanarak sanat yapanlar da izlesin. Taşraya gitmek asla zul değildir. Orada yaşayarak sanatsal uğraşını sürdürebilmek insanı hayata bağlayan en saf duygu. Gogol’le yol alırken, hayatın bir de bu yüzüne baktım sevgili okurum. Ankara Uluslararası Film Festivali 1626 Mart tarihleri arasında yapılacak Özel ödüller açıklandı Kültür Servisi Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nca düzenlenen Ankara Uluslararası Film Festivali 1626 Mart tarihleri arasında 17. kez Ankaralı izleyiciyle buluşacak. Etkinlikte her yıl verilen özel ödüllerin sahipleri festival öncesi açıklandı. Türk sinemasından yeni yapımları Ankaralı sinemaseverlerle buluşturan etkinlik kapsamında düzenlenen, ulusal uzun, kısa ve belgesel film yarışmalarında toplam 28 ödül veriliyor. Etkinliğin özel ödülleri Atıf Yılmaz ile Kayıhan Keskinok’a ve bir de etkinliğe, Nürnberg Türkiye/Almanya Film Festivali’ne verildi. Aziz Nesin Emek Ödülü Cansever’e mimarlık büyük ödülü ? Kültür Servisi Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nce her yıl verilen Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne, bu yıl mimarlık dalında Doç. Dr. Turgut Cansever layık görüldü. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada ödülün, özgün eser, uygulama, yorum veya bilimsel araştırmalarıyla Türk kültür ve sanatının gelişmesine katkıda bulunan kişi, topluluk veya kuruluşları devlet adına ödüllendirmek amacını taşıdığı bildirildi. Dünyanın en iyileri arasında ? Kültür Servisi ‘Babam ve Oğlum’, dünyanın en çok ziyaret edilen ve otuz milyonu aşkın kullanıcısı olan sinema sitesi ‘IMDb. com’da (Internet Movie Database) 10 üzerinden aldığı 8.7 başarı ortalaması ile ‘dünyada en çok beğenilen 50 drama filmi’ listesine 13. sıradan girdi. ‘Yurttaş Kane’in 16. sırada yer aldığı listenin zirvesinde ise ‘Baba’ filmi var. Külkedisi Eva Herzigova ? Kültür Servisi Ünlü Çek model Eva Herzigova, podyumdan yönetmen koltuğuna geçmek istiyor. Eva Herzigova, Hong Kong’da yayımlanan bir dergideki röportajında ‘‘Bir film yönetmek istiyorum. Ama kafamdaki kurgu bir yapım değil, hayatımı anlatan uzun metrajlı bir belgesel, Doğu blokundan çıkıp moda dünyasına giren bir kızın Külkedisi hikâyesi’’ diye konuştu. Bunlardan Aziz Nesin Emek Ödülü’ünün, ‘‘Türkiye’de sinema serüvenini ‘başlatan’, bütün bu tarihe tanıklık eden ve hemen her dönemde sinema yapmayı ‘öğreten’ birkaç isimden biri olması; en ünlü oyuncuları ve yıldızları bile filmlerinde bambaşka bir sihirle donatarak ölümsüz kılması, hayatımızın en trajik, en romantik, en yoksul, en zengin, en mutlu, en mutsuz anlarında hemen aklımıza geliveren kareler yaratarak ha Atıf Yılmaz yal dünyamızı zenginleştirmesi nedeniyle’’ Atıf Yılmaz Batıbeki’ye verildiği belirtiliyor. Nürnberg Türkiye/Almanya Film Festivali de Kitle İletişim Ödülü’ne ‘‘Türk ve Alman sinema dünyasını bir bütünlük içerisinde sunan, Türk filmlerinin ve sanatçılarının Avrupa’da tanınmasına, filmlerin pazarlanmasına önayak olan ve tartışılmasını sağlayan, bu özelliğiyle kendi türünde benzeri olmayan Nürnberg Türkiye/Almanya Film Festivali’ne vermeyi uygun bulmuştur’’ gerekçeli kararıyla verildi. Bu ödüllerden 2002 yılından bu yana verilmekte olan ve ülkemiz sanatına görsel iletişim yoluyla katkıda bulunan sanatçıları onur landırmayı amaçlayan ‘Sanat Çınarı’ unvanı da diğer özel ödül olarak Kayıhan Keskinok’a sunulacak. ‘‘Türk resim sanatının Cumhuriyetle yaşıt en önemli temsilcilerinden, çağdaş bir eğitimci olarak yetiştirdiği sayısız öğrenciyle resim sanatına önemli katkılarda bulunan, yüzlerce çağdaş eseri Türk resim sanatına kazandıran, Atatürk ilkelerinden ödün vermeyen, büyük şair Nâzım Hikmet’in Türk ulusunun kahramanlık destanını anlattığı Kuvayı Milliye dizelerini resmiyle buluşturan; aydın olmanın, çağdaş olmanın bilinci ve sorumluluğuyla dimdik ayakta durmayı, inandıklarından ödün vermemeyi başaran sanat emekçisi’’ olması nedeniyle Keskinok’a bu ödülün verildiği açıklandı. Ödüller 16 Mart 2006 gecesi festival açılış töreninde sahiplerine sunulacak. (Yönetmelik ve başvuru formlarına http://www.filmfestankara.org.tr/ adresinden ulaşılabilir Farabi Sokak No: 29/1 Çankaya / 0 312 468 77 45 0 312 468 38 92 Fax: +90 312 467 78 30) www.filmfestankara.org.tr EPosta: mediainfo?filmfestankara.org.tr Derek Bailey yaşamını yitirdi LONDRA (BBC) ‘Serbest doğaçlama/free improvised’ müziğin öncülerinden biri olarak dünyaca tanınan İngiliz gitarcı Derek Bailey, motor nöron hastalığı nedeniyle Londra’da 75 yaşında öldü. İngiltere Sheffield’da doğan ‘üçüncü kuşak’ müzisyen, Sheffield’de Tony Oxley ve Gavin Bryars, Joseph Holbrooke’un üçlüsünde yer aldı. Başlangıçta geleneksel caz müziğine yakın bir çizgide olsalar da, bu topluluk daha sonra ‘özgür’ bir yöne kayacaktı. Bailey, kendi görüşüne yakın müzisyenlerle 1966 yılında Londra’da bir araya geldi, bunlar arasında Evan Parker,Kenny Wheeler, John Stevens, Barry Guy ve Dave Holland da vardı. Bu müzisyenlerle birlikte Spontaneous Music Ensemble(SME) adını verdikleri bir topluluk kurdular, Karyobin(1968)’i çıkardılar. Aynı yıl, Bailey Music Improvisation Company’i de kurdu. Bailey ve arkadaşları Tony Oxley ile Evan Parker, 1970’te güç birliği yaparak bir de müzisyenlerin sahibi olduğu ilk bağımsız müzik yapım firması Incus’u kurdular. Birçok tanınmış müzik insanıyla deneysel müzik yapan Bailey, ‘Improvisation: Its Nature and Practice’ (1980) adlı bir kitap yazdı. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle