19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 TEMMUZ 2005 CUMARTESİ DIZI AzizNesin öyküleriyle, mmanl<myla,fikralanyla, oyunlartylayurttaşayolgöstermeyedevam edfyor Büyükustalarölmez B üyük ustayı yitirmemizın hemen ertesı günü, 7 Temmuz 1995'te kaleme aldığun, 12-16 Temmuz günlerinde Hürriyet gazetesınde çıkan"Yaşasın AazNesn" adlıyazüanmı, "AzizNesin öldii mü? Asla~ Hiç kuşkunuz olmasın; büyükustaöyküleriyle,romanla- nyla, yazüanyla, şiirİeriyle, fikralanyla, oyunlanyla, mektuplanyla gene gün yirmi dört saat sürdürecektir sağır ve kör halkı- ma yol göstermeyL." diye bıtirmiştim. Büyük usta öleli on yıl olmuş... Ama ne acı, geleceğimiz konusundabu denli karam- sar bir başka dönemi daha anımsamıyorum "SoğukSavaş" karabasanı altında geçırdi- ğımız şu son yanm yüzyıl içinde... Yani, asü şimdi öyle çok ihtıyacımız var ki ona aslında... Kuzey Afrika çöllerinde bir de- vekuşunun sırtına binip koşar adım nere- ye gittığini bilmeyen Osmanh çerisı gıbi üp- kı, "binnüşiz bir alamete, gjdiyoruz kıya- mete", ama farkında bile değiliz çünkü. Üstelik, kımseye "haberim yoktu" deme hakkını da bırakmadan, bir yandan Avru- palılann, öte yandan Amerikalıların kolla- n arasında yeni bir şeriat devleti olmaya doğ- ru bagıra bağıra gidiyor da ülke, hiçbirimi- zin gıkı çıkmıyor... Ne acı... Öyle çok öz- lüyorum ki Aziz Nesin'i... Demek sözlü isteğını yenne getirmekte biraz gecikmişim ki bir mektupla, o yıl el- h yaşına basûğım ıçin 1985 NesinVakfi Ede- biyat Yıllığı'na benden de bir yazı iste- mışti. *Sevgüi]>ırıirtas,eUiyaşındasın.El- tinci yaşın dolayısryla bir >aa yazmam, bu kez yazüı oiarak rica ediyorurn. Dilerim, yeönişinciyaşınıda görürve yetmişinciyaş- dönümü kuüama törenini ben düzenlerim. (Yok arük, sekseninci yaşını göremem, bo- şunaüsteleme.)." demışti 3 Şubat 1985 ta- rihh mektubunda. ZAVAtLI ELLI YAŞIM' "Zavalh EIK Yaşun" koymuştum yazı- nınbaşlığını ve "SevgfliAzizNesinAğabey" dıye başlamıştım yazıya. "Demirtaşeöiya- şındasın, diyorsunuz mektubunuzda. tna- nın, eüi yaşına basüğunı unuttuğum için unutmuş değilinı istediğiniz yazm. Çünkü, kanm daha a> lar öncesinden ısrarla yine- leyerek öylesine sık anımsaüyordu ki 17 Arahk'taefliyaşınabasacağımı. sevinçle, bir muştu verinniş gibL- Çünkü, birkaç yıl ön- ceydi.Geneöksürüktenboğulduğumbir gün, 'Yeter artık, bırak şu sigarayı!.. Öksüre ök- süre gebereceksin yoksa!..' diyeharlayın- ca üstüme, "Tamam, tamam... Elli yaşına bastığım gün bırakacağım sigarayı' demiş, söz vermiştinı kendisine. Elli yaşına bu ka- darçabukbasacağımıneredenbilirdim? 18 Aralık sabahından bu yana sigara içmiyo- rum. Herhangi ciddi bir iş belki beni siga- ra içmeyezorlarkorkusuyİada, biâm Ada- na deyimiyle, deli danalar gibi dolamyo- ruın ortahkta neredeyse iki aychr. DaküTo- nun başuıa geçip de, bir sigara yakmamak içjnkendinüzorİa)azoriayayrahğımflkya- a da bu, biksiniz agabey" dedıkten sonra da, "Yani şimdi eDi yaşında olmak bir ay- ncahk mı? Yaşhkk denilen şeyin de görece oMuğunu, hiç kuşkum yok, gene en iyi siz ardarveenmaztarııtiarsırui Çünkü70ya- şma bastuıız ve hâlâ genç yazarsınız. (.-) Doğrudur, elli yaşına basmışım. Ama, ben de şimdi sizin gibi bir genç yazar mryım? Tövbe™ Rahmeüi Orhan Kemal ağabey, 'genç romancı' dherek kendisini küçüm- sedikkrini sandığı için, "Yahu. ellisini aş- tık, bilmem neremizin kılı ağardı, ama adı- mız hâlâ genç romancı' diye hayıflanır du- rurdu sık sık. Oysa,ştandüben deanh>T)rum arûk genç romancı' nitelemesinin içinde- ki o büyükövgüyü Edebhaümızdakaç ki- şi kavuşabilmlştir ki acaba böylesi bir sıfa- ta?.. Ömeğin, Tevfik Fikret eminim öhın- ceye dek genç şaiıükten kurtulamamıştır, ama sanmam ki Yahya Kemal bir kez duy- muş olsunbu ihüau.NâzımHikmethep genç şairdir, amaNecip Fazıl, Ahmet Muhip, Ca- hıt Sıtkı füan değiL Örneğin Sait Faik hâ- lâ genç hikâyecidir, ama Fakir Baykurt as- la. Ben de, üstelik daha elhsine yeni basth ğun halde,çoğuağabeyim,yaştaşunve ben- den küçük nice kardeşim gibi henüz bir genç yazar olamadım. biliyorum. Ama önümde nice zamanımvar. umutsuzda de- ğüim. Sigarayı da bu unıutla mı kolayca bı- rakrverdim, kim bilir... Yetmişinci yaşdö- nümü kutlama törenimi düzenleyeceğinizi yazıyorsunuz. İnanryorum sözünüzde du- racağuuza ve unutmayacağuııza. Ama ge- ne de hatniatacağun; çünküyetmişinciyaş- dönümünübende 'genç yazar' oiarak kut- layacağun genç yazar' Aziz Nesin'le bir- likte, söz veriyorumsize." diye bitirmiştirn. AZİZ NESİN'E DİYEBİLSEYD1M... Geçtiğimiz günlerde ben de yetmiş ya- şına bastım. N' olur doğum günümde Aziz Ağbi'nın yakasına yapışıp; "Hani yetmi- şinci yaşdönünıü törenimi düzenleyecek- thvsözvermiştin.Unuttun'' diyebılseydim bir... Ya da, "Bariyetmişindegençyazarola- bilmiş mhim, onu söyle agbi?" diye sora- bilseydim... Hiç kuşkum yok, o güzel kah- kahalarındanbirini atarak, "Bendenihth'ar- sm hâlâ" derdi mutlaka... Aziz Nesin'i öyle çok özlüyorum ki İDEMIRTAŞ CEYHUN | 1 • Öylesine neşeliydi ki Aziz Nesin.. "Asarlar...Asarlar..." deyip kahkahayı patlatıyor ve savcıyla sürekli gır gır geçiyordu. Bu gır gır arasında da, "Sahi... Kitabın adı da 'Asılacak Adam Aziz Nesin' olsun" demiş, kendisini anlatan kitabın adını da kendisi koymuştu. Aziz Nesin'in amacı kesinlikle okuru salt güldürmek değil, gülmece öyküleriyle güldürürken, toplumsal ve siyasal konulara dikkatini çekerek onu düşündürmektir. Aziz Nesin, gerekince, kalemini kılıç gibi kullanmasını da çok iyi bilen bir yazı savaşçısıdır aynı zamanda. Çağımızın Nasrettin Ho Çağunızın Nasrettin Hocaa: AzizNesin" adıy- la yayımlanan ilk kitabm önsözünde de anlat- mıştım; Aziz Nesin'le ilgıli anılanmı yazma- ya, benı Yalvaç Ural zorlamıştı ılk kez 1984 yılında ve peşimi bırakmadan birkaç ay içın- de de yazdınp yayımlamıştı, nasıl unuturum. Milliyet Yayınlan'nın yöneticısıydi ve yazar- larla ilgilı, gülmece ağırlıklı bir anılar dızısi yayımlıyorlardıanımsadığımkadanyla. Tam on yıl sonra gene Yalvaç Ural, bir sabah tele- fon etti eve ve hemen bir araba gönderip beni aldrrtacaklanru, Milliyet Gazatesi Genel Mü- dür Yardımcısı Yalçın Bakf nın "bir ldtap ya- yuu" konusunda benimle görüşmek istediği- ni söyledi, uygun olup olmadığımı sormaya bi- le gerek görmeden tipik bir Yalvaç Ural tez can- lılığıyla. 1994'ün ilkyazı, haziran ayı olmalı. Kitap yayını ile ılgili yeni bir deneme yapı- yorlarmış. Duygu Asena'mn dergi yazılannı toplayıp hazırladıklan bir kıtabı rotatifte ba- sarak maliyetrni düşürüp çok ucuz bir fıyatla gazete bayilerinde satışa sunmuşlar ve bir haf- ta on gün gibi kısa bir sürede tam 50 bin adet satmışlar. Sürdürmek ıstiyorlarmış bu dene- melerini. Kanlı Sıvas olaylanrun acısının henüz sıcak olduğu günlerdi. Üstelik, NusretDemiraladın- daki DGM savcısı, kaldıklan otelı benzm dö- küp çıra gibi tutuşturarak 37 insanı diri diri ya- kan canilerin yargılandığı davada Aziz Ne- sin'in de, kendisini yakmaya kalkışan bu yo- bazlan konuşmalanyla taşkırttığı suçlamasıy- la yargılanıp, asüarak cezalandınhnasını isti- yordu. Bu >oizden, gazeteler, televizyonlar AzizNesin'le ilgili haberlerden, yorumlardan geçilmiyordu. Hele hele şeriatçı gazeteler... Aziz Nesin'i bir an önce astırtabilmek için ken- dilerinden geçmişler, sözcügün tam anla- mıyla "guluguludansıvapıyorlardr Nec- mettinErbakanındeyimiyle. Iştebune- denle, Aziz Nesin'den de bir kitap yayım- lamayı düşünmüşler önce. Yalvaç Ural, tt Çağunızın Nasrettin Hocası: AzizNe- sin" adh kitabımı anımsayıp yeniden basümasını önermiş hemen. Acele bir adetbuldurtmuşlarYalçınBalcı'nın da okuması ıçin ve ertesi sabah basılmasına karar verip, Sıvas olaylanyla ilgili bır bölüm de ekleyerek kitabı güncelleş- tirmem içinbana telefon et- mişler. Kitabı 200 bın adet basacaklar ve Türkiye'de belki ilk kez bütün gazete ba- yüerinde, tütüncülerde, bak- kallarda, istasyon büfelerin- de, kitapçılarda satışa sunacaklardı. Güler yüzlü, sevecen, insancıl, mızahçı Aziz Nesin'i anlatan bir kitabın da, onu bir an önce as- tırtabilmek için gulu gulu dansı yapan şeriatçı gezetelerle birlikte aynı büfede, aynı tezgâhta yan yana satılması... Gerçekten heyecan verici bir projeydi benim için. Tek koşulum, Aziz Bey'in olur ver- mesidir" demiş, hemen kabul etmiştim önenyı, nasıl unuturum? _ „ / obazlannhedefı AzizNesin Şeriatçılar, 1993 yılında Sıvas'ta 37 canla birlikte Aziz Nesin'i de yakmaya çalışmışlardı. Ancak Aziz Nesin son anda kurtulmayı başarmıştı. elefon edip Aziz Bey'in evde olduğunu öğre- nir öğrenmez de Yalçın Balcı, Yalvaç Ural ve dizinintasanmı ile tanıtımını yürüten Bahadır Zaimoğtu. hep birlikte bir arabaya doluşmuş evi- ne gitmiştik. Hani, bu olaylardan şuncacık bir tedirginlik duysun... Tövbe... Öylesine neşeliydi ki Aziz Nesin.. "Asariar™ Asariar»." deyip kahkahayı patlatıyor ve sürekli gırgır geçiyordu savcıyla. Nitekim, bu gırgır arasında da, -SahL. Kitabın adı da 'Asılacak Adam Aziz Nesin' olsun" de- miş, kitabın adını da kendisi koymuştu zaten. Fakat şeriatçüann amacı Aziz Nesin'i, galiba geride cesedinin de kabnaması için, asmak de- ğil yakmakmış, ama ne acıdır ki bu uğurda tam 37 canı diri diri yaktıklan halde, sanki bir gök- sel güç son anda onu alıvermişti ellerinden... Yani, Aziz Nesin'i Sıvas'ta da yakamamışlar- dı ve bu nedenle kitabın adı aslında "Asılacak Adam" değil, "Yaküacak Adam" olmalıydı. Gerçi, Sıvas olayı Aziz Nesin'i ortadan kal- dırmak için kurulmuş tuzaklann belki en ör- gütlüsü ve en yetkinidir, ama kesinlikle ne ılk tuzak ne de ilk "yargısız infaz" girişimiydi, bi- lindigi gibi. Örneğin. askerlikten ayrılıp Babı- âli'ye ayak bastığı yıl 1945'te yayımlanan to- pu topu 16 sayfa (bir formacık) "PartiKıırmak. Parti Vurmak" adh kitapçığından dolayı dik- katleri üstüne çekmişti ve daha 1946 Komü- nist Tevkifatı'nda bir oldubittiye getirilip o da gözaltma alınmıştı hemen. Aynı yıl Marko Pa- şa'da yayımlanan bir yazısmdan dolayı da 1947"de 10 ay hapis 4.5 ay sürgün cezasına çarptınlmıştı. Sürgünden döndükten sonra İ948'de de "Azizname" adh kitabından dola- yı, sonuçta aklanmasına karşın tam 4 ay tutuk- lu oiarak yargılanmıştı. 1949 yılında ise, il- ginçtir, bu kez Ingiltere Kraliçesi Elizabeth. Iran Şahı Rıza Pehkvive Mısır Krah Faruk bir yazısmda kendilerini küçük düşürdüğü suçla- masıyla birlikte dava açmışlar ve Kral Faruk ile Iran Şahı için de üçer ay hapis yatmıştı. 10 YILININ 6 YILI HAPİSTE CEÇTİ 1955'te de, Istanbul Sıkıyönetim Komutanı Nurettin Aknoz Paşa'nın "Eminönü alanında darağaçlanndasallandınlmalan" buyruğuyla, bır grup solcu arkadaşı> la birlikte 6-7 Eylül olay- lannın samğı oiarak tutuklanmıştır. 12 Eylül do- neminde de, bir kez Çatalca otobüs garajında, bir kez Vakıf' m gırişinde uzaktan kurşunlan- mış ve kılpayı kurtulmuştur bu tuzaklardan. Bir gece de, içerde uyuyor sanılarak Vakıf'taki odası basılmıştır. Görüldüğü gibi, yazarlık ya- şamının daha ilk gününden dertten kurtulma- mıştır başı. Defalarca gözaltma alınmış, polis hücrelerinde emniyet müdürlerince tokatlana- rak gunlerce sorgulanmış, genellikle de tutuk- lu oiarak yargılanmıştır. Yazarlık yaşamının ilk on yıhnın beş buçuk yüınıhapiste geçirmiş, hapishane hapishane süründürülmüştür. Uzun yülar pasaport verilmemiş, verildikten sonra da yurda her dönüşünde elinden tekrar almmıştır sanki. Suçu ise, düzeni gülmeceye alarak iğnelemesi ve eleştirmesidir, hiç kuşku yok ki... Bilindiği gibi, divan şiirindeki hiciv ile halk şiirindeki taşlama dışında, Nasrettin Ho- ca, încili Çavuş, Bektaşi fikralan ya da Keloğ- lan masallan şeklindeki gülmece edebiyatı, sözlü gelenektir bizde. Yani, yazıh gülmece edebiyatı da Cumhuriyet'le başlamıştır. Ama, ilk yıllardaki bu edebiyat, ya sözlü geleneğin yazıya geçirilmesi şeklindedır ya da Ercüment EkremTalû'nun "MeşhediHikâyekri" üe Yu- suf Ziya ve Orhan Seyfi'nın "Akbaba" dergi- sındeki fıkralar, öykücükler şeklinde suya sa- buna dokunmayan, kesinlikle siyasal olmayan evcil yergilerdir. Yazınsal estetik açısından da pek endişeleri olmayan bu ürünlerin tek amacı, okuru güldürmektir. CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Zübeyde ve Şumila Zübeyde ve Şumila. İki kadın. Daha doğrusu bir kadın ve bır genç kız. Pakistanlı Zübeyde ve kızı Şu- mila Begüm. Bu iki ad lirik bir şiirin başlığı olabilirdi. Bir Doğu destanının... Ne yazık ki öyle değil. Bu ad- ları 6 Temmuz 20O5tarihliCumhuriyet'in"DışHafaer- lerServisi" kaynaklı bir haberinde gördüm. Haberde, Pakistanlı kadın hakları savunucusu Zübeyde Be- güm'ün, kızı Şumila ile birlikte, "Pakistan'ın aşın mu- hafazakâr kuzeybatı kesiminde.. Dir kasabasında" öldürüldükleri bildiriliyor. Geçen cuma günü işlenen dnayette anne "olay yeri"nde, 17 yaşındaki Şumila kaldınldığı hastanede yaşamlannı yitirmişler... Dir kasabası... Nasıl bir yer olabilir? Herhalde, bir- kaç gün önce, Doğubeyazrt'tan Van'a giderken geç- tiğim yerleşim birimlerinden biri, sözgelimi Çaldıran gibi bir yer olmalı... SokakSarındayoksulluğun son sı- nınnda çocuklann kuş sürüleri gibi cirit attığı... Ve bel- ki, büyük olasılıkla, daha da yoksul bir Pakistan ka- sabası... Sözünü ettiğim küçük köşe haberinin son sa- trlannda, saldınyı üstlenen olmadığı, fakat bu bölge- de "dinci örgütlerin sivil toplum kuruluşlannın varlı- ğından rahatsızlık duyduğunun bilindiği" bildiriliyor... Ben bu satırları yazmaktayken Pakistan'ın "aşırı muhafazakârkuzeybatı kesimi'nöe, Dir kasabasında, yaşamlan cinayetle sona eren Zübeyde ve Şumila Begüm bir haftadır mezarlanndalar.. Annenin suçu, kadın haklan savunucusu olmak. Kızın suçu, büyük olasılıkla, cinayet sırasında an- nesinin yanında bulunması. • • • Başka gazetelerimizde Pakistan'daki cinayete iliş- kin birhaberaradım, bulamadım. Intemette Pakistan'ın geçen haftaki Ingilizce gazetelerine ulaşamadım... BunakarşılıkyineCumhuriyet'in 6 Temmuz tarihli sa- yısının ilk sayfasında bir renkli fotoğraf vardı... Bir ca- mide, en küçüğü 5-6, en büyüğü 10-12 yaşlannda, başlan türban ya da daha da büyük örtülerle kapalı kız çocuklan bir rahlenin önünde diz çökmüşler... Rah- lede, gözlükleri bumunun üzerine düşmüş bir "hoca efendrnin önünde, sayfaları açık bir kitap... Fotoğ- raftaki çocuk yüzlerine tek tek bakıyorum... O yaşta orada, o ortamda bulunmaktan ne hissediyor, sayfa- lan açık o kitaptan ne öğreniyor olabilirier? Bu soru- lann yanıtı, Deniz Kavukçuoğlu'nun, yine aynı gü- nün Cumhuriyet'inde, "Heybeliada'daki Bir Tükürûk Olayı" başlıklı yazısmda bulunabilir... Heybeliada'da kara çarşaflı bir kadınlar kalabalığı, şortlu genç kızla- nn çıplak bacaklannı tükürük yağmuruna tutmuşlar... Fotoğraftaki kız çocuklan, birazcık büyüdüklerinde kara çarşafa sokulmak ve şortlu cinsdaşlannın çıp- lak bacaklannatükürmeye yönlendirilmek üzere ora- dalar... Aynı yaşlarda ve aynı rahleler önündeki erkek çocuklan ise daha "ileri" eylemlerin altyapısını oluş- turmak üzere... • • • Bir süredir dikkatle, özenle okuduğum bir kitap var elimin altında; Amerikalı tarihçi William H. McNeill'in "Dünya Tarihi" adlı yaprtı... llerideki yazılanmda zaman zaman sözünü edece- ğim bu bence baş yapıtın (Imge Yayınlan, Çev. Ala- addin Şenel) son bölümlerinden birinde, 27. bölüm- de, Batı'daki sanayileşme ve demokrasi devrimleri kar- şısında Asya toplumlarının 19. ve 20. yüzyıllardaki tepkileri irdeleniyor... özet oiarak söylemek gerekirse, Hıristiyan Rus- ya'nın yani sıra Hıristiyan olmayan, fakat Islam dinin- den de olmayan Japonya ve Çin, bu devrimlerin dı- şında kalmamayı ve ondan da öte, günümüzde gö- rüldüğü gibi, daha da ileriye doğru atağa kalkmayt ba- şarabilmişler... Aynı şey "Hindu" toplumu için de belli ölçülerde ge- çerli... Islam toplumlanndaki tek t>aşanlı devrimci örnek ise Amerikalı tarihçinin "tuttuğunu koparan bir general ve karizmatik bir siyasal önder" oiarak nitelediği Mus- tafa Kemal'in Türkiyesi'dir... Bu gün, Islam toplumlanndaki bu tek devrimin de kemirilip aşındınlması ve sonuçta da yok edilmesi yö- nünde epeyce yol alınmış olunmasının nedenleri ne- ler olabilir? Sözünü ettiğim yapıtın başlıcaaraştırma konusu özel- likle bu değil kuşkusuz... Fakat Batı'nın sanayi ve demokrasi devrimleri kar- şısında neden sadece Islam toplumlannın geri ve ye- nik konumda kaldıklannın, herhalde bir tek din olgu- suyla açıklanamayacak, ama onu dışta tutarak da açıklanması mümkün olamayacak yanıtının olanca açıklığıyla verilebilmesi, ve gerçek her ne ise gerek- tiğince yüzleşilip hesaplaşılması ve bunun da önce- likle bizlerce yapılması gerekiyor... Mutlaka ve daha fazla gecikilmeksizin... Süregelen ve süreceği anlaşılan bu kan, kin, geri- lik ve tükürük açmazından kurtulabilmenin başka bir yolu görünmüyor çünkü... ataol [email protected]. Faks:(0212)513 85 95 Gülmece edebiyaünın kılıç kalemli yazarı A ziz Nesin'ın amacı kesinlikle okuru salt güldürmek değil. gülmece öyküleriyle gül- dürürken. toplumsal ve siyasal konulara dikkatini çekerek onu düşündürmektir asıl. Nitekim, yalnız gülmece öyküsü veya romanı yaz- makla da yetinmemıştir bu nedenle. Köşe yazılan yazmıştır, gazetecılik yapmıştır. gazete-dergi çıkar- mışrır. Oyunlar yazmıştır. Senaristtir, skeç yazandır. Şairdir, yani heccavdır. taşlamacıdır. Gerekince, ka- lemini kılıç gibi kullanmasını da çok iyi bilen bir yazı savaşçısıdır aynı zamanda. Zaten yazarlığa da 1945 yılında Tan gazetesinde köşe yaalan yazarak (muharnr) ve radyo haberlenni dinleyip haber ya- parak (muhabir) oiarak başlamıştır. Oyle ki, 1958 yılında tam 4 gazetede birden, Akşam, Ulus, Yeni Gazete ve Demokrat Izmır'de aynı anda köşe yazar- lığı yapmıştu". Yazarlığının daha ilk gününden itiba- ren başının iktidarla derde girmesi de, hiç kuşku yok kı gülmece öykülerini evcilhkten kurtanp, top- lumsal ve siyasal düzeni gülmeceleştirerek ele alıp eleştıren bu yeni anlayış yüzünden olsa gerektir. Kı- sacası, Aziz Nesm ajiıı zamanda çağdaş gülmece edebiyatımızın da kurucusudur. Şeriatçılar 1993 yı- lında Sıvas'ta Azu Nesin'i de yakmaya, kuşkusuz gülmece edebiyatımıza kazandrrdığı bu yeni anlayış yüzünden kalkışmamışlardır elbette. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle