22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15TEMMUZ2005CUMA HABERLER DITNYADA BUGUN ALt SİRMEN Gazi, Gazi'nin Eseridir "Afakı bir 'dud-i muannid'in sardı- ğı", yani ufku inatçı bir sisin kapladı- ğı dönemlerde bile, toplumumuzda güzel şeyler oluyor. Onlan görmeli, değerlendirmeli ve sevinmeliyiz. Çünkü onlar bize cev- herimizi fark ettirip direnme, daha güzel yannlar için umut tazeleme fır- satı veriyoriar. Dünyaca ünlü beyin cerrahımız, Neuosurgery dergisinin mikrocerra- hiyi nöroşirürji dalında üstün başarı ile uygulamasından dolayı, alanında yüzyılın adamı seçtiği Gazi Yaşar- gil'e TBMM'nin "Milli Egemenlik ve Onur ödülü"nü vermesi böyle bir olay. Hepimiz onur ve kıvanç duy- duk. CHP Genel Başkanı Deniz Bay- kal, "Yaşargil'in başansının altında, genç Cumhuriyetin eğitim politikası ve ortamının yattığını" söylerken yerden göğe haklıydı. Nitekim Sayın Yaşargil'in kendisi de "Bu, genç Cumhuriyet kuşaklan- na sunulmuş bir ödül" der ve laik Cumhuriyetin sağlam temeller üze- rinde olduğunu söylerken aynı görü- şü paylaştığını gösteriyordu. Evet, Gazi Yaşargil, "Gazi'nin, yani Mustafa Kemal Atatürk'ün, tek ya- ratıcısı değil, ama önderi ve simgesi olduğu Cumhuriyetin, onun yarattığı eğitim reformunun getirdiği ortamın ve Cumhuriyet Aydınlanması'nın eseridir." • • • 80 yaşındaki Gazi Yaşargil'in, aldı- ğı odülün "genç Cumhuriyet kuşak- lanna sunulmuş" olduğunu söyleme- si, kronolojik olarak çelişkili bile gö- rünse, boşuna değıldir. Yaşargil'in kendi başarılı yaşamı bunun kanıtıdır. Gazi Yaşargil 1925'te, Diyarbakır'da doğmuş. 1925 Diyarbakın'nın koşullan düşü- nüldüğü zaman, ağa çocuğu olmadı- ğı da göz önünde bulundurulursa, pek şanslı olduğu söylenemez. Ama genç Türkiye Cumhuriyeti, la- ik eğitim seferberliği ile yeteneklı ço- cuklannın elinden tutmaya karaıiıdır. Parlak lise öğrencisi olan Gazi'nin yine kendi gibi çalışkan ve partak sı- nıf arkadaşı bir rakibi vardır: Can. Haşan Can, çalışkan parlak zekâlı bir çocuktur ve sınrftan bir kişi burs alacaktır. Bugünkü Türkiye'nin koşullarında olsaydılar, bursu alacak kişi baştan belli olurdu. Çünkü çalışkan ve zeki Can, aynı zamanda Milli Eğitim Ba- kanı, Hasan Âli Yücel'in oğludur. Ama genç Cumhuriyetin öğrencisi Gazi Yaşargil bursu kazanacaktır. Bunda bakanın birinci derecede etki- si vardır. (Yine bildiğim kadanyla da- ha sonra, ünlü bir cerrah olan Yaşar- gil, Can Yücel'in çocuklarını okuta- caktır.) Işte bu yüzden Gazi, Cumhuriyetin eseridir ve bu değerli tıp adamımız, aynı zamanda genç Cumhuriyetin ırk, dil, din, milliyet ayrımı yapmadan insanlık âlemine bir armağanıdır. • • • Gazi Yaşargil'in "uygarlığın çetrefil bir ahlak sınavı verdiğini, 4 milyar in- sanın yaşam mücadelesi ıçinde ol- duğunu" belirten ve "plastik kalp bi- le takılsa, vicdan hep var olacak" dediği konuşmasını okurken "Vic- dansız, bilinçsiz ilim, ruhun bir çö- küntüsünden başka bir şey değildir" dıyen Albert Einstein'ı anımsadım. Bir zamanlar Gazi Yaşargil'e hasta sıfatıyla başvurmuş olan Melih Cev- det Anday, büyük bilim adamımızın sosyal konulara, sanata çok duyarlı olduğunu anlatmış, sohbetlerini nak- letmişti. Türk Aydınlanması'nın ve Röne- sansı'nın bu iki büyük kişisinden söz ederken hep eşsiz Anday ile daha önce de burada yazdığım bir tartış- mamız gelir aklıma. Melih Cevdet Bey, bir cuma yazı- sında, "Türkiye'nin en büyük soru- nunun Aydınlanma ile Rönesans'ı yaşamamış olması, olduğunu" yazı- yordu. Ben de köşemde, haksız olduğu- nu, Türkiye'nin geç de olsa, az da sürse, Aydınlanma ve Rönesans'ı Cumhuriyet devrimi ile yaşamış ol- duğunu, Melih Cevdet Anday'ın da bu olgunun canlı kanıtı olduğunu yazmıştım. Bir hafta sonra Melih Bey'den çok zarif, ama kendisine yakışır bir yanıt geldi: "Bu nasıl bir Aydınlanma ve Rö- nesans ise hem beni ortaya çıkarmış hem de Türk Islam sentezini.." di- yordu. Haklıydı ve buradaki çelişkiye hâlâ yanıt bulamadım. Onceki gün TBMM'de yapılan törene katılanlar ve orada konuşanlan bir araya geti- rince bir kez daha Melih Cevdet Bey'i andım. asirmen@cumhuriyet.com.tr Özkan ve Önal'ın Yüce Divan'da yargılandığı duruşmada tanıklar dinlendi Müfettişler: Baskı görmedikANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Es- kı Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Öz- kan ile eski Devlet Bakanı Recep Önal'ın Yüce Divan'da yargılandığı duruşmada dinlenen müfettişler, "baskı" görmedik- lerini söylediler. Daha önce vareste tutulan sanık Öz- kan' ın bulunmadıgı duruşmaya, Ozkan'ın avukatı ve sanık Onal ile avukatı katıldı. Duruşmada, dönemin BankalarYemin- lı Başmurakıbı, halen Bankacüık Düzen- leme ve Denetleme Kurulu üyesi olan MustafaEkhntanık olarakdinlendi. Odö- nemde Halkbank ile ılgıli 2 rapor hazır- ladığını, bunlardan binnde ilgüilerin kal- dınlan Türk Ceza Yasasf nın "görevi ih- mal" suçunu düzenleyen 230. maddesı uyannca cezalandınlması görüşünü savun- • Yüce Divan'da ifade veren, dönemin bankalar yeminli murakıbı Kemal Yamakoğlu, Halkbank'la ilgili raporlannın 1.5 yıl bekletildiğini belirterek "Bu raporlar zamamnda sevk edilseydi zarar da bu kadar yüksek olmazdı" dedi. duğunu anlatan Ekim, bu raporlann so- nunda nasıl bir işlem yapıldığını bılme- dığini söyledi. Denetimlerde herhangi bir baskı ve yönlendirme olmadığını, rapor- lannı özgür ıradelerine göre düzenledik- lennı belirten Ekim, 2000 yılının şubat ayında Ozkan'ın kendisini çağırdığını, 10 dakikaya yakın görüştüklerini, görüşme- de Ozkan'ın Halk Bankası hakkında ge- nel sorular yöneltöğını kaydetti. Tanık murakıp Kemal Yamakoğlu Halk- bankası ile ılgıli ıkı rapor hazırladığını söyledi. Incelemelen sonucunda, Dünya Bankası'nın kredi onayı vermemesine rağmen banka tarafindan venlen kredıler- de Dünya Bankası'ndanvenlecek onay no- tunun düsüldüğünü söyleyen Yamakoğ- lu, bunun dıkkannı çektığını söyledi. Yaz- dığı raporun 1.5 yıl bekletildiğini döne- min Halkbankası Genel Müdürü Yenal Ansen'in hakkında soruşturma başlatma- sının ardından öğrendığıni söyleyen Ya- makoğlu, "Bu raporlar zamanmda sevk edilseydi zarar da bu kadar yüksek ol- mazdı" dıye konuştu Başbakanlık Başmüfettışı MehmetÖz- türk de, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu Başkanı ile Halk Bankası Genel Müdürü arasında husumet bulunduğunu savunarak, bu nedenle Ozkan'ın, hazırla- nan raporlann objektifhazırlanmadığım, bir kez de kendilerinin ıncelemesini iste- diğini anlattı. încelemelerinde raporlann objektıfhazırlandığını tespit eraklerini, ra- porlara katıldıklannı bıldırdıklenni be- lirten Oztürk, "Bu, raporlan savcıhğa gön- denne karandır. Ama bakan yetkilidir. Sonraki geüşmelerden haberim yok" di- ye konuştu. Ara karan açıklayan Yüce Divan Baş- kanvekıh HaşinıKılıç, sanık Recep Önal'ın duruşmalardan vareste rutulmasına karar venldığını ve duruşmanın 15 Eylül'e er- telendiğını belırtti. IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@cumhuriyetcom.tr Aydın Aybay'dan Anadili Öğrenmek Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakül- tesi Dekanı, Prof. Dr. sevgili Aydın Ay- bay'dan, anadili öğrenmek konusunda yazdığım yazıya ilişkin bir mektup al- dım. Bu konuda benzer başka mektup ve e-mailler de aldığım için bu konu- daki fikirierin tümünü temsil niteliğin- deki Aybay'ın mektubunu yayımlıyo- rum. "Aziz Dostum, 05.07.05 tarihli 'Eğitim-Sen' başlıklı yazınızla ilgili birkaç notum var: 1) Bir- çok okur-yazar da dahil pek çok kim- se doğada 'hak' adıyla anılan bir variık var sanıyorlar. öyle bir varlık ki, her yerde, belli ölçütlere göre mevcudiye- ti görülen bir şey. önce şunu saptayalım: Doğada böyle bir şey yok! Bunu biz insanlar icat etmişiz. Niçin icat ettiğimiz uzun hikâye; ama bunu yarattıktan sonra, tapmaya başlamışız. 2) Bu yapay yaratık, içinden çıktığı ortama göre, türlü şekil ve kılıklara bü- rünüyor. En çarpıcı tarihi örnek, antik çağ Isparta hukukunda ustaca yapıl- mış hırsızlık 'haklı' bir eylem sayılıyor. 'Pirenelerin ötesinde hak olan, bu ta- rafında yasak' diyen Fransız atasözü de ilginç bir örnek. Kısacası, ne kadar 'tek bir kavramdır' dense de, içerik yönünden birbirinden farklı 'hak'/ar var dünyamızda. 3) Yapay hak kavramı, bir ülkede 'şekillenirken1 , o ülkenin gerçeklerine göre bir süreçten geçerek oluşur. ör- neğin, en çok bilinen hak olarak 'mül- kiyef bile böyledir. Almanlarm ya da Ingilizlerin mülkiyetinln içeriği ve kap- samı ile bizim mülkiyetin (özellikle ta- şınmaz mülkiyetinin) kapsam ve içeriği farklıdır. 4)...lnsan hakları denilen evrensel hak kategorisinde de yukandaki açık- lamalar geçerlidir. Bir yerde kapsamlı ve geniş içerikli bir hak çeşidi (öme- ğin, Ingilizlerin habeas corpus'a daya- nan haklan) başka bir ülkede (örneğin Fransa ya da Almanya'da) aynı içerik ve kapsamda değildir. Bu farklılık, toplumun 'kendini koruma' refleksin- den kaynaklanır. Yine bir örnek vere- yim: Ingiltere'de, düşünce özgürlüğü- nün bir tezahürü olarak başbakanı, timsah ya da köpek şeklinde karikatür konusu yapabilir ya da Hyde Park'taki Speaker's Corner'da da yine hazrete karşı ağzınızı bozabilirsiniz ama, hızını- zı alamayıp Kraliçe hazretlerini dilinize dolarsanız, oradaki polis sizi hemen tutup karakola postalar. 5) Başka örnekler vermeyeyim; bi- zim Eğitim-Sen tüzüğüne geleyim. Birinci saptama: Her ülkede, belli bir kesimin veya azınlığın devletçe örgüt- lenmiş kendi 'anadilinde' öğrenim hakkı diye bir hakkı yoktur. Alman- ya'daki durum bunun istisnasıdır. Ni- çin kabul edilmiş olduğunu da siz ya- zınızda belirtiyorsunuz. Soyut bir hak olduğu için değil; ileriki topiumsal- sosyal hesaplarla. Ikincisi: Almanya dahil, hangi ülkede olursa olsun, o ül- kenin resmi dili dışında bir dilin devlet okullannda anadil olarak öğrenilmesi o ülkeye ait siyasal-toplumsal diğer koşullar nedeniyle bir bölünmenin aracı olarak kullanılacaksa ya da kul- lanılmaya elverişli ise, ülkenin bütün- lüğünü korumakla görevli 'devlet' ay- gıtının bunu kabul etmemesi de bir 'hak'f/r. Hatta, devletin bunu reddet- mesinin, ülkesinin bütünlüğünü iste- yen diğer yurttaşlann meşru haklannı korumak anlamına geldiği bile düşü- nülebilir. 6) 1402 sayılı yasanın hışmına uğ- rayıp uzunca sayılacak bir süre avu- katlık da yaptığım için, bu açıklamala- nmı büsbütün 'nazari herzeler' olarak algılamayın. Hak çekişmelerinin somut olaylarda nasıl çileli ve acıklı olgular olduğunu, yargı yerlerinde hakların bazen nasıl yok olduğunu deneysel olarak gözlemledim. Daha gencecik bir asistan iken, ölüm cezasının kaldı- rılması kampanyasından başlayarak, tertemiz, pınl pınl insanlan düşüncele- ri nedeniyle hapis damlarına sokan yasalann kaldınlmasına ne kadar 'in- san hakkı' girişimi varsa, hepsine, ka- nnca karannca katılıp destek verdim. Bunların hepsinde, ülkenin bütünlü- ğünü bozma gibi bir tehlike yoktu. Ama şimdi şöyle bir tehlike var. Hem de sadece iç dinamiklerie değil, daha 1925'ten itibaren fırsat kollayan dış odaklann desteğiyle, Türkiye bölünme tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor. (Bu tehlikenin mevcudiyetine mutlaka görerek, işiterek karar verecekseniz, dışandan Kürtçe yayın yapan TV ka- nalını izleyebilirsiniz.) Bunu gerçekleş- tirmek için nelerin planlandığını, hangi hazırlıklann yapıldığını ise ben çok ya- kından biliyorum. Bu durum karşısın- da bölünme amacını gerçekleştirmek için planlanan işlerin arasında çok önemli bir araç olarak düşünülen 'anadilde öğrenim'e mutlaka karşı çı- kılması gerektiğine inanıyorum." Sevgili Aybay'ın tezlerinde katıl- madığım noktaları sonraki günlerde ifade edeceğim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle