Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10MAYIS2005SALI
DIZI
Küpeh: Milisler bizigötürürken Deniz Gezntiş sanki Türkiye'deyakalanmışgibi marşlar söylüyordu
Şam'daesirhayatı günleri
F
KF Genel Bajkanı Hasan Yiısuf
Küpeli, Filıstın'e gıtme konusunda
şunları anlatnııştır: "Filistin'e gidiş
işiııi bana Deırizaçmıştı. Ben zaten
gideccktim. Bcııinı Filisin'e gidişimle onlann
gidişleri böylece çakışnı ış oldu. Ben, onlann
yanında bir arkadaştım,
Deniz ile kaçak olarak kaldığınuz eve Mahır
Çayan ile Gülten Savaşçı birbirlerinden ayn
olarak ayn ayn zamanlarda uğradılar. Gülten
ile Deniz ilk kez o evde karşdaşü ve tanışü. Gül-
ten, bir saat kadar otıııtlu, sualler sordu vb. git-
ti. Başka bir gün Mahir geldi ve bizlerle Filis-
tin'e gitmek istediğini söyleyecekti. Fakat, gide-
ceğinıiz zanıaıı da onu bulamayacaktık. Deniz,
bu olayı ciddiye alnuştı. Üçüncü kaldığımızyer,
Bahçelievler channda, en üst katta bir apart-
nıan dairesi idi. lşte bu evde iken Cıhan Alpte-
kın ve Selahattın Okur gelip, Deniz'i ve beni bu-
lacaklardı. Cihan ve Selahattin, yanlannda iki
valiz dolusu' Sol Yayınlar'a ait kitap ve dört si-
lah ile bir Sünnene kama getirmişlerdi. Dedik-
lerine göre, bir örgiit idiler, bu kadar çok kita-
bı da daha ıızun süre kalacaklarını düşündük-
leri için yanlarına almışlardı.
Kısa bir süre için kayboldular, tekrar geldiler
ve bu evden Suriye'ye doğru yola çıkmıştık. An-
tep'te durup bir otele gidecektik. îstanbul Üni-
versitesi'nden, Deniz ve arkadaşlannın tanıdı-
gı Filistiıı Demokratik MalkKurtuluşCephesi'nin
birüyesiolan Abu Süleyman isimlikılavuzumuz,
daha gecelemeden gelmiş, bizi bu otelde bul-
mııştu.
VALİZPEN KİTAP VE SİLAH ÇIKTI
Bir arabaya atlayacak ve sınırda akrabalan-
nın olduğu bir köye gidecektik. Tam sınırdan gi-
den bir istasyona inecek, gar memuruna adam
'Buraya çarpışmaya gelcük'
F
KF Genel Bakkanı
Hasan Yusuf Küpeli,
sözlenne şöy[e devam
etmiştir: "Şam'dan
Amman'a doğru yola ç ıkmadan
önce, Demokratik Ceplıe'nin
adamlan ile bir askeri birliğe
uğradık. Burada, aldıklan
vali/leri, ldtaplan ve sil ılıları
iadeettiler. Orgütün meıke/i
ufak bir villaydı. Deniz, 'Biz bir
örgütüz; Naif Havatme ile
görüşmemiz lazım' diyeısrar
ediyor ve Abu Süleyman'ı da
bunlan çevirnıesi için
zorluyordu. Bana özelli kle rica
ctti. Öıılarla gözükecek işini
bozmayacaktun. 'Çok büyük
gızh bir örgütiin özel rr isyonu
olan temsilcisi' olarak
tanıtacaktı kendini Nail'
Havatme'ye. 'Bizlerı öıgüt
yollamış' olacaktı. Onunla sanki
eşit şartlarda imiş gibi konuşmak
istiyordu. Ben de bu ovunıı
bozmamalıydun. Çokcanım
sıkılmıştı, böyle bir şeye alet
olnıak istenüyordum. F akat
yapacak bir şey yoktu. Toplantrya
katılmazsam birbirimüe
küsmemiz gerekiyordu. Günleri
olaysız geçirmek gerekli ydi
Deniz'in Naif Havatme ile
görüşme isteğini biraz temkinli
karşüadılar. 'Şıtndı burada yok,
bekîeyın!' dediler ve birteribiraz
ilcrideki açık arazide kıırulmuş
olan bir çadıra götürdüler. Bu
çadırda bir grup kalıyo rdu.
Başlannda çok iyi Araiıça ve
tngilizcc konuşan, atletik yapıh,
uzun boylu, 30 yaşlaıın la bir
Fransız genci vardı. Deniz,
bununla hemen takıştı, üzerine
yürüyüp bağırdı vb... Fı-ansız
genci, sadece, o toplulııklaki
kuraUan ve kendi görcyini
anlatmaya çahşmışn. D ;niz ise
başında başka bir otori te görmek
istemiyordu.
DENİZDEN SAVA>
TAKTİKLERİ
Yanılmıyorsam üçüncü gün
bizleri Naif Havatme ik
karşılaşürdılar. Kenarda
dinleyecek, hiçbir konu pnaya
kanşmayacaktun. Deniz, büyük
ve gizli bir örgütü temsil
ettiğimizi, kendisinin bu örgütün
sözcüsü olduğunu vb. söyledi.
Burada kalıp çarpışacağız, belki
öleceğiz vb. diye durumiı iyice
dranıaüze etmeye başladı.
Naif Havatme, çok kibt r, son
derece diplomat bir adıımdı.
Çocuğu yaşındakini büyük bir
nezaketle, gülümseyerek
dinliyordu. Abu Süleyman da
çeviriyordu. Havatme, kibarca,
'Bız zaten enternasyonal bir
tııgay kurmak ıstıyorıu, buna
katıİmanız, diğer arkadaşlarınızı
da getırmenız yararlı o lur' vb.
diye yanılladı. Bu kez, Deniz,
Havatme'ye ne yapnıası
gerektiğini, nasıl savaşnıalan
gerektiğini anlatmaya başladı.
Heyecanlanmış, el kol Hareketleri
ile de konuşuyor, bu işiıı şakaya
gelmeyeceğini söylüyor, Che
Guevara'dan örnekler vererek
garip bir şeyler anlaüyordu. Abu
Süleyman bunlan çeviı mek
istemeyince de onu pay ladı,
zorladı. Deniz, bağuınca çevirdi.
Havatme, durumu anlamısü. Hiç
bozuntuya vermedi. Öyle kafa
sallayarak, sadece diııledi.
Saatine baktı ve biz oradan
aynldık."
DÜZELTME - Yaa didmMn
dün yayımlanan bölünıündeki
fotoğraf altuıda Yiısııl'Aslan
yerine Hüseyin lnan yazdnıışrır.
Özür dileriz.
DENİZ'ler ve
FLLİSTİN
Turhan
Feyizoğlu
-3-
A
t i
eniz, Havatme'ye büyük ve gizli bir
örgütü temsil ettiğimizi, kendisinin bu
örgütün sözcüsü olduğunu vb. söyledi.
Burada kalıp çarpışacagız, belki öleceğiz vb.
diye durumu iyice dramatize ediyordu. Deniz,
Havatme'ye ne yapması gerektiğini, nasıl
savaşmaları gerektiğini anlattı. Bu işin şakaya
gelmeyeceğini söylüyor, Che Guevara'dan
örnekler vererek garip bir şeyler anlatıyordu.
Gerillalargibi yaşadık
Ömer Erim Süerkan, bundan sonra ne
yaptıklannı şöyle anlatmıştır: "Oraya değişik
ülkelerden gelmiş bizim gibi gençlerle birlikte
FDHKC'nin düzenlemiş olduğu konferanslara
katıldık. Bu konferanslarda Filistiıı sorunu, savaşımı,
FDHKC'nin amacı vb. konular anlatüdı. Daha sonra
zaman buldukça bizi gerilla eğitimlerine kattılar.
Silah kullanmasını, silahlann nasıl sökülüp
takıldığını, bakımını, konımasını öğrendik.
GeriUalann yaşamına uygun olarak günlük
yaşantımızı düzenledik. Gerillalar gibi üzerimizdeki
elbiselerle, botlarımızla yatıp kalkarak yaşamasını
öğrendik. Yaklaşık bir ayük süre sonunda yine
Amman'daki FDHKC'nin 'Sıyası Büro'suna
uğrayıp Havatme ile görüştük. Aynı yollardan
geçerek Türkiye'ye giriş yaptık. Ürdün'de
kaldığımız sırada bizim aramızda bazı tartışmalar
(,ıktı. Bu tartışmalar daha sonra ayrüıklamı iyice
ortaya çıkmasına neden oldu. Deniz, hemen dağa
çıkıp gerilla yapmak istiyordu. Öyle hemen dağa
çıküır, gerilla yapıhr mı? Neyse, Türkiye'ye girdikten
sonra Ankara'ya gittik. Orada ben birkaç gün
kaldım. Arduıdan tstanbul'a geçtim. Deniz, bir süre
daha Ankara'da kaldı."
Filıstın'e hazıran ayın ın sonunda gıdılır, ağustos
ayında ıse gerı donülur.
Deniz Gezmiş'e FUistin Demokratik Halk Cephesi tarafindan verilen 15.4.1969 tarihli 9248 nunıaı alı kinılik karlı.
başuıa 10 TL verip karşıva geçecektik. O ağır
vali/Jerle karşıyageçip 600-700 metrelik hafifbir
yokuşu çıkbktan sonra,tepenin üzerinde bir eve
girdik. 1çeride entarüi iki-iiç adam vardı. Biraz
sonra bir arazi arabası geldi.
Bizleri aldı. Bir kilometre kadar sonra küçük
bir köyün içinden geçtik. Fırat kenanna, bir sa-
lııı bağlı olduğu yere dek geldik. Araba bizi bı-
rakü. Bekledik. Sala bindikve karşıya geçtik. Yı-
ne yüz metrelik bir yokuşu çıktıktan sonra, Ha-
lep, Hama, Humus üzerinden Demaskus'a
(Şam'a) giden karayolunun kenanna çıktık.
Arabalara işaret etmeye başladık. Sonunda es-
ki bir taksi durdu. Şoför, içinde ne ol-
duğunu anlayamadığı ağırvaüzleri ba-
gaja koydu. Arabanın içine sıkışnk ve
gazladı.
On-on beş dakika kadar ya gitnüş-
tikya da gitmemiştik, yol çevrildL Ara-
ma vardı. Bize hiç bakmadılar. Baga-
jı açtırdılar. Bizden ayn birkaç Arap
yolcu da dahil indirdiler. Deniz ve ar-
kadaşlan ile gelen valizleri açmışlar,
içindeki silahlan, ldtaplan görmüşler-
di. Silahlardan rahatsız olmuşlardı.
'Bunlar kımin7
' diye sordular.
Mecburen öne çıktık.Abu Süleyman
böylece ilk çevirilerini yapmaya başla-
di Benimde belinıdebirsilahvardL ller-
de bir olay çıkmasın diye bu tabanca-
yı milislerevermekiçin eBmibelimeatın-
ca, milisler aniden gerilime itüdiler ve
silahlan üzerimize doğrulttular.
tşaretle sakin olmalannı söyledim
ve tabancayı yavaşça çıkartıp verdim.
Abu Süleyman, bizlerin Demokratik
Cephe'ye gittiğini söylemiyor,Suriyepa-
saportunu da gizliyordu. Demokratik
Cephe'yi Suriye'de illegal sayıyor, gü-
ya örgütünü koruyordu. Milisler bizi,
resmi bir arabaya koydular ve Lazki-
ye'ye doğru gazladılar.
PENİZ SANKİ TÜRKİYEDE
Denizsloganlar atmaya, marşlar söy-
lemeye başlamışü. Son derecetuhafbir
durumdu. Sanki Türkiye'de poüse ya-
kalanmış, gösteri yapıyordu.
SuriyeUleryolda aniden geridöndü-
ler, bu kez arabayı Halep'e doğru sür-
nıcye başladılar. Halep'te bizipoüseve-
ya istihbarata ait bir ufak binanın ze-
min kaündaki hücrelere, bflemediğuniz,
Araplarla karışbrarak ve bölerek koy-
dular. Burada dört gün kaldıktan son-
ra bizi bir otobüse koyup Şam'da bü-
yük bir askeri binaya götürdüler.
Burada, bizi, hiç baskı yapmadan
yazılı sorguya çektiler. Kâğıtlan verip,
'Kım olduğunuzu yazın' dediler. Bu-
rada da dört-beş saat kadar kaldıktan
sonra bizi yine arabaya koyup Şam'ın
kenanndaki bir askeri biriiğegötürdü-
ler.
Garnizon içindeki okul gibibirbina-
nın 40 m2 kadar büyüklüğündeki bir
odasına koydular. Odada karyolalar, tu-
valet, lavabo, masa vb. vardı. Pencere-
leri, askerlerin eğitinı gördükleri bah-
çeyebakıyordu.Arada birgelip bize ba-
kan bir subayla Deniz, bir kavga çı-
kartb. Adam sinirlenecekti ama bir şey
demeden gidecekti.
HER ŞEYt ANLATTIK
Burada on iki gün kaldık. Sonunda
aramızda tartışıp Abu Süleyman'ın
her şeyianlatmasma, nereye gittiğimizi
söylemesine karar verdik. Abu Süley-
man gitti, subava her şeyi anlattı. O bir
yerlerleiMşki kurdu. Ertesi gün,Demok-
ratikHalkKurtuluşCephesi'nin adam-
lan güle oynaya geldiler. 'Neden daha
önce haber vermedınız'
7
' diyorlardı ve
olanlara gülüyoıianh. Bizi bir arabaya
attılar ve Şam'ın kenar mahallelerin-
de olan merkezlerine sürdüler.
Şam'ın kenar mahaüelerinden birin-
de olan yerleri, kocaman tabelası ile
legal bir yer idi. Burada üç gece, dört
gün kaldık. Şam'da bizlere cephe
hüviyetleri yapacaklar, kendileri tak-
ma isim vereceklerdL Aralanndaki an-
laşıııaya göre, bu hüviyetler, Suriye ile
Ürdün sınınnda pasaport gibi geçer-
lilik taşıyordu. Fakat örgütün Lüb-
nan'da hiçbir legalitesi yoktu."
'Merhaba Ernesto gibi ölenlere'
D
enız Gezmış, Fılıstın'den döndükten sonra Si-
yasal Bılgıler Fakültesı (SBF) Öğrencı Der-
neğı'nın düzenledığı bir anma toplantısında
görünür.
1960 sonrası Türkiye'de ilk kez, bir yabancı
devnmci önder ıçın anma günü tertıp edılmıştı 3
Eylül 1969 Çarşamba gunü ölen Vıetnam Işçı Par-
tısı Merkez Komıtesı ve Kuzey Vıetnam Demok-
ratik Cumhunyetı Devlet Başkanı Ho Chi Minh'ın
anısına 7 Eylül Pazar günu SBF'de, 9 Eylül 1969
Salı günu de ODTÜ'de tören duzenlenır.
SBF Öğrencı Derneğı Başkanı Cengiz Çandar
tarafindan, SBF'nın konl'erans salonunda, "Ho
Chi Minh'i Anma" töreni duzenlenır. Anma töre-
nının yapılacağı salona Mustafa Kemal Atatürk
ile Ho Chi Minh'ın ıkı posten yan yana asılır Bu
anma törenme katılan Deniz, bir de konuşma ya-
par. 7 Eylül 1969 Pazar günü yapılan törende De-
niz Gezmış, özetle şu konuşmayı yaptı:
"Amerikan empcryaüzmine karşı yecli iklinı
dört cephede mücadele ettiğimiz, Bolivya'da, Ve-
nezüella'da,Angola ve VietnamYla kahramanca öl-
mesini bildiğuniz bugünlerde Ho Chi Minh arka-
daşı kaybettik.
Onun Amerikan emperyahzmine karşı verdiği
kavgada, kararu, azimli tutumu zor günlcrimizde
bizlere yol gösterecek ve Vietnam halkınm milli de-
mokratik devrim mücadelesinde inançh adımlan
oportünizme karşı mücadelemizde bizlere örnek
olacaktır.'1
Deniz sözlennı ÖzkanMert'ın şunnden dızeler
okuyarakbıtırdı:
"Merhaba Ernesto gibi ölenlere
Merhaba Camillo gibi ölenlere
Merhaba Ho Chi Minh'lere
Yuh olsun emperyaUznıe."
SURECEK
SALI
ORHAN BURSALI
İntihal: Çlfte
Standartçılar '
Başbakanlık Müsteşarı Prof. Ömer Dinçer'in,
ortaklaşa yazdığı bir kitabında ayan beyan aşır-
mayapıldığı çok belirgin olmasına karşın, vaktiy-
le intihal konusunu köşesine taşıyanlarda, bildi-
rilerinde kamuoyunu "aydınlatan" öğretim üye-
lerinde tık yok..
îstanbul Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Ke-
mal Alemdaroğlu'nun adı yine benzeraşırma ola-
yına karışmış ve yer gök inlemişti. Cumhuriyet
Bilim Teknik'te bu intihal olayını ilk kez biz ya-
yımlamıştık.. Her zaman bilimi ve bilimsel ilkele-
ri savunduğumuz için, aşırmayı yapanın ideolo-
jikgörüşü bizi ilgilendirmemişti. Çünkü standart-
ların yerleşmesini, ülkemiz için her şeyden önem-
li görüyorduk.
Otarihte, ömeğin Zaman gazetesi "intihalci rek-
tör" diye nasıl da saldırmıştı Alemdaroğlu'na. Da-
hası, çok "başarılı" birgazetecilikyapmış, Ame-
rika'ya uzanmış, kitabın yazarını konuşturmuştu!
Tabii diğer dinci gazeteler de Alemdaroğlu'nun
intihalcıliğini manşetlere taşımıştı..
Taha Akyol Milliyet'teki köşesinde şöyle yazı-
yordu: "Alemdaroğlu'nun yazdığı 'metin kısım-
iarında' intihal yapılmış, 'yer yer bire bir, cümle
cümle çeviri ve arada özetlemelerle' hem de..
Bu akademik ayıp varsa, üstü örtülmemeli; yok-
sa kimse töhmet altında kalmamalı. Bunun için
YÖK, ideolojik ve hızipsel aidiyeti olmayan, say-
gın tıp profesörlerınden oluşan birkomisyon ku-
rarak konuyu incelettirmeli, sonucu kamuoyuna
açıklamalıdır. "(22.12.01)
Aynı gazetenin yazarı Hasan Cemal de İntihal
başlıklı makalesinde şöyle diyordu: "Birbilim hır-
sızı olduğu yolundaki iddialar çok ciddi. Ameri-
ka'da, Virginia Üniversitesi'nin internet sitesin-
de, daha doğrusu resmi kayıtlarında bu hırsızlık
iddiası ikiyıl önce bilimsel ayıp olarak akademik
dünyaya duyuruldu... Bir rektörhakkındakiaka-
demik suç iddiasının, bilim hırsızlığı konusunun
zamanaşımı gerekçesiyle geçiştirilmek istenme-
si büyük bir talihsizliktir.." (1 Eylül 2004)
• •*
Şimdi, Alemdaroğlu'ndan çok daha ciddi bir bi-
limsel aşırma olayıyla karşı karşıyayız.. Ve üniver-
sitelerin bilim etik kurullarının da saptadığı bu
aşırmanın sahibi, devletin en yüksek bürokratı
mevkiinde oturuyor. Devletin tepesinde!..
Zaman gazetesi, intihalcılik üzerine yaptığı "bü-
yük gazeteciliklerini" unutmuş.. öylesine yumu-
şamış ki "Başbakan ve müsteşarının siyasi ola-
rak yıpratılmak istendiğinden" dem vurur hale
gelmiş..
Bak sen!.. Demek siyasi olarak yıpratılıyor Bay
Müsteşar ve iktidarı! Alemdaroğlu'nu siyasi ola-
rak yıpratmıyordunuz, sadece "bilim aşkı" veya
"bilimsel standartlar uğruna" saldırıyordunuz
ona!
Aynı şekilde Yeni Şafak ve diğer dinci basın da,'
şimdi geçmıştekı yayınlarını unutmuş, Bay Intihal-
ci'yi koruma altına almış durumdalar..
Ve, Akyol ve Cemal, bu ciddi durum karşısın-
da henüz susuyorlar.
Sadece onlar mı?
Üniversitelerden, Alemdaroğlu'nun intihalciliği
ile yatıp kalkan, bilim adına(!) ateş püskürerek or-
talıkta dolaşan ne kadar profesör vb varsa, şim-
di toz olmuş durumdalar..
Ne sesleri çıkıyor, ne nefesleri duyuluyor!
• • •
Ama biz buradayız; Alemdaroğlu sırasında ne-
redeysek orada: Bilimsel etiğin yanında, bilimsel
standartların yanında.. Intihalciliğini gündeme ge-
tirirken, amacımız Dinçer'e siyasi olarak saldırmak
değil. Birstandardı savunuyoruz. Dinçer'in siya-
si görüşlerine karşı çıkmak için, onun intihalcili-
ğine ihtiyaç hiç mi hiç yok, hatta böyle bir tutu-
mu "ayıp" bile buluruz!
Ama görüyoruz ki, aslında Türkiye'de intihal-
cilik, ahlak, etik, bilimsel standartlar kimsenin
umurunda değil!
Geçerli olan, "Benim intihalcime söz söylet-
mem; ama siyasi veya kişisel rakibimin, düş-
manımın intihalciliği benim için önemlidir, ona
saldırırım!"..
Bu ne çifte standartlık!
Sadece çifte standartlık mı? Bir "ahlak eroz-
yonu" yok mu bu çifte standartlığın ardında?
İntihal üzerine yazmaya kimse mecbur değil..
Ama birinin intihalciliğini yazıp da diğerinin in-
tihalciliğini es geçen anlayışlar bu ülkede hüküm
sürdükçe, geride sadece herkesin "taş gibi"
(maşallah!) idelolojik saplantıları kalır..
Taş gibi saplantıların da tartışılacak bir yanı
yoktur.
Yazık bu ülkeye!
obursali@cumhuriyet.com.tr.
ANMA
Köy Enstitülü Öğretmen,
Babamız, Dedemiz
RESUL
BÎNİCİnm
aramızdan aynlışının
22. yıldönümünde O'nu
sevgi, özlem ve saygı ile
anıyoruz.
Eşi : SenemBİNİCİ
Çocukları : Mücteba, Mehmetveli, Mürşide,
Selda, Fazilet, Ali BİNİCİ
Torunları : Deniz, Sıla, Arya, Duru BİNİCİ