18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10MAYIS2005SALI DIZI Küpeh: Milisler bizigötürürken Deniz Gezntiş sanki Türkiye'deyakalanmışgibi marşlar söylüyordu Şam'daesirhayatı günleri F KF Genel Bajkanı Hasan Yiısuf Küpeli, Filıstın'e gıtme konusunda şunları anlatnııştır: "Filistin'e gidiş işiııi bana Deırizaçmıştı. Ben zaten gideccktim. Bcııinı Filisin'e gidişimle onlann gidişleri böylece çakışnı ış oldu. Ben, onlann yanında bir arkadaştım, Deniz ile kaçak olarak kaldığınuz eve Mahır Çayan ile Gülten Savaşçı birbirlerinden ayn olarak ayn ayn zamanlarda uğradılar. Gülten ile Deniz ilk kez o evde karşdaşü ve tanışü. Gül- ten, bir saat kadar otıııtlu, sualler sordu vb. git- ti. Başka bir gün Mahir geldi ve bizlerle Filis- tin'e gitmek istediğini söyleyecekti. Fakat, gide- ceğinıiz zanıaıı da onu bulamayacaktık. Deniz, bu olayı ciddiye alnuştı. Üçüncü kaldığımızyer, Bahçelievler channda, en üst katta bir apart- nıan dairesi idi. lşte bu evde iken Cıhan Alpte- kın ve Selahattın Okur gelip, Deniz'i ve beni bu- lacaklardı. Cihan ve Selahattin, yanlannda iki valiz dolusu' Sol Yayınlar'a ait kitap ve dört si- lah ile bir Sünnene kama getirmişlerdi. Dedik- lerine göre, bir örgiit idiler, bu kadar çok kita- bı da daha ıızun süre kalacaklarını düşündük- leri için yanlarına almışlardı. Kısa bir süre için kayboldular, tekrar geldiler ve bu evden Suriye'ye doğru yola çıkmıştık. An- tep'te durup bir otele gidecektik. îstanbul Üni- versitesi'nden, Deniz ve arkadaşlannın tanıdı- gı Filistiıı Demokratik MalkKurtuluşCephesi'nin birüyesiolan Abu Süleyman isimlikılavuzumuz, daha gecelemeden gelmiş, bizi bu otelde bul- mııştu. VALİZPEN KİTAP VE SİLAH ÇIKTI Bir arabaya atlayacak ve sınırda akrabalan- nın olduğu bir köye gidecektik. Tam sınırdan gi- den bir istasyona inecek, gar memuruna adam 'Buraya çarpışmaya gelcük' F KF Genel Bakkanı Hasan Yusuf Küpeli, sözlenne şöy[e devam etmiştir: "Şam'dan Amman'a doğru yola ç ıkmadan önce, Demokratik Ceplıe'nin adamlan ile bir askeri birliğe uğradık. Burada, aldıklan vali/leri, ldtaplan ve sil ılıları iadeettiler. Orgütün meıke/i ufak bir villaydı. Deniz, 'Biz bir örgütüz; Naif Havatme ile görüşmemiz lazım' diyeısrar ediyor ve Abu Süleyman'ı da bunlan çevirnıesi için zorluyordu. Bana özelli kle rica ctti. Öıılarla gözükecek işini bozmayacaktun. 'Çok büyük gızh bir örgütiin özel rr isyonu olan temsilcisi' olarak tanıtacaktı kendini Nail' Havatme'ye. 'Bizlerı öıgüt yollamış' olacaktı. Onunla sanki eşit şartlarda imiş gibi konuşmak istiyordu. Ben de bu ovunıı bozmamalıydun. Çokcanım sıkılmıştı, böyle bir şeye alet olnıak istenüyordum. F akat yapacak bir şey yoktu. Toplantrya katılmazsam birbirimüe küsmemiz gerekiyordu. Günleri olaysız geçirmek gerekli ydi Deniz'in Naif Havatme ile görüşme isteğini biraz temkinli karşüadılar. 'Şıtndı burada yok, bekîeyın!' dediler ve birteribiraz ilcrideki açık arazide kıırulmuş olan bir çadıra götürdüler. Bu çadırda bir grup kalıyo rdu. Başlannda çok iyi Araiıça ve tngilizcc konuşan, atletik yapıh, uzun boylu, 30 yaşlaıın la bir Fransız genci vardı. Deniz, bununla hemen takıştı, üzerine yürüyüp bağırdı vb... Fı-ansız genci, sadece, o toplulııklaki kuraUan ve kendi görcyini anlatmaya çahşmışn. D ;niz ise başında başka bir otori te görmek istemiyordu. DENİZDEN SAVA> TAKTİKLERİ Yanılmıyorsam üçüncü gün bizleri Naif Havatme ik karşılaşürdılar. Kenarda dinleyecek, hiçbir konu pnaya kanşmayacaktun. Deniz, büyük ve gizli bir örgütü temsil ettiğimizi, kendisinin bu örgütün sözcüsü olduğunu vb. söyledi. Burada kalıp çarpışacağız, belki öleceğiz vb. diye durumiı iyice dranıaüze etmeye başladı. Naif Havatme, çok kibt r, son derece diplomat bir adıımdı. Çocuğu yaşındakini büyük bir nezaketle, gülümseyerek dinliyordu. Abu Süleyman da çeviriyordu. Havatme, kibarca, 'Bız zaten enternasyonal bir tııgay kurmak ıstıyorıu, buna katıİmanız, diğer arkadaşlarınızı da getırmenız yararlı o lur' vb. diye yanılladı. Bu kez, Deniz, Havatme'ye ne yapnıası gerektiğini, nasıl savaşnıalan gerektiğini anlatmaya başladı. Heyecanlanmış, el kol Hareketleri ile de konuşuyor, bu işiıı şakaya gelmeyeceğini söylüyor, Che Guevara'dan örnekler vererek garip bir şeyler anlaüyordu. Abu Süleyman bunlan çeviı mek istemeyince de onu pay ladı, zorladı. Deniz, bağuınca çevirdi. Havatme, durumu anlamısü. Hiç bozuntuya vermedi. Öyle kafa sallayarak, sadece diııledi. Saatine baktı ve biz oradan aynldık." DÜZELTME - Yaa didmMn dün yayımlanan bölünıündeki fotoğraf altuıda Yiısııl'Aslan yerine Hüseyin lnan yazdnıışrır. Özür dileriz. DENİZ'ler ve FLLİSTİN Turhan Feyizoğlu -3- A t i eniz, Havatme'ye büyük ve gizli bir örgütü temsil ettiğimizi, kendisinin bu örgütün sözcüsü olduğunu vb. söyledi. Burada kalıp çarpışacagız, belki öleceğiz vb. diye durumu iyice dramatize ediyordu. Deniz, Havatme'ye ne yapması gerektiğini, nasıl savaşmaları gerektiğini anlattı. Bu işin şakaya gelmeyeceğini söylüyor, Che Guevara'dan örnekler vererek garip bir şeyler anlatıyordu. Gerillalargibi yaşadık Ömer Erim Süerkan, bundan sonra ne yaptıklannı şöyle anlatmıştır: "Oraya değişik ülkelerden gelmiş bizim gibi gençlerle birlikte FDHKC'nin düzenlemiş olduğu konferanslara katıldık. Bu konferanslarda Filistiıı sorunu, savaşımı, FDHKC'nin amacı vb. konular anlatüdı. Daha sonra zaman buldukça bizi gerilla eğitimlerine kattılar. Silah kullanmasını, silahlann nasıl sökülüp takıldığını, bakımını, konımasını öğrendik. GeriUalann yaşamına uygun olarak günlük yaşantımızı düzenledik. Gerillalar gibi üzerimizdeki elbiselerle, botlarımızla yatıp kalkarak yaşamasını öğrendik. Yaklaşık bir ayük süre sonunda yine Amman'daki FDHKC'nin 'Sıyası Büro'suna uğrayıp Havatme ile görüştük. Aynı yollardan geçerek Türkiye'ye giriş yaptık. Ürdün'de kaldığımız sırada bizim aramızda bazı tartışmalar (,ıktı. Bu tartışmalar daha sonra ayrüıklamı iyice ortaya çıkmasına neden oldu. Deniz, hemen dağa çıkıp gerilla yapmak istiyordu. Öyle hemen dağa çıküır, gerilla yapıhr mı? Neyse, Türkiye'ye girdikten sonra Ankara'ya gittik. Orada ben birkaç gün kaldım. Arduıdan tstanbul'a geçtim. Deniz, bir süre daha Ankara'da kaldı." Filıstın'e hazıran ayın ın sonunda gıdılır, ağustos ayında ıse gerı donülur. Deniz Gezmiş'e FUistin Demokratik Halk Cephesi tarafindan verilen 15.4.1969 tarihli 9248 nunıaı alı kinılik karlı. başuıa 10 TL verip karşıva geçecektik. O ağır vali/Jerle karşıyageçip 600-700 metrelik hafifbir yokuşu çıkbktan sonra,tepenin üzerinde bir eve girdik. 1çeride entarüi iki-iiç adam vardı. Biraz sonra bir arazi arabası geldi. Bizleri aldı. Bir kilometre kadar sonra küçük bir köyün içinden geçtik. Fırat kenanna, bir sa- lııı bağlı olduğu yere dek geldik. Araba bizi bı- rakü. Bekledik. Sala bindikve karşıya geçtik. Yı- ne yüz metrelik bir yokuşu çıktıktan sonra, Ha- lep, Hama, Humus üzerinden Demaskus'a (Şam'a) giden karayolunun kenanna çıktık. Arabalara işaret etmeye başladık. Sonunda es- ki bir taksi durdu. Şoför, içinde ne ol- duğunu anlayamadığı ağırvaüzleri ba- gaja koydu. Arabanın içine sıkışnk ve gazladı. On-on beş dakika kadar ya gitnüş- tikya da gitmemiştik, yol çevrildL Ara- ma vardı. Bize hiç bakmadılar. Baga- jı açtırdılar. Bizden ayn birkaç Arap yolcu da dahil indirdiler. Deniz ve ar- kadaşlan ile gelen valizleri açmışlar, içindeki silahlan, ldtaplan görmüşler- di. Silahlardan rahatsız olmuşlardı. 'Bunlar kımin7 ' diye sordular. Mecburen öne çıktık.Abu Süleyman böylece ilk çevirilerini yapmaya başla- di Benimde belinıdebirsilahvardL ller- de bir olay çıkmasın diye bu tabanca- yı milislerevermekiçin eBmibelimeatın- ca, milisler aniden gerilime itüdiler ve silahlan üzerimize doğrulttular. tşaretle sakin olmalannı söyledim ve tabancayı yavaşça çıkartıp verdim. Abu Süleyman, bizlerin Demokratik Cephe'ye gittiğini söylemiyor,Suriyepa- saportunu da gizliyordu. Demokratik Cephe'yi Suriye'de illegal sayıyor, gü- ya örgütünü koruyordu. Milisler bizi, resmi bir arabaya koydular ve Lazki- ye'ye doğru gazladılar. PENİZ SANKİ TÜRKİYEDE Denizsloganlar atmaya, marşlar söy- lemeye başlamışü. Son derecetuhafbir durumdu. Sanki Türkiye'de poüse ya- kalanmış, gösteri yapıyordu. SuriyeUleryolda aniden geridöndü- ler, bu kez arabayı Halep'e doğru sür- nıcye başladılar. Halep'te bizipoüseve- ya istihbarata ait bir ufak binanın ze- min kaündaki hücrelere, bflemediğuniz, Araplarla karışbrarak ve bölerek koy- dular. Burada dört gün kaldıktan son- ra bizi bir otobüse koyup Şam'da bü- yük bir askeri binaya götürdüler. Burada, bizi, hiç baskı yapmadan yazılı sorguya çektiler. Kâğıtlan verip, 'Kım olduğunuzu yazın' dediler. Bu- rada da dört-beş saat kadar kaldıktan sonra bizi yine arabaya koyup Şam'ın kenanndaki bir askeri biriiğegötürdü- ler. Garnizon içindeki okul gibibirbina- nın 40 m2 kadar büyüklüğündeki bir odasına koydular. Odada karyolalar, tu- valet, lavabo, masa vb. vardı. Pencere- leri, askerlerin eğitinı gördükleri bah- çeyebakıyordu.Arada birgelip bize ba- kan bir subayla Deniz, bir kavga çı- kartb. Adam sinirlenecekti ama bir şey demeden gidecekti. HER ŞEYt ANLATTIK Burada on iki gün kaldık. Sonunda aramızda tartışıp Abu Süleyman'ın her şeyianlatmasma, nereye gittiğimizi söylemesine karar verdik. Abu Süley- man gitti, subava her şeyi anlattı. O bir yerlerleiMşki kurdu. Ertesi gün,Demok- ratikHalkKurtuluşCephesi'nin adam- lan güle oynaya geldiler. 'Neden daha önce haber vermedınız' 7 ' diyorlardı ve olanlara gülüyoıianh. Bizi bir arabaya attılar ve Şam'ın kenar mahallelerin- de olan merkezlerine sürdüler. Şam'ın kenar mahaüelerinden birin- de olan yerleri, kocaman tabelası ile legal bir yer idi. Burada üç gece, dört gün kaldık. Şam'da bizlere cephe hüviyetleri yapacaklar, kendileri tak- ma isim vereceklerdL Aralanndaki an- laşıııaya göre, bu hüviyetler, Suriye ile Ürdün sınınnda pasaport gibi geçer- lilik taşıyordu. Fakat örgütün Lüb- nan'da hiçbir legalitesi yoktu." 'Merhaba Ernesto gibi ölenlere' D enız Gezmış, Fılıstın'den döndükten sonra Si- yasal Bılgıler Fakültesı (SBF) Öğrencı Der- neğı'nın düzenledığı bir anma toplantısında görünür. 1960 sonrası Türkiye'de ilk kez, bir yabancı devnmci önder ıçın anma günü tertıp edılmıştı 3 Eylül 1969 Çarşamba gunü ölen Vıetnam Işçı Par- tısı Merkez Komıtesı ve Kuzey Vıetnam Demok- ratik Cumhunyetı Devlet Başkanı Ho Chi Minh'ın anısına 7 Eylül Pazar günu SBF'de, 9 Eylül 1969 Salı günu de ODTÜ'de tören duzenlenır. SBF Öğrencı Derneğı Başkanı Cengiz Çandar tarafindan, SBF'nın konl'erans salonunda, "Ho Chi Minh'i Anma" töreni duzenlenır. Anma töre- nının yapılacağı salona Mustafa Kemal Atatürk ile Ho Chi Minh'ın ıkı posten yan yana asılır Bu anma törenme katılan Deniz, bir de konuşma ya- par. 7 Eylül 1969 Pazar günü yapılan törende De- niz Gezmış, özetle şu konuşmayı yaptı: "Amerikan empcryaüzmine karşı yecli iklinı dört cephede mücadele ettiğimiz, Bolivya'da, Ve- nezüella'da,Angola ve VietnamYla kahramanca öl- mesini bildiğuniz bugünlerde Ho Chi Minh arka- daşı kaybettik. Onun Amerikan emperyahzmine karşı verdiği kavgada, kararu, azimli tutumu zor günlcrimizde bizlere yol gösterecek ve Vietnam halkınm milli de- mokratik devrim mücadelesinde inançh adımlan oportünizme karşı mücadelemizde bizlere örnek olacaktır.'1 Deniz sözlennı ÖzkanMert'ın şunnden dızeler okuyarakbıtırdı: "Merhaba Ernesto gibi ölenlere Merhaba Camillo gibi ölenlere Merhaba Ho Chi Minh'lere Yuh olsun emperyaUznıe." SURECEK SALI ORHAN BURSALI İntihal: Çlfte Standartçılar ' Başbakanlık Müsteşarı Prof. Ömer Dinçer'in, ortaklaşa yazdığı bir kitabında ayan beyan aşır- mayapıldığı çok belirgin olmasına karşın, vaktiy- le intihal konusunu köşesine taşıyanlarda, bildi- rilerinde kamuoyunu "aydınlatan" öğretim üye- lerinde tık yok.. îstanbul Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Ke- mal Alemdaroğlu'nun adı yine benzeraşırma ola- yına karışmış ve yer gök inlemişti. Cumhuriyet Bilim Teknik'te bu intihal olayını ilk kez biz ya- yımlamıştık.. Her zaman bilimi ve bilimsel ilkele- ri savunduğumuz için, aşırmayı yapanın ideolo- jikgörüşü bizi ilgilendirmemişti. Çünkü standart- ların yerleşmesini, ülkemiz için her şeyden önem- li görüyorduk. Otarihte, ömeğin Zaman gazetesi "intihalci rek- tör" diye nasıl da saldırmıştı Alemdaroğlu'na. Da- hası, çok "başarılı" birgazetecilikyapmış, Ame- rika'ya uzanmış, kitabın yazarını konuşturmuştu! Tabii diğer dinci gazeteler de Alemdaroğlu'nun intihalcıliğini manşetlere taşımıştı.. Taha Akyol Milliyet'teki köşesinde şöyle yazı- yordu: "Alemdaroğlu'nun yazdığı 'metin kısım- iarında' intihal yapılmış, 'yer yer bire bir, cümle cümle çeviri ve arada özetlemelerle' hem de.. Bu akademik ayıp varsa, üstü örtülmemeli; yok- sa kimse töhmet altında kalmamalı. Bunun için YÖK, ideolojik ve hızipsel aidiyeti olmayan, say- gın tıp profesörlerınden oluşan birkomisyon ku- rarak konuyu incelettirmeli, sonucu kamuoyuna açıklamalıdır. "(22.12.01) Aynı gazetenin yazarı Hasan Cemal de İntihal başlıklı makalesinde şöyle diyordu: "Birbilim hır- sızı olduğu yolundaki iddialar çok ciddi. Ameri- ka'da, Virginia Üniversitesi'nin internet sitesin- de, daha doğrusu resmi kayıtlarında bu hırsızlık iddiası ikiyıl önce bilimsel ayıp olarak akademik dünyaya duyuruldu... Bir rektörhakkındakiaka- demik suç iddiasının, bilim hırsızlığı konusunun zamanaşımı gerekçesiyle geçiştirilmek istenme- si büyük bir talihsizliktir.." (1 Eylül 2004) • •* Şimdi, Alemdaroğlu'ndan çok daha ciddi bir bi- limsel aşırma olayıyla karşı karşıyayız.. Ve üniver- sitelerin bilim etik kurullarının da saptadığı bu aşırmanın sahibi, devletin en yüksek bürokratı mevkiinde oturuyor. Devletin tepesinde!.. Zaman gazetesi, intihalcılik üzerine yaptığı "bü- yük gazeteciliklerini" unutmuş.. öylesine yumu- şamış ki "Başbakan ve müsteşarının siyasi ola- rak yıpratılmak istendiğinden" dem vurur hale gelmiş.. Bak sen!.. Demek siyasi olarak yıpratılıyor Bay Müsteşar ve iktidarı! Alemdaroğlu'nu siyasi ola- rak yıpratmıyordunuz, sadece "bilim aşkı" veya "bilimsel standartlar uğruna" saldırıyordunuz ona! Aynı şekilde Yeni Şafak ve diğer dinci basın da,' şimdi geçmıştekı yayınlarını unutmuş, Bay Intihal- ci'yi koruma altına almış durumdalar.. Ve, Akyol ve Cemal, bu ciddi durum karşısın- da henüz susuyorlar. Sadece onlar mı? Üniversitelerden, Alemdaroğlu'nun intihalciliği ile yatıp kalkan, bilim adına(!) ateş püskürerek or- talıkta dolaşan ne kadar profesör vb varsa, şim- di toz olmuş durumdalar.. Ne sesleri çıkıyor, ne nefesleri duyuluyor! • • • Ama biz buradayız; Alemdaroğlu sırasında ne- redeysek orada: Bilimsel etiğin yanında, bilimsel standartların yanında.. Intihalciliğini gündeme ge- tirirken, amacımız Dinçer'e siyasi olarak saldırmak değil. Birstandardı savunuyoruz. Dinçer'in siya- si görüşlerine karşı çıkmak için, onun intihalcili- ğine ihtiyaç hiç mi hiç yok, hatta böyle bir tutu- mu "ayıp" bile buluruz! Ama görüyoruz ki, aslında Türkiye'de intihal- cilik, ahlak, etik, bilimsel standartlar kimsenin umurunda değil! Geçerli olan, "Benim intihalcime söz söylet- mem; ama siyasi veya kişisel rakibimin, düş- manımın intihalciliği benim için önemlidir, ona saldırırım!".. Bu ne çifte standartlık! Sadece çifte standartlık mı? Bir "ahlak eroz- yonu" yok mu bu çifte standartlığın ardında? İntihal üzerine yazmaya kimse mecbur değil.. Ama birinin intihalciliğini yazıp da diğerinin in- tihalciliğini es geçen anlayışlar bu ülkede hüküm sürdükçe, geride sadece herkesin "taş gibi" (maşallah!) idelolojik saplantıları kalır.. Taş gibi saplantıların da tartışılacak bir yanı yoktur. Yazık bu ülkeye! [email protected]. ANMA Köy Enstitülü Öğretmen, Babamız, Dedemiz RESUL BÎNİCİnm aramızdan aynlışının 22. yıldönümünde O'nu sevgi, özlem ve saygı ile anıyoruz. Eşi : SenemBİNİCİ Çocukları : Mücteba, Mehmetveli, Mürşide, Selda, Fazilet, Ali BİNİCİ Torunları : Deniz, Sıla, Arya, Duru BİNİCİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle