Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 2005 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
'Susmakm Konuşmakm?'
Bu yazı, 20 yıl önce 'Cumhuriyet'te çık-
mıştı. 'Susmak mı Konuşmak mı?' adlı kita-
bımda da yer aldı.
Susmak ve konuşmak!.. Insanoğlunun iki ni-
teliği... Yerinde, zamanında konuşmasını bilir-
se...
Susan bir Türkiye özlenebilir mi? Ya konuşan
Türkiye? Hangisini yeğlersiniz? Bu soruya veri-
lecekyanıt, elbet, korkusuz konuşan Türkiye'dir.
Konuşmak, hatta arada bir bağırmak bile gere-
kir...
Son günlerin tartışması: Konuşmak mı, sus-
mak mı? Hamlet'e böyle bir soru sorulmamış-
tı, çünkü anlamsız olurdu, sürekli susmak ölüm-
le eşti de ondan.. Var olmak ya da yok olmak gi-
bi bir şeydi susmak ya da konuşmamak...
Denecek ki, çok konuşmak gevezelik değil mi-
dir? "Türkiye'yi 12 Eylül'e çok konuşmak getir-
di" diye bir sav da var. Gereksiz yere konuşma-
nın, yani gevezeliğin zararlı olduğu düşünülebi-
linir, ama büyük bir zarar vereceğini sanmam! Var-
sın, herkes konuşsun, alabildiğine gevezelik et-
sin, ne çıkar! Bir şey kazanmasak da bir şey yi-
tirmiş olmayız. Ama susmayı, suskunluğu sa-
vunmak!..Yanlışolanbudur. Hepimiz konuşaca-
ğız, hatta gevezelik de edeceğiz, ama hiçbir za-
man susan, susturulan birtoplumun bireyleri ol-
mayacağız.
Susanlar kurtulacak" diye bir söz var. Din ki-
taplarına bile geçmiş! Bu da gösteriyor ki bas-
kıyla yönetilmeye kalkışılan toplumlarda suskun-
luk özellikle isteniyor. Susacaksın, ses çıkarma-
yacaksın, "Baştakilerbizdeniyibilir, iyi düşünür,
yalnızonlarkonuşur, radyoda, TV'de, alanlarda"
diyeceksin. Bizlere de dinlemek, o sözlere uy-
mak düşer! Bu yöntemi uygulayan ülkeler oldu,
oluyor da! Siyaset adamlarını sustur, yazarlan, dü-
şünenleri sustur, yalnız sen konuş! Hitler'ler,
Mussolini'ler, Pinochet'ler, Franko'lar, bunlar
gibiler suskunluğu başlıca erdem sayarlardı. Ama
bu kişilerin ülkelerinde 'demokrasi' diye bir dü-
zen yoktu. Kimse demokrasiden, demokrasinin
gerekliliğinden söz etmiyordu ki!
Hem, demokrasi yönetimindeyiz diyeceğiz,
anayasal haklarımız var diye övüneceğiz, çok
partili bir düzen kurduk diye sevineceğiz, sonra
da susacağız, susmak zorunda bırakılacağız!..
Insanları susmayazorlayacağız. Senin konuşma-
ya hakkın yok, senin önüne şu şu şu engelleri dik-
tik, hem konuşacaksın da ne olacak, konuşa ko-
nuşa bu ülkeyi bu hale getirdiniz diyerek onu
yurttaşlığın dışına iteceğiz. O zaman bu rejimin
gerçek adını koymak gerekmez mi?
Yerinde, zamanında konuşacağız... Yasaların,
anayasanın tanıdiğı haklarımızın çizgisinde ko-
nuşacağız. Yazıyla, sözle düşüncelerimizi açık-
layacağız, haklarımızı arayacağız, savunacağız..
Partililer, sendikacılar, yazarlar, öğretmenler, iş-
çiler, bilimciler, sanatçılar, herkes yerinde zama-
nında konuşarak düşüncesini belirtecek. Hayır,
sen konuşamazsın demeyeceğiz hiç kimseye. Ko-
nuşma hakkı tekele alınamaz ki!
Yasaklamalar bir an önce kaldırılmalıdır. Tür-
kiye dilsizler ülkesi değildir. Suskunluk, geveze-
likten de kötüdür, tehlikelidir. Sessizliğe mah-
kûm toplumlar büyük patlamalara gebedir. Her
şey anayasa çerçevesinde yazılsın söylensin.
Hiç kimsanin konuşma özgürlüğü kısıtlanmasın.
Katılmadığımız düşünceleri bile dinleyelim, son-
ra biz de o düşüncenin karşıtını söyleyelim. De-
mokrasi, susmaya değil konuşmayadayanır, bu-
nu iyi bilelim!..
NOT: TCY'nin yürürlüğü iki ay ertelenmiş! Ye-
niden ele alınıp düzeltmeler yapılacakmış. Ney-
se, uyarılaryararlı olmuşa benziyor...
Denktaş'la...
4
Annan Planı, Rumları tatmin etmek için ve Türkleri Kıbns'tan çıkartmak için
bulunmuş bir formüldü. Bu planı reddetmemiz için daha birçok gerekçe var. Plan,
gereğince müzakere edilmiş değildi; ancak, Türkiye'yi Kjbns'tan çıkartmayı
öngören devletler, meseleyi kendi görüşleri doğrultusunda halletme görüşündeydi.
Doç. Dr. Hüner TUNCER
0 yıldır kendisini Kıbns davasıyla öz-
deşlcştirmiş olan büyük devlet adamı
Sayın Rauf Denktaş'a ithaf ettiğim
"Kıbns Sarmalı" başlıkh kitabımı
sunmak üzere Kıbns'a gitmıştim.( l)
Adı geçen kilabımda yer alaıı bir tümceyi vur-
gulayarak, söylcşimize başladı Sayın Rauf
Denktaş: "Egemenlik ve self-determinasyon
hakkıtuiçermeyen eşitlik,ancaksözde,yapay bir
ışitlik olur."
17 Nisan tarihinde Cumhurbaşkanlığı göre-
vinden aynlacak olan Sayın Rauf Denktaş, bu
söylemi halkına anlatma çabası içınde olduğu-
nu söyleyerek konuşmasında özellikle şu hu-
suslan vurguladı:
"Cumhurbaşkanlığından aynldıktan sonra,
dunımunıdabirdeğişiklikolacağınıdüşünınü-
yorum. Mücadele devam ediyor. Cumhurbaş-
kanhğı, anayasal çerçevedeyeddlerikısıdı birgö-
rev mekânıydı. Görüşmeci de olduğunı için, ge-
reğinden fazla bu mevkide kaldım.
"Annan Planı ile başlanan süreçte ben Iıu Ikı-
ma 'hayır' demesini önerdim.. çünkü bu plan,
egemenliği uıi/,i içermiyordu. Bize kâğıt üzerin-
de bazı haklar verilecekti, aynen 1960 Antlaş-
ması'nda olduğu gibL Rıunlar yine bunu yırüp
atıp, Kıbns'a hâldm olmak için harekete geçe-
bfleceklerdL Bu anlaşma,Tüıİdye'yi de adadan
çıkartıyordu; Türkiye'nin müdahale hakkı sı-
firlanıyordu.
Annan Planı, bir önceki Ccnel Sekreter'in
planına(ButrosButrosGali'nin'FikirlerDizi-
Sİ') büyükbir mücadeleylekoydurduğumuz bir
ilkeyiortadankaldınyorvebizi, 1960 Antlaşma-
sı'nıçiğneyerek,Türkiye'nin üyeolmadığıAB'ye
götürmeyi öngörüyordu. Annan Planı, 1960
Antlaşması'nda Türkiye'ye vcrilmiş olan ga-
rantörlükhakkınıve bi/iırı degüvcnliğinıizin te-
nıelini oluşturan Garanti Antlaşması'nın ön-
gördüğü Tiirk-Yiınun dengesini, Yunanistan'ın
lehine bozuyordu. Ydlarca her görüşnıcde,kut-
salbir hakolarak koruduğum bu ilkeyi tcrs-yüz
edenAnnanPlanı'nıkabuletmem; KıbnsTür-
kü'nün, Türkiye'nin adadan çıkışuu kendi im-
zasıvear/.u sııylagerçekleştirmesi dcmckti ki, ba-
na göre bu, tarihîbir hata olurdu. Bu ilkc, Tür-
kiye de üye olmadan, Kıbrıs ııı AB gibi hir bir-
liğe üye olamayacağı ve Kıbns'uı AB'ye ginne-
sinin,ancakKıbrıs'taki her iki tarafin uzlaşnıa-
sından sonra gündeme gelebilcceğiydL
Annan Planı, Rumlan tatmin etmek için ve
TürkleriKıbns'tançıkartmakiçin bulunmuş bir
formüldü.Buplanıreddetmemiziçin, dahabir-
çok gerekçe var. Plan, gereğince müzakere edil-
mişdeğildi; ancak,'1 ürkiye'yi Kıbns'tan çıkart-
mayı öngören devletler, meseleyi kendi görüşle-
ri doğrultusunda halletmegörüşündeydL Rum-
lann AB'ye müracaatı destekleniyordu. Türki-
ye'nin Annan Planı'ndan yana çıkması; plana
'evet' dememiz için ABD'nin, İngiltere'nin ve
AB'nin kabul edilemezparalıve parasız müda-
halcleri,propagandalan; Türkbasuıının 'evet'
yönündekigirişünleri; Türkiye'nin, 'hayır' de-
diğimiz takdirde, 'Bunun sunucuna katlanırsı-
nız' yolundaki tehditleri; Türkiye'nin, Evet
derseniz, ertesi gün KKTC'nin tanınma yolu açı-
lacaktır' vaatleri; lıalkımızın yüzdeöS'inin,pla-
na 'evet' demesinin yolunu açmışür.
Bize 'evet' dedirtenler, Rumlar'ın da plana
'evet' diycccği inancıyla hareketetmişlerdir. Oy-
sa, Rum, 'meşru Kıbns Hükümeti' olarak, Kıb-
ns'a sahip çıktığını düşünüyor vebu unvandan
tavizvermek vebunu bizunle paylaşmak ihtiya-
cuu duymuyordu. Verheugen'uı 'Anlaşsanız da,
anlaşmasanız da üye olacaksınız' sözlcrtgöriiş-
me yoluyla sorunun çözümü olasıhğuu ortadan
kaldınyordu. Halkunızuı yii/ılc 65'inin 'evet'
demesinden sonra, benim derhal islil'a etmem
gerekirdi; ancak, Rumlann 'hayır' demek su-
retiyle, bize yenidcn düşünme şansı vermesi ne-
deniylc, görcvimûı sonuna değin bu hakkı kul-
lanmak surctiylc, görevime devam ettim.
Dünya devletleri,KıbnsTürk halkının Annan
Plam'na 'evet' denıesini şöyle yorumlamıştır:
Kıbnslı Türklcrin yüzdc 65 oyla planı kabul et-
mesi, Denktaş'ın yıllardır savunduğıı Kıbns
Türk halkının hağımsızlığını, egemenliğini vc
Türkaskerinin adada varoluşunu, KıbnsTiirk-
lcrinin çoğunluğunun reddetmesi anlamınagel-
mektedir. 1 iiı kluılkıııuı 'evet' oylan,Türklcrin
Rumlarla hiıieşmeyi istediği biçiminde yorum-
lanmışnr. Benim, uzlaşma istemeyen birkişi ola-
rakalgüannıanı sonucunda, halkimdan yeniden
oy islenıemin doğru olmayacağını düşündünı.
lürk 11iikümeti, Türk basını; dış dünyanın bc-
ni gördüğü gibi, uzlaşmaz bir kişi, Türkiye'nin
AB'yegirişiniengelleyen birkişi olarakgörüyor-
du.
Kıbns'tasağlam vckalıcı bir anlaşmanuı ola-
biunesi için, böyle bir anlaşmanın' bağımsızlık'
ve' egemenlik' üzerine uışa edUmesi gerekir. İş-
te, bundan böyle, benim bu ilkeyi daha sağlam
casavunabileccğimplatform/halkadönüş'ola-
caknr.
'Evet' oylannın, dış dünya taranndan' Kıb-
ns Türkleri Ruınlarla birleşmek istiyor; aynlık,
egemenlik, bağımsızlık istemiyor' şekündekiyo-
rumlan, tamamen lıaksız bir yorumdur.. çün-
kü bu sorıı, lıalka sorulmamıştır; halkımıza,
yanıızca 'Hvet derseniz, KKTC tanınacaktır'
sözii verUnuştir.
AnnanPlanı'm yeniden masaya gctirmekiçin
başlatılan girişim yanhşlıı. Er geç yeni referan-
dumlara gidilecektir. Rumun pazarlık kozuelin-
dcdir; biz ise Annan Plam'na mahkûm bir du-
rumda pazarlık yapamayız. Bu şartlarda be-
nim görevim, halk arasıııda gcrckli aydınlatma
faaliyetlerini yünitmek olacaktır."
Sayın Rauf Denktaş'la yaptığım söyleşıden
aynlırken, bu büyük devlet adamının, Kıbrıslı
Türklerin haklı davasını savunmak ve bu dava-
yı dünya devletlerine benimsetmek yolunda40
yıl önce başlattığı zorlu savaşımı, bundan böy-
le de aynı kararlılıkla ve başarı azmıyle sürdü-
receginden cmindim.
(I) Hüner Tuncer, "Kıbns Sarmalı, Nasıl bir Çö-
züm?.." Ankara, Ümit Yayıncıhk, Şubat 2005.
Türkiye'nin En Ciddi Sorunu Türban
Av. Burhaneddİn AKDAG Eski Sakarya MUletvekili
1949 yılında Ankara Hu- görkemli bir şekilde bütün Fürkiye'nin hasret ve özle-
kukFakültesi'nden mezun
oldum. O tarihlerde Çum-
hunyetbayramlan hep An-
kara Palas salonlannda kııt-
lanırdı. Biz arkadaşlarla bir-
likte Ulus'ta eski TBMM
kapısından bu bayramlan
izlerdik. Kırmızı plakalı
arabalar vızır vızır kapı
önünde durur İsmet tnönü
ve zarif eşleri, Prof. Nihat
Erûn, tsmail Rüştü Aksal,
Fazıl Şerafettin Bürge, Fa-
ik Ahmet Barutçu frak ve
smokinlerle gelir, Paris mo-
dasına taş çıkaran saçları
ve gıysileriyle zarif eşleri,
bu baloyu onurlandınrlar-
dı. Yani hepsi birer Avru-
palı'ydı. Ayrıca bu balolar
vilayetlerde kutlanır, tıp ve
hukukçular gecelerinde
Türk hanımları dekolte ve
zarif kıyafetler ve her çeşit
saç modelleriyle görünür-
ler, Tarm'nm kadınlara ver-
diği güzellıkleriyle bu top-
lantıları ışıklandırırlardı. O
tarihlerde Türkiye'de okul-
lann hiçbirinde türbanlı öğ-
rencilere, karaçarşaflı ka-
dınlara, sakallı ve sanklı
insanlara rastlanmazdı.
Türk geleneklerinde kara
çarşaf ve türban yoktur, be-
yaz başörtüsü vardır. Bu
giysiler îran ve Rum Pon-
tus gelenekleridir. Ben bir
Atatürk çocuğu olarak mc-
zun olduğunı yıllardakı
kanalturkIf 8 # « I m v
kanalturk
mını çekiyorum. Hoca Er-
bakan'ın (Müli Nızam) par-
tisini kurduğıı yıllarda Ada-
pazan Çark Caddesi'nde
Ali Dihnen' in Nişasta fab
rikasına danışmanlık hiz-
meti veren Yıldız Teknik
Üniversitesi'nde eğitim gö-
revlisı Cevat Giray ile tanış-
tım. Necmettin Erbakan'ın
1972 yılında kurduğu Mil-
li Nizam Partisi'nin kuru-
luş öyküsünü şöyle anlat-
tı: "Biz Erbakan ve ailesi
ile Ataköy'de çok sık görü-
şürdük. Hanımlarunız ma-
yoyla denize gireıierdi. Er-
bakan Hoca ve hanımı 1 ay
Avrupa'ya scyahategittilcr.
Dönüşlerinde, hanımımla
birükte Erbakan ailesine
hoş geldiniz ziyaretine git-
tik Kapıda bizi Erbakan
karşıladı. Bize nc içeccği-
ıııîzi sordu. Bizler kahve is-
tedik, Yanm saat sonra oda
kapisi aı alanılı. Kahve tep-
sisini tutan siyah eldivenli
bir kol, kapı aralığıııdan
uzandLErbakan kahve tep-
sisiııi alıp kahvelerimizi biz-
lere verdi. Biz kan koca sa-
şırdıkkaldık. Erbakan Ho-
ca bu şaşkınlığıımzı fark
edincc, bize, hanummn te-
settüregirdiğüü, keııdisinin
de Türkiye'de M illi Nizam
Partisi'ni kuracağını söyle-,
di. O tarihten sonra biz Er-
bakan'la hiç görüşmedik"
dedi. Acaba Kaddafl veya
Humeyni'nin adamlan, Ba-
tılı ülkelerin gözetiminde
Erbakan'ı böyle dinci bir
partryı kıırmaya ikna etmiş
olabilirler mi? Bu parti ku-
rulduktan sonra okullarda
tesettür olaylan gündeme
gelmeye başladı.
Sakarya'da bir yaz günü
kısa gömlek ve kravatla ad-
liyeye giderken bir hâkim
kravatıma yapışarak bana,
"Bu Atatürkyulannıçıkar"
dedi. Ben de tarikat üyesi
bu hâkime "Yobaz, çek şu
pis ellerini üzerunden" di-
ye yanıt verdim. Ben o ta-
rihlerde hiçbir bakarun top-
lantılarda, resmi merasim-
lerde kravatsız dolaştığını
görmedim. TurgutOzal'la
birükte bu devlet ciddiyeti
de bir kenara atılmaya ça-
lışıldı. Bütün bakanlarsan-
ki Îran molla rejiminin ba-
kanlanymış gibi köşe bu-
cak kravatsız dolaşmakta-
dırlar.
Bu olaylar beni 50 yıllık
CHP'li olarak çok üzmek-
tedir.
1962-1963 yıllannda
Meclis Bütçe Komisyonu
Başkanı olduğum sırada
Meclis'te önemlı bir oyla-
ma vardı. Ben bütçe komıs-
yonundaki arkadaşları ku-
rulagönderdim. Saat 15.30
sıralarında lobide îsmet Pa-
şa ile karşılaştım. Benim
elimı tutarak
u
Akdağ,beni
ne zamandan beri tanıyor-
sun" diye sordu. Ben de şa-
şırarak "İlkokuidaıı beri
Paşam" diye yanıt verdim.
O da bana "Peki, hiç beni
sakallı gördün mii?" diye
zılgıtı çekti. Gerçekten büt-
çe çahşmalan dolayısıyla
sakalım epeyce uzamıştı.
Bana "Yannsabahyüzünü
yıkarken muüaka üraş ola-
caksın, scııi bir daha sakal-
hgörmeyeceğim''dedi. Avu-
katlık mesleğıni bırakınca-
ya kadar her zaman onun
nasihatmı tuttum. Ben ha-
yatım boyunca tsmet Pa-
şa'yı sakallı veya kravatsız
olarak hiç görmedim. Bu
yanıyla da İsmet Paşa dün-
yada eşi az bulunan bir dev-
let adamıydı. Bir gün An-
kara'ya Suudi Arabistan
Kralı geldi. Kralın hanım-
lanndan bir kısmını da çe-
lik kasalarla Dedeman Ote-
li'ne yerleştirdiler. ismet
Paşa, krah karşılamadı. Ben
ertesi günü Meclis'te "Pa-
şam, (İünyamıı en zengin
adamıTürkiye'ye geldi, ni-
çin karşüamadımz" diye
sordum. "Benaşiretreisle-
rini karşılamam, devlet
adamlannı karşılarun" di-
ye yanıt verdi. Fakat îsmet
Paşa'dan sonra aynı devlet
katına dünyanın en büyük
silah kaçakçısının ayağına
gidip karşılayan, Iran'a si-
yah çarşaf giyerck giden,
türbanı devletın en tcpesi-
ne taşımaya çalışan yöne-
ticiler oturmuştur.
1964 yılında CHPGrup
Odası'nda ismet Paşabah-
çeyi seyrediyordu. Günler-
den cumaydı. Süleyman
Demirel, Adalet Partisi mil-
letvekillennı etrafına topla-
mış Maltepe Camisi'ne top-
lu namaz kılmaya gidiyor-
du. Paşa bana dönerek "Ak-
dağ, mühendis okullan aç-
tık, ne hikmetse buralar-
dan hep sanklı hocalar çı-
kıyor" diyerek, Süleyman
Demirel, Erbakan, Ekrcm
Pakdemirli, Turgut Özal,
Korkut Özal'ı kastederek
serzenişte bulunmuştu. Bu
yıl 4 aylıkAmerika seyaha-
timde bir büyükelçi bana
"Bu yönetim başa geçtiğih-
den beri,her yapüklanyurt-
dışıziyaretlerinde 50 yıldır
hassasiyetle oluşturduğu-
ıııuz çağdaş imajımızı vc
kazanunlarımızı bir çırpı-
da kaybettik.Aınrika veAv-
nıpa'da artıkbizi bir İslam
Cumhuriyeti zannediyor-
lar" dedi. Bu lafı ile
herhalde üçüzlerin sayın
eşlerini kastettiği bellıydı.
1980 yıhndan beri Osman-
bey'de otururum. AKP ik-
tidara gelinceye kadar ma-
ğazalann hiçbinnde teset-
türlü ve türbanlı kız çalış-
mazdı. Bugünlerde, AKP
iktidara geldikten sonra,
13-14 yaşlarında kız ço-
cuklannın, ekmek parası
için, yerleri süpürcn uzun
etekleriyle başlan sıkı sıkı-
ya "dolnıa gibi" bağlanmış
şekilde sıcak havalarda o
kapalı dükkânlarda nasıl
boncuk boncuk lerleyip ıs-
tırap çektiklerini görüyo-
rum. Yüce Islam dinimizi
hanımların saçına bağla-
yan yobaz zihniyeti lanet-
liyorum. Ürdün Kralı Ha-
şimi sülalesi peygamberso-
yundandır. Türkiye'yi ba-
şı açık zarif eşlenyle zıya-
retetmişlerdi. Surıye Dev-
let Başkanı da Türkiye'ye
geldiler. Onun eşi de başı
açık, mcdeni hukuka ve me-
deni toplumlara yakışır kı-
yafetlerle Atatürk'ün Tür-
kiye'sinı onurlandırdılar.
Bu olaylara bakıp, kımi
Arap ülkelerinin devlet baş-
kanlarının hanınılarının
Atatürk'ün kadınlara tanı-
dığı haklara sahip çıktıkla-
rını, bızımkilerinse koyu
Îran ve Suudı şenat huku-
kuna özlem duyduklarını
ve benimsediklerini gör-
dükçe bir Atatürk çocuğu
olarak çok üzülüyorum.
Erbakan Hoca, Başba-
kanlık koltuğuna oturmuş
olmasına rağmen Çankaya
ve orducvleriyle tesettür
konusunda çahşmamış, tür-
banlı hanımını ön plana çı-
karmamıştır.
AKP yöneticilen bugün
Mehter Takımı gibi iki adım
ileri bir adım geri ataı ak te-
settürlü hanımlarını Çan-
kay Köşkü'ne, ordııevleri-
ne ve Avnıpa Bırliğı'ne ka-
bul ettkmeye çahşmaktadır-
lar. Bu konuda bir hayli de
yol almışlardır.
Bugün devletimizin ba-
şında hukukıı bilen dört
dörtlük bir devlet adamı-
nın olması Türkiye için çok
büyük bir şanstır. Ancak
bu değcrli kişi makamından
aynldıktan sonra "türban"
sorununun karışmıza en
ciddi ve en önemli sorun
olarak çıkacağını düşünü-
yorum.
PENCERE
Miinasebetsizlik!
Incili Çavuş 16'ncı yüzyılın sonunda ve 17'nci
yüzyılın başında yaşamış...
Bir gün Padişaha demişler ki:
- Gedikpaşa'da biryeniçeri çavuşu var, bıyık-
lannın ucuna inci takıp talim meydanına çıkıyor...
Sultan buyurmuş:
- Getirin şunu!..
Incili Çavuş'u huzuraçıkarmışlar, Padişah sor-
muş:
- Bre, sen ne iş yaparsın?..
- Küffara kılıç çalarım..
- Kadın mısın ki inci takarsın?..
Çavuş, sakalına inci dizdiren Padişah Deli Ib-
rahim'e lafı getirerek etek öpmüş:
- Sultanım, demiş, sakalına inciler takıp bize
yol gösteren sizin mübarek ceddiniz...
•
Incili Çavuş mizah dünyamızda münasebetsiz-
liğiyle ünlenmiş bir kişidir; en meşhur öyküsü de
malûmdur; Padişah bir gün demiş ki:
- Incili!.. öyle bir iş yap ki özrü kabahatinden
büyük olsun!..
Bir gün durup dururken Padişahın poposuna
el atmış Incili...
Sultan hışımla geri dönüp sormuş:
- Bre edepsiz, nedir bu?..
Incili:
- Efendimiz, sizi bir an için kadınefendimiz
sandım...
•
Osmanlı'da münasebetsizlik dendi mi akla In-
cili Çavuş fıkrası gelir; ama yaşadığımız Cumhu-
riyet döneminde iktidar kesimindeki münase-
betsizlikler say say bitmiyor..
Devletin parasal işlerinin başına getirilen Ma-
liye Bakanı Unakıtan'ın sırtında yolsuzluk dos-
yaları var.
Devletin kilit noktası Başbakanlık Müsteşarlı-
ğı'na getirilen Ömer Dinçer intihal sucu da iş-
lemiş uslanmaz bir şeriatçı..
Cumhuriyet tarihinde böylesine münasebetsiz-
liklerle harmanlanmış bir başka iktidar görülme-
di...
Ama, en büyük münasebetsizlik TCK (Türk
Ceza Kanunu) üzerine gündeme girdi...
•
Ceza Kanunu devletlerin temel yasalanndan bi-
ri sayılır. Düşünün, heryurttaşı ilgilendiren bu ya-
sayı yürütmek için savcılarıyla, yargıçlarıyla, Yar-
gıtay'ıyla, adliyesiyle, polisiyle koskoca bir dev-
let örgütlenmesi var...
Ceza Yasamız hayat memat sorunumuz...
Bu yasayı kim yapar, kim değiştirir?..
Meclis değil mi!..
Meclis'in üçte ikisi AKP'liL
HükümetAKP'li!..
Işte yeni Ceza Yasası'nı yapan da erteleyen de
bu iktidar...
Peki, neden yaptın bu kanunu?..
Devlet yaşamında şimdiye dek bu kadar bü-
yük münasebetsizlik ne görüldü, ne işitildi...
•
Ancak daha çarpıcı bir münasebetsizlik bizim
medyada görülüyor; sanki bu olay AKP iktidarı-
nın dışında cereyan ediyormuş gibi bir hava ya-
şanıyor!.. Hükümeti de Meclis'i de dolduran
AKP'lilerdeğil mi?.. Yeni Ceza Kanunu bu ortam-
da nasıl hazırlandı?.. Yoksa yaptığının farkında
olmayanlarmı iktidar koltuklarını doldurmuşlar?..
Ceza Kanunu ile ilgilenmeyenler devlet kadrola-
rını yandaşlarıyla doldurmak için neden uğraşı-
yorlar?..
Münasebetsizlik üzerine münasebetsizlik!...
•
Osmanlı sarayında münasebetsizlik yalnız In-
cili Çavuş'la sınırlanmıyor; bir de Ikinci Mah-
mut zamanında yaşayan 'Münasebetsiz Meh-
met Efendi' var. Kavalalı Mehmet Ali Paşa
ayaklanmasıyla uğraşan Padişaha Mehmet Efen-
di durup durduk yerde sormuş:
- Sultanım, rahmetlipederinizzurna çalarmıy-
dı?..
Ikinci Mahmut:
- Sana, demiş, niye münasebetsiz dediklerini
şimdianladım...
önce münasebetsiz bir Ceza Kanunu yapan,
sonra da bunu ertelemek marifetini gösterenle-
resunulur!..
N
ÜCRETSİZÜ!
ISAN'DA
lllGİLİZCEiârOS1S 347 £7 91 -
www kttntnngliBtı
AL'ıcan Baytekin. . Alıaın liaytekın
Oteki Âleviler
Şare ma
ıkokitaplığı
0212 518 03 07